Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Lordum! _Bir kitabın başında gecen "ad", ne kadar önemli olursa olsun, içeriğindeki hataları örtebilecek güçten yoksundur diye düşünüyorum. Bu DENEME, size sığınmaya gelmiştir. _Şeylerin en soyut ve genel bilgisinde genel anlayış cizgisinin otesinde kurgulara sahip biri olarak tanındığınızdan, bu Deneme'nin amacını takdir edip onaylamanız; en azından okunmadan hukum giymesinin engellenmesi ve aksi takdirde genel anlayışın bir olcude dışına cıktığı icin uzerinde duşunulmeye değmez gorulecek bolumlerin biraz olsun onemsenmesi sonucunu doğuracaktır. _Bilinmeyen doğruluklara ilişkin kapsamlı keşiflerinizden bir kısmını, tumuyle gizlemekten kacınacağınız birileri yoksa, acıklamayı istediğiniz her an, bunun onemli ve inanılır orneklerini sunabilirsiniz. Bu Deneme'yi size adamam icin yalnızca bu sebep bile yeterliydi. Dunyada duyulması acısından teşviklerinizi esirgemezseniz şu ya da bu zamanda zat-ı alinizin de ilerlemesine kaynaklık edebilir umudundayım. _Lordum, bu size nasıl bir armağan sunduğumu gosteriyor; tıpkı yoksul bir insanın, bol ve cok daha mukemmel urunler elde eden zengin bir komşusuna sunduğu bir sepet cicek ya da meyvenin kucumsenmemesi gibi bir şey. Değersiz şeyler saygı, iyilik bilme ve hurmet cercevesinde sunulduklarında anlam kazanırlar. Beslediğim saygı, minnettarlık ve hurmet icin o kadar guclu ve ozel nedenler yarattınız ki bu olcude, layık oldukları değere bir katkıda bulunabilirsem boylece size hic almadığınız kadar pahalı bir armağan sunduğumdan emin, gurur duyabileceğim. _Lordum. Zat-ı Alinizin En Hurmetkar ve En Sadık Hizmetkarı, Locke. 1689 (Locke'un hamisi, Pembroke kontu Thomas Herbert) ___ _Okuyucum, _Bu kitap benim değil senin kendi fikrin ve verdiğin değer ile ayakta kalacak ya da gozden duşecektir. İcinde yeni ve bilgi verici cok az şey olduğunu gorursen beni sakın ayıplama. _Okuyucu! Duşuncelerini ozgur bırakan ve bunları yazıya dokenlerin eğlencesidir bu; okurken kendi duşuncelerinden yararlanabiliyorsan, benzer bir eğlence fırsatını sana da sunacaklarından, onları kıskanmayasın. Sana ait olan duşunceleri dikkate alırım fakat başkalarından yonlendirilmeyle alınmışlarsa benim icin değersizdirler, doğruluğun değil de bir anlamda sıradan bir duşuncenin peşine takılmışlardır bana gore. _Bu Deneme'yi ozgur duşunceleri ve cabuk kavrama yetisi olan insanların bilgilenmesi icin yayımladığım iddiasında değilim. _Uzun uzadıya yazılmış diye duşunduğunuz şeylerdense ben değil konunun kendisi sorumludur. En mantıklı insanları bile bezdirecek denli bir hatayı surdurmenin kendi ünümü göz ardı etmek olduğunu bilmiyor değilim. Fakat tembelliğin bir mazeret ile ortulebileceğini bilenler, beni bağışlayacaklardır. Bazı kavramlar her yonuyle incelenmek durumundaydı. Bir fikrin tek bir yolla ileri surulmesinin onu ne kadar anlaşılmaz, başka bir acıdan dile getirmeninse ne kadar acık ve anlaşılır kıldığını kendisinde ve başkalarında gozlemlememiş cok az kişi olduğu inancındayım. _Aynı kılıkta sunulan aynı doğruluğun herkes tarafından beğenileceğini duşunen biri aynı zamanda aynı aşcılık tarzı ile herkesi ağırlayabileceğini de umabilir ancak bazılarını memnun etmek icin başka bir bicimde sunulmalıdır. Bu denemeyi yayınlamamı onerenler, bu yuzden bana olduğu gibi bırakmamda ısrar ettiler: (Sonuç beklendiği gibi olmamıştı. Locke'un Deneme’yi her tür okuyucuya uygun kılma çalışmaları yüzünden yapıt belki de modern felsefe klasiklerinin en zor anlaşılabiliri olmuştur.) _Soyut kurgulara alışık olmayan ya da farklı fikirlerden habersiz birinin soylediklerimi anlamaması ya da yanlış anlamasından cok, surekli duşunen ve cabuk kavrayan birinin bazı bolumlerde sıkıcı olduğumdan yakınmasını yeğledim. _Kendi yazdıklarını yapmacık bir alcakgonullulukle kucumseyenlerden serbestce soz edilebilse zannederim başka bir amacla kitap yayınlamanın cok daha kibir ya da kustahlık koktuğu anlaşılır. _Herkes de bir Boyle ya da bir Sydenham olmayı düşlemesin; büyük Huygens, eşsiz Bay Newton ve daha bircok ustalar yetiştiren bir cağda yerleri bir parca temizleyip bilgiye giden yolda biriken çöplerin bir kısmını toplamakla yukumlu bir temizlik işcisi olma tutkusu yeterlidir. _Belirsiz ve anlamsız konuşma bicimleri ve dilin kotu kullanımı uzunca bir sure bilimi sırlara boğmuştur ve azıcık anlamı olan sozcukler zaman icinde derin bilgi ve yuksek fikirler perdesi altında, soyleyen ya da dinleyenleri bunların cehaletin ortuleri ve doğru bilginin gizlenmesi olduğuna inandırmanın pek de kolay olmayacağı, yanıltıcı bir konum edinmişlerdir. Oyle sanıyorum ki bilgisizlik ve kibir tapınağına sızmakla, sozcukleri yanlış kullandıkları ya da aldatıldıklarını duşunecekler tek tukse de, insanın anlama yetisi icin bir hizmet sunulmuş olacaktır. _Yanlış kurulmuş temellerin sokulmesinin onyargıya değil, yanılgılarla karılmış ya da yanılgılar uzerine kurulmuş olduğundaki kadar zedelenmeyecek ya da tehlikeye sokulamayacak olan doğruluk adına hizmet olduğuna inanacağını umuyorum. _”Ruhun onları ortaya cıkarması" ifadesi ile sanırım onları bilmeye başlamasından dem vuruyor; yoksa cok akıl dışı bir ifade olur bana gore. Ruh onları ortaya cıkarmadan once, yani bilinmelerinden once zihindelermiş gibi bir anlam da taşıdığından insanların duşuncelerini yanlış yonlendirebilir nitelikte, pek yerinde olmayan bir deyimdir ayrıca. Halbuki bilgimize sunulduklarında zihinde onları alabilecek bir kapasitenin varlığıdır soz konusu olan, yoksa onlara ilişkin bir iz yoktur. _Zihinde herhangi bir zamanda gercekten bulunan ve orada belirginleşen bir nesne, zihnin hep aynı nesnesi ya da belirli idesinin işareti kalacak olan bir ada kavuştuğunda, sanıyorum ki belirli ya da belirgin bir ide diye adlandırılabilir. ___ _Akıl, bilinen önerme ya da ilkelerden, bilinmeyen doğrulukları çıkarma yetisinden başka bir şey değildir. _Akıl yürütme (usavurma), zihinde kurma, tartma, zihinsel araştırma demektir ki büyük bir uğraş ve dikkat gerektirir. _İlkeler ve matematiksel önermeler arasında şöyle bir ayrım olduğunu kabul ediyorum: Birinde kanıtlarla, ortaya çıkarma ve onayımızı kazanmada akla başvurulurken, diğerinde anlaşılır anlaşılmaz, zerre kadar akıl yürütmeden, benimseme ve onaylama soz konusu. _Zihnin kimi doğrulukları onaylamaya hazır olması, doğuştan kayıtlar ya da akıl kullanımına değil, her ikisinden de tumuyle farklı bir yeteneğine bağlıdır. _Cahil ve yabani insanların buyuk kısmı, akıl cağları dahil, bu ve benzeri genel onermeler uzerinde hic duşunmeden yaşayıp gitmektedirler. İnsanların, doğuştanlığı ileri surulen bu genel ve daha soyut doğrulukların bilgisine akıllarını kullanmaya başlayana dek erişemediklerini kabul ediyorum. Cunku insanlar akıl cağına ulaşana kadar zihinlerinde genel soyut ideler oluşmuş değildir: _Herhangi bir anlamdan yoksun kuşkulu ifadeler, kendi soylediklerini bile irdeleme zahmetine girmeyen, taraflı kişiler icin acık bahanelerdir. _Atmacasıyla tarla kuşu avlayan sıradan biri, av partisinde şahin ile avlanandan daha önemsiz bir avcıysa da daha az sporcu değildir: Anlama Yetisi uzerine yazılan bu deneme'nin iceriğini cok az bilen biri de onun ruhun en yuksek yetisi olduğundan başka, her şeyin ustunde ve daha sureğen bir haz icerdiğinden habersizdir. Bu yetinin doğruluk arayışı (sıcak) takibin cok buyuk zevk verdiği bir tur avcılıktır. Zihin, bilgiye doğru attığı her adımda yeni ve en azından zamanının en iyi keşiflerinde bulunur. _Hazır fikir kırıntıları ile tembelce avunmak istemeyen ve bağışlara tenezzul etmeyen, doğruluğun peşinde ve onu bulmak adına kendi duşuncelerini geliştiren kişi (yoluna ne cıkarsa cıksın) bir avcının doyumuna ulaşacaktır; takibin her anında cektiği sıkıntılar zevk ile odullenecek ve buyuk bir kazanımı olmadığında bile zamanını boşa harcamadığını duşunmeye hakkı olacaktır. _Tıpkı göz gibi anlama yetisi de nesneleri yalnızca kendi goruş alanında değerlendirerek, bilinmediklerinden gozden kacmış olanları ele almayarak yalnızca keşfetmiş olduklarıyla yetinebilir. _İnsanı duyularıyla algıladığı diğer varlıklar uzerinde bir yere koyan ve bu duyular dunyasında egemen kılan, onun "anlama yetisi"dir. Tıpkı goz gibi, anlama yetisi de gorme ve algılamamızı sağlarken kendisinin ayırdında değildir; onu kendi dışına cıkarıp kendi nesnesi haline getirmekse yoğun bir uğraş ve ustalık gerektirir. _Yalnızca doğruluğun peşindeyim ve ne zaman ve nereden gelirse gelsin daima kucak acarım. _Doğruluk, ilk ortaya cıktığı hicbir yerde hemen kabul görmemiştir; yeni fikirlere, sırf genel anlayışa aykırılığından dolayı kuşkuyla bakılır ve genellikle karşı cıkılır. Fakat doğruluk da tıpkı altın gibidir; madenden yeni cıkarıldığında değersiz diye bir kenara atılamaz. Ona değerini, eski bir anlayış tarzı değil, deneme ve inceleme uğraşları kazandırır; henuz genel kabul gormediyse de aslında doğa kadar yaşlı olabilir ve ondan daha az gercek değildir. _Kafalarının icini, taktıkları perukalar gibi, modaya gore değerlendiren ve hiç kimseye kabul görmüş öğretiler dışına çıkma hakkı tanımayanlar arasında "yenilik" korkunç bir suçtur. _Dunyanın her yerinde insanların erdem ve erdemsizlik dediklerinin genel ölçüsü, her bir toplumun kendi göreneği ve saygınlık anlayışıdır. _İnsanlar genellikle eylemlerini ait oldukları yer ve grubun görenek ve düzeyine uygun değerlendiriyor ve adlandırıyor olsalar da, "şeylerin doğasını bozmadan" her yerde erdem ve erdemsizlik diye adlandırılanın ne olduğunu soyledim. Orada ahlak kurallarını sıralamadım; insanların ahlak ilişkilerinde, "doğru" ya da "yanlış" başvurdukları kuralları belirttim ve ahlak idelerinin doğası ile kokenini sergiledim. _Farklı toplumlarda turlu eylemlerin değişik bicimlerde gorduğu, erdemler ya da erdemsizlikler diye adlandırılmalarının dayandığı saygı ve saygınlık anlayışı olduğunu soylemekle kendime cok da ters duşmediğim kanısındayım. Bay Lowde o cok guvendiği Eski İngilizce Sözlüğünde aynı eylemin bir yerde saygı gorup erdem diye adlandırıldığı halde başka bir yerde lanetlenip erdemsizlik biciminde nitelendirildiğine ilişkin bir şeylere rastlamamış olacak ki erdemi erdemsizlik, erdemsizliği erdem gostermekle sorumlu tutulmak icin tek yaptığım insanların bu tanımlamalara "saygınlık" kuralına bağlı olarak kapıldıklarının altını cizmiş olmamdır. _Ahlaki cokuntulere karşın erdem ve erdemsizliğin belirleyicisi Doğa Yasası'nın asıl sınırlarından sapılmamıştır. _Doğa Yasası, insanların ahlaki doğruluk ve olcululuk bağlamında eylemlerini nitelemek ve onları erdem - erdemsizlik diye adlandırmakta temel almak durumunda oldukları değişmez ve sureğen bir kurallar butunudur. _Hicbir dilde insanların soylemleri ve uslamlamalarına giren cok ceşitli ideleri karşılayacak yeterlilikte sozcuk bulunmadığını biliyorum. Fakat bu durumda bir insan bir terimi kullandığı zaman bununla işaret ettiği belirgin ideye zihninde sahip olmasını engeller. Bu olmadığı ya da olamadığında, o kişi boşuna acık ve secik ideleri olduğunu iddia eder. Bellidir ki boyle ideleri yoktur: Dolayısıyla tam bir belirginlik yokken boyle terimlerin kullanılması karışıklık ve belirsizlikten başka bir şey yaratmaz. _Zihnin, işareti olarak kullandığı sozcukten farklı olarak algıladığı ve sahip olduğu belli bir nesnesi vardır. Belirgin bir idedir bu. ___ _Algılama_ _Algılama, idelerimiz alanında kullanılan ilk zihinsel yeti olduğundan ic duyumdan edindiğimiz ilk ve en yalın idedir ve bazılarınca genel anlamıyla "duşunme" diye de adlandırılır. Duşunme zihnin kendi ideleri uzerinde etkin olarak yer aldığı bir işlem turudur; bu sırada herhangi bir şeyi dikkat harcayarak irdeler. Algılama zihnin coğunlukla edilgin olduğu bir alandır ki algıladığı şeyi algılamaktan kacınamaz. _Herkes gorduğu, duyduğu, hissettiği ya da duşunduğu zaman aslında ne yaptığı uzerinde kendi kendini dinlediğinde algılamanın ne olduğunu daha iyi kavrayacaktır. _Kimi idelerin cocukların zihinlerine ana karnındayken varlıklarının korunması ve surmesi acısından gereksinildiklerinden sokulmuş olduğunu varsayabiliriz. Nasıl yatırırsanız yatırın gozlerini hep ışığın geldiği yone ceviren bebeklerde zihnin, hic acının eşlik etmediği idelerle dolmak icin ne kadar acgozlu olduğunu cok az gozlemleyebilirsiniz. _Dış duyum yoluyla edindiğimiz ideler, yetişkin insanlarda sıklıkla, algılama dikkate alınmadan, onyargı ile değiştirilirler. _Masanın uzerine bu kup ve kureyi koyduğumuzu, kor adamın da gormeye başladığını duşunun. Dokunmadan yalnızca gorerek bunların hangisinin kure hangisinin kup olduğunu soyleyebilir mi?" Buna kendi yanıtı olumsuz.( Leibniz Locke'un bu problemi çözüş biçimi kadar iddia edilen benzemezliği de tartışıyor ve kör doğmuş insan önceden yalnızca dokunarak küp ve kürenin orada olduğunu bilseydi gözleri açılır açılmaz duyumsal dokunma verilerinin de yardımıyla aklını kullanarak onları ayırt edebilirdi; çünkü aksi takdirde kör doğmuş bir insan yalnızca dokunarak bu problemdeki insanın yapabildiğinin tersine geometrinin esaslarını öğrenemez diyor) _Dikkatle ve anlayarak okuyan ya da dinleyen bir insan sesler ya da harflere değil de onlarla kendinde ortaya cıkan idelere dikkat eder coğunlukla. _Bu şaşırtıcı evrenin her parcası ve icinde yaşayan her derece ve sınıftan varlıkta Yaratıcının akıl ve inayeti acıkca gosterir kendini. _Belleği zayıflamış, eli ayağı tutmaz olmuş yaşlı birini ele alalım; bu insanın zihninde onceden bulunan ideler artık silinip gitmiştir; gorme, koklama ve tat alma yetenekleri buyuk olcude zayıfladığından yeni ideler edinmesi icin geciş yolları da hemen hemen kapanmıştır. Boyle birinin bilgisi ve zihinsel yetilerinde nasıl bir istiridye ya da midyeden ustun bir konumda olabileceğini duşunun. Bir insan 60 yılı boyle bir durumda gecirirse merak ediyorum en duşuk hayvan sınıfı ile arasında zihinsel kusursuzluk bakımından nasıl bir fark olur acaba. Fakat yine de tam bir duyarsızlık değil de algılamada biraz korluk olduğunu duşunuyorum. ___ _Ne ilkeler ne de ideler doğuştandır_ _Kurgusal ya da kılgısal (pratik), insanın doğuştan doğruluğunun bilincinde olduğu hicbir onerme yoktur. _Zihnin bilincinde olmadığı bir şeyin doğuştan orada olduğunu kabul etmek bir celişkidir. _Olgulara aykırı ve yersiz doğuştan ilkeler varsayımı "tembelleri araştırma sıkıntısından kurtardığı" ve bu bicimde kabul edilen her şey uzerine gidilmesini durdurduğundan rağbet gormuştur; oyle ki, "doğuştan ilkelerin sorgulanmaması gereği" —ilkeler ilkesi— olmuştur. _Doğuştan kurgusal ilke yoktur. _Bazı insanlar arasında, anlama yetisinde doğuştan ilkeler olduğu; insan zihnine damgalanmış oldukları ve ruhun bunları varoluşunun en başında edinip kendisiyle birlikte dunyaya getirdiği biciminde yerleşik bir sanı vardır. _Anlama yetisinde olmak ve anlaşılmamak; zihinde olmak ve hic algılanmamak tamamıyla zihinde ya da anlama yetisinde herhangi bir şey var ve yok demektir. _O zaman "bir şey ne ise odur" ve "aynı şeyin hem olması hem olmaması imkansızdır" bicimindeki iki onerme doğanın işlediği izlenimlerse, cocuklar onlardan habersiz olamaz. _Akıl, zaten bilinen onerme ya da ilkelerden, bilinmeyen doğrulukları cıkarma yetisinden başka bir şey değilse, o zaman bu insanlar doğuştan kabul edilen ilkeleri keşfetmek icin akıl kullanmak gerektiğini nasıl duşunebilirler? Keşfetmek icin akla gereksindiğimiz şey, kesinlikle doğuştan diye duşunulemez; ancak, soylediğim uzere, aklın bize oğrettiği tum kesin doğruluklara doğuştan sahip olmadıkca bu boyledir. Şoyle de duşunebiliriz, anlama yetisinin kendisine en başta kazınan şeyi algılamadan once gormesini sağlamada akıl gereksinildiği gibi gorsel nesnelerin gozlerimizle keşfedilmesi icin de aklın kullanımına başvurulur. Oyle ki, onceden işlenmiş olan doğrulukların akılla keşfedilmesi bir insana onceden bildiği bir şeyi akılla buldurmak anlamına gelir ve insanlar en başında izi bırakılmış, akıl cağına erene dek habersiz olunan doğuştan doğruluklara sahipseler, bu gercekten de insanların aynı anda onları hem biliyor hem bilmiyor olmaları demektir. _(Kanıtlanabilen ilkelerin bilinçdışındaki varlıkları göz ardı edilmektedir.) _Aklımızın temeli ve yol gostericisi olarak doğanın zihne yerleştirdiği bir şeyin keşfi icin aklın kullanılması gerektiği nasıl bir mantıkla ileri surulebilir? ... ___ _Notlar: _Deneme'nin asıl amacı kuşkuculuğa karşı tepkiyi göstermek değil önyargıları dağıtmaktır; özgür düşünceyi teşvik etmektir. _1679 Haziran'ında Thoynard'a yazdığı mektupta, "Tamamladığım kitabımın benim ellerimden çıkamayacak kadar iyi olduğunu düşünüyorum" diyor. _Locke'un kullandığı anlamda bilgi genellikle mutlak kesin olana karşılık gelirken, yargı, inanç, sanı ve onay olasılık içerir. İnsandaki gerçek zihinsel öz maddesel ya da tinsel mi? _Stillingfleet onu akıl yolunu değil de ideleri kullanarak kesinliğe varmaya çalışmakla suçlar. _Felsefi kesinlik, şeylerin anlaşılabilirliği için sonsuz düşünceyi biteviye kullanmayı öngördüğünden insan zekâsı ve sonlu deneyimle karşıtlık içindedir. Her birimizde saklı olan aklı, doğa ve tin evreninde açıkça görülen Akıl ile uyumlu biçimde geliştirmeye yönelik sürekli bir uğraş içeren süreçtir bu öngörülen. _Sıkı sıkıya sarıldığı güçlü sağduyu felsefi vargılarının tutarsızlığı ve yetersizliğine karşın düşünceleri öyle bir körükledi ki, Deneme'si ortaya çıkar çıkmaz felsefe tarihi bir eleştiri tarihine dönüştü. Plato ve Platinus, Spinoza ve Hegel Locke için erişilmezken bilmeden onların alanlarına girdi. Deneme'nin özgünlüğü yazarının güçlü kişiliğinden kaynaklanmaktadır aslında. _Öz-bilinçle donatmış mıdır yoksa her insana bir tinsel töz mü bağışlamıştır? Sorularına yanıt vermeyi amaçlar. _Tüm insanların bilinçli onay verdikleri önermeler olmadığından, evrensel onayın başka bir anlamda bizde ve evrende gizli ya da doğuştan bir akıl ölçütü olması imkânsızdır. _Berkeley: Kabul edilmelidir ki ışık ve renklerin aracılığıyla çok farklı ideler zihnime bildirilirler. _Leibniz'e göre hayvanlar insanların da zaman zaman sahip olduğu karmaşık, bulanık yarı bilinçli algılara sahiptirler hep. _Voltaire Micromegas'ta bizimkilerden başka ve daha fazla duyulara sahip diğer duyarlı varlıklarca algılanabilen duyu idelerinin sınırsızlığından ve insanların daha yüce bir yaşamda olabilecekleri duyu organlarından yoksun algılayıcılardan söz eder. _Huxley "Sinir dokusunun harekete geçirilmesinin bir sonucu olarak bir bilinç durumunun doğması gibi olağanüstü bir şey, Alaaddin'in lambasını okşamasıyla cinin ortaya çıkması kadar anlaşılmazdır." _Bilgi ve varoluşun belirleyicisi ve yapıtaşı olan zihinsel zorunlulukları geçici duyu verileriyle açıklamanın ya da insana doğaüstü, sonsuz, Tanrısal bağıntılar yükleyen tinsel deneyim öğelerini doğa ve evrimleri yoluyla betimlemenin imkânsızlığı deneyimle öngörülen öğelerin doğuştan olduğu ya da zihinle birlikte doğduğu, dolayısıyla tüm edinilmiş bilginin öncesinde, potansiyel olarak zihne ait olduğu fikrini vermiştir. Bu varsayım çok çeşitli biçimlerde dile getirilmiştir; ve filozofun ya da çağın bilincinde tinsel ya da duyumsal anlamda gelişmelerin doğrultusunda varsayım da güçlenmiş ya da zayıf düşmüştür. Locke, önünde sonunda bilgiyi oluşturan ideler ve ilkelerin her insan zihninde, en başından damgalanmış ve bizimle dünyaya getirilmiş olduklarından doğuştan, hatta öncesinden, bilincinde olunarak yer aldıkları biçiminde savunulmasına karşı saldırıya geçer. Bu çok kaba açıklamayı çürütmek kolaydır. ... ___ _Tarafsızlık: Önyargıdan bağımsız _Duyumsal dokunma _Kılgısal : Pratik. Eyleme dönüşen. _Teorem _Sızmak _Zihinleri donuşturen gudu _Gönüllü eylemler, gönülsüz eylemsizlikler _Eleştirilerden aydınlanma şansı _Erdemi erdemsizlik, erdemsizliği erdem sanmak _Onarılması imkansız belirsizlikler _Temellendirmek _Zihinleri bulandıran sorular _Edinilmiş görme algılan _Cahilliğimi itiraf ediyorum. _Genel anlayışın dışına cıkmak _Bilgisizlik ve kibir tapınağı ...
··
259 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.