Çok sık gördüğüm ve sonunda okumaya karar verdiğim bir kitap daha... Bu sefer de hayal kırıklığına uğramadım.
Kitabımızda zamanında önüne çıkan “fırsatları” kullanmayıp spontane bir şekilde -adeta rüzgarda savrulan bir yaprakmışcasına- yaşamını sürdürmüş olan karakterimiz, 30’lu yaşların ortasına gelip de sahip olduğunu sandığı tek şeyin pişmanlık olduğunu düşünmesi ile birlikte artık hayatının yaşanmaya değer bulmamaya başlıyor. Bu değersizlik hissiyle birlikte bir gece yaşamına son verme teşebbüsünde bulunuyor ve kendini
Gece Yarısı Kütüphanesi denilen mistik bir yer bulup bu gizemli kütüphane sayesinde kendine yaşanabilir yani bir hayat aramaya başlıyor.
Kendi de bir noktaya kadar aynı yollardan geçmiş ve belki de hala geçmekte olan bir insan olarak karakterimiz Nora’yı çok iyi anladığımı söylemeliyim.
Matt Haig’in depresyon durumunu tasvir etme biçimi gerçekten çok doğru. Bir zamanlar ben de bu şekilde ele almıştım konuyu. Kitaptan da kendime göre dersler çıkardığımı düşünüyorum. Gününüzde insanın hayatında memnun olmadığı ve büyük çoğunluğunun da çeşitli psikolojik sorunlarla mücadele ettiği göz önüne alındığında bu kitabın okunması kesinlikle tavsiye ediyorum. Pişman olmazsınız...