Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Koza. Onun burada olduğunu hissedebiliyordum, hissetmekten öte biliyordum. Nereden bildiğimi sayfalarca anlatabilirdim ama elimi kalbime koyduğumda bile onun sesini işitebiliyordum. Buradaydı, kendini ait hissettiği ve en çok korktuğu yerde. Işıklar demişti, bana. Işıklar bizim ortak noktamız. Şimdi o ortak noktamız olan yere gidiyordum, ben artık korkmuyordum ama o korkuyordu, biliyordum. Lâl'in kapalı fotoğraf odasının önünde birkaç saniye bekledim ardından kapının kolunu çevirdiğimde kilitli olmadığını gördüm. Orada, dedim kendi kendime ve kapıyı tamamen açtığımda onu gördüm. Koza'yı. Poyraz'ı. Abimi. Askeri olduğum kişiyi. Beni büyüten kişiyi. Beni bütün acılarıyla, acılar içinde büyüten kişiyi. Sigara içiyordu. Sırtı kapıya dönüktü, pencereden dışarıya bakıyordu fakat kırmızı ışıklar, onu olduğundan daha ufak göstermişti. Belki de ben onu burada çocukluğuyla beraber bulacağımı düşünmüştüm. Birkaç saniye o kırmızı ışıklara baktım ve değil korku, gücü hissettim. Hatta öyle bir güç ki, kırmızı ışıklardan zamanında kaçarken, şimdi o ışıklara kaçmak isteyeceğimi fark ediyordum. Bu güç, geçmişim boyunca dizlerinin üzerine çöküp ağlayan çocukluğumun bana bir hediyesiydi. Ufak adımlarla içeriye girdiğimde omzunun üzerinden bana doğru baktı ve şaşırmayarak yeniden önüne döndü. Lâl'in son çektiği fotoğraflar ipe asılıydı. Gözlerim fotoğrafların üzerinde gezindi ve özlemi, Lâl'e karşı duyduğum o anne hissini yeniden animsadım. Bir fotoğrafta Bartu'yla birbirimize bakıp gülüyorduk, başka bir fotoğrafta Bartu yalnız başına oturmuş televizyonu izliyordu, gözleri dalgındı. Başka bir fotoğrafta Mutlu ve Işık sarılıp uyumuştu. Bir fotoğrafta Yankı pencereden dışarıya bakıyordu. Bir fotoğrafta ise Koza vardı. Haberi yoktu belki de vardı, bilmiyordum ama dikkatli bir şekilde bir noktaya bakıyordu ve Lâl onun da fotoğrafını çekmişti. Koza'nın fotoğrafını astığı yerden çıkardım sonra onun yanına doğru ilerledim. Pencereye hemen yanına gittiğimde hava neredeyse kararmak üzereydi ve karlar, son damlalarını döküyordu. Artık Mart ayı gelmişti, kapıdaydı. Bu kış yağan bütün karlar, sanki bizim de içimizdeydi. Yanında durdum ve bir süre onunla beraber dışarıyı izledim. Karları. Sonra sokak lambasının ışığı yandı, ona baktım. Kırmızı ışıklara sırtımızı döndük ama geçmiş hemen oradaydı, ikimiz de biliyorduk. İlk konuşan o oldu. "Beni bulacağını biliyordum." "Çünkü geçmişimiz ortak," dedim onu tamamlayarak. Gözlerimi ona çevirdim ama o bana bakmaktan kaçındı. Gözleri uykusuzluktan kızarmış olmalıydı çünkü ağladığını düşünmek istemiyordum. Saçları dağınıktı, üzerinde hala o günler önceki kıyafet vardı. "Kaç gün daha burada kalacaksın?" Bir sigara daha çıkardı diğerini söndürdüğünde ve onu da yaktı. Sanki o sigaraları kendinden nefret ettiği için yaktı, o merdiven basamaklarında benim yanımda keyif sigarası içtiği için ya da Harun Aktan aynısını yaptığı için. "Korkularım geçene kadar," dedi kısık bir sesle. "Ama geçmiyor." Alaycılık yoktu, labirent gibi cümleler yoktu. Netti, kendinden emindi. Ama emin olmak istemediğini biliyordum. "Korku insanı güçsüz kılıyor, Helin. Ben onun karşısında bir çocuk kadar güçsüzüm." "Çünkü o hala çocukluğunda Koza." Omzum omzuna dokundu, ben ona baktım ama o dışarıyı izlemeye devam etti. "Ve bir çocuk gibi güçsüz hissedebilirsin ama senin çocukluğun güçsüz değildi. İkisi arasında fark var." "Sen nereden biliyorsun ki benim çocukluğumu?" Kibirli bir yanıttı ama altında yatanları anlıyordum. "Biliyorum elbette," dedim yüzünü inceleyerek. "Çünkü o çocuk benim kurtarıcılarımdan biriydi. Sapsari saçlarını da üstündeki kiri de unutamam. Çabaladın. Her şeye rağmen. Benim için geldin, benim için çabaladın..." "Ve senin için kendimi feda ettim." Kaşlarımı kaldırdım. "Ama sonra büyüdüm, bu adama dönüştüm. Büyüdükçe küçüldüm sanki. Biliyor musun, Helin, ben küçükken daha cesurdum. Onun karşısında dimdik durur, her tokadında başımı eğmemeye dikkat ederdim. Ağlamamaya çalışırdım, ışıklardan korkmuyorum derdim. Her karşı çıktığımda biraz daha döverdi beni ve biraz daha nefret ederdi." Sigarasından derin bir nefes çekti. "Ama sonra büyüdüm. Büyürken de bu adama dönüştüm. Nefreti hissettim, öfkeyi, intikamı ama en çok onu hissettim içimde. Durup düşünüyordum ona benziyor muyum, diye. Şimdi görüyorum ki o olmuşum. Büyüdükçe cesaretimi kaybettim ama sadece o kadar değil, kalbimi de kaybetmişim. Kalbimin yerine, onun kalbini koymuşum." Bakışlarını yavaşça bana çevirdi, ilk defa sanki dikkatli bir şekilde bana baktı. "Anlıyor musun beni Helin? Anlar mısın peki beni?" "Anlarım," dedim. "Seni en iyi ben anlarım, Koza." "Nasıl yapıyorsun peki?" diye sordu. "Neyi?" "Onun karşısında güçlü durmayı. Bu ışıklardan korkmamayı. Boyun eğmemeyi." Başını iki yana salladı ve gözlerinin dolduğunu gördüğümde başka yöne baktı. Koza'nın gözleri doldu. "Nasıl başa çıkıyorsun geçmişle? Her şeyden önce nasıl bu kadar saf kalabildin?" "Ben mi?" dedim şaşkınlıkla. "Ben mi saf kaldım Koza?" "Evet, sen," dedi düşünmeden. "Kime kötülük yaptın şimdiye kadar?" Kaşlarımı kaldırdım. "Benim ya da diğerlerinin emirleri dışında kime kötülük yaptın Helin?" Sigarasından diğer nefeslerini çekti ve o biter bitmez yenisini yaktı. "Ben kötüymüşüm, seni de kendi yanımda kötülüğüme ortak etmeye çalışmışım, bunu şu an fark ettim. Tam gözlerinin içine bakarken. Daha önce hiç böyle dikkatli bakmamıştım. "Saf kaldın sen, ben seni kötülüğe bulaştırmaya çalıştım ama yine değişmedin." Derin bir nefes aldım ve omzumu bir kez daha omzuna yasladım, boş sokağa baktım. "Sana bir şey anlatacağım izin verirsen," dedim. "Her zaman," dedi. "Bu evde ilk gecemi bu odada geçirdim." Bakışlarının bana döndüğünü hissettim ama bakmadım. "Elbette onlar bu ışıklara olan korkularımı anlayamazlardı, Yankı zaten kim olduğumu bilmiyordu eğer bilseydi bu odaya sokmazdı ama hiçbirisi bilemezdi kırmızı ışıkların bizim üzerimizdeki etkisini." O ilk günü getirdim gözümün önüne. "Gece boyunca, Koza, gece boyunca atak geçirdim. Kabuslar gördüm, kendimi mahvettim ama bu odadan çıkamadım. Sen hiç çocukluğunu karşında gördün mü bilmiyorum ama ben o gece, bu odada, çocukluğumla beraberdim ve o ana kadar, kendimle bile dönüp konuşmadıklarımı Sokak Nöbetçileri'nin bana verdiği günlüğe yazdım. Yani günlüğümün ilk sayfasını çocukluğuma ayırdım, şimdi o satırları yeniden okusam, bu olduğum kadını tanıyamam ama sen okusan, ne hissettiğini anladığımı bilirdin." Sokak lambasına doğru baktım. "Sonra bir kez daha girdim bu odaya yüzleşmeye ama başaramadım. Güçsüzdüm ve çocuktum. Saçlarımda onun elleri vardı, dayanamadım, makası alırsam kendi bileklerimi keserim sandım, Yankı'ya saçlarımı kestirdim. O günden sonra olmalı ki Harun Aktan'ın mektuplarını okumaya başladı çünkü o gün acıdan ölmediysem, hiçbir gün ölmezdim ben." Sustum, o gün hissettiklerimi yeniden hissedemedim ama eski bir anı gibi gözümün önünde canlandığında dönüştüğüm kadına şaşırdım. "Peki nasıl geçti?" diye sordu Koza ve sesinin titrediğini işittim. "Çünkü bu şekilde," duraksadı ama kendini susturmadı. "Çok acıtıyor. Çok Helin." "Sevdim, Koza," dedim sakin bir sesle. "Kapılarımı açtım. Her duyguya. Acıya, şefkate, merhamete, sevgiye, aşka," ona döndüm, "kardeşliğe," dedim. "İstenmesem de kardeşliğe inandım." Gözünden bir damla yaş aktığında içimin titrediğini hatta parçalandığını hissettim. "Ben de geçtiğini bilmiyordum, Harun'u görene kadar. Karşımda dikilip o kırmızı ışıklı odada bana bakana kadar." "Yaktı mı canını çok?" "Yaktı." "Eskisi gibi mi yaktı peki?" dedi büyük bir korkuyla. "Hayır," dedim. "Bu kez güçlüydüm sadece teğet geçti bana, sevdiklerim için canım yanar artık sadece benim." "Nasıl Helin? Yıkılmadan nasıl güçlü kalabildin karşısında?" "Güç her zaman ayakta durmak değildir, Koza. Sen bunu yapmaya çalışıyorsun. Güç, ayakta duramadığın zamanlar için de direnmek ve savaşmaktır. Sen ayakta duramadığın zamanlara küsüyor, kızıyor ve öfke kusuyorsun. Sonra insanlara acı çektiriyorsun. Sevdiğin veya sevmediğin." Başımı iki yana salladım. "Ve kazansan da kaybediyorsun. Hep de kaybedeceksin." Bakışlarımı ondan ayırdım çünkü başka yaşlar da gözlerinden akmaya devam ediyordu. "Hiç mi kazanamayacağım?" diye sordu. Bunu sanki benim için sordu ya da ben öyle algılamak istedim. "Bazen kazanırsın," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Mesela Yankı'yla birbirinizi yeniden kazandınız." Başını salladığını hissettim. "Ama Işık'ı tamamen kaybettin." Duraksadı. "Lâl'i de öyle." Gözlerimi ona çevirdiğimde çenesinin kasıldığını ve öfkenin yeniden bünyesine uğradığını gördüm. Elimde tuttuğum fotoğraf karesini kaldırdım ve ona gösterdim. Gözleri fotoğrafa kaydı ve birkaç saniye baktı ardından başka bir sigara daha yaktı. "Onu da kaybetmek üzeresin ya da o seni kaybetmek üzere bilmiyorum ama seni seviyor." Başımı aşağı yukarı salladım. "Fakat bazen sevgi, kazanmamıza yardımcı olmaz." Beklemiyordum ama "Sen peki?" dedi. "Sana neler yaptım?" Gülümsedim. "Birçok şeyi ama bana en kötü etkin neydi biliyor musun? Hayallerimi yıktın. Ben sanıyordum ki, sen benim abimsen beni seversin, yanımda olursun, benimle olursun. Ama sen beni bir silah gibi kullanmışsın, yetmemiş askerin yapmışsın o da yetmemiş bir kumar masasına oturtmuşsun." Yüzümü buruşturdum. "Beni kurtardın küçükken ve sonra ne olduysa benden nefret ettin. Yetmedi bir kez daha beni buldun. O zaman beni bulmanın nedeni, bir hayvan gibi eğitmek için miydi Koza?" Bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdim, boş sokağa bakıyordu. "Bir hayvan gibi eğitildim ben, senin emirlerinle. Acıya bağışıklık kazanmayı Ekip'teyken öğrendim. Pansumanı da. Nefreti de. İşkenceyi de. Ruhsal yıkımı da." "Helin," dedi acıyla ve başka yaşların döküldüğünü gördüm. "Ama dövüşmeyi de Ekip'ten öğrendim, kendimi korumayı da. Silahları kullanmayı da. Sessiz kalmamayı da. Sevmeyi öğrenmedim, sevilmeyi de ama ait olmayı öğrendim. Ekip'e aittim, bir evim vardı mesela. Yuva değil, ev ama oraya aittim." Gözlerinin içine baktım. "Bunları da sen öğrettin bana. Ama ben isterdim ki Koza, bir abi gibi öğret bana bunları, siyah perdenin arkasında değil. Sen senelerin acısını kardeşinden çıkardın. Ne yaşattıysan beni büyüttü ama bu kadar acı çekerek büyümeyi istemezdim." Sustu ve hiçbir şey diyemedi. "Yine de," dedim. "Bana beni sevdiğini gösterseydin biraz da olsa, beni kazanmazdın ama seni belki affetmenin yollarını bulabilirdim. Ben senin gözlerinin içine baktım ilk günler, sen beni silah gibi kullandın. Bilmek istiyorsan şu an Sokak Nöbetçileri'ni de parçalayabilecek güce sahibim. Bunu da kazandın. Kutlu zaferin. Askerin, başarılı oldu ama bir şeyi yine unuttun, seni de parçalayabilecek gücüm var artık." "Ama yapmazsın," dedi kısık bir sesle ve yanaklarını bir çocuk gibi sildi. "Değil mi?" "Merdivende oturuyordum, ağlıyordum ve mahvolmuştum," dedim net bir sesle. "Ve sen karşımda bir keyif sigarası içmiştin, hatırlıyorsun değil mi?" "Helin," dedi acıyla. "İşte o gün seni bitirmek için kendi içimde yeminler ettim ve o gün bizim kardeşliğimizden vazgeçtim." Elimi cebine attım ve sigara paketini çıkardım. İçinden sigarayı aldım, dudaklarımın arasına sıkıştırdım ve ucunu alevlendirdim. Derin bir nefes çektim, dumanı havaya üfledim. "Ama yine de seni parçalayamam Koza çünkü bu sigarayı senin gibi keyif için değil, sana ortak olmak için yaktım. Ben senin gibi olamam. Ben bu bağa ihanet edemem." Sessizliğe gömüldük, o sessizlikte ikimiz de o merdiven basamaklarındaydık bunu biliyordum çünkü Koza'nın pişmanlığı tam yanımdaydı. Benim ise kalp kırıklığım. "Bir gün ben de sana günlüğümün ilk sayfasını okutmak istiyorum," dedi Koza birkaç dakika sonra. "Ama ikimiz de kurtulduğumuzda." "Nasıl yani?" "Çocukken günlüğüne yazdıkların ya güzel bir anıdır ya da büyük bir acıdır çünkü çocuklar bu ikisini asla unutmazlar," dedi ağlamaya devam ederken. "Bu yüzden sadece bir cümle bile seneler sonra hem intiharımız hem kurtarıcımız olabilir." Benim intihar mı yoksa kurtarıcı mı olduğumu bilemedim ama bana kurtulmak istiyormuş gibi bakıyordu. "Sen benim günlüğümün ilk sayfasısın küçük kardeşim." Küçük bir çocuk gibi karşımda ağlarken, onun yüzüne baktım ve beraber büyüseydik nasıl bir hayatımız olurdu diye merak ettim. Sadece bu da değil, Ekip'e üye olduktan sonra bana kendini gösterseydi nasıl olurduk, onu da merak ettim. Her şeyden önce, abi kardeş olabilse nasıl olacaklarını merak ettim Helin ve Koza'nın. Benim için Harun'un karşısında geçip bıçağı çektiğinde kaç yaşındaydı? Peki ya annem için savaşmaya çalıştığında? Ondan bahsetmiyordu çünkü o acı, bütün bu acıların yanında en kötüsüydü. "Sana bir şey itiraf edeceğim, Koza," dedim elimdeki sigaraya bakarak. "Kalbim sana çok kırgın, hiç ummayacağın ve tahmin bile edemeyeceğin kadar hem de." Sigaradan büyük bir nefes çektim. "Ama bazen çok korkuyorum biliyor musun? Ya bana abim olduğun konusunda yalan söylediysen diye." Sigaradan son nefesimi çektim ve söndürdüm. "Ne yaparsan yap, kırılan kalbimin bir tarafı senin benim abim olduğunu fark ettiğinde sıcacık oluyor." Çenesini aşağıya doğru indirdi ve bu kez omuzları sarsılarak ağlamaya devam etti. "Ben senin gerçekten abinim," dedi. "Ben o adamın ve Helin'in oğluyum." Bir tarafım ona sarıl, dedi. Diğer tarafım kırık kalbiyle savaştı. Ona bütün limanlarımı açabiliyordum ama dalgaların arasında boğulduğumu da unutamıyordum. Yine de dayanamadım ve ona yaklaşıp ellerimle onun akan yaşlarını yavaşça sildim, şaşkınlıkla gözlerini açtığında "Kurtulacağız Koza," dedim. "Kurtulacağız Poyraz. İşte o zaman, sen bana günlüğünün ilk sayfasını okutacaksın ve her şey daha farklı olacak." Akan her yaşı avuçlarımın içine sakladım ve o ağlamaya devam etti. Küçükken de yan yana olsaydık, silerdim onun gözyaşlarını ve o da belki silerdi ama zaman geçmişti. Biz büyümüştük, acılar çekmiştik ve artık kimse eskisi gibi olamazdı. Ruhumuzdaki çocuklar ise arada sırada böyle ortaya çıkacak, birbirlerine bakacaklardı.
Sayfa 292 - Koza - Helin (Poyraz - Saye)
··
4 artı 1'leme
·
533 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Helin Sevim okurunun profil resmi
Kozam üzümlü kekim benim 🤎💙
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.