Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bakara Suresi
257. Allah iman edenlerin velisidir; onları karanliklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise sahte tanrılardır, onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateşliklerdir, bunlar orada devamlı kalıcıdırlar. [Kendi akıl ve iradelerini düzgün kullanarak sahte tanrılar yerine Allah'a imanı tercih edenler O'nun manevi yakınları (evliya) olurlar. Velayet ilişkisi iki yoldan oluşur. Akrabalık ve iman. Baba, dede, amca... çocuğun, torunun, yeğenin velisi olduğu gibi mümin kadınlar ve erkekler de birbirlerinin velileridir (Tevbe 9/71). Veli, velâyeti altındaki insanı korur, menfaatini gözetir, yardımcısı olur, tarafını tutar, sahiplenir ve gerektiğinde temsil eder. Bu âyette Allah, imana bağlı velayet çerçevesine kendisini de dahil etmektedir. Velisi Allah olan bir müminin elbette yolu aydinlik olur, yüce velisi onu karanlıklardan çıkarır, nura ve aydınlığa kavuşturur, kalbi huzurlu ve nurlu, zihni berrak, aklı karışıklıktan uzak olur, yani mümin için tabii hal budur. Bu normal durumu bozan arızalanın giderilmesi için de başta "zikir" olmak üzere (Ra'd 13/28) çeşitli ibadetler vardır. Sahte tanrıları veli edinenlerin durumu ise müminlerinkinin aksinedir: Nur yerine zulmet, huzur yerine huzursuzluk, akil karışıklığı, sapkınlık ve anarşi.] 258. Allah'ın kendisine verdiği iktidara dayanarak rabbi hakkında İbrâhim ile tartışmaya giren kimseyi görmedin mi? İbrâhim "Rabbim hayat veren ve öldürendir" deyince o, "Hayat veren ve öldüren benim" dedi. İbrâhim "Allah güneşi doğudan getirmektedir, hadi sen de onu batıdan getir" dedi. Bunun üzerine inkârci ne diyeceğini bilemedi. Allah zalimler topluluğuna rehberlik etmez. [Hz. İbrâhim zamanında iktidarda olan hükümdar-ki, bazı kaynaklar bunun, Bâbil şehrini kuran ve kulesini yapan Nemrud olduğunu kaydetmiştir- Allah'ın elçisinin davetini kabul etmediği gibi onun, insanlara tanıtmaya çalıştığı rabbi hakkında da tartışmaya girişmiş, rabbin sıfatlarının ve gücünün kendisinde de bulunduğunu iddia etmiştir. Hz. İbrâhim bu gücün gerektirdiği bir fiili teklif edince Nemrud söyleyecek söz bulamamış ve iddiasının asılsız olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.] 259. Yahut evlerinin çatıları çöküp üzerine duvarları yıkılarak harap olmuş, ıssız bir kasabaya uğrayan kimsenin durumu gibi. Bu kişinin, "Allah, bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?" demesi üzerine Allah onu yüzyıl ölü olarak tuttu, sonra diriltti. "Ne kadar kaldın" diye sordu. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım" dedi. Allah "Hayır, yüzyıl kaldın. Anlamak için yiyeceğine içeceğine bak, henüz değişmemiş; eşeğine bak, seni insanlara bir işaret kılmamız için ve kemiklere bak, onları nasıl düzeltiyor ve üzerini etle kaplıyoruz" buyurdu. Artık o adam için durum açıkça ortaya çıkınca, "Biliyorum ki Allah kesinlikle her şeye kadirdir" dedi. [Allah'ın, hidayete yönelen kullarını doğru yola kavuşturması ve gerçeği bulmalarını sağlaması üç şekilde olmaktadır: a) Akli deliller getirerek. Hz. İbrâhim'in Nemrud'la tartışması bunun örneğidir. b) Gerçeğin ve bildirilen vakıanın nasıl ve neden ibaret olduğunu göstererek. Bu âyette geçen kissa (Hezekiel kıssası) bunun örneğidir. c) Bizzat yaptırarak, yaşatarak, sebep ve sonucu deney halinde göstererek. 260. âyette göreceğimiz olay da bunun örneğidir.] 260. İbrâhim "Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!" deyince, rabbi "Yoksa inanmıyor musun?" demişti. O "Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye" cevabını verdi. Rabbi "Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak, sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler ve şunu bil ki, Allah hep galiptir ve hikmet sahibidir" buyurdu. [Öğrenerek ve düşünerek kesin bilgiye ulaşmak ilme'l-yakin'dir, Hz. İbrâhim'le Nemrud arasındaki tartışmada (258. âyet) bu yöntem gösterilmiştir. Bu aynı zamanda ilâhî hidayetin bir nevidir. Görerek ve duyu organlarıyla hissederek kesin bilgiye ulaşmak ayne'l-yakindir. 259. âyette anlatılan olayda bu yol gösterilmiştir. "Yaparak, yaşayarak, deneyerek, ol- gunlaşarak kesin bilgiye ulaşmak hakka'l-yakindir. Hz. İbrâhim'in öldürüp parçaladığı, sonra çağırınca dirilip gelen kuşlar hadisesi de hakka'l-yakin yoluyla kesin bilgiye ve inanca ulaşmanın örneğidir. Öldürülmüş ve parçalanmış kuşların diriltilmesi; aziz ve hakim olan Allah için son derecede basit ve kolay bir iştir, bunun bir peygamber elinde, onun çağırmasıyla vuku bulması da bir mucizedir. Allah'ın izni, ilmi ve kudretiyle hâsıl olan, gerçekleşen mûcizeleri te'vil etmek, "öldürmeyi, parçalamayı, dağlara dağıtmayı, çağırmayı, diriltmeyi...", dil bakımından kelimelere yüklenmesi mümkün olmayan manalara çekmek gereksiz ve yersizdir.]
·
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.