Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kalp Kedisi...
youtu.be/A3BihEPDtsI?si=... Mırıl mırıl mırıldanma deli rüzgâr, havandasın biliyorum ama ben havamda hiç değilim bugün, Sabahın mahmurluğu üzerimde, başımın etini didik didik didikleyip, örseleme rüzgâr…Örseleme..! Offf, offf! Tırmalama kadife çiçeği, sonbaharın muhteşem ılık nefesini…Tırmalama...! Hüzünlerinde uzamış nerede, bahçe makası nerede? Çizik çizik silgilerle silinmez bazı gerçeklerin, yadsınma… Gecelerinde, dolunaydan medet umarcasına oltaya attığın düşlerin, Sahipsiz perilerin sol kulak fısıldamalarında eriyip gitti; bu duruma ister ağla istersen hiç ağlama… Sevimli böcekler uçuyor, şimdi dere kenarlarında fesleğen kokularını içlerine çekip çekip, Serseri âşıkların başlarında sevimli böcekler… Oysaki kelebek derdim ben onlara, kelebek derdim… Ama kelebeklerin, bilinmekte ömrü bilinmekte… Bilinmekteki ömrü billah tüm kelebekler öldüğünde bitecek kâinat denileni… Mavi bitecek, beyaz masumiyetini yitirecek, solacak çiçekler solacak Kaldırım yosmalarına verilecek kıpkırmızı güller, verilecek… Çünkü, kırmızı güller defalarca aşkı kirletti, defalarca… Süt mavisi, tabi ki de gecelerim benim, nasıl olmasın? Nasıl olmasın mavi ki? Gecelerimde olacak tabii ki! Olmalı! Hem umut olmazsa, hangi ananın sütü kesilmez ki? Hangi anne, fedakârlık yerine yer içer, gezer, evlatlarının yerine? Yoktur böyle bir anne dünyada… Ondan değil midir, arzulanan cennet anaların ayaklarının altında? Esnek bir kaplumbağa, gördün mü hiç? Ben görmüştüm bir keresinde. Esnekti kaplumbağa, olabildiğince esnek. Ama yükü ağırdı… Esnekliği tavşana olan hırsından, Kapitalizme olan nefretinden kaynaklanıyordu. Özgürdü be kaplumbağa, esnek olduğu kadar özgür… Refleks dolu kelebekler de vardı ama özgür mü o tartışılır… Sözüm ona, gelgelelim burnunu su için kullanmazsın bilirim. Çünkü “su” durudur, hep saflığı temsil eder; arındırır, paklar ve temizler. İşte “su gibi bir sevda” peşindeyim ben… Kalp kedisi su gibi… Sen bilmezsin; miyavlayan fareler de var aslında, süt için, sütsemiş… Susamaktan öte, kediden fareye… Hayat ne ilginç, kalp kedisi? Kedi de, fare de, beyaz peynir de öyle… Sesini titretme, öyle! Sisli hatırandaki beyaz balerin süzülüp dururken, durduk yere tökezliyor, bilesin… Tam da son perde oyunun son dansında, esas oğlan sarılmışken hem de, olacak iş mi kalp kedisi? Tıslama, hırıltını da istemem. Yükseklerden süzülüp gelen bir şelalenin, Serinliğine dalmış seyrederken güzeldir, şırıltı benzeri o sesler; Yeşilliklerin arasındaysan, renk renk çiçeklerin arasında… …. yanındayken güzeldir… İhtiyardır doğamız belki ama doğamızın da vardır bestesi hüzzamı, nihavendi… Antik Mısır’da Napolyon ne ise, İşitmen sağır, Keskin pençelerin genç tavşanın çevikliğinde, Sivri dişlerin, serçeninkiler kadar içli, Karanlıkta ancak karanlıkta görebilen âmânın ki kadar pırıltılı gözlerin… Ve o gözlerin pırıltısına masum buseler, dudaklardan bin katre düşer… Renkler, renklerin içinde ise âlem, bakmasını bakıp da görmesini bilmeyenlere; Kalp akılı ve de eşantiyonda da yeterince Beypazarı havucu… Belli ki aşk endişe verici, Sevda kara…. Kalp Kedisi, O Galya Kralı doğru söylemiş: "Bir kedinin fiyatı dört pençe”...
Nuh Karaaslan
Nuh Karaaslan
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.