Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

538 syf.
·
Puan vermedi
·
35 günde okudu
Hazır mısınız ???
Clarissa Pinkola Estes, Jung'cu bir psikanalisttir. Kendisinin bir "Cantadora"olduğunu söyler. Yani latin geleneğinde eski öyküleri toplayan, saklayan nesilden nesile aktarılmasını sağlayan kişidir. Tüm bu öyküleri toparlayabilmek içinde ayak basmadığı yer, çalmadığı kapı kalmamıştır. Yani bu kitap öncesinde büyük bir arazi çalışması yapılarak büyük bir emek harcanarak tam 20 yılda tamamlanmıştır. Neden böyle bir giriş yaptım. Çünkü bu kitabı anlayabilmek, okunmasını kolaylaştırabilmek için naçizane fikrim yazarı mutlaka araştırmak gerek. Kimdir ? Amacı nedir? Bu kitap nasıl ve hangi ihtiyaç ile çıkmıştır? Bu soruların cevaplarını bulmak önemlidir. Estes, Carl Gustov Jung' in ayak izlerini takip ederek bu eseri şekillendirmiştir. O yüzden Jung kuramını bilmek hatta konu ile ilgili ön çalışma hatta Jung'in arketipler üzerine yazdığı kitapları öncesinde okumak yazarın penceresine yaklaşabilmek için önemlidir. Freud, Jung için bir idoldü. Hayranlıkla onun yolundan gitmiştir. Aralarında bir hoca- öğrenci ilişkisinden çok daha fazlası vardı. Freud, Jung'in potansiyelinin farkında ve Ona çok kıymet vermiştir ve birlikte çok güzel çalışmalar yapmışlardır. Gün gelip yolları ayrılsa da ikisi birbirini tamamlayan bir parça gibidir. O yüzden Estes'i anlayabilmek için Jung'ı, Jung'ı anlayabilmek içinde Freud'u ana hatlarıyla da olsa kesinlikle bilmek gereklidir. Yolları neden ayrıldı? Fikirleri ne zaman ayrı düştü çok uzun bir konu çok dağılmadan kitap ile devam etmek istiyorum. Kitapta bazı terimler sürekli tekerrür etmektedir. Psişik, arketip, kolektif bilinç, persona, imge, ani-ma/mus... ve daha fazlası bunların önceden bilinmesi bence çok önemli zaten Jung kuramına çalışınca otomatik olarak bu terimlerde oturmuş olacaktır.Jung'a göre her insanın kendine özgü bir bilinçaltı var ve bu bilinçaltına kişinin kendisi dahi müdahale edemiyor. Bir nevi içimizdeki bize ait bir karakutu. Her şey orada saklanıyor ve depolanıyor bir de toplumların kendisine ait kolektif bir bilinçdışı var buda aslında ırkı, dili, dini ne olursa olsun bir veri tabanı gibi tüm insanlığı görünmez bağlarla birbirine bağlamakta ve ortak değerlerden, imgelerden oluşmaktadır. Kolektif bilinçdışı bazı arketiplerden oluşmaktadır. Jung, İnsanların davranışlarını açıklamak, anlamlandırmak taaaa temele en dibe karanlık noktalara inebilmek için geliştirdiği bu arketipleri kullanmaktadır. Bu kitapta da sık sık geçen en önemli arketiplerden birisi anne arketipidir. Gölge, çocuk, persona, kendilik(self)... gibi bir çok arketip vardır. Kitap birbirinden bağımsız öykülerden oluşmaktadır. İlk öykü LA LOBA (Dişi Kurt =Anne Kurt). Bu hikayenin anlaşılabilmesi kitaba hakimiyet kurabilmek için oldukça önemlidir. Bir kemik toplayıcısından bahseder. Çok çeşitli kemikleri özellikle de kurt kemiklerini toplamaktadır. Tüm kemikler toplandığında anatomiyi oluşturduğunda bir Şaman edasıyla ateş etrafında şarkılar söylemeye başlar. O söyledikçe kemikler yaklaşmaya bir bütünlük oluşturmaya bir puzzle gibi tamamlanmaya başlar. Şarkı daha da yükselip içten bir haykırışla söyledikçe kemikler ete ve deriye bürünmeye başlar ve artık son vuruş vahşi ruhtur. Oda gelince Kurt tüm ihtişamı ile oradadır ayağa kalkar ve hızla koşmaya başlar... Evettttttt Estes burada ne anlatmak istiyor. Bin parçaya bölünsen de her bir parçan farklı yerlere savrulsa da sakın vazgeçme içindeki vahşi kadının sana fısıldadıklarına kulak ver. Seni sen yapan vahşi ruh seni ayağa kaldıracak ve sen yine dört nala özgürlükle koşacaksın tıpkı bir kurt gibi. Peki neden kurt ? Kadınlar yüzyıllardır iyi veya kötü anlamda bir şeylere hep benzetilmiştir. Kötü olanlara burada yer vereceğim ama diğerleri de sanırım yapılan hep kötü betimlemeleri kapatabilmek için hep narin, naif, kırılgan şeylerdir.. Çiçek, kelebek... Ama Estes çizgi dışına çıkarak kadınları özgürlüğüne düşkün, tedbirli, aile yaşamına önem veren, sadık, temiz, eğitici, törelerine bağlı gücün ve güzelliğin temsili olan VAHŞİ KURTLARA benzetmiştir. Muhteşem değil mi? Estes, insanlığın doğadan uzaklaştıkça, duygusuz, hissiz, maddeci, tüketen ama üretmeyen bir düzende kaybolduğunu bu yüzden kadınların yaratıcılığını, güçlerini kaybettiğini bunu tekrar kazanmak içinde içsel yolculuklarına çıkıp vahşi kadını bulmalarını söylüyor. Bu kitap ile de baskılandıkları ( ailesi, eşi, patronu, arkadaşı... tarafından)için kendini yetersiz, güçsüz hisseden ve vahşi kadından uzaklaştıkları için kanlarında var olan sınırsız güç ve yeteneklerini keşfedemeyen kadınların kolektif bilinçdışına dokunan masallarla onları bir uyanış yolculuğuna çağırmaktadır. Clarissa diyor ki hikayesini yitiren her kadın mutsuzdur. Bu kitap ile de kendi öykümüzü bulmamızı istemektedir. Anlattığı masallar betimlediği arketipler ile de kadın psişesinin derinliklerine inerek yolunu ve yönünü kaybedenler için bir ışık bir pusula olmayı amaçlıyor. Ne bu yazı biter ne benim anlatacaklarım. Tek söyleyebileceğim bir kere değil hepimizin bir kaç defa okuması. Her bunalıp kendimizi kaybolmuş hissettiğimizde açıp tekrar bakmalıyız. Aslında hiç biri biz Türk kadınları için yabancı ve yeni değil. Tarihimiz, geçmişimiz hatta günümüz Kurtlarla koşan kadınlarla dolu. Aslında kolektif bilincimiz oldukça verimli bu anlamda. Tomris Hatun, Dilşad Hatun, Altuncan Hatun, Nene Hatun, Safiye Ali... daha binlerce sayısız örneklerimiz var. Güçlü, zeki, devlet yöneten, savaşan, devletleri yönetenleri yöneten muhteşem kadınlarımız var. Yeter ki doğru öyküyü bulalım... Herkese keyifli okumalar...
Kurtlarla Koşan Kadınlar
Kurtlarla Koşan KadınlarClarissa P. Estes · Ayrıntı Yayınları · 20217,7bin okunma
·
164 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.