Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
10/10 puan verdi
https://balkandays.blogspot.com/2023/09/peygamber-mucaviri.html
“Sinesinde Kur’an olmayan insan kabirde gibi karanlıktır” Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey, 1922 yılında doğmuş, ömrünün 56 senesini Medine-i Münevvere ’de yaşamış ve seksen yaşında vefat etmiştir. Cumhuriyet sonrası o zorlu dönemde arafta kalmadan yaşayan, nerden gelip nereye gideceğini bilen, son dönem İslam alimlerindendir. Türkiye’de kalıp talebe yetiştirmek için her türlü sıkıntıya katlanan imam babası İbrahim Efendi’nin nihayetinde Mekke’ye göç etmesinden sonra, İslami eğitimini El-Ezher’de tamamlamıştır. Medîne-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında Bâb-ı Cibrîl’e 25 m. mesafede bulunan Ârif Hikmet Kütüphanesi’nde müdür olarak görev almış ve 1985 yılında emekli olmuştur. Amcası Hacı Veyiszade Mustafa Efendi. Konya’da adına bir cami ve külliye bulunmaktadır. Üstad Ali Ulvi ilkokula başladığında okuma-yazma biliyordu. Tahtaya yazdığı şu cümleden sonra hocaları onu 2.sınıftan başlattılar: “Manada pederim, kemalde rehberim, aziz ve muhterem üstad-ı ekremim.” Bu dönem 1928 yılına denk geldiği için, 2 ay kadar eski yazı ile okuyup ardından yeni alfabeyle, yazın dahi sürdürülen bir program çerçevesinde eğitime devam etmişlerdi. Yalnız okulda Kur'an derslerinin olmayışı dedesini ziyadesiyle üzüyordu. Sürekli “Bu çocuk pınarın başında susuzluktan ölecek”, diyerek üzüntüsünü dile getiriyordu. “Sinesinde Kur’an olmayan insan kabirde gibi karanlıktır”, diye de ekliyordu. Dedenin göz yaşlarıyla yaptığı bu serzeniş sonunda Ali Ulvi Bey köyde ailesinin yanında hafızlığa başlar. Ali Ulvi Bey’in babası hem muallim hem imamdı. Harf inkılabından sonra köy imamlarının Konya’ya gelip 15 gün içinde yeni alfabeyi öğrenmeleri mecbur tutulmuştu. İbrahim Efendi de gitmiş, harfleri öğrenerek dönmüştü. Ardından Kur’an eğitimine gelen yasaklar ve sürekli teftişe gelen Jandarmalar dönemi başlar. O dönemin vahametini İbrahim Efendi’nin şu sözleri çok acıklı bir şekilde gözler önüne serer: “Biz köyün çocuklarını cehaletten kurtaralım diye uğraşırken, bir günde bütün bir millet cahil kaldık. Bugün hocalar da yeniden yazı öğrenmek zorunda. Bilmem ki tarihte böyle bir facia daha var mıdır?” Yıl 1930. Serbest Fırka. Fethi Okyar Bey yeni bir fırka kurar. Tek parti olan Cumhuriyet Halk Fırkasının karşısında yeni bir parti seçime girecekti. Halk Parti telaşa kapılmış, seçime katılacak herkese odun ve kömür vaadinde bulunuyor. Fethi Bey’in bir vaadi olmamasına rağmen halk heyecanlı ve onu desteklemek istiyordu. Bir gün dedem, babama sordu: “Fethi Bey’den ne haberler var? Kimdir bu Fethi Bey?” Babam şu cevabı verdi: “Anladığıma göre, eski ittihatçılardan, Mustafa Kemal Paşa'nın eski arkadaşlarındanmış. Sultan Abdülhamid’i İstanbul’dan Selanik’e sürdüklerinde bu zat sultanının muhafızlarının başında imiş... Kimdir ve nerelidir, bilmiyorum ... Yalnız bence, bu büyük bir tecrübe olacak. Fethi Bey kazansa bile, partisine iktidarı verecekleri kanaatinde değilim. Bence bu bir tecrübe, bir denemedir. Bununla milletin nabzı yoklanıyor. “Memlekete bu kadar hâkim olmuş, saltanatını kurmuş, adamlar asmış bir iktidar, öyle kolaylıkla, eski bir subaya yahut sefire: Ben beceremedim, al sen yürüt, diye idareyi vermez. Baba, bu bir denemedir; ben öyle görüyorum." “Fethi Bey Ankara’ya gitti ve Serbest Fırka kapatıldı diye haber çıktı. Bu da böyle geçti.” “Ya Hanedandan Biri Olsaydı" O sırada bir gün pederin, amcama şunları söylediğini hatırlıyorum: "Ağabey, Konyalının hiç bilmediği, tanımadığı dünkü ittihatçı bir adam, Halk Fırkası ile aynı tezgâhın bezi olan Fethi Bey, bu kadar taraftar bulur, sevilir ve kazanacak denilirse; ya hanedandan biri memlekette bulunup da bir parti açsaydı… "Demek ki, plan çok dikkatli yapılmış; hanedandan, Fatihlerin, Yıldırımların, Muratların, Kanunilerin, Selimlerin evlatlarından erkek veya kadın hiçbir ferdin memlekette bırakılmamasının sebebi, demek ki buymuş... Fethi Bey yerine hanedandan biri olsaydı, bir de seçim yapılsaydı, kim bilir ne olacaktı?” 1932 yılında ise ezanın Türkçe okunması resmen mecbur olunca çoğu hoca Konya’dan Mekke’ye hicret eder. Bu acıya daha fazla dayanamazlar. 1935’te ise imamlara cübbe ve sarık yasağı getirilir. Her geçen gün bir öncekini aratır olmuş adeta… "Biz, harpten muzaffer çıkan, istiklalini alan bir millet değil miyiz? Evet. Peki, bu millet niçin Yunan'la harp etti? Belki Yunan gelirse, dinimi değiştirir, ezanımı değiştirir; yazımı değiştirir, dilimi değiştirir, kıyafetimi değiştirir diye harp etmedi mi? Ee! Bunların hepsini sen yaptıktan sonra, birader, sen daha mı gavursun yahu! diye aralarında konuşurlardı.” Peder ezan için şöyle derdi: "Yahu milletimize tatbik olunan inkılap o kadar anlamsız oluyor ki, Türkiye’nin Müslüman milletleriyle hiç alakası kalmasın, hiçbir bağlantısı kalmasın isteniyor. Ezanı değiştirmek ne Rusya'nın aklına geldi ne Çin'in ... ne de başka bir gayrimüslim devletin ... Ezan yalnız bizde değişti. Yahu bizden başka, ezanı değişik bir Müslüman ülke yoktur dünyada… Bunlar kimin gözüne girmek için yapılıyor? Bu işin sonu ne olacak? Ezan bilmeyen insanlar, ezan duymamış çocuklar, ezanın ruhuna düşman nesiller! Bunların sonu ne olacak?" “Cumhuriyet kurulduğunda halk iktisaden zayıf durumda olduğu için hacca gidenlerin sayısı bir hayli azdı; ayrıca tek parti döneminde dinî eğitime ve ibadetlere önem verilmemesi bu hususta önemli rol oynadı. Başa gelen hükümetler iktisadî durumu ileri sürerek halkın bu konudaki isteklerini geri çevirdiler. Çok az sayıda Türk vatandaşı, seyahatle ilgili genel hükümlerden faydalanarak ikinci bir ülke üzerinden hac ve umre ziyaretlerini gerçekleştirebildi. 1946’da çok partili demokratik sisteme geçildikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı ağır eleştirilere uğradı; eleştirilerin başında laikliğin eksik ve yanlış uygulanması geliyordu. Hükümetin laikliği dinsizlik olarak anladığı, anayasaya aykırı biçimde halkın inanç hürriyetini kısıtladığı, müminlerin dinî vecîbeleri yerine getirmesine yardım edecek din görevlilerini yetiştiren okulları kapattığı ve hacca gitmek isteyenlere engeller çıkardığı ileri sürülüyordu. Bu eleştiriler karşısında Cumhuriyet Halk Partisi, iç tüzüğü ile programında bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldı ve halka yaklaşmak için bir dizi programı yürürlüğe koydu; bir taraftan din eğitimi veren okullar açılırken bir taraftan da hacca gidiş serbest bırakıldı (İA, XII/2, s. 403).” Saadettin Kaynak da bu ilk izinle hacca gelenler arasındaydı. 1933-1934 yılları… Cami binaları ihtiyaç fazlası diye satılır ve camiler ot deposuna döner. Ayrıca imamların da maaşları kesilmeye başlar. Vakıflara el konulunca, camide imam olan İbrahim Efendi’nin de maaşı kesilir. Ama o camideki hizmetine devam eder. "Bu millet, din bağı koparsa, nasıl bir araya gelir; nasıl toplanır, ne iş yapabilir? Mabet, bu kadar işler, güçler; gaileler arasında, insanları ruh birliğine, gaye birliğine, hedef birliğine çağıran ve bu birleşmeyi temin eden mübarek bir vasıtadır. Mabedini kaybeden millet ruhunu kaybeder, her şeyini kaybeder." Devamı bloğumda: balkandays.blogspot.com/2023/09/peygamb...
Üstad Ali Ulvi Kurucu - Hatıralar 1
Üstad Ali Ulvi Kurucu - Hatıralar 1M. Ertuğrul Düzdağ · Med Kitap · 20171,175 okunma
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.