Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Espriler - Otobiyografi
_Nükte’yi anlamak oldukça güç. _Nükte, benzemezin içindeki gizli benzerleri açığa çıkarma yeteneğidir. _Nükte, zeka ürünü olarak haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin malzemesi, yasaklanmış arzulardır. _Bazı Nükte formülleri: Şaşırtma, aydınlatma, karşıtlıklar, anlamsızlıktaki anlam. _Kraeplin: Karşıt iki kavramın birleşimi ve zorunlu bağlantısıdır. _Vischer: Özünde olduğu kadar, karşılıklı ilişkilerinde de birbirlerine tümüyle yabancı birçok temel bilgiler arasındaki birliği içeren bir hüner. Ailelerin hoşlanmadıkları evlilikleri sağlamlaştırmaktan hoşlanır nükte diyor. _Theodor Lipps: Nükte, gülünç’ün bilinçli ve ustaca çağrıştırılmasıdır. Bu gülünç’ü de bizim görüş açımız ortaya çıkarır. Kesinlikle öznel bir gülünç’tür. Karşıtlık sözcüklere bağlı tasarımlarda değil, sözcüklerin anlamlı ya da çelişik niteliğindedir. İlk aşamayı, bizi çarpan, şaşırtan aşamayı, sözcüğün anlamsız olduğu aşamayı, ikinci bir aşama izliyor. Bu ikinci aşamada, bizi başlangıçta çarpan, şaşırtan sözcük gerçek anlamını kazanıyor. İşte gülüncü yalnız ve yalnızi şaşkınlıktan, çarpılmadan sonraki ışık, konuşulan dilin anlamsız bir sözcüğüyle yanıltılan bilinç üretiyor. _Kant: Nükte’nin özelliklerinden biri de bizleri bir an için aldatıp tuzağa düşürmektir. Espri, ince zekalıları ve avanakları ortaya çıkarır. _Jean Paul: Nükte, sadece bir fikirler oyunudur. Özgürlük nükteyi, nükte de özgürlüğü üretir. Nükte, çiftleri evlendiren kılık değiştirmiş papazdır. Söz konusu ister savaşçılar ister tümceler olsun, utkuyu kazanan konumdur. _Shakespeare: Özlülük ve kısalık nüktenin bedenidir, ruhudur; özlülük nüktenin ta kendisidir. _Fischer: Nükte, oyunsal bir yargıdır ve düşünceler dünyasının gizli çirkinliği olan nesnelere bağlıdır ve estetik özgürlük ister. Yargı, önce biçimiyle nükte halini alır. _Sağduyu’ya uygun olarak kabul ettiğimiz şey, daha sonra sağduyu’ya aykırı görülebilir. Komiğin süreci böyle oluşur. Söze, psikotik yönden zorunlu bir anlam yükler ve hemen ardından bu anlamı yadsırsak, o söz dinleyene nükte gibi gelir. Bir anlamın birçok farklı yorumları yapılabilir. Bir öneriye mantığın karşı olduğunu bile bile bir anlam yükleriz. Bu öneride bir gerçek bulabiliriz ama düşüncemizin alışılmış biçimleri, daha sonra bizi bu gerçeği yadsımaya zorlar. Bu gerçekten onun gerçekliğini aşan mantıklı sonuçlar çıkarır. Bu öneri gerçek niteliğini ortaya kor komaz da çıkardığımız sonuçları bir yana atarız. Nükteli sözcüğün bizde uyandırdığı ruhsal gelişim, gülünç duygusunda var olan girişim şudur: Nükteli sözcüğü benimser benimsemez, sözcüğe kayıtsız şartsız katılır katılmaz onu az çok anlamdan yoksun buluruz. Nüktenin civatası olan sözcük bize önce, dile yeni girmiş, kusurlu, anlaşılmaz, mantıksız, bilmece türünden bir şeymiş gibi geliyor. Böylece bizi çarpıp şaşkına çeviriyor. Çarpılma ve şaşkınlık geçince, sözcük anlam kazanınca gülünç ortaya çıkıyor. _Nükte çok kısa olmalı. Nükte, söyleyeceğini az sözcükle bile değil, çok az sözcükle hatta yetersiz sayılan sözcüklerle, kopuk düşünceler biçiminde hatta bazen susarak söyler. Nüktenin özü, gizliliğin ortaya çıkarılması zorunluluğudur. Gülünç, çeşitli görünümlerde çirkinliği kendine konu edinir; hedefi çirkinliktir. “Çirkinlik gizleniyor mu? Gülünç’ün gözlemi ışığında onu bulup ortaya çıkarmak gerek. İşte karikatürün kökeni budur. _Zihinsel evrenimiz, düşüncelerimizin zihinsel dünyası, tasarımlarımızın dünyası, dış gözleme açılmaz; gözle görülen ya da simgesel görünümlerle kendilerini ortaya koymazlar. Bu zihinsel dünya, kendi yasaklarını, güçsüzlüklerini, biçimsizliklerini, gülüncün ve gülünç çelişkilerin geniş payını da içerir. Bunları ortaya çıkarmak ve estetik gözlemce kabul edilebilir hale getirmek için nesneleri yalnızca doğrudan göstermeye değil, bizzat gösterimlerde yansıtmaya ve onları ortaya çıkarmaya elverişli özel bir güç, tek sözcükle düşünceyi aydınlatan bir güç gerekir. Bu güç ise yalnız ve yalnız yargıdır. Gülünç’ün karmaşıklığını ortaya çıkaran bu yargı, nüktedir. Nükte daha önce sessizce karikatüre katılıyordu. Ama özel şekli altında sadece yargıda ortaya çıkar ve özgür gelişimini yargıda sağlar. _Soğuk espriler, karşı tarafı bir yandan soğutan bir yanda da eğlendiren espriler olarak tanımlanabilir. Genel amaç güldürmekten çok eğlendirmektir. Espri ne kadar kötü olursa eğlence o kadar yüksek olur. Zeka ürünü komik espriler insanın içinde sıcaklık hissi uyandırırken, soğuk espriler de buz gibi soğutur. _Zenginler et, fakirler hayalet yer. _Dondurmayı ben yalamam, himalayalar. _Eşek yavruları en çok nerede bulunur? Spa merkezinde. _Yemeğin suyuna kim bancı? Kolibandı. ___ _Nükte konusu bu kadar çabaya değer mi? Kuşkusuz değer. Nükteyle çeşitli ruhsal durumlar arasında sıkı bir dayanışma olduğunu belirtmekte büyük bir yarar görüyorum. Ne kadar uzak görünürse görünsün her ruhsal edinimin, küçümsenmeyecek kadar, ruhbilimin diğer alanlarında çıkıntısı var. Öte yandan, nüktenin toplumumuzdaki kendine özgü albenisinin, büyüsünün de hakkını vermek gerek. Yeni bir nükte yeni bir olay gibi kendisini topluma kabul ettirir. Dilden dile kulaktan kulağa dolaşır ve anılara dönüşürler. İnsanlar da anıları hep tatlı sözcüklerle yadederler. _Nükteli sözcüğü benimser benimsemez, sözcüğe kayıtsız şartsız katılır katılmaz onu az çok anlamdan yoksun buluruz. Çünkü gülünçtür ve bu bizi kavraman uzaklaştırır. _İkame: Bir şeyin yerini başka bir şeyin alması, karma sözcük oluşumunda meydana geliyor. _Estetik davranış: Nesneden bir şeyler ummak, özellikle yarar doğrultusunda bir şeyler beklemek şöyle dursun, bizler onu gözlemlemenin kıvancıyla yetinmeliyiz. Estetik davranış, çalışmanın değil oyunun davranışıdır. Estetik özgürlük engellerinden kurtulmuş bir yargı çeşidini, kökeni nedeniyle oyunsal yardı dediğimiz bir yargı ortaya çıkarmış olabilir. Bu temel bilgi sorunumuzu çözecek ilk belirtiyi içerebilir. _Karmaşık ve ve aralarında çok ince ayrımlar bulunan düşünceleri, onların özüne inmeden açıklamanın güçlülüğünü göze alarak konuya ilgi duyan okurları sorunun kaynaklarına indirmek benim için kaçınılmaz oluyor. Bizim isteğimiz aslında parçalanmış üyeleri, örgütlü bir hale getirmek. Bir sözün nükteli olabilmesi için tüm koşulları mı yoksa bazılarına uygun olması gerekip gerekmediğinizi bilmiyoruz. _Çözümsel Bölüm_ _Nükte Tekniği_ _Bir zenginin alçakgönüllülüğünde her zaman karşısındakini ezen ve aşağılayan bir şeyler vardır. Zavallı yoksul bir piyango bayisi, Büyük Baron Rothschild’in kendisine nasıl, sanki eşit insanlarmışız gibi çok samimi davrandığını anlatıp övünür. _Milli piyango yetkilisinin, “Baron Rothschil, bana sanki eşit insanlarmışız gibi davrandı” sözündeki gülünç etkiyi Heyman, şaşırtma ve aydınlatma kavramıyla açıklıyor. Buradaki nükte nedir? Ya bu tümcedeki düşünce nükteli bir niteliğe sahip ya da nükte, onu iletmek için seçilmiş bir deyimin içinde var. Şunu hemen ekleyelim ki, bir zenginin alçakgönüllülüğünde her zaman karşısındakini ezen ve aşağılayan bir şeyler vardır. Biletçinin sözlerine nükte özelliği kazandıran düşünce değil, düşüncenin özünde, onu dile getirdiği terimlerde aramak gerekiyor. Nüktenin anlatım tekniğini kavramalıyız. Böyle yaparak nüktenin değerini önermeden önermeye gerek yargıya varma biçiminde arayan yazararla da tam bir uyum sağlamış oluruz. _Fischer, nükteyi şu terimlerle tanımlıyor: Yargı, önce biçimiyle nükte halini alır. _Jean paul ise: Söz konusu ister savaşçılar ister tümceler olsun, utkuyu kazanan konumdur diyor. _Bizi ağız dolusu güldürebilmesi için ne gibi değişikliklere uğruyor. Bana eşit insanlarmışız gibi davrandı. Bu nükteli sözcükteki anlamı ortaya koyabilmek için ek gerekiyor. Yani milyonerlerin samimi olabileceği kadar bir samimiyet. İlk cümledeki samimi yerini samimilyonerce nüktesine bıraktı. Hiç kuşkusuz nüktenin güldürücü etkinin ortaya çıkışı, işte bu uydurmaya yani uydurulan sözcüğe bağlı oluyor. _Başka bir nükte örneğinde, kral ve metresinin adı kaynaştırılıyor. Leopolde, metresi cleo’yla birleştiriliyor ve cleopold oluyor. __ _Freud – Espri_ _Freud için espri, haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprinin dinleyende uyandırdığı ruhsal süreç yaratıcısındakinin benzeridir. Böylece, yasaklanmış (bastırılmış) olan, ima yolu ile bilince çıkar ve haz (imgesel düzeyli doyum) yaşantısına yol açar. Bir başka deyişle, yasaklanmış olanın ruhsal enerjisi açığa çıkar (‘deşarj’ olur). Espriler, bastırılmış olan arzuların serbest bırakılmasından doğacak haz yaşantısının bir ilk evresi (esas hazza hazırlayıcı) olarak da değerlendirilebilirler. _Gerek saldırgan, gerekse cinsel arzular, kültür tarafından önemli ölçüde yasaklanır ve yaşanmalarına izin verilmez. Esprilerin malzemesi, bu yasaklanmış arzulardır. Söz gelimi, saldırgan nitelikli esprilerde, muhatap küçültülür, aşağılanır, değersizleştirilir ve espriye gülen kişi de kahkahaları ile bunu onaylar. Yetkeye başkaldırı arzusuna hizmet eden hicivler (karikatürler, vb.) de böyledir. Evlilik kurumu, dinsel dogmalar da sıklıkla bu saldırılardan nasiplerini alır. _Esprinin espri olabilmesi için, sözü edilen kaynaklardan gelen ve egemen kültür içinde birey tarafından ketlenmek/yasaklanmak zorunda kalınan itkileri ima etmesi ve bu imanın, dinleyenin de imgeleminde yasaklananı yeniden kurgulatması, canlandırması gerekir. Eğer espri, masum bir espri değilse, yani kasıtlı espri ise, hemen daima, düşmanlık veya cinsel göstermecilik kaynaklarından beslenir. ___ _Bir esprinin yaşanması için üç kişi gereklidir: Espritüel, esprinin kurbanı ve espriye gülen. Gülünç’ün espriden farkı ise, gülmek için üçüncü bir kişiye ihtiyaç duyulmamasıdır. Gülen ve kendisinde gülünç bir durum yakalanan vardır; yani, gülen ve gülünen. Esprinin yarattığı haz, espriye tanık olanda daha yoğun yaşanır. Espriyi yapan bir başına yaptığı espriye gülemez. Ancak esprisine gülen kişi, onda gülmeyi uyarır. _Alkol, yasakların baskısını epey azalttığı, esprinin incelikli kurgularına pek gereksinim kalmadığı için esprinin kalitesi düşebilir. _Aristoteles, sanattan alınan zevkte de fark edişin önemli olduğunu söyler. Freud, esprilerin üretiminde, kişinin zekâsını ve kültürünü sergilemeye dönük bir göstermecilik arzusunun yattığına ve bunun, cinsel göstermecilikle eşdeğerli olduğuna inanır. _Esprilerin, rüyalarla büyük benzerlikleri ve dolayısıyla, bilinçdışı ile yakından ilişkileri vardır. Esprilerde de, rüya işleminde kullanılan “yoğunlaştırma”, “yer değiştirme”; “anlamsız olanla, karşıtıyla temsil” veya “dolaylı temsil” teknikleri kullanılır. Karşıtı ile temsil ve saçmalığın kullanılması, rüyalarda olduğu gibi sıktır. _Espriler de bilinçdışında biçimlenirler; yoğundurlar ve bu yüzden kısadırlar; nedensel/özgün bağıntıların yerine, dış/çağrışımsal benzerlikler geçer (eşzamanlılık, mekânsal komşuluk, ses benzeşmelerinden kaynaklanan yer değiştirmeler gibi). _Espri, hazza dönük ruhsal üretkenliğin en toplumsal olanıdır. ___ _Düşmanımızı alt etmenin zevkine onu küçük, aşağı, değersiz ya da gülünç kılmak suretiyle -ve hiçbir çaba harcamayan üçüncü şahsın da kahkahalarıyla buna tanıklık ettiği- dolambaçlı bir yol izleyerek ulaşmayı başarırız. _Phocion (Atinalı devlet adamı) bir seferinde bir konuşmasını yaptıktan sonra alkışlandığı zaman arkadaşlarına dönüp sormuş: "Bu kadar aptalca ne söyledim ben? _Özgürlük esprileri, espriler de özgürlükleri üretir. _Erkek çocuklarda saçma veya aptalca şeyler yapma eğilimi doğrudan doğruya anlamsızlıktan alınan hazdan kaynaklanmaktadır. ___ _Baskı ve yasaklar, arzuyu şiddetlendirir. Libidonun boşaltılamaması kaygıyı yaratır. Libidoyu boşaltmak için de bilinçli ve bilinçsiz değişik yollar vardır. Örneğin rüyalar, biriken enerjiyi açığa çıkararak insanı rahatlatır. Espriler de bastırılmış olan arzuların serbest bırakılmasından doğacak haz yaşantısının bir ilk evresi olarak da değerlendirilebilirler. Alkol, baskıyı azalttığı için, özellikle dinlerde yasaklanmıştır. ___ _Soğuk espriler_ _Zeka ürünü komik espriler insanın içinde sıcaklık hissi uyandırırken, soğuk espriler de buz gibi soğutur. _Soğuk espriler, karşı tarafı bir yandan soğutan bir yanda da eğlendiren espriler olarak tanımlanabilir. Genel amaç karşı tarafı güldürmekten daha çok eğlendirmek amaçlanır. Fakat her insan tarafından sevilmez. Arkadaş ortamında, ortamı soğutmak, herkesin size anlamsız bakış atmasını sağlamak ve daha sonrasında onların bu eğlenmesini isterseniz soğuk espriler oldukça işlevseldir. Soğuk esprilerde amaç normal esprilere göre daha kötüsünü yapmaktır. Çünkü espri ne kadar kötü olursa eğlence o kadar yüksek olur. Tam anlamı ile ters bir mantık olduğunu dile getirebiliriz. Eğlendirmek isteyen, insanları güldürmeyi seven kişiler genel olarak çok mizah yönünü kullanır. Ama mizah tek yönlü değildir. En kötü soğuk espriler sayesinde, ortamın neşe kaynağı siz olabilirsiniz. Neşe kaynağı olmak için ilk olarak ortamı soğutmanız gerekiyor. Soğuk esprileri gerçek anlamda soğuk yapan aslında cevaplardır. Yani bir soru ve bir cevap üzerinden yola çıkılır. Soru gayet makul bir soru olur. Cevap ise buna karşın son derece saçma ve anlamsızdır. Bu anlamsızlık kara mizah ve ya absürt olarak değerlendirilir. Kişide bir yandan sinir bozukluğuna yol açarken bir yanda da gülme hissi uyandırır. _Zenginler et, fakirler hayalet yer. _Dondurmayı ben yalamam, himalayalar. _Eşek yavruları en çok nerede bulunur? Spa merkezinde. _Yemeğin suyuna kim bancı? Kolibandı. _En değerli meşe hangisidir? İzzet altınmeşe. _Küçük su birikintisine ne denir? Sucuk. _Bozuk paran var mı? Yok çünkü hepsini tamir ettirdim. _Dört tarafı suyla çevrili çaya ne denir? Adaçayı. _Geçen gün taksi çevirdim, hala dönüyor. Hayırlı olsun Araba almışsın ama niye Araba aldın ki kendine alsaydın. _Dünya dönermiş ay da köfte. ************************ _ _Sembolleşme, yoğunlaşma ve yer değiştirme, düş-işlemine ve espriye ait sayılabilecek üç büyük etkendir. _Bilinçdışının kaynağı, bebeksi şeylerdir ve bilinçdışı düşünce süreçleri -tek ve yalnızca- erken çocuklukta üretilenlerden başkası değildir. Bir espri oluşturma niyetiyle bilinçdışına dalan düşünce orada yalnızca daha önceki sözcük oyunlarının eski yuvasını arıyordur. Düşünce bir kez daha çocuksu haz kaynaklarının sahibi olabilsin diye bir an için çocukluk evresine geri götürülmüştür. Çocuklarda bu bebeksi düşünce biçimini erişkinlerin bilinçdışında korunan gariplikleriyle bir bakışta yakalayamamamızın tek nedeni, büyük kesimin düzeltilmiş olmasındandır. Ancak birçok durumda bunu yapmayı başarır ve sonra çocukların "şapşallığı"na güleriz. Bilinçdışı malzemenin bu türden herhangi bir ortaya çıkarılışı genelde bize "gülünç" gelir. _(Yoğunlaştırmaların bir haz ürünü için kaynak olmaları, onların üretim koşullarının bilinçdışında kolayca bulunabileceği hipoteziyle hiç de bağdaşmaz değildir. Aklımda, bir yandan, esprilerin oyun evresinde (yani mantığın çocukluğunda) gelişimi boyunca bu haz verici yoğunlaştırmalar yapabildiği, öte yandan daha ileri evrelerde, aynı etkiyi, düşünceyi bilinçdışına daldırarak sakladıkları yolunda iki düşünce var.) _Espriler ve düşlerde ortak olan teknikler arasında karşıtıyla temsil ve saçmalığın kullanılması epeyce ilgimizi çekiyor. Bir profcesyonel nükteci, kural olarak, bir iddiaya espriyle yanıt venmenin en kolay yolunun, onun karşıtında ısrar etmek, onu kendi karşı çıkışının olasılıkla uyaracağı reddetmeden kurtulma anının esinlenmesine bırakmak ve söylemiş olduğuna yeni bir yorum getirmek oldıuğunu keşfeder. Karşıtıyla temsil, sağladığı hazzı, bilinçdışına getiırilme gereksinmesi duymaksızın anlaşılabilen bir düşünceyi başka bir haz verici anlatım yolunun özü haline getirmesine borçlu olabillir. Düş düşüncelerindeki bir şeyi karşıtına o denli sık değiştirirler ki bu, yorum işinde büyük güçlük yaratır. _Espri, özel bir kişisel yetenektir. Espri-işlemi, en güçlü uyaranın bilinçdışına ulaşan güçlü amaçlar bulunduğunda aşağıya alır ki, bu, esprilerin üretimi için öznel bir yeteneği temsil eder ve de esprilerin öznel belirleyicilerinin nevrotik insanlarda nasıl olup da bu kadar sık karşılandığını açıklayabilir. Güçlü amaçların etkisi altında başka durumlarda en az yeteneği olanlar bile espri yapabilir hale gelirler. _Bilinçdışı amaç, bilinçöncesi düşünceyi bilinçdışının içine çeker ve orada ona yeni bir biçim verir - nevrozların ruhbilimi üzerine çalışmaların bize sayısız benzerini öğrettiği bir süreç, esprilerin bilinçdışında biçimlendirildiği kesin olarak varsayılabilir. _Yargılama ile reddetmenin yerine bilinçdışında "bastırma"yı buluyoruz. Bastırma hiç kuşkusuz savunucu bir refleks ile lanetleyici bir yargılama arasında geçiş evresi olarak tanımlanabilir. _Gerileme terimi, algı-düşünce-eylem sıralamasında düşüncenin ya da niyetin eyleme dönüşecek yerde algıya dönüşmesi biçimindeki terslik nedeniyle kullanılmaktadır. _Esprinin anlamsız cephesi, işitenin ruhsal harcamasını arttırmaya ve böylece gülmeyle deşarj edilmek üzere serbest bırakılan kontenjanı ortaya çıkarmaya özellikle çok uygundur. _Saçmalığı yeniden ortaya çıkarmanın ve ondan haz türetmenin başka yolları da vardır: Karikatür, abartma, parodi ve taklit onları kullanır ve gülünç anlamsızlığı yaratır. Eger bu anlatım biçimlerine de esprilere uyguladığımıza benzer bir çözümleme uygularsak bu olguların hiçbirinde bilinçdışı süreçlerin, açıklanabilmek üzere duyularımıza ulaştırılmasıyla karşılaşmayız. _Tanımlar bir gelenek sorunudur ve değişebilir. . ************ _Espriler, Düşler ve Bilinçdışı ilişkileri_ _Düş_ _Düşten anımsadıklanmıza "düşün görünür içeriği" adını verdim. Düşler oldukça tutarlı bile olsa zihinsel yaşamımızı, kökenini insanın hiçbir biçimde bulamadığı, yabancı bir şeylerle yüzyüze getirir. Düşlerin bu özelliklerinin açıklaması bugüne dek düşleri sinirsel elemanların düzensiz ve uykulu etkinliği sayarak düşlerin kendisinde aranmıştır. Bense tersine, bu garip "görünür" düş içeriğinin, "gizli düş düşünceleri" adını hak eden belirli mantıklı ruhsal yapıların parçalanmş ve karışmış bir kopyası halinde, anlaşılır kılınabileceğini gösterdim. Bir bütün olarak, olası açık anlamlarını gözönüne almaksızın, düşlerin görünen içeriğini öğelerine ayırarak ve sonra da artık yalıtılmış elemanlar olan şeylerin herbirinden başlayan çağrışım ipliklerini izleyerek bu gizli düşünceler hakkında bir bilgiye ulaşırız. Bunlar birbiri içine geçen ve sonunda yalnızca son derece mantıklı olmayıp zihinsel süreçlerimizin bilinen bağlamına da kolayca uyabilen bir doku oluştururlar. Bu çözümleme boyunca düşün içeriği bizim aklımızı karıştıran tüm garipliklerinden ayıklanmış olacaktır. _Düş İşlemi, düş düşüncelerini görünen düşe dönüştüren biçim değiştirici süreçlerin genel toplamının adıdır. Daha önce düşe yüklediğimiz şaşkınlık şimdi düş-işlemine yöneltilmiştir. _Düş-işleminin gerçekleştirilmesi: Gün boyunca inşa edilmiş ve tümüyle üstesinden gelinmemiş genellikle çok karmaşık bir düşünce dokusu -"günün kalıntısı"- varlığını gece boyunca sürdürür ve uykuyu bozmakla tehdit eder. Bu "gün kalıntısı" düş-işlemi ile düşe dönüş türülür ve uyku için zararsız hale getirilir. Düş-işlemine bir dayanak noktası oluşturması için "gün kalıntısı" -doyurulması pek de zor olmayan- bir arzuyu oluşturabilmelidir. Düş düşüncelerinden doğan arzu, ön dönemi ve daha sonra da düşün çekirdeğini oluşturur. Erişkinlerde düşü yaratan isteğin, bilinçli düşünceye yabancı bir istek -bastınlmış bir istek-olması, genel bir bağlayıcı koşul gibidir. Bilinçdışı isteğin düş düşüncelerinin bilinçli mantıklı malzemesi üzerine etkisi düşü üretir. Bu olurken düş, bilinçdışının derinliklerine doğru sürüklenerek işleme teslim olur. Bu güne dek yalnızca "düş-işleminin" sonuçlan, bize gerçekten, bilinçdışı düşünce özelliklerini ve onun bilinçli hale gelme yeteneği olan düşünceden -bilinç öncesi düşünce- farkını tanıtmıştır. _Bilinçdışının varlığnı reddedenler, bilinçdışının gerçekten bilmediğimiz ama zorlayıcı imalarla yerine getirilmeye zorladığımız bir şeyler olduğu düşüncesini hiçbir zaman kavrayamamışlardır; onu, bilinçli hale gelme yeteneği olan ama o anda üzerinde düşünülmemiş dikkatin odak noktasını işgal etmemiş bir şey olarak anlamışlardır. Kendi düşlerinden birini çözümleyerek kendi akıllarında bu gibi bilinçdışı düşüncelerin varlığı konusunda kendilerini inandırmaya bile çabalamamışlar ve bunu onlarla birlikte göstermeye çalıştığımda yalnızca kendi çağrışımlarını şaşkınlık ve karmaşa ile karşılamışlardır. _Düş işlemi istek kipindeki düşünceyi en garip revizyona uğratır. İlk olarak, istek kipinden durum kipine bir adım atar; "keşke''nin yerine" ... “dır"ı geıirir. Sonra bu "dır"a varsanısal bir temsil verilir; işte benim düş-işleminde "gerileme" [regresyon] diye tanımladığım budur. _Düşünce bölgesinden duyusal algılar bölgesine götüren yol; zihinsel karmaşıklıkların gelişimine göre ters yön izlenen bu yolda düş düşünceleri resimsel bir nitelik kazanır ve sonunda görünür "düş resmi'"nin, çekirdeği oluşturduğu, plastik bir konuma ulaşılır. Öte yandan düş işleminin gerilemeye, duyusal imgelere geri dönmeye yoramadığımız bir kesimi de vardır ve bizim esprilerin oluşumuna benzetmemizde önemli bir ağırlığı olan da bu kesimdir. Düş-işleminin gidişi içinde düş düşüncelerinin malzemesi oldukça olağandışı bir sıkışma ya da yogunlaşmaya uğrar. Kural olarak bunlar herhangi bir belirgin yoğunlaştırma için yeterli olmadığmdan düş işlemi içinde yeni yapay ve geçici ortak öğeler yaratılır ve bu sonuca ulaşırken gerçekte sesleri farklı anlamlar ifade eden sözcüklerin kullamını yeğlenir. Yoğunlaştırma olgusu, düş işleminin en kolay ayırdedilebilmesi gereken parçasıdır. _Düş yer değişimi: Düş düşüncelerinde düş-işlemi tarafından gerçekleştirilen ikinci büyük değiştirmedir. Bu, bir düş düşüncesinin kıyılarında yer alan ve önemi az olan şeylerin merkezi bir yer işgal etmesi ve görünür düşte büyük duygusal şiddetle ortaya çıkması ya da bunun tersi biçiminde sergilenir. Düşün uyanıklık zihinsel yaşamını yabancı ve anlaşılmaz bir şeylerle yüz yüze getirmesinin kesin nedeni bu yerdeğiştirmedir. Bu türden bir yerdeğiştirmenin ortaya çıkabilmesi için yükleyici enerjinin, ketvurulmamış biçimde önemli düşüncelerden önemsiz olanlara geçebilmesi ki -bu bilinçli olabilen normal düşünce yalnızca "yanlış akıl yürütme" izlenimi bırakabilir-mümkün olmalıdır. _Düşün biçimlenmesinde 3 evre: 1- Bilinç öncesindeki kalıntıların, uyku durumunu yönelen koşulların rol alması gerektiği bilinçdışına taşınması; 2- Bilinçdışındaki asıl düş-işlemi; 3- Bu biçimde gözden geçirilmiş düş malzemesinin, düşün bilinçli hale geldiği algı biçimine gerilemesi. _Düşlerin biçimlenmesinde bir payı olan şeyler: Uyuma arzusu, düş oluşturucu bilinçdışı arzunun ruhsal enerjisi ve gündüz yaşamına egemen olan ve de uyku sırasında tümüyle kaldırılamayan karşı koyucu "sansür" gücü. Düş oluşumunun görevi, her şeyden önce, sansürün ketvurmasının üstesinden gelmektir ve düş düşünceleri malzemesi içinde ruhsal enerjinin yer değiştirrneleriyle çözümlenen kesinlikle bu görevdir. Genelde düşlerin biçimlenmesinde rol alan tüm güçlerin eşzamanlı olarak çalıştığını varsaymakla yetinmeliyiz. _Espri – Düş benzerliği_ _Şimdi esprilere ilişkin araştırmamız sırasında bizim düşler hakkında düşünmemize olanak veren şeyin ne olduğunu anımsayalım. Esprilerin özellikleri ve etkilerinin, aralarında en çarpıcı olanların yoğunlaşrma, yer değiştirme ve dolaylı temsil olduğu belirli anlatım biçimleri ya da teknik yöntemlerle ilişkili olduğunu bulmuştuk. Ancak aynı sonuçlara ulaştıran süreçleri -yoğunlaştırma, yerdeğiştirme ve dolaylı temsil- düş-işlemine özgü diye biliyorduk. Bu uzlaşma, espri-işlemi ile düş-işleminin hiç değilse temel bazı açılardan aynı olması gerekliği sonucunu doğurmuyor mu? Düşlerin özelliklerinin pek azı esprilere öyle yabancıdır ki bu özelliklere uyan düş-işlemi kesimi esprilerin oluşumuna aktarılamaz. Ama düş oluşumunun öteki iki evresinin, bilinçöncesindeki bir düşüncenin bilinçdışına gömülmesi ve onun bilinçdışında revizyondan geçmesinin, espri-işleminde de bulunduğunu varsayacak olursak esprilerde gözlemlediğimiz kesin sonuç açığa çıkar. _Bildiğimiz gibi düş-işlemindeki yerdeğiştirmeler bilinçli düşüncenin sansürünün çalışmasını göstermektedir; buna uygun olarak espri teknikleri arasında yerdeğiştirmeyle karşılaşınca esprilerin biçimlenmesinde de ketvurucu bir gücün rol oynadığını varsayma eğiliminde olacağız. Esprilerin saçmalıktan ya da sözcüklerden sağlanan eski hazzı yeniden canlandırma çabasına, normal ruh halinde eleştirel mantıktan doğan karşı çıkışlarla ketvurulur ve tek tek her durumda bunun üstesinden gelinmesi gerekir. _Tek uyuşma dışında bu iki benzeşmez zihinsel işlevin olsa olsa farklar göstereceğini umabiliriz. En önemli fark onların davranışlarında bulunmaktadır. Bir düş, tümüyle toplumdışı zihinsel bir üründür; başka birine iletecek hiçbir şeyi yoktur; öznenin içinde çatışan zihinsel güçler arasında bir uzlaşma olarak doğar ve öznenin kendisi için anlaşılmaz olarak kalır ve bu nedenle başka insanlar için hiç de ilginç değildir. Yalnızca anlaşılabilir olmaya gerek duymakla kalmaz, aksi halde yıkıma uğrayacağı için anlaşılmaktan kaçar ve ancak maskeli olarak varolabilir. Bu nedenle bilinçdışı zihinsel süreçlere egemen olan mekanizmayı engelsiz biçimde artık düzeltilemeyecek bir çarpıtma noktasına dek kullanılır. Öte yandan bir espri, haz üretmeye yönelik tüm zihinsel işlevler arasında en toplumsal olanıdır. Sık olarak üç kişiyi gerektirir ve tamamlanması, başlattığı zihinsel sürece başka birinin katılımını gerektirir. Bu nedenle anlaşılabilir olma koşulu ona sıkı sıkıya bağlıdır. Bilinçdışında, yoğunlaştınna ve yerdeğiştirme yoluyla yalnızca üçüncü kişinin anlayışıyla düzeltilebilecek bir noktaya değin bir çarpıtmayı olası kılabilir. Dahası, espriler ve düşler zihinsel yaşamın oldukça farklı bölgelerinde gelişmiştir ve ruhbilimscl sistem içinde birbirinden çok uzak noktalara yerleştirilmelidirler. Bir düş, tanınmaz hale de getirilmiş olsa bir arzu olarak kalır; espri ise gelişmiş oyundur. Düşler pratik olarak önemsiz olmalarına karşın yaşamın temel ilgi alanlarıyla bağlantılarını korurlar; gereksinimleri varsanıların gerileyici yolculuğu içinde doyurmaya çabalarlar ve gece boyunca etkin kalan bir gereksinme -uyku gereksinmesi- uğruna ortaya çıkmalarma izin verilir. Öte yandan espriler, gereksinimlerce engellenmeden, zihinsel aygıtımızın basit etkinliğinden küçük bir haz ürünü elde etmeye çabalarlar. Daha sonra bu hazzı o aygıtm etkinliği sırasında bir yan ürün olarak yakalamaya çalışır ve böylece ikincil olarak dış dünyaya yönelik pek de önemsiz olmayan işlevlere ulaşırlar. Düşler, egemen olarak hoşnutsuzluktan kaçınmaya, espriler ise hazzı elde etmeye hizmet ederler; bizim tüm zihinsel etkinliklerimiz de bu iki hedefte odaklanır. _Eğer bizim düş işlemi konusunda önceki bilgimiz esprilerin teknikleri konusundaki görüşümüzü önyargılı kılmasaydı espri tekniklerini yoğunlaştırma, yerdeğiştinne vb. diye tanımlamaz ve esprilerle düşlerdeki temsil yöntemleri arasında böylesine sağlam uzlaşmalara ulaşamazdık biçiminde kolayca karşı çıkılabilir. _Espri_ _Tanımlanamaz bir duygumuz vardır: zihinsel gerilimde ani bir boşalma olur ve espri -bir kural olarak sözcüklerle hazır giyinmiş halde- oradadır. Bazı espri teknikleri -örneğin benzetme ya da ima teknikleri- esprilerin dışında bir düşüncenin anlatımında kullanılabilir. Bir imada bulunmaya istemli olarak karar verebilirim. Esprili bir ima benim düşüncelerimdeki bu hazırlık evrelerini ilerleme olanağı olmaksızın ortaya çıkar. Bu, onların bilinçdışındaki kökenini gösterirler. Esprilerin kısalığı, düşlerin kısalığı gibi her ikisinde de oluşan yoğunlaştırmalann sorunlu bir yoldaşıdır - her iki durumda da yoğunlaştırma sürecinin bir sonucudur. Bu köken de esprilerin özel kısalık niteliğinden, daha fazla tanımlanamayan ama çarpıcı olduğu duyumsanan niteliğinden sorumlu tutulabilir. (Düş-işlemi ve espri teknikleri dışında yoğunlaştıımanın düzenli ve önemli bir süreç olduğunu gösterebildiğim başka bir zihinsel olay türü vardır: kasıtsız unurma mekanizması. Eşsiz izlenimler unutmaya karşı zorluk çıkananlar; herhangi bir biçimde benzer izlenimler benzeşim noktaları açısından yoğunlaştırılarak unutulurlar. _Sansürün baskısı altında her tür ilişki, ima yoluyla bir yerine geçen olarak hizmet etmeye elverişlidir. Tüm bu yerdeğiştirme yöntemleri, espri yapma teknikleri olarak ortaya çıkar. Ancak ortaya çıktıklarında genellikle bilinçli düşüncede onların kullanımına konan kısıtlamalara uyarlar ve her ne kadar esprilerin her zaman bir ketvurmayla başa çıkma görevi varsa da bir yerdeğiştirmeyi bulundurmayabilirler. _Otoriteler "saçmalıktaki anlam" üzerine vurgu yaparken esprilerin doğasını kavramada en yakın noktaya yaklaşmış oluyorlar. _Esprilerin en üst aşamasının, kasıtlı esprilerin, esprinin kendisine karşı çıkanlar ve amacına karşı çıkanlar olmak üzere iki tür ketvurmanın üstesinden gelmek zorunda olduğunu ve yerdeğiştirme ve imaların bu ikinci görevi yerine getirmede ustalaştığını unutmamak gerekir. _Eğer bilgisiz ya da alışkın olmayan bir kişiye düş-işleminin kullanmış olduğu –uyanıklık yaşamı için hiç de hoş olmayan süreçler olan- garip ima ve yerdeğiştirme süreçlerinden oluşmuş bir düş çözümlemesi özeti verilse, okuyucu rahatsız edici bir izlenim edinir ve bu yorumların "espri gibi geldiğini" bildirir. Ama onları başarılı espriler olarak görmez de zorlanmış ve bazı bakımlardan espri kuralIannı çiğnemiş sayar. _Değersiz bir düşüncenin bir düşünce dizisi içinde ortaya çıktığı ve bir espri olarak dışavurulduğu bir durumu gözönüne alalım. Bu düşüncenin bir espriye dönüşmesi için olası dışavurum biçimleri arasından kesin olarak birlikle bir sözel haz ürünü getireni seçmek gerekir. Öz gözlemlemeden biliyoruz ki bu seçim bilinçli dikkat tarafından yapılmamaktadır; ama eğer bilinçöncesi düşüncenin yükü bilinçdışı bir düşünceye indirgenecek olursa bu seçmeye kesinlikle yardımcı olur çünkü düş-işleminden öğrendiğimiz gibi sözcüklerden başlayan birleştirici yollar, bilinçdışında şeyler arasındaki bağlantılar gibi işlem görürler. _Şaka, zihinsel yükleri azaltma eğilimiyle belirlenmiş gibi görünen keyifli bir mizaçtan fışkırır. Esprilerin tüm karakteristik tekniklerini kullanır ve hem bir haz üretmenin hem de mantıksal eleştirinin gereklerini yerine getiren sözel malzemeyi ya da düşünce bağlantılarını seçerek esprilerin temel koşulunu sağlar. Keyifli mizacın kolaylaştırdığı düşünce yükünün bilinçdışı düzeyine indirilmesinin, şakalarda zaten bulunduğu sonucuna varacağız. Kuşkusuz çoğu insan keyifli bir havada olduklarında şakalar üretme yeteneğindedir; espri yapma yeteneği, pek az insanda onların o andaki havalarından bağımsız olarak vardır. _Ruh hastaları_ _Bu bilinçdışı düşünce süreçlerinin niteliklerini, belirli akıl hastalıklarını çekenlerin sözlerinden algılamak daha kolaydır. Eğer bilinçli düşüncenin gereklerini onlara uygulamayı bırakıp düşlere uyguladığımız yorumlama tekniğimizi uygularsak, akıl hastalarının sanrılannı anlayabilmemiz olasıdır. Gerçekten "düşlerde aklın embriyonik bir görüş açısına geri döndüğü" olgusunu onaylamış bulunuyoruz. _Rubçözümsel sağaltım altındaki nevrotik hastalarımın çoğu, gizli bilinçdışlarının aslına uygun bir resmini, bilinçli algılarına sunmayı başarmışsam durumu bir gülme ile destekleleme alışkanlığmdadırlar; aynca ortaya çıkanlan şey gülünecek türden olmasa da gülerler. _Düş ve psikozun, istek doyurucu özellikleri vardır. _Alay_ _Espri yapmaya çok yakın olan ve gülüncün alt sınıfları arasında sayılan alay'ı düşünüyorum. Alayın temelini, insanın diğer kişilere aktarmaya niyetlendiklerinin karşıtını söylemesi ama karşısındakini söylenen şeyin tersini kasdettiğine inandırarak karşı çıkmasını önlemesi oluşturur. Alay, yalnızca diğer kişi tersini duymaya hazır olduğunda kulllanılabilir; öyle ki karşı çıkma isteğini duyamasın. Bu koşulun sonucu olarak alay, özellikle kolayca yanlış anlaşılma tehlikesine uğrayabilir. Onu kullanan kişiye, örneğin hakaretlerde olduğu gibi doğrudan anlatımın zorluklarını kolayca giderme avantajı sağlar. Dinleyende gülünç hazzı yaratır; bunun olası nedeni, onu, ilk anda gereksizı bulunan bir zıt enerji harcamasına sokmasıdır. Esprilerle gülüncün yakından ilişkili bir türü arasındaki böylesi bir kıyaslama, bizim, esprilere özgü olan şeyin, onların bilinçdışıyla ilişkisi olduğu ve bunun belki de andan gülünçten ayırt edebildiği yolundaki varsayınnımızı destekleyebilir. _Hipotez_ _Bir hipotezi ayrıntılı olarak incelemeden önce bizim önermelerimize tehdit edebilecek karşı çıkışlardan söz ederiz. _Mantıksal eleştiri tarafından söndürülerek kökten bir çürütmeyle karşı karşıya bırakırız. _Esprilerin tekniği ve düş-işlemi ile kıyaslaması üzerine bir çalışma temelinde ve yalnızca bu temelde ulaştım ve sonra esprilerin özellikleriyle bütünde tümüyle uyuştuğunu gördüm. Bu yüzden bu görüşe usavurmayla ulaşılmıştır ve bu türden bir usavurmayla kişi, bilinen bir bölgeye değil de tersine, düşüncesine yabancı gelen ve yeni bir bölgeye yöneltilirse usavurmayı bir "hipotez"diye adlandırır ve haklı olarak hipotez ile onun bir "kanıt" olarak türetildiği malzeme arasındaki ilişkiyi gözönüne almayı reddeder. Eğer ona aynı zamanda başka bir yoldan da ulaşılır ve daha başka bağlantıların da düğüm noktası olduğu gösterilebilirse hipotez "kanıtlanmış" sayılabilir. Gözlem noktamız açısından daha önce ayak basılmamış bölgelere doğru tek, kısa ve temkinli bir adım atmakla yetiniyoruz. Böyle bir temelin üzerine büyük çapta bir şey inşa edemeyiz ___ _Espriler ve Gülüncün Türleri_ 213 _Notlar_ _Eğer bu kıyaslamanın iki nesnesinden birinin -düş-işlemi- okurlarım tarafından zaten bilindiğini varsayarsam benim için bu kıyaslamayı başarmak daha kolay olacaktır. Ancak belki de bu varsayımda bulunmamak daha akıllıca olacaktır. Okurlarımın anlayışı bana yetişene ya da mantıklı eleştiriler görüşümdeki temel yanlışları bana gösterene dek sakince bekleyebilirim. _İyi bir akademik felsefe eğitiminin çekiciliğine kapılmış ya da görterişten uzaktan, bazı sözde felsefe sistemlerinden almış bir kişi, terimin benim ve Lipps'in kullandığı anlamda bir "bilinçdışı ruhsal" varsayımına karşı çıkacak, ruhsal olanın tanımı temelinde bunun olanaksızlığını kanıtlamayı yeğleyecektir. Ancak tanımlar bir gelenek sorunudur ve değişebilir. _Karar, her şeyden öte yalnızca, tek tek örneklere dayanan eleştirel bir incelemenin, esprilerin tekniği hakkındaki bu görüşün, diğer daha akla yakın ve daha derinlere inen görüşlerin bastınlması pahasına güçlendirilmiş bir görüş olduğunu mu kanıtlayacağı yoksa böyle bir incelemenin, düşlerden türeyen beklentilerin gerçekten esprilere uyduğunu kabul etmek zorunda mı kalacağına bağlıdır. _Daha basit olan şaka olgusuna uygulayacak olursak, her zaman sözel haz elde etmek için tetikte olan bir niyetin, yükleyici süreci bilinen örneğe göre aşağı, bilinçdışına çekmek üzere bilinçôncesinde sunulan fırsatı kaçırmadığını öne sürebiliriz. _Ruhsağaltımcı _Bilinçli dikkatten kaçamaz. _Gülüncün alt sınıfları arasında sayılan alay _Negativizm _Deşarj ************************ _Nükte - Epigram - Espri_ _Çok kısa, ince manalı, eleştirel, güldürürken düşündüren, keskin zeka ürünü şakalı zarif söz. _Hiciv_ _Edebiyat ve sanatta, bir kişi, bir olay ya da durumun, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirildiği bir türdür. Hiciv terimi, hicviye ve yergi ile eş anlamlıdır. _Taşlama_ _Toplumdaki aksayan yönleri, bireysel yanlışlıkları ve devlet yönetimindeki hataları eleştirel bir dille konu edinir ve halk edebiyatında yermek, hicvetmek sözcüklerinin karşılığı olarak kullanılır. _Eleştiri, halk edebiyatında temel olarak iki yolla yapılmıştır. Bunlardan biri; temsil yoluyla, ikincisi ise türkü yoluyladır. Temsil yoluyla yapılan eleştiriler genellikle yapıcı eleştiri mahiyetindedir. Bu tür yergilerde görülen eksiklik, temsil yoluyla öyküleştirilir ve iletinin ulaşması istenen merciye üstü kapalı bir biçimde mesaj verilerek; istenilmeyen davranışın giderilmesi beklenir. İkinci tür olan türkü dizme ise büyük oranda taşlamaya karşılık gelir. Çünkü istisnalar haricinde halk edebiyatı ürünleri saz eşliğinde söylenir ve bu eserlere halk nazarında türkü olarak bakılır. Taşlamaların dili temsil getirmeye göre daha sivridir. Bu şiirlerde yer yer alaycı ifadelere de rastlanır. _Tariz - Dokundurma - İğneleme sanatı_ _Sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Tarizde mecaz-ı mürsel ve kinayedeki ilgiler yoktur. Tarizin güzel olması söyleyişteki inceliğe bağlıdır. Bir kişiyi küçük düşürmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi olan bir sözle dokundurma yapmak sistemli bir biçimde anlatma sanatıdır. Bir kimseyi iğnelemek, uyarmak veya dikkatini çekmek amaçlı yapılan söz sanatı da denilebilir. _Kendi kurduğu şirketin başarılarını ballandıra ballandıra anlatan arkadaşıma: "Bu ne tevazu arkadaşım!" dedim. *********************** _Yaşamım ve Psikanaliz_ _Hızla birbirine bağlanan düşünceler kavrıyor beni. Geçmiş zamanlar içinden çekip götürüyor. Üzüntü kaynağı, kimi yaşamsal giz, ilk kökenlerine gelip dayanıyor. Kimi gurur ve üstünlük, alçakgönüllü kökenlerinin ayrımına varıyoruz. (Nevrozların araştırılmasına paralel olarak sürdürülen düş yaşamına yönelik çalışmalar da bilimsel araştırmalarının ana ırmağına açılır. Böylece ruhsal fenomenlerdeki birlik ve bütünlük ilkesi açığa vurur kendini. Daha önceleri beyin kesitlerini incelerken canlıların fötal (dölütsel) başlangıçlardan şimdiye gelinceye kadar geride bıraktığı gelişim evrelerini araştıran Freud, psikanaliz çalışmalarını yürütürken bireyin geçmişini araştırmaya koyulmuş. Daha önce nöronların izlediği yollar ve bu yollardaki hasarlarla ilgilenirken artık çocukluktaki travmatik yaşantıların izleriyle ilgilenmeye başlamıştır.) _Şahsımı kasten bir örnek diye öne sürdüm hep. Asla model, hele en kutsal bir nesne değil. _Benim bilimsel çalışmam, ruh yaşamının olağanüstü, anormal ve sayrısal fenomenlerini açıklığa kavuşturmayı, yani ilgili fenomenleri onların gerisinde saklı yatan güçlere indirgemeyi ve böyle bir işlemde rol oynayan mekanizmaları gün ışığına çıkarmayı amaç edinmişti. Bunu da ilkin kendi üzerimde denedim. _Darda kalıp acele kotarılmış keyfi doğmacalardan başka bir gözle bakılmayan şeyi, biz kutsal bir metin gibi ele aldık. _”Kendi içindeki dış ülkeye” yapılacak bir yolculuğun akıl almaz zahmetini gözleri önünde canlandırmak isteyen kişinin, Freud'un “sağaltım tekniğini” bilmesi yeterlidir. ___ _Önsöz_ _Entelektüel yetersizliği ve geleneklere bağlılığından kaynaklanan bocalamaları ve kendi içindeki pasif eğilimler karşısında takındığı son derece çelişik tutum düşünülürse, Freud'un bu teknik yenilikleri hatırı sayılır içsel karşı koymaları yenerek gerçekleştirdiğini tahmin edebiliriz. Yaşamının en verimli yıllarında öz varlığındaki karşıkoymalarla da savaşmasını öğrenmiştir Freud. Nişanlısına yazdığı bir mektupta kendini delicesine çalışmaya vererek yatıştırmaya çalıştığı «sinirsellikten» ve «aşırı duyarlılıktan» söz açar. Ruhsal durumundaki dönemsel (periyodik) alçalıp yükselmelerden, şiddetli yorgunluktan, başağrılarından ve siyatikten yakınır. Psikopatolojinin yetersiz terminolojisine pek aşina sayılmayan Freud, kendisinde «dört başı mamur bir nevrasteninin(sinir zafiyeti) varlığından söz açar ve bunun ailesinden devraldığı kalıtsal bir özellik sayılacağını söyler. Yazdığı mektuplarında şikâyetlerini açıkça «nevroz belirtileri» diye niteler. Küçük isterisinin en belirgin dışavurumlarından biri de yolculukla ilgili korku nöbetleridir. Ne var ki, bu arada, nikotin düşkünlüğünün ve boyuna yeniden girişilip başarısız kalan vazgeçme çabalarının da yer aldığı söz konusu şikâyetlerden bağımsız, nevrozların semptomatolojisi, hekim ve bilim adamı kimliğiyle sürdürdüğü çalışmaların ana konusunu oluşturmuştur. _Bilimsel çalışmayı ve özgözlemi bağdaştıran Freud, nevroz belirtilerini sistemli biçimde kendi üzerinde incelemeye koyulur giderek; çünkü «günün bütün saatlerinde nevrozları anlayacağım diye kahrolan bir hekimin kendi ruhundaki depresyonun mantıksal bir nedene mi dayandığını, yoksa hipokondrik (hastalık hastalarına özgü) bir durum mu sayılacağını bilmemesi tatsız bir şeydir. _Psikanalizin başlangıç pozisyonunun rekontrüksiyonu (diriltim) yorucu bir iştir çünkü söz konusu bilimin önem bakımından birbirine denk üç sürecin alabildiğine karmaşık biçimde iç içe geçmesinden oluşması, böyle bir rekontrüksiyon (diriltim) işlemini güçleştirir. Üç süreçten biri, Freud'un fizyolojiden psikolojiye geçişi ve bllinçdışı ruhsal yaşama egemen yasaları birer birer bulgulaması; ikincisi, sağaltımda blinçdışı etkileme ve telkin yönteminin atılarak yerine serbest çağrışımın ve melodik yoldan sağlanan sağaltımsal özduşününün geçirilmesi; üçüncüsü de, Freud'un kendine yönelik gözlemlerinin giderek yoğunlaşıp bir özanalize dönüşmesidir. _İsteri konusundaki araştırmalarının tıp fakültesince benimsenmemesi üzerine, Freud daha o zamanlar Viyana’daki üniversite yaşamından çekip alır kendini. _Hastanın sağaltım (tedavi) sürecine bizzat düşünerek katılması, bir kuramı ele geçirmiş olmaktan henüz uzaktır ama nevrotik hastalıkların beyindeki bir hasara (lezyon) bağlanamayacağını ya da kalıtsal ve değişken bir sinir yapısından kaynaklanmadığını, söz konusu rahatsızlıktan hastalardaki belli yaşantıları «anımsamalardan» ileri geldiğini artık bilmektedir. _Josef Breuer'den devraldığı «katartik» yöntemle çalışır. Kısa bir süre sonra Freud ipnotizmadan da tümüyle el çeker. Geçici sonuçlarından memnun değildir ipnotizmanın. Onun yerine dikkatin belli nesneler üzerinde yoğunlaştırılması, yani «konsantrasyon tekniğini» geçirir; hastalan serbest çağrışımda bulunmaya, akıllarına ne gelirse olduğu gibi açıklamaya çağırır. _Bilinçli bir tutumla belli anılar peşinde koşmanın başarısız kaldığını, dikkatin her şeyden önce karşı koymalar üzerine yöneltilmesi gerektiğini, hastalan da hastalık belirtilerine yol açan nedenle ilişkileri görmekten yine ilgili karşı koymaların alıkoyduğunu anlamıştır. _Hekimin her türlü aktif müdahaleden kendini uzak tutarak, yani bir hayli zaman harcayıp adeta «boşlukta süzülen, objesi henüz belirlenmemiş bir dikkate» başvurarak, hastanın bildirimlerinden söz konusu ilişkileri bulup çıkarması gerektiğini ileri sürer. Böylece ilk kez hastaya bir işin kendisiyle ortak yürütüldüğü bir çalışma arkadaşı gözüyle bakar. Hastayla arasında hekimin otoriter davranışından kaynaklanan yükseklik farkını ortadan kaldırır. ___ _Öz analiz_ _Öz analiz yani metodik bir kendini deşme ve sorgulama işleminin nedeni de durumundaki son bir kötüleşme, yani analizin çok sonradan gün ışığına çıkaracağı gibi babasının ölümünün ruhunda estirdiği korkunç duygu kasırgasıdır. Geride bırakılması gereken yas günleri babasına karşı ilişkisine egemen o köklü ikili duygunun savunu mekanizmasında gedikler açmıştır. Yine babanın ölümünden kaynaklanan yas, kendisini Fliess'e karşı duyduğu bağımlılık sorunuyla yüz yüze getirmiştir; bu da, Freud'un ruh dengesinin sarsılmasına yol açan İkinci ana nedendir ve birincisiyle sıkı bir ilişki içindedir. Özanaliz, bir yandan son derece ıstırap verici bir sağaltım süreciyle belirtilerin (semptom) bir bölümünden yakayı sıyırmayı ve nihayet yeni bir ruhsal oturmuşluğa (stabilite) kavuşmayı başarır. Beri yandan, söz konusu analize çok geçmeden bilimsel uğraşlarında önemli ve «zorunlu bir ara parça»» gözüyle bakmaya başlar. Özanaliz, hastalar üzerinde pratik çalışmalar sonucu billnçdışı ruhsal yaşama, savunma, geriye itim, karsı koyma mekanizmalarına, belirtilerin komponzasyon (giderimsel) karakterine, düşlerin istekleri gerçekleştirici işlevine vb. ilişkin bulgulamaları ard arda doğrular. _Yeni araştırmalar sonucu, hastaların çocuk yaşta uğradıkları cinsel ayartıların kafalarından uydurduklarını öğrenir. «Tüm değerlerdeki böyle bir çöküş üzerine nevrozluları aşağılamak gibi bir davranışa kaptırmaz kendini. Gerekirciliğin (determinizm) varlığını sürdürdüğüne şaşmaz biçimde inanmıştır bir kez. Söz konusu uyduru ve sayıklamaların nedenlerini araştırır; oysa, geleneksel yöntemle çalışan her sinir hekimi, hastalardaki ilgili sayıklamaları «yalan» diye niteleyip bir kenara iterdi. Freud, kendi bilinçdışının tarihöncesini araştırmaya devam etmiş, «bir kez kesinlikle açılmış olup artık asla kapanmayacak yoldan» ilerlemesini sürdürmüş. _Freud'un devrimci nitelikteki radikalizmi, klinik çalışmalardan kaynaklanır. Freud, belirtilerden belirtilerin oluşumunun araştırılmasına geçmiş, oradan da hastanın yaşamöyküsünü, araştırılarına konu yaparak fizyolojiden adım adım el çekip psikolojiye yönelmiştir. _Freud, kendi billnçdışındakl malzemeyle İlk kez özanaliz sırasında yüz yüze gelmiş, geriye itimlerini ortadan kaldırmaya ve çatışma yüklü bilinçdışı içerikleri bilinç alanına çekip almaya uğraşmıştı. Çalışmalarda ortaya konan kesin nesnelliğe, yanılgılarına karşı her türlü duygusallıktan uzak amansızlığa, şahsıyla çalışmaları arasına koyduğu o doğal sayılamayacak uzaklığa akıl erdirilecek gibi değildir. Öyle ki, adeta iki ayrı kişi aynı işi sürdürmüştür. _Başka kimsenin yardımı olmaksızın tek başına sürdürdüğü savaşın ne büyük acı ve ıstıraplara mal olduğu, Flless'e yazılan mektuplarda ancak yer yer açığa vurulur. _Dizginlenemeyen merak duygusu yalnız peşin yargılardan uzak bilinçdışı malzemeyi konu almıyor, ilgili malzemenin kendini özellikle düşte açığa vuruşundakl ilk bakışta tüm mantık yasalarına taban tabana aykırı karmaşık ve görünürde düpedüz saçma biçim karşısında da elden bırakılmıyordu. _Dil konusunda eşsiz bir yetenekle donatılmış Freud, örneğin olumsuzlamayı tanımayan, karşıtlıkların özdeşliklerle, mantıksal ilişkinin eşzamanlılıkla anlatıldığı yabancıl bir dil sistemini deşifre etmek isteyen bir Etno-linguistik(Dil-Kültür bilimi) gibi çalışmış, konuşulan dilin yapısından büsbütün değişik ama kendi içinde tutarlı bir lehçeyi konuşulan dile çevirmiştir. Bir doğa bilgininde görmeye hiç alışmadığımız bir davranışla söz ve imge işaretlerine hastalık belirtisi statüsünü vermiş ve bunları aynı şekilde ciddiye almıştır. _Kavranılmaz görünen simgesel ilişkilerin yorumu ilk kez bir sağaltım yöntemi olarak kullanılmış, geriye itime başvurularak anımsamaların uzağında tutulan ve önemli yaşamöyküsel olguların işaretleri sayılan bu simgesel ilişkiler, pasif özne için yeniden anlaşılabilir kılınmıştır. *_Freud'un kendini analizden geçirmesine olanak veren ve ruhçözümsel bulgulamalarını yapmasını sağlayan özellik ve yeteneklerin eşsiz biçimine dikkati çeker: Her türlü duygusal yontuculuğa kapıları kapayan titiz ve sabırlı gözlem, «tekin sayılmayan» ve zamanın beğenisi açısından «yakışıksız» ruhsal fenomenlere karşı saldırgan ilgi, en basit ruhsal dışavurumları bile incelenmeye değer bulan ayrıntı merakı, bir kez ele alınan konulardan uzun süre vazgeçmemeyi ve deneysel malzemeye daha sonra kuramsal yoldan yaklaşmadaki şaşmazlık, yufka yürekliliğe karşı alerji, ahlaksal gerçekçilik ve fatihlere özgü mizaç, bütün iç ve dış direnmelere karşı bulgulamaları üzerinde yılmak bilmeyen amansız ısrar, sağlam ve son derece verimli bir ruh, bir çalışma ekonomisiyle kimi kavram sistemlerini tümüyle temellendiren sarsma yeteneği ve beri yandan başka alanlardaki bir sürü geleneksel görüşü olduğu gibi bırakma gücü, en ince dışavurumca nüansları bile algılayabilen bir dil duyarlığı bu özellik ve yeteneklerden birkaçıdır. ___ _Freud'a karşı gösterilen yaşamöyküsel ilgi, bilim tarihine yönelik bir ilgi olmaktan alır haklılığını. Öğretisinin «gökten düşmediği ve yerden fışkırmadığını» söyleyen Freud'un bu sözünü doğrular. Yaşamöyküsel ilginin daha başka nedenleri de vardır. Söz konusu nedenleri, yaşamöyküsel ve ruhçözümsel (pslkanalitlk) rekonstrüksiyon (yeniden inşa) tekniği arasındaki yapısal benzerliklerde aramak gerekmektedir. _Hal'in tadına varmak için onu anlamak, onu anlayabilmek için de geçmişi bilmek gerekir. (Freud, genellikle ilgi gösterilmeye değer her şeyin önemli ve araştırılabilir bir geçmişi olması gerektiğine inanmıştı. Kendi antika koleksiyonuna, özellikle akdeniz ülkelerinin tarihine, yeni kazı haberlerine bilindiği üzre büyük bir ilgi duymuş, ruhbilimden çok kazıbilime ilişkin kitaplar okumuştur. Dönüp dolaşıp kendi çalışmasını, değerli bir geçmişi katman katman kazıp gün ışığına çıkaran çoktan unutulmuş yazı işaretlerini deşifre eden, ele geçirdiği buluntulardaki güzellikten yola koyularak tüm bir uygarlığı diriltip göz önüne seren bir arkeologun çalışmasına benzetmişti.) Yaşamöykücüler kahramanlarını idealize etmeye yönelik bir çalışmayı sürdürürler. Çocuksal baba tasarımını ilgili kişi üzerinde yeniden diriltmeye bakarlar. Freud için böyle bir idealizasyon eğilimi, babalara ve örneklere karşı ilişkinin zorunlu olarak çelişik nitelik taşımasından ötürü bir demontaj çalışması biçiminde de kendini açığa vurabilir. Freud, yasamöykücülüğe büyük bir kuşku duymuştur. Freud'un güvensizliği, şahsı söz konusu olunca saldırgan bir yadsımayla kendini belli etmiştir. Özel yaşamının mahremiyetini savunarak, iç dünyasından ne kadarının açıklanacağı konusuna yalnız kendisinin karar verebileceği üzerinde İnatla diretmiş, rahat bırakılma isteğini yineleyip durmuştur. İnsanlar benim şahsıma değil, psikanalize karşı ilgi duymalıdır. _Yaşamöyküsel ilgi_ _Freud'a karşı gösterilen yaşamöyküsel ilgi, bilim tarihine yönelik bir ilgi olmaktan alır haklılığını. Öğretisinin «gökten düşmediği ve yerden fışkırmadığını» söyleyen Freud'un bu sözünü doğrular. _Yaşamöyküsel ilgi, bizi psikanalizin başlangıçtan üzerinde düşündürecek ve günün ideolojik çekişmelerinde sürümlük mal gibi kullanılması sonucu Freud kuramlarının ayağa düşürülmesini önlemede etkili bir çare oluşturacaktır. Yaşamöyküsel ilginin daha başka nedenleri de vardır. Söz konusu nedenleri, yaşamöyküsel ve ruhçözümsel (pslkanalitlk) rekonstrüksiyon (yeniden inşa) tekniği arasındaki yapısal benzerliklerde aramak gerekmektedir. Psikanaliz, ele aldığı her vakada göçük altında kalmış yaşamöyküsel ilişkileri araştırması bakımından biyografik bir girişim, biyografik bir yöntemdir. _Freud'un öğretisi, aile içindeki temel durum ve çatışmaları saptayarak adeta her insanın yaşamöyküsünün izleyeceği seyir modelini belirleyip ortaya koyar. Her iki yöntemin ortak bir özelliği de, olayların başlangıç noktalarını araştırması ve kesinlikle geçmişe yönelmesidir. _Hal'in tadına varmak için onu anlamak, onu anlayabilmek için de geçmişi bilmek gerekir. (Freud, genellikle ilgi gösterilmeye değer her şeyin önemli ve araştırılabilir bir geçmişi olması gerektiğine inanmıştı. Kendi antika koleksiyonuna, özellikle akdeniz ülkelerinin tarihine, yeni kazı haberlerine bilindiği üzre büyük bir ilgi duymuş, ruhbilimden çok kazıbilime ilişkin kitaplar okumuştur. Dönüp dolaşıp kendi çalışmasını, değerli bir geçmişi katman katman kazıp gün ışığına çıkaran çoktan unutulmuş yazı işaretlerini deşifre eden, ele geçirdiği buluntulardaki güzellikten yola koyularak tüm bir uygarlığı diriltip göz önüne seren bir arkeologun çalışmasına benzetmişti.) _Freud, yaşamöyküsünden özellikle iki şey bekler: Bir yaşamöyküsel deneme gerçekten bir insanın ruh yaşamını anlamak gibi bir amaç güdüyorsa, o kişinin cinsel özelliklerini suskunlukla geçiştirmemelidir. İkinci koşul ise, ilgili kişinin, yaşamöykücüler tarafından genel olarak bayağı görülüp bir kenara itilen yaşamsal dışavurumlarına yönelmesidir. İki koşul gerçekleştirilebllse de, yine de kuşkuyla bakar Freud; çünkü yaşamöykücüler çok tuhaf bir biçimde kahramanlarına bağlanmış durumdadır. Kahramanlarını idealize etmeye yönelik bir çalışmayı sürdürürler. Bu çalışmayla üzerine eğildikleri büyük insanı kendi çocukluklarındaki örnek aldıkları kişilerin arasına katmaya uğraşırlar. Çocuksal baba tasarımını ilgili kişi üzerinde yeniden diriltmeye bakarlar. Böyle bir amacın hizmetinde davranarak özyaşamını kaleme alacakları kişinin flzyonomisindeki bireysel özelliklerin tümü üzerinden bir sünger, onun iç ve dış direnişlere karşı sürdürdüğü yaşam kavgasının izlerinin üzerinden de bir silindir geçerler. Yaşamöykücülüğün mitsel yaratıcılıkla akrabalığını sergileyen ve Freud'un «furor biographicusan» deyimini kullandığı böyle bir idealizasyon eğilimi, babalara ve örneklere (imago) karşı ilişkinin zorunlu olarak ambivalent (çelişik) nitelik taşımasından ötürü bir demontaj çalışması biçiminde de kendini açığa vurabilir. _”Sırları ele verme suçunu işlemeden doğru dürüst bir iş ortaya konamaz”.(Freud'a göre, sır saklama diye bir şey psikanalizin yaşamöyküsü anlayışıyla bağdaşmaz.) _«Yaşamöyküsel gerçek ele geçirilemez."» Daha çok teknik karakterdeki başka güçlükler, örneğin geçmişten günümüze ulasan malzemedeki boşluklar, en basit ruhsal olaylarda bile görülen karmaşıklık, çokluk birbirine karşıt süreçlerdeki eşzamanlılığın özyaşamsal anlatıda ancak ard arda verilebilmesi, birden çok motivasyon ilkesi, yani ruhsal aygıt ürünlerinin birden çok nedenlerden kaynaklanabileceği vb. güçlükler, Freud'un yasamöyküsüne duyduğu kuşkuları pekiştirir. _Yaşamöyküsel rekonstruksiyon denemelerine karşı Freud'un güvensizliği, şahsı söz konusu olunca saldırgan bir yadsımayla kendini belli etmiştir. Özel yaşamının mahremiyetini savunarak, iç dünyasından ne kadarının açıklanacağı konusuna yalnız kendisinin karar verebileceği üzerinde İnatla diretmiş, rahat bırakılma isteğini yineleyip durmuştur. Sağlığında yayınlanan şahsıyla ilgili özyaşamsal incelemeleri hep kuşkuyla İzlemiş, bunları sert bir biçimde eleştirmiştir. Stefan Zweig'ın özenli karakter çizimine karşı, salt küçük burjuvazi için ilginç öğenin vurgulandığı eleştirisini yöneltmiş. Arnold Zweig'a ısrarla rica ederek özyaşamöyküsünü yazma «tehdidinden» vazgeçmesini Ister. _Freud'un şahsını yapıtlarının gerisine itilmiş görmek istediğine kuşku yoktur. Geride İz bırakma. _İnsanlar benim şahsıma değil, psikanalize karşı ilgi duymalıdır. 36… … _Otobiyografi_ 89 _1856'da Çekoslovakya'nın küçük bir kenti Freiberg'te dünyaya geldim. Anne ve babam Musevi idi. Ben de Musevi kaldım. Baba tarafım, Yahudi kıyımından ötürü Dogu'ya kaçmış. Sonra Avusturya’ya yerleşmiş. Viyana'ya göçtüğümüzde ben dört yaşındaydım. Lisede 7 yıl sınıf birinciliğini elden bırakmadım. Öğretmenlerim beni sınava çekmek gereksinmesini hissetmezlerdi. Ailemizin maddi durumu, hiç de iyi olmamasına karşın, babam şu ya da bu mesleği seç diye asla zorlamadı. _İlk gençlik yıllarımda hekimliğe karşı pek bir yakınlık duymadım. Okumasını öğrenir öğrenmez dört elle sarıldığım Kutsal Kitap'taki anlatılar, ilgi doğrultumu kesinlikle belirlemişti. Darwin kuramı beni enikonu kendisine çekiyor, çünkü dünyayı anlamada alabildiğine ileri bir adım izlenimi uyandırıyordu üzerimde. Konferansta dinlediğim Goethe'nin «Doğa» adındaki nefis denemesi, tıp fakültesine yazılmamda kesin rolü oynadı. _Üniversite öğrenimi, hatrı sayılır bir sürü düş kırıklığıyla karşı karşıya bıraktı beni. Bunlar arasında en ağırı, kendimi değer bakımından başkalarından aşağı hissetmeye ve içinde yaşadığım ulusun bireylerinden ayrı bir kimse gibi görmeye zorlanmam oldu. Kendi ırkımdan ne diye utanç duymam gerektiğine bir türlü akıl erdiremiyordum. Ulusdaşlık bağı olmaksızın da çalışkan bir kimsenin insanlar arasında kendine küçük bir yer sağlayabileceği kanısındaydım. Benim için ileride önem kazanan bir sonuç vardı ki: Erken dönemde muhalefet safında yer almaya itilmek ve «dört başı mamur» çoğunluk tarafından afaroz edilmiş durumda tutulmak gibi bir yazgıyla karşı karşıya bırakılmamdı. Böylece bir çeşit bağımsız yargı gücünün tohumları henüz erken yaşlarda içimde filizlenmeye başlamıştı. _Kendine özgü bir karekter taşıyan yeteneklerim ve gençliğin o aşırı hamaratlığıyla üzerine atıldığım birçok bilim dalında hiçbir basarı elde edemiyordum. Böylece, Mephisto'nun şu sözlerle dile getirdiği uyarmanın doğruluğunu bizzat yaşayarak anladım. «Boşuna bilim dallarında gezinip dolaşmanız. Herkes öğrenebileceği kadar öğrenir yalnız.» _Nihayet Ernest Brücke'nin fizyoloji laboratuarı, bana tam bir huzur ve doyum sağladı; beri yandan, kişiliklerine saygı besleyebileceğim ve kendime örnek alacağım kimseler buldum burada. Hocam Brücke, babamın o yücekalplilikten doğan hatasını düzeltmek isteyip, maddi durumumun kötülüğünü ileri sürerek, beni tıbbın kuramsal yönü üzerinde çalışmaktan ısrarla vazgeçmeye çağırdı. Hocamın öğüdüne uyup fizyoloji laboratuvanndan ayrılıp, stajyer hekim olarak Genel Hastane'ye girdim. Brücke, daha önce bana, en ilkel balıklardan Ammococtes omiriliğini inceleme ve araştırma konusu vermişti. Şimdi çalıştığım yerde ise, insandaki merkezi sinir sistemine geçtim. Sinir hastalıkları öğrenimine başladım. Uzaklarda ise Charchot'nun (Şarko) o büyük ismi ışıl ışıl parlayıp durmaktaydı; dolayısıyla, kurduğum plana göre, Viyana'da nöroloji doçentliğini elde edip bilgi ve görgümü arttırmak üzere Paris'e gidecektim. _Otopsi tarafından tanılarımın doğrulanmasından ötürü Amerikalı hekimlerin saldırısına uğradım. _Nevrozlar konusunda hiçbir bilgim yoktu. Bir gün sürekli baş ağrılanyla bir nevrozluyu kronik ve lokal bir menenjit vakası diye takdim edince, dinleyicilerimin hemen hepsi haklı olarak itirazlar yöneltip yüz çevirdi benden. Vaktinden önce başlayan hocalığım da böylelikle sona erdi. _Üstat Charchot, derslerini Almancaya çeviren kişiden savaştan beri hiç haber alamadığını üzülerek açıkladı. Aramızdan biri vereceği yeni dersleri Almancaya çevirirse pek memnun kalacağını belirtti. Ben de bir mektupla kendisine başvurarak, bu işe istekli olduğumu bildirdim. _Bu satırları yazdığım şu an, Fransa'dan çok sayıda yazılar ve gazetelerde çıkmış makaleler yollanıyor tarafıma; hepsinde de psikanalize karşı şiddetli bir direniş kendini açığa vuruyor ve benim Fransız ekolüyle ilişkim üzerine en yersiz iddialar ortaya atılıyor. _Charcot'nun yanında gördüklerim içinde beni en çok etkileyen, isteri konusunda bazısını benim gözümün önünde yaptığı en son araştırmalar olmuştur; bu araştırmalarla Charcot, isteri vakalarının gerçekliğini ve belli yasalara uygunluğunu, isteriye erkeklerde daha sık rastlandığını, ipnotik telkinle isteri felçlerine ve kasılıp kalmalara yol açılabileceğini, böylelikle ortaya çıkarılan yapay isterilerin çok vakit travmaların doğurduğu doğal isterilerle ayrıntılara dek aynı karakter özelliklerini paylaştığını kanıtlamaya çalışmıştı. Charcot, kuşkularımızı her vakit güler yüzle ve sabırla, beri yandan pek kararlı bir tutumla karşılamıştır. Üstat Charcot'yla konuşmuş, isteri felçlerinin organik felçlerle karşılaştırılmasına ilişkin bir çalışma üzerinde kendisiyle anlaşmıştım. Bu çalışmada, isteride görülen felçler ve hissizliklerin (anestezi), anatomik olmayan bir görüşe göre birbirinden ayrıldığı kuralını ortaya koyacaktım. _1886'da Viyana'da hekim
·
3.165 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.