Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

NEYİ NASIL OKUYACAĞIMIZI BİLMEDEN ÖNÜMÜZE ÇIKAN HER KİTABA SARILMAK BİZİ TALİHSİZ KAZAZEDELER GİBİ KIYIDAN UZAKLAŞTIRACAK Diyanet Dergisi: Her zaman tartışılan bir konudur. Çok fazla kitabı seri şekilde okumak mı daha iyidir, yoksa az kitabı dikkatle, döne döne okumak mı? Kendi okumalarınızdan hareketle siz bu soruya nasıl cevap verirsiniz? A. Ali Ural: Neyi nasıl okuyacağımızı bilmeden önümüze çıkan her kitaba sarılmak bizi talihsiz kazazedeler gibi kıyıdan uzaklaştıracak. “Okuma”fiili dünyamızda neye tekabül ediyor? Okurken kimiz, okumaktan muradımız nedir, okuma sonunda elde ettiklerimiz ya da kaybettiklerimiz nelerdir? Ne okuyoruz ve okuma biçimimiz okuduklarımızı nasıl değiştiriyor? “Alımlama estetiği”nin, anlamın metnin içinde hazır olmadığı, okurun anlamı kendi inşa ettiği görüşüne katılacak olursak az ya da çok kere okumak yerine nitelikli okumayı tartışmaya açmalıyız belki de. Öte yandan okumanın biraz da kendimizi okumak olduğunu dikkate alarak içsel bir yolculuğa çıktığımızın bilincinde olmamız gerekiyor. Seyyahlık nasıl bir okumaysa, okuma da bir nevi seyyahlık hükmünde. Ursula Le Guin, “Kim olduğumuzu anlamak için kitap okuruz,” der. Bir mihenk taşı mıdır o halde okumak? Her gün binlerce kitap yayınlanıyor dünyada. Kitap denizlerinin içinde çırpınıp duruyoruz. Hangi dalgaya tutunacağız? Hangi rüzgâr bizi esenlik sahiline atacak? Ömürse okyanusta bir damla. Neyi nasıl okuyacağımızı bilmeden önümüze çıkan her kitaba sarılmak bizi talihsiz kazazedeler gibi kıyıdan uzaklaştıracak. Elimizdeki kitabın ihtiyacımız olan kitap olduğundan emin olmadan lambaderin ışığını yakmamalıyız. Diyelim ki ihtiyacımız olan kitabı bulduk. Üzerinde kullanma talimatı olan bir elektronik cihaz değil ki kitap! Azami verimi elde etmek için nasıl bir yol izlemeliyiz kapağı açtığımızda? James Joyce, okurlarının Finnegans Wake’i okumak için, kendisinin yazmaya harcadığı kadar vakit harcamalarını istediğini söylüyor. Faulkner “Ses ve Öfke” yi üç kere okuyup anlamadığını söyleyen okuruna dördüncü kez okumasını salık veriyor. Yazarın verdiği emeğe yakın bir emeği vermeye vaktimiz yok diyelim, yazarın emeğine saygı duyacak bir dikkatle okumaya da mı vaktimiz yok! Tek bir satır düşünce ve sanat tarihinin özge bir numunesidir, çar çur edemeyiz onu. Ruh ekmeğimizdir öpüp başımıza koyarız. Mallarme “Dünyadaki her şey bir kitapta yer almak için vardır,” demiş. Öpüp başımıza koyduğumuz “dünya nimetleri”dir demek ki. Son tahlilde kitap sayısı mı, okuma sayısı mı sorusuna yeniden gelelim. Schopenhauer, ikinci okumanın yorumlamayı derinleştirdiğini öne sürerek iyi kitapların en az iki kez okunmayı hak ettiklerini savunurdu. Mehmet Akif de çok kitap okumak yerine az sayıda kitabı çok kere okuduğunu söylemiştir. Ben az ya da çok ihtiyaç duyduğumuz eserlerden ancak nitelikli okumayla yararlanabileceğimizi düşünüyorum. İhtiyacı olmayana su bile zehirdir. Tefekkür etmemizi bazen kitapların da engelleyebileceğini unutmamalıyız. Nietzsche, okumaları yoğunlaştığında özgün düşünceleri zarar görmesin diye nehir kenarında saatlerce yürürmüş. Bir müslüman için ömür boyu başucunda duracak tek bir kitap var: Kur’ân-ı Kerîm. Allah’ın kitabı dahi imanla, tefekkürle ve edeple okunup hayata aksettirilmedikçe insana yarar sağlamaz. Ne diyor Yunus Emre: “Gökden inen dört kitabı günde bin kez okırısan/ Vallah dîdâr görmeyesin sevmez isen dervişleri”
A. Ali Ural
A. Ali Ural
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.