Yıllardır düzenli okumaya çalışan bir okur olarak bu işe fazla mesai harcamak en büyük çıkmazım sanırım. Kitaplar da engin denizler gibi nereye kulaç atacağını şaşırtıyor insana. Ama nitelikli bir okur olabilmek adına durmadan kulaç atmaya devam etmeli insan. Aksi takdirde bizlere verilen, dayatılan eserleri okumaya devam edeceğiz. Bu ise bir emperyalizmdir!
Okumak ciddiliğini üzerine vazife bilmiş bir okur ise daha çok araştırarak okumayı göze alır. Bazı kitaplar aylarını, bazı yazarlar senelerini alabilir kendisinden. Çünkü bu iş hatta okumak müessesesi diyebileceğimiz şey, insanoğlunun merak duygusuna tekabül eder. Hayli meraklı olan insanoğlu bu cendere içerisine girdiği vakit çıkmaya bir kapı da bulamaz.
İşte bu minvalde okumaya ve etrafımdaki kişileri okutmaya çalışmam bana sürekli yeni kapılar açıyor. Geçenlerde sosyal medyada rastladığım bir kitap beni adeta dumura uğrattı. Yıllardır hakkında duyduğumuz ve okuduklarımız dışında yeni bir kabiliyetini duyduğum İmam Şafii’nin bir divanı olduğunu öğrendiğimde çok heyecanlandım. Kendimin de şair olması bu heyecanımı ikiye katladı sanırım.
İlk defa 2006 yılında Şule Yayınlarından çıkan kitabı daha önce neden görmedim diye hayıflanırken bir yandan da sipariş vermekteydim. Eser elime geçince de çabucak bitiriverdim.
Editör ve çevirmen A. Ali Ural beyin yükseköğrenim görürken İmam Şafii’nin bir şiirini okul duvarında gördüğünü ve, benim gibi heyecanlandığını anlatıyor. Ve ardından kolları sıvayarak bu eserin üzerinde durmaya başlıyor.
‘’Serendip dağları inci yağdırın
Tukrur kuyuları altın fışkırtın
Ne yaşarsam azıksız kalırım
Ne ölürsem kabirsiz,
Himmetim kralların himmeti
Nefsim zilleti küfür sayan hür bir nefis’’
Şafii Divanı olarak ele alınan birçok eserin yanında, yazar en güvenilir olan üç yazmayı göz önünde bulundurarak kaleme alıyor eseri. İki yüz on üç adet şiirin çevirisini inciler gibi bizlere sunuyor. Bu eser Maturidi ve Eşari mezheplerinin de şiire bakış açısını anlamamız açısından büyük önem arz ediyor. Nitekim şiiri ve şairliği ifrat olarak kabul eden güruha en büyük cevaplardan biri de bu divandır.
‘’İyi insan bir mertebeye gelir
Adı yücelir dillerde
Öyle ki yapmadığı hayırlar bile
Onun ismiyle anılır.
Kötü insanın çoğalınca günahı
Kötülükte tekamül eder de
Başkalarının günahı bile
Üstüne kalır. ‘’
Şan ve şöhretten tutun da aşk ve ihtirasa kadar, zenginlikten ilm ve irfana, erdeme, ahlaka kadar birçok konuda bizlere ışık tutacak olan İmam Şafii Divanı, her nitelikli okurun kütüphanesinde muhakkak bulunması gereken eserlerden.
Söylenecek ve yazılacak epeyce şey olmasına rağmen, merakları da cezbetmek maksadıyla yazımı burada sonlandırıyor, A. Ali Ural beye de şükranlarımı sunuyorum. Daha aydınlık bir gelecek için tarihi köklerin unutulmadığı, o kökler üzerinde yükselen çınarın bir dalı olabilmek ümidiyle…