Gözlerimi fal taşı gibi açık tutmaya, kulak vermemeye çalışıyordum
ama Babette d'Interlaken geceleri rüyama giriyordu. Yarı uyur halimde,
sarı saçları omuzlarına dökülen o iblisin görünümünü zihnimden silmeye
uğraşıyordum; o şeytani ve mis kokulu cinin omuzları elbette çıplaktı,
göğsü inançsız ve günahkâr bir yırtıcı hayvanın kösnüllüğüyle inip
kalkıyorken, bir ilham modeli olarak onu arzuluyordum – daha doğrusu,
ona parmaklarımla dokunma hissi bile bende onun gibi olma arzusu
uyandırıyordu: Pasaport numaralarını değiştiren, karşı cinsten
kurbanlarını yok eden her şeye muktedir bir ajan olmalıydım.