Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

hatıratları tanımak kendini tanımaktır
Bir önceki yazımda Hıfzı Topuz'un Eski Dostlar adlı hatıratı hakkında değerlendirmelerde bulunup Niko Stavrinidis'le görüşmelerine atıf yapmış ve fakat hikâyeyi aktarmamıştım. Şimdi bu Osmanlı Rumu'nun hikâyesini Topuz'un kaleminden birlikte okuyalım: Niko Stavrinidis katıksız bir Osmanlı Türkçesi konuşuyordu. Masasının üstü eski harflerle yazılmış bir yığın evrak ve belge doluydu. Bana yer gösterdi, oturduk. Kahveler geldi ve Niko Bey anlatmaya başladı. Doğma büyüme İzmir Karaburunlu imiş. İstiklal Savaşı'ndan sonra Girit'e yerleşmişler. — Benim işim çok güç. Eski kuyudattan (kayıtlardan) Girit tarihini çıkartıyorum. Girit'in fethinden bu yana bütün ferman, fetva ve kararları elden geçirmem gerekiyor. Şimdiye kadar hiç bilinmeyen ve tarihe ışık tutacak belgeler buldum. Girit tarihinin yazılabilmesi için 1669'dan 1893'e kadar süren Osmanlı döneminin iyice aydınlanması gerekiyor. Niko Stavrinidis bir kütük defteri alarak bana uzattı, "Bakın okuyun" dedi. "Ben" dedim: "eski harfleri bilmem." "Ah, siz cahiller" dedi; "Ben Osmanlıyım, Osmanlı! Siz sonradan yetiştiniz. Ama şimdi siz Türk oldunuz, ben Yunanlı." Hıfzı Topuz, 1923 doğumlu. Harf devriminden 5 yıl önce doğmuş. O halde kendisini Cumhuriyet'in ilk neslinden sayabiliriz. Dedeleri bir yana, anne-babasının dahi okuyup yazdığı alfabeyi bilmeyen, öğrenmeyen, öğrenmek istemeyen şimdi yaşı seksene dayanmış güya bir solcu aydın o! "Rıza Tevfik'e solculuğu, marksizmi ben anlattım, ona kitaplar önerdim" diye övünen, hatta bu yüzden arkadaşlarının "adamcağızı solcu yapacaksın" yollu kıkırdamalarına muhatap olan Cumhuriyet'in bilgili-görgülü (!) okur-yazarlarından. Dün Rıza Tevfik'i Karl Liebknecht adını duymamakla (!) ayıplarken, şimdi gençleri ayıplıyor tarihlerini bilmiyorlar diye; Sabahattin Ali'nin, Vedat Nedim Tör'ün adını duymamışlar diye... Vedat Nedim Tör! Hani şu 1934'te, Hz. Muhammed'in Hayatı adlı masum bir kitabın yayımını yasaklayan ünlü Matbuat Umum Müdürü. Eşref Edib'e gerekçe kabilinden şöyle diyordu kendisi: Biz her şekil ve suretle olursa olsun memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği meydana getirilmesine taraftar değiliz. Sayın Topuz, 40-50 yıl önceki ünlü fikir ve sanat adamlarını tanımıyorlar diye boşu boşuna gençleri ayıplamasın. Kendi tarihiyle irtibat kurabilecek imkânlardan böylesine uzaklaştırılmış bir toplum sanırım dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu denli kendi tarihine, kendi kültürüne, kendi mirasına yabancı bırakılmış, böylesine şiddetli bir kültür şoku yaşamış bir toplum içerisinde yetişen nesiller, sözü geçen şahısların adlarını bilseler ne olacak, bilmeseler ne olacak? Küreselleşme yerine globalleşme sözcüğünün kullanılmasını şiddetle savunan ve gerekçe olarak da "Ben dil devrimi kurallarına uygun olarak yeni bir sözcük türetileceği zaman, eğer Türkçe'de bir kök yoksa bunun Arapça ve Farsça köklerden değil, Batı dillerinde yaygın olan sözcüklerden yapılmasını savunuyordum, bu konuda da hiçbir ödün vermiyordum" diyen birinin, yaşı seksene dayanınca, gençlerin tarihe ilgisizliklerinden şikâyete hakkının bulunmadığına inanıyorum. Hayatları boyunca kendi bilgi ve kültür mirasına uzak duran, hatta kendi gelenekleriyle çatışmayı/savaşmayı görev bilen nesillerin aklına elbette hatıra deyince nostalji kasetleri, tarih deyince zırvalar, sohbet deyince işret meclisleri gelecektir. Hal böyleyken, hâcet sözcüğü gençlerin aklına "def'-i hâcet"ten başka bir terkib getirmiyor diye şikâyet etmeye de mahal kalmıyor. Öyle ya, bütün hâcet pencereleri kapatılmış dururken, şu zavallı gençlik ne yapsın?
Sayfa 43 - Kapı Yayınları / tarihin arasokaklarıKitabı okudu
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.