Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek, bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu bilmek. İşte "başarmış olmak" budur. _İnsanın gözü de en az dili kadar konuşur, hatta göz dili dünyanın her yerinde sözlüğe başvurmaya gerek kalmadan anlaşıldığı için daha avantajlıdır. Gözler başka, dil başka söylerse, tecrübeli birisi gözlere inanır. _Hiç tanımadığımız birisiyle daha açık ve daha rahat konuşuruz her şeyi. Çünkü onlar bizi yadırgamazlar, hesap sormazlar, kırmazlar. Oysa bizi tanıyanlardan saklarız kendimizi, birkaç kelimemizi. Biliriz ki konuştukça söylediğimiz her şey, günü geldikçe aleyhimizde delil olarak kullanılacaktır. _Beni eleştirmek ve yüceltmek isteyenlerin, benden daha yüksek olmaları gerekir. _Yamyamların tanrısı bir yamyam. Savaşçıların tanrısı bir savaşçı. Tüccarların tanrısı da bir tüccar olacaktır. _Güzelliği sevmek bir zevk meselesidir; onu yaratmak ise bir sanat. Davranış, güzel sanatların en incesidir. _Erdemin tek ödülü yine erdemdir. İyi yapılmış bir işin ödülü, onu yapmış olmaktır. _Dış görünüşün, senin ne olduğunu o kadar yüksek sesle haykırıyor ki, ne dediğini duyamıyorum. _İdealler, yıldızlara benzer. Onlara ulaşamazsınız ama size yol gösterirler. Yüksek bir amaca bağlanın. _Gelişen insan, edebiyatta -bütün masallarda ve bütün tarihte- ne kadar derin bir varlığı olduğunu keşfeder. İlk keşişleri ve münzevileri, denizleri ya da çağları aşmadan gördüm. Evrensel akla erişebilen, olan ya da yapılabilen her şeye bir taraftır, zira bu tek ve bağımsız bir aracıdır. _Gerçeklerin gizli anlamlarını taşıdığı o yüksekten bakışa erişmeli ve onu sürdürmelidir. Gerçeğin ne olduğu kimin umurunda ki; biz ondan ölümsüz bir simge olarak semaya asacağımız bir takımyıldız yapmışken? *_Mezhebini bilirsem, neyi savunduğunu tahmin ederim. Bir vaizin kutsal kitaptan bir kısımla ilgili vaaz verdiğini ve bağlı olduğu kilisenin kurumlarından birinin çıkarına hizmet eden konuyu duyarım. Yeni ve içinden gelen bir söz söyleyemeyeceğini önceden bilemez miyim? Kurumun ilkelerini incelemiş olmanın verdiği bütün azametle böylesi bir şey yapmayacağını bilmiyor muyum? Bir insan olarak değil de bir mahalle papazı olarak, yalnızca tek taraftan, izin verilen taraftan bakmaya yeminli olduğunu bilmiyor muyum? _Hanedanlığın ve şövalyeliğin hepsi görgüdür. Görgülü bir insan, asalet unvanlarının katabileceği bütün süslerle birlikte isminizi telaffuz edecektir. _Hayatımız, kanatlı hakikatlerin ve olayların sonsuz uçuşundan başka nedir ki? Bu değişimler müthiş bir çeşitlilikte gelip, insan ruhuna sorular sunarlar. Bu hakikatlere ve zamana dair sorulara üstün bir akılla yanıt veremeyen insanlar, onlara hizmet ederler. Gerçekler onlara sorumluluklar yükler, onları ezer, gerçek bir insan yapan her ışık belirtsini söndüren hakikatlere tam anlamıyla itaat eden kalıp ve sağduyu insanları yaratır. Ancak insan içgüdülerine, duygularına sadık kalır, sanki üstün bir ırka aitmiş gibi görünen hakikatlerin hâkimiyetini reddeder, ruhuna sımsıkı yapışır ve özü görürse, o hakikatler yerlerine oturur, yerleşir, efendilerinin kim olduğunu bilir ve en zalimi dahi efendisini yüceltir. Yolun kenarında oturup geçenlere bilmeceler soran Sfenks'in hikâyesi: Cevap veremeyeni canlı canlı yutar. Yoldan geçen bilmeceyi çözebilirse, Sfenks ölürmüş. _Tanrılar, insanların arasına geldiklerinde bazı yüce şahsiyetler onları tanırlar. İsa tanıyordu, Sokrates ve Shakespeare tanıyordu. Tanrının adamlarının ara sıra insanların arasında yürüdüklerini, en sıradan kişinin kalbinde ve ruhunda hissettiği görevlerini yerine getirdiklerini görürüm. Nadir, abartılı ruhlar zaman zaman bizi ziyaret eder, doğadaki yeni gerçekleri bize ifşa ederler. İsa, şehvani insanları afallatır ve etkisiz hale getirir. Onu tarihle kaynaştıramaz, kendileriyle uzlaştramazlar. Sezgilerine tapındıkları ve kutsal bir biçimde yaşamayı arzuladıkları için, kendi takvaları her gerçeği, her sözcüğü açıklar. _Hiç kimse ben istemeden benim yanıma gelemez. Sevdiğimiz bizimledir, ancak arzuyla sevgiden yoksun kalırız. Arkadaş, müşteri, çocuk, hastalık, korku, arzu, merhamet hepsi bir anda kapını çalar ve bana gel der. Ancak o halde kal, onların kargaşasına kapılma. İnsanların canımı sıkmak için sahip oldukları gücü, ben onlara veririm zayıf bir merak duygusu ile. _Bütün genel hakikatlerin bireyselleştirilmesi, bütün özel hakikatlerin de genelleştirilmesi gerekir. Böylece aniden tarih akışkan ve gerçek, biyografi ise derin ve yüce hale gelir. _Gerçek Dindarlık_ *_İnsan ruhunun ilahi ruhla ilişkisi o kadar saftır ki, araya yardım sokmaya çalışmak küfürdür. Biri Tanrı'yı tanıdığını ileri sürüp ondan söz ediyor ve sizi başka bir diyardaki çürümüş kadim bir ulusun sözlerine geri götürüyorsa, ona inanmayınız. Meşe palamudu, olgun ve tam hali olan meşeden daha mı iyidir? Geçmişe bu tapınma nereden geliyor? _Düşüncesiz insan yığınlarıyız. İnsana kendi Dehasına saygı duyması öğretilmiyor ve içindeki gizemli okyanusla irtibata geçmesi tembihlenmiyor; başkalarının kaplarından bir bardak su almak için yalvarma öğretiliyor. Tek başımıza gitmeliyiz. Ayin başlamadan önceki o sessiz sakin kiliseyi severim, her vaazdan daha iyidir. Ne kadar dalgın, ne kadar kayıtsız ve erdemli görünür. İnsanlar her yeri tapınaklarla donatırlar ama yine de gerçek dindar olamazlar. Tecridiniz mekanik değil, manevi olmalıdır, yani bir yükseliş, terfi olmalıdır. Samimiyetle yaşıyorsak, samimiyetle görürüz. İnsan Yaradan'la birlikte yaşadığında, sesi bir ırmağın çağıldaması ve mısırların hışırhsı gibi tatlı gelecektir kulağa. Şimdiye kadar var olan bütün insanlar, onun unutulmuş temsilcileridir. İnsan, şimdiki zamanda, anda, zamanın üstünde doğayla birlikte yaşayana kadar mutlu ve güçlü olamaz. Örneğin çiçekler için zaman yoktur; ne iseler o olurlar, geçmişi düşünüp üzülmezler, yaradanla birlikte varlar. Varlıklarının her anları mükemmeldir ama insan sürekli geçmişi ve geleceği düşünüp erteler, şimdide yaşamaz, şimdinin güzelliğini göremediği için geçmişin matemini tutar. _Sürekli sizi değiştirmeye çalışan bir dünyada, "Kendiniz olabilmek" en büyük başarıdır. _Hayatta rast geldiğim her insan bir bakımdan benden üstündür ve ben onlardan bir şey öğrenebilirim. _Uygarlığın gerçek ölçüsü, ne nüfus çokluğu, ne kentlerin büyüklüğü, ne de üretim bolluğudur. Gerçek ölçü, ülkenin yetiştirdiği insanların kalitesi ve nitelikleridir. _Yol sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeyin. Yol olmayan yerden gidin ki; iz bırakın. _Hiç kimse ben istemeden benim yanıma gelemez. _Sana senden başka hiçbir şey huzur veremez. İlkelerin zaferinden başka hiçbir şey sana huzur veremez. _Bir zamanlar bir gence verilen çok değerli bir nasihat duymuştum: Daima yapmaktan korktuğun şeyi yap. Korku, her zaman cehaletten kaynaklanır. _Ben alıntıları sevmem. Bana ne bildiğini söyle. _Başkalarının yanlışları ve kötülükleriyle uğraşarak ruhunu karartma, düzeltilmesi gereken tek insan kendinsin. _Kendinizi bir başkası için gerekli duruma getirin. _Bir insanın, kendine faydası dokunmadan bir başkasına faydasının olamayacağı, bu yaşamın en güzel kurallarından biridir. _Bilimden korkmak, dinin Tanrı’yı küçük görmesi ve intiharı demektir. _Dünya tarihindeki her muhteşem ve etkili anda, adanmışlığın zaferini görürsünüz. _Sevdiklerimize vereceğimiz en değerli hediye; ne altındır, ne de mücevher. Yalnız kendimizden küçük bir parça. _Sığ insanlar şansa ve kadere inanır. Güçlü insanlar ise sebep ve sonuç ilişkisine. Neden ve sonuç, bir olgunun iki yüzüdür. _Hepimiz, değişik derecelerde kaynarız. _Eğitilmiş bir köpek, bir başka köpeği eğitemez. _Bugün itaat eden, yarın komutan olur. _Antik olana hayranlığımız eski olana değil, doğal olana hayranlıktır. _Zira herkes hakikate göre yaşar ve kendisini ifade etme ihtiyacını hisseder. Aşkta, sanatta, para hırsında, siyasette, işte, oyunlarda acı veren sırrımızı ifade etmeye çalışırız. İnsanın yalnızca yarısı kendisidir, öteki yarısı da kendisini nasıl ifade ettiğidir. _Hayatın amacı mutlu olmak değildir. İşe yarar olmaktır. Onurlu olmaktır. Merhametli olmaktır. Yaşadığın süre boyunca bir fark yaratmaktır. _Kendi ihtiyaçlarını karşılama alışkanlığı bedeni müthiş bir icraata sahip olacak biçimde eğitir. _Eski çağlarda, isimleri uzaklarda çınlayan adamların yaptıklarının, onun bugün yaptığından daha derin bir anlam taşımadığını düşünen herhangi birinin, tarihi hatasız okumasını beklemiyorum. _Ruh göçü masal değildir. _Yolunu kaybetmiş birine yön sorulmaz. _Hayatta tek bir kişi bile, siz yaşadığınız için rahat nefes alıyorsa, siz başarılı ve amacınıza ulaşmış bir insansınız. _Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır. _İnsanlar ancak adaletle doyurulur. _Arkadaş edinmenin tek yolu, arkadaş olmaktır. _Aslında tarih yoktur, biyografi vardır. _Bir krala saldırdığınızda, onu öldürmek zorundasınız. _Gerçek şiir şairin zihnidir, gerçek gemi, gemiyi inşaa edendir. _İnsanoğlu merak etmeyi sever ve bu da, bilimin tohumudur. _Toprak, çiçeklerle güler. _Yemeğinizi bir güzel yediniz; ama her ne kadar mezbahalar kilometrelerce uzakta sizden gizlense de, suç ortaklığı diye bir şey var. _Eğitimin sırrı, çocuğa saygıyla başlar. _Üstünde yıldız olmayan hiçbir yol yoktur. _Dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilirler. _Hayatımızdaki gölgelerin çoğu, kendi güneşimizin önünde durmamız yüzünden oluşur. _Her duvar bir kapıdır. _Karşı koyduğumuz cazibenin gücünü kazanırız. _Bir tek düşmanı olan, her yerde onunla karşılaşır. _Çalışmak, endişe için viskiden daha iyi bir ilaçtır. _Öfkeyle geçen her dakikanız, mutluluğunuzdan çalınmış 60 saniyedir. _Bir tutsağın boynuna geçirdiğiniz zincirin öteki ucu, kendi boynunuza takılıverir. _Her insan aslında cesurdur; ama kendisine ihanet eder. Çünkü cesareti kendinden başkalarında arar. _Zengin bir kalp yoksa servet çirkin bir dilencidir. _Hiçbir şey büyüklük kadar sade değildir. Çünkü sade olmak birazda büyük olmaktır. _Mutluluk varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisidir. _Önemli olan hayatın uzunluğu değil, derinliğidir. _Goethe kimseye kin duymaz; zamanı çok değerlidir onun. _Anlaşılmak bir lükstür. _Ardımızda kalanlar ve önümüzde uzananlar, içimizde yatanlarla kıyaslandığında çok küçük kalırlar. _Kıskançlık, cehalet ve taklit, intihardır. _Sabır ve metanet, her şeyi fetheder. _Aptalca tutarlılık, küçük zihinlerin öcüsüdür. _Bir okul açılırsa, bir hapishane kapanır. _Karıncalar hiç uyumaz. _İnsanları hayvanlardan ayıran şeyin ne olduğunu sonunda öğrendim: mali sıkıntıları! _Bırakın, o davetsiz gelen insan, kitap ve kurum güruhunu şaşırtıp afallatalım; ilahi gerçeği basit bir biçimde tebliğ ederek. Söyleyin, o istilacılar Tanrı burada olduğu için ayakkabılarını çıkarsınlar. _Zaman zaman bütün dünya abes işlerle canınızı sıkmak için size karşı kumpas kurmuş gibi gelir. _Hiçbir insan başlı başına bir bütün değildir. Onu tamamlayan dostlarıdır. _Arkadaşınızın evinize sık sık gidin, çünkü kullanılmayan yolu çalılar bürür. _Şimdiye kadar hiç kimse bir kitabın değerini ödememiştir, yalnız baskı tutarını ödemiştir. _Elime biraz para geçerse kitap alırım. Eğer birkaç kuruş artarsa, onunla da yiyecek ve giyecek alırım. *_İnsan, günler sonra ilk kez göreceği birinin yüzünü bugünden çizemeyeceği gibi, hiç kimse yaşayacaklarını önceden bilemez, yeni bir nesnenin hangi duyunun ya da duygunun kilidini açacağını kestiremez. Kolomb'un rotasını oluşturmak için bir gezegene ihtiyacı vardır. Newton ile Laplace'ın, çok sayıda çağa ve geniş bir alana yayılmış göğe ihtiyacı vardır. Newton'ın zihnindeki doğada yerçekimi olan bir Güneş Sistemi'nin önceden haberinin verildiğini söyleyebilir biri. Ceninin gözü ışığı önceden bilmez mi? Handel'in kulağı ahenkli sesin büyüsünü bilmez mi? El değmemiş çocuğun sevimliliği, toplumun inceliklerini ve süslerini tahmin etmez mi? Aynca bize insanın insana ettiğini hatırlatır. Zihin yıllarca bir düşünceyi ölçüp tartabilir ama kendisini pek fazla tanımayabilir- ancak aşkın tutkusu bunu bir günde öğretecektir. Bir haksızlık karşısında öfkeden deliye dönmeden, belagati kuvvetli bir dili duymadan, ulusal bir sevinç ya da tehlike sırasında binlerle nabzı aynı anda atmadan kim kendisini tanıyıp bilir? ********* GİRİŞ _Düşünce_ _Ne düşünüyorsak, o oluruz. Her eylemin atası düşüncedir. Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır. Hissetme biçiminiz, neden bir başkasının kafasındaki düşüncelere bağlı olsun? Eğer ne düşüneceğinizi şansa bırakırsanız ya da gazete ve radyoya bırakacak olursak, kendi zihnimiz üzerindeki denetim gücümüzü büyük ölçüde yitiririz. Diğer tüm insanlar, kendi zihnimizi yansıtmak için bize yöneltilen aynalardır. İnsanlar, görüşlerinin aynı zamanda kendi karakterlerinin bir itirafı olduğunu görmüyor gibiler. Bir kar fırtınasındaki kar taneleri kadar çok yanılsama yastıkları vardır. Biz bir rüyadan diğerine uyanırız. _Hepimiz başkalarını kendi yüreğimizde taşıdığımız biçimde görürüz. _Hangi dili kullanırsanız kullanın, olduğunuzdan fazla bir şey söyleyemezsiniz. _Büyük insanlarla birlikte, düşünce ve davranışlarımız da büyür. Bir toplulukta bir bilge olsun yeter, bilgelik çabucak herkese bulaşır. Parlak zekalı biriyle sık konuşalım, olaylara aynı açıdan bakmayı çabucak öğreniriz. Değerli insanların en iyi etkilerini, onların yanından ayrıldığımız zaman hissederiz. _Bir dahiye rastladığınızda, ona hangi kitapları okuduğunu sormanız gerekir. _İnsanın yalnızca yarısı kendisidir; öteki yarısı da kendisini nasıl ifade ettiğidir. _Büyük insanlar dünyayı düşüncelerin yönettiğini görenlerdir. _Halkı öyle bir eğitmeliyiz ki gırtlağımıza sarılmasın. ****** _Özgüven_ _Ne ararsan kendinde ara. Yıldızı kendisidir insanın. Hiçbir şey insanın zihinsel bütünlüğü kadar kutsal değildir. Kendi fikrine yürekten inanmak, herkes için doğrudur; deha denen budur. Sıradışı ve özgün düşüncelerin aşıladığı duygular, içerebileceği herhangi bir fikirden daha değerlidir. İnsan -ozanların ve bilgelerin gökkubbesindeki perdahtan çok- kendi içinden gelip zihninde yanan ışığı görüp seyretmeyi öğrenmelidir. Kendinizi affedin, dünya size destek olur. Yetişkin insan buyruk dinlememelidir. Şan isteyene iyilik adı altında engel olmamalıdır, onun gerçekten iyi olup olmadığını araştırmalıdır. _Deham ve ilham perim beni çağırdığı zaman herkesten uzak dururum. Yapmam gerekendir beni ilgilendiren, başkalarının ne düşündüğü değil. Gerçek hayatta ve entelektüel hayatta eşit derecede ağır olan bu kural, büyüklükle alçaklık arasındaki farkı ortaya koyabilir. Ağırdır, çünkü yapmanız gerekeni sizden daha iyi bildiğini sanan insanlar hep olacaktır. Dünyanın ne düşündüğüne göre yaşamak kolaydır bu dünyada, yalnızken de kendi kafamıza göre yaşamak kolaydır, ancak büyük insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır. _Hakikat; yapmacık sevgiden daha güzeldir. İyiliğin bir keskinliği olmalıdır, aksi halde hiçbir şey değildir. _İnsan, yüreğini yaptığı işe koyup elinden gelenin en iyisini yaptığında rahat ve neşelidir, ancak aksini söyleyip yapması ona huzur vermeyecektir. Bu, insanı yükten kurtarmayan bir kurtuluştur. Böylesi bir teşebbüste dehası, insanı bırakıp gider, hiçbir ilham perisi elinden tutmaz, ne keşif ne umut kalır elde. _Meleklerimizdir yaptıklarımız, iyi ya da kötü, ölümlü gölgelerimizdir yanı başımızda hala yürüyen. Fırlat ufaklığı kayalara. Dişi kurdun emzirsin onu. Atmaca ve kartalla kışlasın. Kuvvet ile sürat olsun elleri ayakları. İnsanı dürüst ve mükemmel kılabilen ruh da hükmeder bütün ışığa, tesire, kadere. Hiçbir şey onun için geç ya da erken değildir. _Kendinize güvenin; her gönlü, o demir tel titretir. Takdiri ilahinin size verdiği yeri, çağdaşlarınızdan oluşan toplumu ve olayların arasındaki bağlantıları kabul ediniz. Büyük insanlar hep öyle yapmış, çocuksu bir samimiyetle zamanlarının dehasına teslim olmuşlardır; mutlak güvenilir olanın kendi gönüllerinde ikamet ettiğine, elleri aracılığıyla iş gördüğüne, bütün varlıklarına hâkim olduğuna dair algılarına ihanet ederek. Şimdi insanız ve en üstün aklımızda aynı aşkın kaderi kabul etmeliyiz, korunaklı bir köşedeki küçük çocuklardan ve malullerden değiliz, bir devrimden kaçan korkaklardan da değıliz, Kadiri mutlakın kudretine biat eden, kaosun ve karanlığın üzerine giden rehberler, kurtarıcılar ve hayırseverleriz. _Epey gençken kilisenin o eski öğretileriyle başımın etini yemeyi adet haline getirmiş saygın bir akıl hocasına vermek zorunda kaldığım bir cevabı hatırlıyorum: Bütünüyle içimden geldiği gibi yaşarsam, geleneklerin kutsallığını ne yapacağım? dememin üzerine, arkadaşım şöyle dedi: Ama bu dürtüler yukarıdan değil de aşağıdan geliyor olabilir. Şöyle cevap verdim: Bana pek öyle gelmiyor. Şeytanın çocuğu isem, o zaman şeytana göre yaşarım. Kendi tabiatımın kurallarının dışında hiçbir kural benim için kutsal olamaz. İyi ve kötü, ona buna kolayca takılabilecek isimlerdir yalnızca, tek doğru benim yaradılışıma göre doğru olandır, tek yanlış ise ona ters düşendir. İnsan, bütün muhalefete rağmen kendisi dışında her şey itibari ve gelip geçiciymiş gibi ayakta durmalıdır. Nişanlara, isimlere, büyük topluluklara ve ölü kurumlara ne kadar kolayca teslim olduğumuzu düşününce utanıyorum. _Benim için mükemmel addedilen şeyleri yapmakla bunlardan sakınmak arasında bir fark olmadığını biliyorum. _Doğuştan hak ettiğim bir ayrıcalık için bedel ödemeye razı olamam. _Kendim için ya da başkaları için herhangi bir kanıtın sağlayacağı güvene ihtiyaç duymam. _İnsan kendi fikrini, farkında olmadan kapı dışarı eder, çünkü onundur. Her dâhiyane yapıtta reddettiğimiz fikirlerimizi görürüz, bir nebze bigâne düşmüş bir debdebeyle bize geri dönerler. Bunun dışında bize verecekleri başka dokunaklı bir ders yoktur büyük sanat eserlerinin. İçimizdeki intibaa hoş bir bükülmezlikle riayet etmemiz gerektiğini öğretirler bize, bütün haykırışlar öteki taraftayken. Aksi takdirde, yarın yabancının biri gelip hep düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeyi aynen ustalıklı bir sağduyuyla söyleyecektir ve biz de kendi görüşümüzü bir başkasından duymak zorunda kalacağız utanarak. _İnsanın içindeki kudret, doğası gereği yenidir; onun dışında hiç kimse ne yapabileceğini bilmez, kendisi de denemeden bilmez. Bir yüzün, kişiliğin, gerçeğin onda bir iz bırakması, başkalarının ise hiç iz bırakmaması boşuna değildir. Ezberindeki heykelin geçmişten gelen bir ahengi vardır. _Çocukluk ve özgüven_ _Doğa; çocukların, bebeklerin, hatta vahşilerin yüzlerinde, davranışlarında yazanlardan ne güzel kehanetler sunuyor bizlere! O bölünmüş ve asi zihin, aritmetiğimiz, amacın aksine gücü ve imkânları hesapladığı için, hisse duyulan güvensizlik burada yok. . _Bütün güvencelerden kaçınabilen, eskisi gibi yine aynı bozulmamış, tarafsız, rüşvet yemez, gözü korkmamış masumiyet penceresinden bakabilenler, hep hayranlık uyandırmalıdır. Böylesi biri olup biten her şey hakkında görüşlerini söyler, bunlar özel değildir, söylenmesi gereklidir, insanların kulaklarından bir mızrak gibi girer ve onların yüreklerine korku salar. _Çocukluk hiç kimseye boyun eğmez ama herkes ona boyun eğer. Genellikle bir bebek, yetişkinler arasından onunla çene çalan ve oynayan dört beşine eşittir. Zihinleri bütünlük içindedir, gözleri henüz ele geçirilmemiştir, yüzlerine baktığımız zaman altüst oluruz. O yüzden Tanrı, gençliği, ergenliği ve yetişkinliği hiç de az olmayan kendi cazibesi, büyüsüyle donatmış, imrenilecek güzellikte ve hoş kılmıştır. Çocukluk, asla sonuçlar ve çıkarlar yüzünden kendisini sıkmaz, bağımsız ve samimi bir hüküm verir. Sizin ona ilgi göstermeniz gerekir, o size ilgi göstermez. Ancak yetişkin, kendi zihnine, bilincine hapsolmuştur _Akşama ne yiyeceğinden emin olan ve gönlünü kazanmak için bir efendi gibi hiçbir şey yapmaya ya da söylemeye tenezzül etmeyecek gençlerin kayıtsızlığı, insanın doğasından kaynaklanan sağlıklı bir tutumdur. Oyun yerindeki çukur neyse odur: Bağımsız, sorumsuz, kendi köşesinden geçip giden insanlara ve olaylara bakar, onları dener delikanlılara özgü o atik, aceleci biçimde ve değerlerine göre onlar adına bir hüküm verir iyi, kötü, ilginç, ahmak, dilbaz ve baş belası diyerek. _Bunlar tek başımıza iken duyduğumuz seslerdir, dünyaya açıldığımızda zayıflar, duyulmaz olurlar. _Toplum ve özgüven_ _Toplum her yerde her bir üyesinin yiğitliğine dair bir kumpas kurar. Toplum anonim bir şirkettir, ortakları -her bir hissedarın ekmeğini daha iyi güvence altına alabilmek amacıyla yiyenin özgürlüğünü ve terbiyesini teslim etmesi için uzlaşırlar. En revaçta olan erdem, itaattir. O da özgüvenden tiksinir. Gerçekleri ve yaratanları değil, isimleri ve gelenek görenekleri sever. _Tutarlılık_ _Kendimize güvenme konusunda gözümüzü korkutan bir başka dehşet kaynağı da tutarlılığımız, geçmişte yaptıklarımıza ve söylediklerimde duyduğumuz derin saygıdır. Peki neden sağduyu sahibi olmanız gerekiyor ki? Öyle ya da böyle insan içinde söylediklerinize çelişmeyin diye neden hafızanızın cesedini sürükleyesiniz ki? Diyelim ki kendinizle çeliştiniz, ne olur ki? Geçmişi bin gözlü şimdi tarafından yargılamak ve yeni bir günde yaşamak yerine, salt hafızayla ilgili hallerde dahi, tek başına hafızaya asla güvenmemek neredeyse bilgeliğin kuralı gibi görünüyor. Kendi metafizik anlayışınıza göre, Tann'ya bir kişilik vermeyi reddettiniz, ancak ruhun içtenliği ortaya çıkınca, kalbi ve canı ona bırakınız, zira Tanrı'yı şekle ve renge büründürecektir. Nazariyenizi bir kenara bırakıp, tıpkı Yusuf'un, gömleğini kadına bıraktığı gibi ve kaçınız. _Ahmakça tutarlılık, küçük akılların gulyabanisidir. Küçük devlet adamları, filozoflar ve ilahiyatçılar ise tapar ona. Tutarlılıkla yüce bir ruhun yapacağı kesinlikle hiçbir şey yoktur. Duvardaki gölgesiyle ilgilenir. _Şu an ne düşündüğünü ağır sözlerle ifade et, yarın da yine düşündüğünü ağır sözlerle ifade et, bugün söylediğin her şeyle çelişse bile. Ah, o zaman kesin yanlış anlaşılacaksın. Yanlış anlaşılmak o kadar kötü bir şey mi ki? Pisagor yanlış anlaşılmıştı, Sokrates de, İsa da, Luther de Kopemik de Galileo ve Newton da, ete bürünmüş her saf ve bilge ruh da yanlış anlaşılmıştı. Büyük olmak yanlış anlaşılmaktır. Hiç kimsenin kendi doğasını bozabileceğine inanmam. Kastettiği her şey, yaradılışının kanununun etrafında gezinir, Andların ve Himalayaların eşitsizliğinin yerkürenin eğimi açısından önemsiz olması gibi. Onu nasıl ölçüp sınadığınız da önemli değildir. Kişilik bir akrostiş, düz ve ters okunduğunda yine aynı olan sözler gibidir. Tanrı'nın bana bahşettiği bu hoş, pişmanlık dolu orman hayatında, günbegün ileriye ya da geriye bakmadan dürüstçe düşüncelerimi kaydedeyim, hiç şüphem yok, öyle demek istemesem ve düşünmesem dahi, bunların aynı çizgide oldukları görülecektir. Kitabımdan çam kokuları gelip börtü böcek vızıltıları yankılanmalı. Penceremdeki kırlangıç, gagasında taşıdığı sap samanı benim örgüme de katmalı. Neysek öyle bilinir, tanınırız. Kişilik, irademizin dışında bir şeyler öğretir. İnsanlar erdemlerini ya da kötülüklerini yalnızca aleni davranışlarla belli ettiklerini sanırlar, erdemin ya da kötülüğün her an soluduğunu görmezler. _Birbirinden ne kadar farklı hareketler olurlarsa olsunlar, bir ahenk olacaktır, böylece her biri o an için dürüst ve doğal olur. Zira ne kadar farklı görünürlerse görünsünler, hareketler ahenkli olacaktır, aynı amaca hizmet ettikleri için. Bu farklılıklar biraz uzaktan ve yukarıdan bakılıp değerlendirilince gözden kaçar. Bir eğilim hepsini birleştirir. En iyi geminin seferi, yüzlerce oranın zikzak yapmasından oluşur. Uyum sağlamanız hiçbir şey ifade etmez. Kendi başınıza hareket edin, daha önce kendi başınıza yaptıklarınız şimdi sizi doğrulayacakhr. Büyüklük geleceğe seslenir, ondan destek görür. Bugün doğrusunu yapıp bakışları dikkate almayacak kadar sağlam durabiliyorsam, şimdi beni savunacak kadar doğru şey yapmışımdır geçmişte. Nasıl olursa olsun, şimdi doğrusunu yapın. Zevahiri hep küçümseyin, her zaman yapabilirsiniz bunu. Kişiliğin kudreti birikerek artar. Erdemin bütün geçmişi, bu işe canını verir. Meclisin ve savaş alanlannm kahraman heybetini yaratan nedir ki hayallerimize dolarlar? Geçmişteki muhteşem günlerin ve zaferler silsilesinin farkında olmak. Hepsi birlikte, ilerleyen failinin üzerine ışık tutarlar _Şeref, bizim için çok değerlidir çünkü gelip geçici değildir. Hep kadim bir erdem olmuştur. Bugün ona tapıyoruz çünkü bugüne has bir şey değil. Onu seviyoruz ve ona saygı duyuyoruz, çünkü sevgimiz ve saygımız için bir tuzak değil, çünkü bağımsız ve kendinden türüyor, bu nedenle de genç birinde dahi görülse, pirüpak bir cins. _Umarım bugünlerde uyum sağlama ve tutarlılık hakkındaki son sözleri duymuşuzdur. Bu sözler bundan böyle duyulmuş olsun ve gülünç gelsin kulağa. Akşam yemeği zilinin yerine, Spartalıların düdüğünün sesini duyalım. Daha fazla eğilip özür dilemeyelim bundan sonra. ****** *_Uyum sağlama oyunu_ _Uyum sağlama oyununun nasıl bir körebe olduğunu görmek gereklidir. Tutulmuş bir avukattır o, bu kürsünün yarattığı caka en boş fiyakadır. İnsanların çoğu, gözlerini öyle ya da böyle bir mendille bağlamış, fikir topluluklarından birine ilişmişlerdir. Bu uyum, onları yalnızca birkaç ayrıntıda sahicilikten uzak ve birkaç yalanın müellifi kılmaz, ayrıntıların tümünde sahte kılar. Her doğrulan pek de doğru değildir. İki diye bildikleri gerçek iki değildir, dört dedikleri gerçek dört değildir, bu yüzden, ağızlarından çıkan her söz cımızı sıkar ve onları düzeltmeye nereden başlayacağımızı bir türlü bilemeyiz. Bu arada doğa bize, bağlı olduğumuz tarafın hapishane giysisini giydirmekte geç kalmaz. Bir yüz ve tavır giyinir, adım adım en naziğinden bön bir ifade takınınz. Bu özellikle utanç verici bir tecrübedir, tarih boyunca da kendi intikamı almadan bırakmaz: yani, övgünün budala yüzünden, gri çekmeyen bir sohbet yüzünden _Kendimizi rahat hissetmediğimiz bir ortamda takındığımız zoraki gülüşten söz ediyorum. Kendiliğinden değil de, alçak bir zorlama inatla kıpırdayan kaslar, en nahoşundan bir hisle yüz hatlarına gergin bir biçimde yayılır. Karşı gelince, dünya öfkeyle kırbaçlar sizi. Bu nedenle, insan asık bir suratı nasıl değerlendireceğini bilmelidir. Başkaları sokakta ya da bir arkadaşın evinde ona yan gözle bakar. Bu hoşnutsuzluğun kökeninde küçümseme ve kendisindekine benzer bir direnç varsa, kederli bir yüz ifadesiyle eve döner, ancak yumuşak yüzleri gibi asık suratlarının da derinlerde yatan bir sebebi yoktur, rüzgar estikçe ve gazete yönlendirdikçe değişir. Ne var ki, yığınların memnuniyetsizliği meclisinkinden ve akademik çevrenitmden daha çetindir. Dünyayı bilen sağlam bir adamın, okumuş sınıfın hiddetine katlanması kolaydır. Öfkelerinde ölçülü ve kibarlardır, zira ürkek ve hassaslardır. Onların dişil hiddetlerine, tanrının gazabı eklenince, cahiller ve yoksullar ayaklanınca, toplumun en altında yatan pek de akıllı olmayan kaba kuvvetin homurdanmasına ve ortalığı biçip geçmesine sebep olunca, yüce gönüllülüğün ve imanın bunu büyük bir ciddiyetle, önemi olmayan değersiz bir şey gibi hafife alması gerekir. _Ayyaş_ _Ayyaş, körkütük sarhoş halde sokakta yatarken bulunur; prens’in evine getirilir, yıkanır, giydirilir ve prens’in yatağına yatırılır. Uyandığında ise ayyaşa dalkavuklar prens gibi davranırlar ve delirdiğine inandırırlar onu. Herkes, dünyada bir tür ayyaştır, ancak ara sıra uyanır, aklını çalıştırır ve gerçek bir prens olduğunu görür. _Tarihi okuyuşumuz dilencininki ya da dalkavuğunki gibidir. Tarihte hayal gücümüz bize oyun oynar. Krallık ve lortluk, güç ve mülk, küçük bir evdeki rütbesiz John'la Edward'dan ve sıradan bir günlük işten daha şatafatlı sözcüklerdir, ancak hayat her ikisi için de aynıdır, her ikisinin de toplamı aynıdır. Sen bugün yaptıkların, onların takip edilen ve bilinen eylemleri kadar önemlisindir. Özel adamlar özgün fikirleri doğrultusunda hareket ettiği zaman, kralların hareketlerinden beyefendilerinkine naklolacaktır. ****** _Evren ve Bütünlük_ _Evren bir bütündür ve her insan, evrensel aklın vücut bulmuş bir başka halidir. Bütün nitelikleri insanın içinde mevcuttur. _Sonsuzluğa inanıyorum. Bütün çağların dehasını ve yaratan ilkesini kendi zihnimde bulabilirim. Her şeyi yaratan ruh için, büyük-küçük yoktur. Geldiği yerde, her şey, her yerden gelir. Sahibi benim kürenin, yedi yıldızın ve güneş yılının, Sezar'ın elinin, Platon'un beyninin, İsa'nın kalbinin ve Shakespeare'in gayretinin. _Bütün bireylerde ortak bir zihin vardır. Her birey, aynı olana ve aynı olanın hepsine bir giriştir. Bir kez akıl hakkı verilen, bütün varlığın hür adamı olur. Platon'un düşündüğünü düşünebilir, bir azizin hissettiğini hissedebilir, herhangi biri, herhangi bir zaman başına geleni anlayabilir. Bu evrensel akla erişebilen, olan ya da yapılabilen her şeye bir taraftır, zira bu tek ve bağımsız bir aracıdır. *_Eski Roma'da forumdan başlayan umumi yollar, kuzeye, güneye, doğuya ve batıya doğru devam eder ve imparatorluğun her vilayetinin merkezine gider. O yüzden, insanın kalbinden doğadaki her nesnenin kalbine bir yol gider; insanın buyruğunun altına girsin diye. İnsan, çiçeği ve meyvesi dünya olan bir ilişkiler demeti, köklerin bir düğümüdür. Melekeleri kendisi dışındaki doğaya, dünyalara işaret eder ve içinde yaşayacağı dünyadan haber verir, tıpkı balığın yüzgecinn suyun var olduğunu önceden göstermesi, yumurtadaki kartalın kanatlarının da havanın varlığı gerektirmesi gibi. Bir dünya olmadan yaşayamaz. İnsan zamanın özüdür, aynca doğaya da bağlıdır. Gücü; yakınlarının, bağlarının çokluğundan, hayatının canlı ve cansız varlıklar zinciriyle sarılı, örülü oluşundan gelir _Bu ortak evrensel aklın ürünlerinin kaydıdır tarih. Dehasını, günlerin sıralanışı resmeder. İnsan bütün tarihinden başka bir şeyle anlatılamaz. Acele etmeden, dinlenmeden insan ruhu en baştan beri kendine ait her melekeyi, her düşünceyi, her duyguyu uygun olaylarda dışa vurur. Ancak düşünce her zaman olaydan önce gelir; tarihteki bütün olaylar önceden zihinde yasa olarak mevcuttur. Her yasayı da koşullar yaratır; doğanın sınırları sırayla birbirine can verir. İnsan, olaylar ansiklopedisidir. Tek bir meşe palamudundan binlerce orman doğar. Mısır, Roma, Britanya, Amerika ilk insanın içinde mevcuttur. Her devirde birlik, kraliyet, imparatorluk, cumhuriyet, demokrasi yalnızca insanın çok katmanlı ruhunun çok katmanlı dünyaya uyarlanmasıdır. _Bu insan aklı, tarih yazmıştır ve böyle okunmalıdır. Sfenks sırrını kendi çözmelidir. Bütün tarih tek bir insanın içinde ise hepsi bireysel tecrübeyle açıklanmalıdır. _Özel olarak yaşadığı her yeni olay, büyük insan topluluklarının yaptıkları üzerine ışık tutar, hayatındaki buhranlar ise ulusal buhranları işaret eder. Her devrim, önce bir insanın zihninde düşüncedir, aynı düşünce bir başkasının da aklına gelince, o çağın anahtarı olur. Her köklü değişiklik, önce özel bir görüştür, bir kez daha özel bir görüş olunca, o zamanın sorununu çözecektir. Anlatılan bir olayın, inanılır ya da anlaşılır olması için benim içimdeki bir şeye karşılık gelmesi gerekir. Okudukça, Yunan, Romalı, Türk, papaz ve kral, şehit ve cellat olmalı, kendi gizli yaşantımızda bu imgeleri bir gerçekliğe bağlamalıyız, aksi halde hiçbir şeyi hakkıyla öğrenemeyiz. Her yeni yasanın ve siyasi hareketin sizin için bir anlamı vardır. _Kitabelerinin önünde durup şöyle deyin: Bu maskenin ardına sakladı kendini benim Proteus doğam. Bu, kendimize fazlasıyla yakın olma kusurumuzu düzeltir. Bu, eylemlerimize derinlik katar, nasıl yengeçler, oğlaklar, akrepler, terazi ve kova Zodyak'ta burçlar olarak asılı kaldığında kötülüklerinden arınıyorsa, ben de o uzaklardaki Süleyman, Alkibiades ve Catiline'nin fahişeliklerinde kendi kusurlarımı hararetten uzak bir biçimde görebilirim. _Tarihte onun hayatına bir şekilde denk düşmeyen herhangi bir çağ, toplum ya da eylem biçimi yoktur. Bütün tarihi kendi kişiliğinde yaşayabileceğini görmelidir. Kralların, imparatorların zorbalığına katlanmadan evinde oturmalı, bütün coğrafyadan ve dünyadaki bütün devletlerden daha büyük olduğunu bilmelidir; tarihin genellikle okunduğu bakış açısını, Roma'nın, Atina'nın, Londra'nın bakış açısını, kendisine aktarmalı, mahkemenin kendisi olduğuna dair hükmünü inkâr etmemelidir; İngiltere'nin ya da Mısır'ın ona söyleyecek sözü varsa, o zaman davayı görecektir, yoksa sonsuza kadar sessiz kalmalarına izin verecektir. Gerçeklerin gizli anlamlarını taşıdığı o yüksekten bakışa erişmeli ve onu sürdürmelidir, şiirle olayların kayıtlan da öyledir. _Devletin çıkardığı her yasa insan doğasındaki bir hakikati ortaya koyar, hepsi bu. Her hakikatin nedenlerini görmeliyiz içimizde, nasıl olabildiğini ve olması gerektiğini görmeliyiz. Akranımın, benzerimizin attığı adımlar konusunda zihinsel olarak ustalaşmayı ve onların yüksekliğine ya da alçaklığına ulaşmayı hedefleriz. _Bir katedralin yapılışının tarihiyle ilgileniriz. İnşa edenin yerine koyarız kendimizi. Orman sakinlerini, ilk tapınaklarını, ilk türüne olan bağlılığı, ulusun zenginliği arttıkça içindeki süslemeleri, oymacılıkla ahşaba verilen değeri, bunun katedralin kocaman bir kayadan oyulmasına yol açmasını hatırlarız. Bu süreçten geçip Katolik Kilisesi'ni, haçını, müziğini, tören alaylarını, azizlerin günlerini, puta tapmayı buna eklediğimiz zaman, manastır kilisesini yapan adam gibi olduk, nasıl olduğunu ve olması gerektiğini gördük. _Platon'un bir düşüncesi benim bir düşüncem haline geldiğinde, Pindaros'un ruhunu ateşleyen bir hakikat benim ruhumu da ateşlediğinde, zaman yoktur artık. İkimizin bir algıda buluştuğumuzu, ruhumuzun aynı renge çaldığını ve tek bir renkte birleştiğini hissettiğim zaman, neden arz derecelerini ölçeyim, neden Mısır yıllarını sayayım ki? _Öğrenci, şövalyelik çağını kendi şövalyelik çağına göre, denizcilik maceraları ve seyir günlerini ise kendisinin bir hayli benzer, minyatür tecrübelerine göre yorumlar. Dünyanın kutsal tarihine giriş için de aynı anahtara sahiptir. Eski zamanların derinliklernden bir peygamberin sesi, ona çocukluğuna dair bir hssi, gençliğinin bir duasını çağrıştırırsa, o zaman geleneğin bütün karmaşasını ve kurumların karikatürünü delip hakikate geçer. _İlk keşişleri ve münzevileri, denizleri ya da çağları aşmadan gördüm. _Gelişen insan, edebiyatta -bütün masallarda ve bütün tarihte- ne kadar derin bir varlığı olduğunu keşfeder. Şairin, insan hallerini tasvir eden garip biri olmadığını, o evrensel kalemiyle biri için ve herkes için doğru olan bir itirafı yazıya döktüğünü görür. Mısralarda kendisi için mükemmel bir biçimde anlaşılır olan o gizli biyografisinin, o doğmadan çok önce kağıda döküldüğünü fark eder. Ezop'un, Homeros'un, Hafız'ın, Aristo'nun, Chaucer'ın, Scott'ın her kıssasında kendi maceralarıyla birbiri ardına karşılaşır, kendi zihni ve elleriyle bunları doğrular. _Hür düşünceli, hurafesine yapacağı itirazda, eski reformcuların rollerini adım adım tekrar eder ve hakikati ararken, onlar gibi erdem için yeni tehlikeler bulur. Hurafenin kuşağını desteklemek için ahlak kuvvetinin gerekli olduğunu yine öğrenir. ************ _Tanrı ve İnsan ruhu_ _Her şey onunla bağlantısı doğrultusunda kutsal hale gelir. Her şey sebebi doğrultusunda merkezinde erir, yok olur, küçük ve istisnai mucizeler evrensel mucizelerde yiter kaybolur. _Aynı ocağın etrafında oturuyorlar ya da aynı kanı taşıdıkları söyleniyor diye arkadaşımızın, karımızın, babamızın ya da çocuğumuzun kabahatlerini neden üstlenmeliyiz ki? Bütün insanlarda benim kanım var, bende de bütün insanların kanı var. Bundan utanç duyacak kadar dahi onların huysuzluklarını ya da ahmaklıklarım benimseyeceğinden değil. _Çağlar, ruhun sağlığına ve itibarına karşı işbirlikçilerdir. Zaman ve mekân gözün yarattığı fizyolojik renklerden başka bir şey değildir, ancak ruh ışıktır, onun şu an olduğu yer gündür, geçmişte olduğu yer ise gecedir, tarih küstahlık ve haksızlıktır, benim varlığıma ve oluşuma dair neşelendiren bir hikâye ya da kıssadan daha fazlası ise. _Tanrı konuştuğu zaman tek bir şeyi değil, her şeyi iletmesi gerekir ve dünyayı kendi sesiyle doldurması, mevcut düşüncenin merkezinden ışık, tabiat, zaman, ruh yayması gerekir, yeni eski ve yeni bütünü yaratır. Ne zaman zihin safsa ve ilahi bir hikmet gelirse ona, eskiler göçüp gider; araçlar, öğretmenler, tapınaklar düşer, anda yaşar, geçmişi ve geleceği şu saatin içine çeker. _İnsan ürkektir ve af diler, artık dimdik değildir; ben şöyle düşünüyorum, ben buyum demeye cesaret edemez, bir azizden ya da bilgeden alıntı yapar. Ottan ya da açan gülden utanırlar. Penceremin altındaki bu güller, geçmişteki güllerden ya da daha iyilerinden söz etmiyorlar; ne iseler o oluyorlar, bugün Yaradan'la birlikte varlar. Onlar için zaman yoktur. Yalnızca gül olarak vardır, varlığının her anında mükemmeldir. Bir yaprak tomurcuk vermeden, bütün hayatı hareket halindedir, tam açmış bir çiçekte daha fazlası, yapraksız kökte ise daha azı yoktur. Varlığı doygunluğa erer, doğayı da her an aynı şekilde doyurur. Ancak insan erteler ya da hatırlar, şimdiki zamanda yaşamaz, gözlerini geçmişe çevirerek geçmişin matemini tutar ya da onu çevreleyen zenginliğe aldırış etmeden, geleceği önceden görebilmek için parmak ucunda durur. Şimdiki zamanda, anda, zamanın üstünde doğayla birlikte yaşayana kadar mutlu ve güçlü olamaz. _Bu yeterince açık olmalıdır. Ne var ki güçlü aydınlar, henüz Yaradan'ın kendisini duymaya cesaret edemiyorlar; Davut' un, Yeremya'nın ya da Paul'ün sözlerini zikretmediği takdirde. Birkaç metne, birkaç satıra bu kadar büyük bir paha biçmemeliyiz her zaman. _Büyükannelerin ve öğretmenlerin cümlelerini ezberden tekrar eden çocuklar gibiyiz. Onlar büyüdükçe, farklı yeteneklere ve kişiliklere sahip insanları görme fırsatını yakalar ve onların söyledikleri sözleri acı içinde aynen hatırlarlar, sonra bunları söyleyenlerin olanları bakış açılarından gördükçe, onları anlar ve her yeri geldikçe sözcükleri kullanıp salıvermek isterler. Samimiyetle yaşıyorsak, samimiyetle görürüz. Güçlünün güçlü olması, zayıfın zayıf olması kadar kolaydır. Yeni bir algımız olduğunda, birikmiş hazînelerle dolu hafızayı memnuniyetle ıvır zıvırdan kurtarırız. İnsan Yaradan'la birlikte yaşadığında, sesi bir ırmağın çağıldaması ve mısırların hışırhsı gibi tatlı gelecektir kulağa. En sonunda bu konu hakkındaki en büyük gerçek halen dile getirilmiyor, muhtemelen dile getirilemiyor, çünkü bütün söylediklerimiz çok uzaklardan hatırladığımız sezgilerdir. Şimdiye kadar var olan bütün insanlar, onun unutulmuş temsilcileridir. ************ _Algı_ _İnsanlar arasındaki fark, çağrışım ilkelerindedir. Bazıları nesneleri renklerine, boyutlarına ve başka niteliklere göre sınıflandırır, bazıları içkin benzerliklerine ya da sebep-sonuç ilişkisine göre sınıflandırır. Zihin, sebeplerin daha açık görünmesine doğru yol alıp yüzeysel farklılıklıklara aldırmaz. Şair, filozof, aziz için her şey yakın ve kutsaldır; bütün olaylar kazançlı, bütün günler mübarek, bütün insanlar ilahidir. Zira göz hayata dikilmiş, koşullar hiçe sayılmıştır. Her kimyasal madde, her bitki, her hayvan kendi gelişiminde sebebin birliğini, görünüşün çeşitliliğini öğretir. _Tarihin kimliği eşit derecede içkindir; çeşitlilik ise eşit derecede aşikârdır. Yüzeyde sonsuz bir çeşitlilik, merkezde ise sebebin basitliği vardır. Bir insanın -aynı kişiliği gördüğümüz- kaç hareketi vardır ki! Yunan dehasına göre gözlemleyin. Edebiyatlarında, epik ve lirik şiirlerde, tiyatro oyunlarında ve felsefede, kapsamlı bir biçimde, bizim için yine aynı ulusal zihniyet ifade edilmiştir. Sonra yine mimarilerinde de düz çizgi ve kareyle sınırlı inşa edilmiş bir geometriden ve ölçülü olmaktan doğan güzellikte bir kez daha karşımıza çıkar. Sonra ifade dengesindeki dil, azami hareket özgürlüğündeki biçimin çokluğu, Tanrıların huzurunda dini bir raks sunan adanmışlar gibi asla ideal dinginliği bozmayan, insanı sarsan bir acı çekmesine ve ölümcül kavgaya tutuşmuş olmasına rağmen dansın adabını ve figürlerini asla bozmaya cüret etmeyen bir de heykelde karşımıza çıkar. _Doğunun ve batının inançları, bireyin özel hayatı bağlamında yorumlanır. Kah bir şekilcinin, küçük bir çocuk üzerindeki ruhunu, cesaretini baskılayan, anlayışını felç eden, öfkelenmeden ancak yalnızca korkup itaat etmesine, hatta zorbalığa sempati duymasına sebep olan kısıtlayıcı etkisi, çocuğun büyüdüğünde vakıf olduğu tanıdık bir gerçektir. Sadece gençliğindeki o devir de -aslında başka isimlerin, sözcüklerin ve şekillern baskısı altında olup o zorbalık için yalnızca araç olan- bir çocuk olduğunu görerek vakıf olduğu bir gerçektir bu. Bu gerçek ona piramitlerin nasıl inşa edildiğini öğretir. Asur höyüklerini kapısında bulur çünkü yolu kendi açmıştır _İçgüdü - Algı_ _İçgüdü, kendiliğindenliktir ve bizi dehanın, ahlakın ve hayatın özüne götürür. Bu birincil akla sezgi deriz. _Düşüncesiz insanlar, görüşler gibi algıları da kolayca yadsıyorlar, hatta çok daha kolayca bunu yapıyorlar, çünkü algıyla kavram arasında bir fark görmüyorlar. Bunu ya da şunu görmeyi seçmek hoşlarına gidiyor. Ancak algı, kapris değil, ölümcüldür. Bir özellik görürsem, çocuklarım da benden sonra onu görecektir ve -tesadüf eseri benden önce hiç kimse görmemiş olsa dahi-zaman içinde bütün insanlık görecektir. Zira buna dair algım, güneş kadar gerçektir. _Bütün özgün eylemlerin ortaya koyduğu cazibe, özgüvenin sebebini sorguladığımız zaman açıklığa kavuşur. Burada güvenilen kimdir? Evrensel güvenin dayandığı asıl benlik, öz nedir? En önemsiz ve karışık eylemlere dahi bir güzellik ışığı yayan yanıp sönen yıldızın- özelliği ve gücü nedir? Sorgulama bizi hemen o kaynağa -kendiliğindenlik ya da içgüdü dediğimiz- dehanın, erdemin ve hayatın özüne götürür. Bu birincil akla sezgi deriz, sonraki bütün dersler ise öğrenimin sonucudur. Zira ruhta dingin saatlerin -nasıl olduğunu bilmediğimiz bir biçimde- doğduğu var olma duygusu; eşyadan, uzaydan, ışıktan, zamandan, insandan farklı değildir, onlarla birdir, hayatlarının ve varlıklarının çıktığı aynı kaynaktan çıkar. Önce eşyanın var olduğu hayatı paylaşır, sonra onları doğadaki görüntüler olarak görür ve onların davasını paylaştığımızı unuturuz. Hareket ve düşünce kaynağı işte buradadır. İnsana bilgelik veren, küfür ve tanrısızlık olmadan inkar edilemeyen ilhamın ciğerleri işte buradadır. _Bizi kendi gerçeğinin alıcıları ve faaliyetlerinin uzvu kılan muazzam bir zekanın kucağındayız. Adaleti anladığımız, gerçeği sezdiğimiz zaman kendimiz bir şey yapmış olmayız, yalnızca ışığının huzmelerinin geçmesine izin vermiş oluruz. Bunun nereden geldiğini sorarsak, buna sebep olan ruhu bulmaya çalışırsak, felsefede kusur ederiz. Tasdik edebileceğimiz şey, varlığı ya da yokluğudur. Her insan zihnin isteyerek yaptıklarıyla gayri ihtiyari algılarını ayırt eder, gayri ihtiyari algılarına eksiksiz bir inanç duymak gerektiğini bilir. Bunları ifade ederken hata yapabilir, ancak bunların -gece ve gündüz gibi- tartışılmayacağını bilir. Kasten yaptıklarım ve kazandıklarım aylaklıktandır; boş gezenin hayalleri, doğuştan gelen en silik duygu merakımı ve saygımı cezp eder. _Sanat_ _Ozanın o küçük doğası için fazlasıyla güçlü olan evrenin doğası, ozanı aşar ve onun eli aracılığıyla yazar, böylece ozan değişken ve yabani bir öyküyü dışavurmuş gibi görünür, bu durum tam bir alegoridir. Platon da, şairler bilgece şeyler söylerler, kendilerinin de anlamadığı demişti. Ortaçağın bütün kurmacaları, o dönemin çok ciddi biçimde ulaşmaya çalıştığı zihniyetin gizli ya da muzip bir ifadesidir. Büyü ya da ona yorulan her şey, bilimin gücüne ilişkin derin bir önsezidir. Çabukluk veren ayakkabılar, keskinlik veren kılıç, elementleri etkisiz hale getirme, minerallerin bilinmeyen faydalarını kullanma ve kuşların dilini anlama kudreti, zihnin doğru yöndeki anlaşılması güç çabalarıdır. Kahramanın olağanüstü yiğitliği, ebedi gençlik hediyesi ve benzeri şeyler, insan ruhunun görüneni zihnin arzusuna göre değiştirme çabasının aynısıdır. _Düşüncemi herhangi biri yaratığın, herhangi bir olgunun adını kullanarak simgeleyebilirim, zira her yaratık insanoğlu için bir temsilci ya da bir erektir. Tantalus sizin için ve için bir isimden başka bir şey değildir. Tantalus, her zaman ruhun içinde ışıldayan ve dalgalı düşünce sularından içme anlamına gelir. Ruh göçü masal değildir. _Deha_ _Deha, küçük bir çocuğun bir aksakallıyla ve kiliselerde oynadığı gibi zaman ve makanla oynamayı bilir; ruh ise tanımaz onları. Deha sebep-sonuç ilişkisine dayalı düşünceyi inceler ve her şeyin ta menşeinde, bir küreden çıkan ışınların, düşmeden önce sonsuz çapa ayrıldığını görür. Bir zerrenin, doğadaki ruh göçünü gerçekleştirirkenki bütün maskelerini seyreder deha. Sinek, tırtıl, larva, yumurta, durağan birey, sayısız birey aracılığıyla sabit türleri inceler, pek çok tür aracılığıyla cinsleri, bütün cinsler aracılığıyla değişmez türü, hayat düzenindeki bütün âlemler aracılığıyla da sonsuz birliği inceler. _Doğa_ _Doğa, değişken bir buluttur; hep aynı olan ve hiç aynı olmayan. Aynı fikri türler topluluğuna atar, tıpkı bir şairin tek bir hisseden yirmi hikâye çıkarması gibi. Maddenin kahlığı ve kabalığı arasında, incelikli bir ruh her şeyi kendi arzusuna göre büküp eğer. _Hava ya da bulut kadar yumuşak ve akışkan; bu her şeyi yaratan doğa tarafından büyütülmüş ve çevrili olan bizler neden böylesi kah müşkülpesentler olmalı ve birkaç şekli büyütmeliyiz? Neden zamanı, boyutu ya da şekli önemsemeliyiz? _Doğa, çok az sayıdaki yasanın sonsuz bileşimi ve tekrarıdır. Doğa, eserlerinde yüce bir ailevi benzerlik içerir. En beklenmedik yerlerde benzerliklerle bizi şaşırtmaktan zevk alır. Bir keresinde bir dağın kel zirvesini hatırlatan, bir orman kabilesinin ihtiyar reisinin kafasını gördüm, kaşının yanındaki çizgiler de kayanın katmanlarını akla getiriyordu. Edası, eski Yunan sanatının kalıntılarındaki yalın ve hayranlık uyandıran heykellerin ihtişamıyla aynı olan insanlar vardır. Guido'nun -içindeki atların yalnızca bir sabah bulutu olduğu. Herhangi biri, belirli ruh hallerinde eşit ölçüde meyilli ve isteksiz olduğu çeşitli eylemleri gözlemleme zahmetine girecek olursa, benzerlik zincirinin ne kadar kalın olduğunu da görecektir. Çocuğun hareketlerini ve oyunlarını bir süre seyrederek ressam, onun doğasına girer ve sonra onu her türlü ifadeyle istediği gibi çizebilir. O yüzden, Roos bir koyunun en derindeki doğasına girmiştir. Esasen pek çok el becerisinin meşakkatle kazanılmasıyla değil, derin bir vehimle sanatçı belirli bir etkinliğe, başka ruhları uyandırma kudretine erişir. _Sıradan ruhlar yaptıklarıyla, daha asil ruhlar ise oldukları şeyle öderler denir. Peki neden? Çünkü eylemleri ve sözleri, görünüşü ve görgüsüyle içimizde derin bir doğa uyanır, bir heykel ya da resim galerisinin yarattığı gücün ve güzelliğin aynısıdır bu. _Herkesin ilkel evlerini nasıl süslediğini gördükçe, mimarideki düzenleri ve süsleri en baştan keşfederiz. Dorik tapınaklar, Dorların yaşadığı ahşap kulübelere benzer. Çinlilerin pagodası apaçık Tatar çadırıdır. Hint ve Mısır tapınakları halen atalarının höyüklerini ve toprak altındaki evlerini açığa çıkarır. Gotik kilise, açıkça bütün o dallarıyla ormandaki ağaçların heybetli ve şen bir kemere kaba bir biçimde uyarlamasından doğmuştur; yarık sütunların kemerleri de onları birbirine bağlayan söğüt dallarını simgeler. Kışın öğleden sonra korulukta -ormanın çıplak ve birbirini kesen dalları arasından görünen gökyüzünün renklerinde- Gotik katedralleri süsleyen vitray camlı pencerenin nereden doğduğunu kolayca görebilir insan. Hiçbir doğa aşığı da -inşa edenin ormana boyun eğdiğini; keskisinin, hıza, rendesinin ormanın eğrelti otlarını, çiçeklerinin dikenlerini, salkımlarını, karaağacını, meşesini, çamını, köknarı ve ladinini taklit ettiğini hissetmeden- o eski Oxford ve İngiliz katedrallerine giremez. Gotik katedral, insanoğlundaki doymak bilmez ahenk arzusunun boyunduruğu altında, taş içinde çiçek açar. Granit dağ -bitkiye has bir güzelliğin havai oranbsı ve derinliğinin yanında hafif ve narin mükemmeliyetiyle- ölmez bir çiçeğe dönüşür. _Acem, nasıl mimarisinde lotusla palmiyenin gövdesini ve çiçeğini narin sütunlarında ve sütun başlıklarında taklit ettiyse, han saltanatı da muhteşem devrinde asla barbar kavimlerinin göçebeliğinden vazgeçmemiş, baharı geçirdikleri Ecbatana'dan yazın Susa'ya, kışın ise Babil'e geçmişlerdir. _Görmek_ _Görme vakti geldiğinde, minnet ya da adamakıllı mutluluk olarak nitelendirilebilecek hiçbir şey yoktur. Tutkunun üstüne çıkan ruh, kimliği ve ebedi sebep-sonuç ilişkisi görür, doğrunun ve gerçeğin özünü algılar ve her şeyin iyi gideceğini bilerek kendisini sakinleştirir. Doğadaki uçsuz bucaksız yerler, Atlantik Okyanusu, Güney Denizi, uzun zaman aralıkları, yıllar, çağlar önemsizdir. Tıpkı şu anımın temelinde olduğu gibi, hayatın ve şartların geçmişteki her halinin de altında yattığını düşündüğüm ve hissettiğim, hayat denen, ölüm denen şey budur. _Yunan_ _Antik olana hayranlığımız eski olana hayranlık değil, doğal olana hayranlıktır. _Yunanlar, yetişkinliğin enerjisiyle çocukluğun merak uyandıran şuursuzluğunu birleştirdiler. Bu hareketlerin cazibesi, yetişkine ait olup bir zamanlar çocuk olmalarından dolayı herkes tarafından bilinmelerinden kaynaklanır. Çocuksu dehaya ve doğuştan gelen eneıjiye sahip biri yine de Yunanlıdır, Helen adlı ilham perisine olan aşkımızı tazeler. Philoktetes'teki doğa aşkına hayranım. Uykuya, yıldızlara, kayalara, dağlara ve dalgalara dair bu güzel kesitleri okurken, zamanın çekilen deniz gibi akıp gittiğini hissedelim. İnsanın sonsuzluğunu, düşüncesinin niteliğini hissederim. _Bütün insanların bütün dönemler dahil olmak üzere Yunan tarihine, edebiyatına, sanatına ve şiirine duyduğu o ilginin temelinde ne vardır? Her insan kendi içinde bir Yunan döneminden geçmez de ne yapar? Yunan devri, bedensellik, duyuların mükemmeliyeti, bedenle sıkıca birleşmiş bir çağıdır. Bu çağda heykeltraşa Herkül, Güneş Tanrısı, Zeus modellerini sağlayan insan formları mevcuttur. Kişisel özelliklere - cesarete, hitaba, kendine hâkimiyete, adalete, güce, çabukluğa, gürül gürül akan bir sese geniş bir göğse- saygı gösterilir. Lüks ve zarafet bilinmez. Seyrek bir nüfus ve yoksulluk her kendi uşağı, aşçısı, kasabı ve askeri kılar, kendi ihtiyaçlarını karşılama alışkanlığı bedeni müthiş bir icraata sahip olacak biçimde eğitir. _Kadim tragedyanın -hatta bütün eski edebiyatın- kıymetli cazibesi, insanların sade ve basit bir dil konuşmasındandır, sanki -fikir yürütme alışkanlığı henüz baskın bir alışkanlık haline gelmeden- farkında olmaksızın muazzam bir aklıselim gibi konuşurlar. _Yunanlıların -tahayyül değil de gerçek tasavvur mahsulleri olan- güzel masalları, evrensel hakikatlerdir. Prometheus'un öyküsünde ne çeşitli anlamlar ve ne ölümsüz gerçekeklikler vardır! Prometheus, eski mitolojinin İsa'sıdır. Ebedi ve ezeli Tanrı'nın adaletsiz adaleti''yle ölümlü ırkının arasında durur ve onlar için her türlü çileyi seve seve çeker. Ancak Kalvinist Hıristiyanlıktan ayrılıp kendisini Zeus'a meydan okuyan biri olarak ortaya koyduğunda, teizm öğretisinin kaba ve nesnel bir biçimde öğretildiği ve insanın bu yalana -yani Tanrının varlığına olan inanca duyulan hoşnutsuzluğa ve saygı duyma zorunluluğunun kısıtlayıcı olduğu hissine karşı nefsi müdafaası gibi görünen bir ruh halini temsil eder. Yaradan'ın ateşini çalabilse çalardı ve ondan uzak, ondan bağımsız yaşardı. Kolları bağlı Prometheus, şüphecilik öyküsüdür. Bu muhteşem öykünün ayrıntıları her zaman için doğrudur. _Müziğin gücü, şiirin gücü Orpheus'un bilmecesini yorumlar, onu çözmek ve somut doğaya kanat çırpmak üzere. Biçimin sonsuz dönüşümü aracılığıyla kimliğin felsefi algısı, Proteus'u öğrenmesini sağlar. _Aykırı görüşler – erdem – yoksullar – bencillik_ _Yanımda biri olmasını neden istediğim ya da neden bundan kaçındığım tat da bir sebep göstermemi beklemeyiniz. Ayrıca yine de bugün iyi bir insanın yaptığı gibi, bütün yoksul insanları iyi hale getirme yükümlülüğümden söz etmeyiniz bana. Onlar benim yoksul insanlarım mı? Size söylüyorum, akılsız insanseverler, lirayı, kuruşu böylelerinden esirgiyorum, çünkü onlar bana ait değiller, ben de onlara ait değilim. Manevi yakınlık duyduğum bazı insanlar var, onlar için hapse girerim gerekirse. Ancak sizin rağbet gören o muhtelif hayır işlerinize, ahmaklar okulundaki eğitim-öğretime, faydasız bir amaç için kurulan pek çok kişinin ayrılamadığı toplantı evlerine, ayyaşlara sadakalara ve bin katı değerindeki rahatlama topluluklarına, utanarak itiraf etsem de kimi zaman yenik düşüp para verdiğimi, çok geçmeden esirgeme yiğitliğini göstereceğim habis bir para o. _Erdemler, kuraldan ziyade istisnadır yaygın görüşe göre. İnsan ve erdemleri vardır. İnsanlar, bir cesaret ya da hayır örneği olarak, iyi denen bir davranışta bulunurlar, sanki yapmasalar geçit töreninde yer almama cezasına çarptırılacaklarmış gibi. Dünyada yaşadıkları için bir özür ya da hafifletici bir unsurdur yaptıkları, zira sakatlar ve deliler yüksek bir bedel ödüyorlardır. Erdemleri kefaretleridir. Kefaret ödemek değil, yaşamak istiyorum ben. Hayatım kendisi için vardır, bir gösteri için değil. Daha aşağıda olmayı tercih ederdim, böylece parıltılı ve değişken olmaktansa, sahici ve eşit olurdu. Sağlıklı ve hoş olmasını, perhize ve kanamaya ihtiyaç duymamasını isterdim. İnsan olduğunuza dair gerçek bir kanıt isterim ve insanın, yaptıklarından medet ummasını kabul etmem. Benim için mükemmel addedilen şeyleri yapmakla bunlardan sakınmak arasında bir fark olmadığını biliyorum. Doğuştan hak ettiğim bir ayrıcalık için bedel ödemeye razı olamam. Doğuştan sahip olduklarım kadar az ve vasat olsam da aslında, kendim için ya da başkaları için herhangi bir kanıtın sağlayacağı güvene ihtiyaç duymam. _Büyük biri yemeğe geliyor evime. Onu memnun etmeyi dilemiyorum, o beni memnun etmeyi dilemeli diyorum. İnsanlık için burada duracağım, kibar olsam da, bu samimi olacaktır. Zamanın hoş fakat aldatıcı vasatlığını, iğrenç rahatlığını aşağılayalım ve kınayalım, geleneğin, ticaretin ve memuriyetin yüzüne çarpalım bütün tarihin neticesi olan gerçeği, yani insanın çalıştığı her yerde sorumlu olan, düşünen ve yapan büyük biri olduğunu, gerçek insanın herhangi bir zamana ya da mekâna ait olmadığını, ancak her şeyin merkezi olduğunu. Onun olduğu yerde doğa vardır. Seni, bütün insanları ve bütün olayları ölçüp biçer o. Genellikle toplumdaki herkes bize başka bir şeyi ya da başka birini hatırlatır. Kişilik, hakikat size başka bir şey hatırlatmaz, bütün kâinatın yerini alır. İnsan, öyle olmalıdır ki bütün koşullan birbirinden farksız kılmalıdır. Her hakiki insan, bir dava, ülke ve çağdır, tasarımını tam anlamıyla hayata geçirmek için sonsuz alana, sayıya ve zamana ihtiyaç duyar, gelecek nesiller katar katar onun adımlarını takip eder gibi görünür. İnsan Sezar doğar, ondan sonraki çağlar boyunca Roma İmparatorluğu hâlâ vardır. İsa doğar, milyonlarca akıl öylece büyür ve onun dehasına sadık kalır; erdemi ve inse nasıl olabileceğiyle şaşkına dönmüş halde. Kurum dediğimiz, tek bir insanın gölgesinin uzantısıdır, manastırın Keşiş Antuan'ın, Reform'un Luther'in, Quaker mezhebinin Fox'un, Metodizm'in Wesley'nin, köleliğin kaldırılmasının Clarkson'ın gölgesinin uzantısı olduğu gibi. Scipio için Milton Roma'nın zirvesi der ve bütün tarih birkaç yiğit, azimli insanın yaşam öyküsüne çok kolayca ayrılabilir. _O zaman bırakın insan kendi değerini bilsin ve her şeye hâkim olsun. Dikizlemesin ya da çalmasın, onun için var olan dünyada bir yetim, bir piç, başkalarının işine burnunu sokan biri gibi sinsice dolanmasın. Ancak sokaktaki adam, bir kule inşa eden ya da bir Tanrı'nın mermer heykelini yapan güce denk bir değer bulmayınca içinde, bunlara bakarak kendisini zavallı hisseder. Ona göre bir sarayın, bir heykelin ya da değerli bir kitabın yabancı ve tehditkâr bir havası vardır, az bir donanımı varmış da ona de kimsin beyim? dermiş gibi. Ancak bütün bunlar onundur, onun ilgisine, dikkatine, melekelerine taliplerdir, oldukları yerden çıkıp ele geçirmek isterler. **************** Devamı yorumda
··
1 artı 1'leme
·
3.433 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_Tarih_ _Kitaplar, elli altmış kimyasal element ile tarih çağları arasında nasıl bağlantılar ortaya koyuyor? Tarih, insanın metafizik açısından yaşadıklarını nasıl kaydediyor? Ölüm ve ölümsüzlük adları altına sakladığımız gizemlere nasıl ışık tutuyor? Her tarih, yakınlıklarımızın çeşitliliğini sezen ve hakikatlere simgeler olarak bakan bir bilgelikle yazılmalıdır. Bizim sözde tarih dediğimizin ne kadar sığ bir köy dedikodusu olduğunu görmekten utanıyorum. _Daha kapsamlı ve derinlemesine yazmalıyız yıllıklarımızı -bir ahlak reformu, her zamankinden farklı ve iyileştirici bir bilinç akışı ile- önemli ve engin doğamızı daha sahici bir biçimde ifade edeceksek eğer, çok uzun süredir gözlerimizi ödünç verdiğimiz bu kadim bencillik ve kibir tarihi yerine. Gün çoktandır bizim için var, habersizce bizim üstümüzde ışıldar, ancak bilim ve edebiyat yolu doğaya götüren yol değildir. Ahmak, Kızılderili, çocuk ve okumamış çiftçinin oğlu, doğanın altında okunacak ışığa daha yakındır teşrihçiden ya da antikacıdan. _Karışık_ _Hayatlarımızın saatleriyle çağlar arasında bir ilişki vardır. Soluduğum hava, doğanın zengin kaynaklarından geliyorsa, kitabımın üzerine düşen ışığı yüz milyonlarca kilometre uzaktaki bir yıldız sağlıyorsa, bedenimin dengesi merkezkaç ve merkezcil kuvvetlerinin dengesine dayanıyorsa, o zaman saatler çağlarla, çağlar da saatlerle açıklanmalıdır. _Gece yarısı bulutların ardından çıkıp yükselen ay’ı gören, ışığın ve dünyanın yaratılışında hazır bulunan bir Baş melek gibidir. _Gotik kilise, açıkça bütün o dallarıyla ormandaki ağaçların heybetli ve şen bir kemere kaba bir biçimde uyarlamasından doğmuştur. Gotik katedral, insanoğlundaki doymak bilmez ahenk arzusunun boyunduruğu altında, taş içinde çiçek açar. Granit dağ -bitkiye has bir güzelliğin havai oranbsı ve derinliğinin yanında hafif ve narin mükemmeliyetiyle- ölmez bir çiçeğe dönüşür.. _Zihinsel göçebelik aşırı olduğunda- nesnelerin çokluğu yüzünden güç kaybı nedeniyle zihni iflas ettirir. _Tapınanlar zihinlerde ne kadar da kolay evcilleşiyorlar. Onlarda herhangi bir eskilik göremiyorum. Onların olduğu kadar benim de _Bireyin -kendisi olmaksızın- gördüğü her şey, ruh haliyle örtüşür, böylece her şey onun için anlaşılabilirdir; zira onun ileriye dönük düşüncesi, onu o gerçeğin ya da silsilenin ait olduğu hakikate götürür. İlkel dünyaya, Almanların Vorwelt (tarih öncesi) dedikleri dünyaya, kendi içine dalabilir, yeraltı mezarlıklarında, kütüphanelerde, viranelerdeki kırık dökük kabartmalarda ve heykel gövdelerinde el yordamıyla onu arayabilirim. _Perceforest'ta ve Amadis de Gaul'de sadık olanın başında bir süs ve gül goncası bulunur, sadakatsiz olanın alnındaki ise solar. Genç ile kaftanın öyküsünde, olgun bir okur dahi nazik Venelas'ın zaferi nedeniyle fazilete dayalı bir haz duyarak kızarıp şaşırabilir. _Hepimiz -adaletsiz ve nefsani olanı alt ederek- iyi ve güzel olanı düşürecek vahşi bir boğayı vurabiliriz. Lucy Ashton ise sadakatin bir başka adıdır; bu dünyada her zaman güzel olup felakete maruz kalan. _Önemii olan yalnızca hayattır; yaşamış olmak değil. _Kâinatta güç, doğrunun temel ölçüsüdür. Doğa, kendisine faydası olamayan hiçbir şeyi kendi saltanatında tutmaz. Bir gezegenin doğuşu ve tekâmülü, dengesi ve yörüngesi, sert bir rüzgârdan kendini koruyan bükülmüş bir ağaç, her hayvanın ve bitkinin hayati kaynaklan kendine yeten, dolayısıyla kendine güvenen bir ruhun delilleridir. _Belirli insanlara ve eşyalara değer veren, evrenin doğasıdır. Bunu içeren insan hayatı, gizemli ve dokunulmazdır; onu yasalar ve cezalarla sınırlarız. Nitekim, bütün yasalar nihai akıldan doğar, neredeyse hepsi açıkça bu ulu, sınırsız özün buyruğunu ortaya koyar. Varlık, ruhu barındırır, muazzam ruhani gerçekler içerir, içgüdüsel olarak önce ona kılıçlar, yasalar, geniş ve karmaşık düzenlerle tutunuruz. Bu gerçeğe dair muğlak anlayış; günümüzün ışığı, iddiaların iddiası, eğitim, adalet ve merhamet talebi, özgüven eylemlerinden olan dostluğun ve sevginin, kahramanlığın ve büyüklüğün temelidir. Farkında olmadan hep üstün varlıklar olarak kabul edilmemiz olağanüstüdür. Evren tarihi; şairler, yazarlar, o görkemli tasvirlerinde -papazların, imparatorların saraylarında, iradenin ya da dehanın zaferlerinde- hiçbir yerde işitme duyumuzu kaybetmemize sebep olmaz; onları rahatsız ettiğimizi, bunun daha iyiler için olduğunu hissettirmez, daha ziyade, en büyük vuruşlarında kendimizi evimizde hissettiğimiz doğrudur. Shakespeare'in kral hakkında bütün söyledikleri, köşedeki delikanlının orada söyledikleri kendisi için doğru gibidir. Tarihteki önemli anlarda, insanlığın büyük buluşlarında, büyük direnişlerde, büyük başarılarında aynı duygulan paylaşırız, zira yasa çıkarılmıştır, deniz araştırılmıştır, bir yer bulunmuştur, bir darbe indirilmiştir bizim için; tıpkı orada biz olsak yapacağımız ya da alkışlayacağımız gibi. _Koşula ve kişiliğe aynı ilgiyi gösteririz. Stoacıların, Doğu'dakilerin ya da modem denemecilerin bilge insan hakkında bütün söyledikleri, her okuruna kendi düşüncesini anlatır, erişmediği ancak erişebileceği benliğini tarif eder. Bütün edebiyat, bilge insanın kişiliğini anlatır. Zenginlere saygı duyarız, çünkü dışarıdan bakınca insana has, bize has olduğunu hissettiğimiz o özgürlüğe, güce ve inceliğe sahiplerdir. Kitaplar, anıtlar, resimler, sohbetler, geliştirdiği özellikleri bulduğu portrelerdir. Sessiz ve belagati kuvvetli olan, ona methiyeler düzer ve elenir, nereye gitse kişisel dokundurnalarla uyarılır. Dolayısıyla, gerçekten istekli biri, asla söylemde kişisel ve övgü dolu imalar araması gerekmez. Güyü duyar, ama kendisiyle ilgili olanı değil, daha tatlısını, peşinde olduğu kişiliğe dair övgüyü duyar, kişilikle ilgili söylenen her sözcükte, dahası gerçekten de her olayda ve koşulda -akan nehirde, hışırdayan mısırlarda- duyar övgüyü. Methiyeler düzülür, hürmet gösterilir, aşk akıp gider dilsiz doğadan, dağlardan ve gökkubbedeki ışıklardan. _Zaman, parlayan gökyüzüne savurur gerçeklerin katı köşeliliğini. Hiçbir çapa, tel, çit bir gerçeğin gerçek olarak kalmasını sağlamaz. Babil, Truva, Sur, Filistin ve hatta eski Roma çoktandır kurmacaya aktarılıyor. Cennet bahçesi, Gibeon'da güneşin sabit kalması o zamandan beri bütün uluslar için şiirden ibarettir. Gerçeğin ne olduğu kimin umurunda ki; biz ondan ölümsüz bir simge olarak semaya asacağımız bir takımyıldız yapmışken? Londra, Paris ve New York aynı yoldan gitmelidir. Napolyon, Tarih, hakkında mutabık olduğumuz bir masaldan başka nedir ki? demiş. _Aslında tarih yoktur; yalnızca biyografi vardır. Zihin, görmediğini ve yaşamadığını bilmeyecektir. Bir yerde, bir zaman o kaybın tazmin edilmesini talep edecek ve kayıp tazmin edilecektir, o işi kendi yaparak. Ferguson, astronomide uzun süredir bilinen pek çok şeyi keşfetmiştir. Onun için ne güzel. Tarih bu olmalıdır, aksi halde hiçbir şey değildir. _Sivil, doğa, sanat ve edebiyat tarihi, bireysel tarih açısından açıklanmalıdır ya da laf olarak kalmalıdır. Bizimle ilgili olmayan, bizi ilgilendirmeyen hiçbir şey yoktur - krallık, üniversite, ağaç, at, nal- her şeyin kökü insandadır. Katedraller ilahi bir modelin yavan kopyalandır. Gerçek şiir, zihnidir; gerçek gemi, gemiyi inşa edendir. İnsanı açabilecek olsaydık, yapıtının filizlenmesinin sebebini görmeliydik, tıpkı deniz kabuğundaki her bir kıvnmın ve tonun, balığın salgı organlarında önceden var olması gibi. _Her gün yaşanan sıradan tecrübe, eski bir tahmini bize hep doğrular ve daha önceden duyduğumuz, gördüğümüz ancak aldırış etmediğimiz sözcükleri ve işaretleri dönüştürür. _Gece yarısı bulutların ardından çıkıp yükselen ay’ı gören, ışığın ve dünyanın yaratılışında hazır bulunan bir Baş melek gibidir. Ormanda birlikte at bindiğimiz bir hanım, bana ormanların ona sanki beklermiş gibi geldiğini söylemişti, sanki ormanda yaşayan periler yolcu geçene kadar yapacaklarını askıya almışlar gibi; bu da şiirde bir insanın yaklaşmasıyla perilerin dansının aniden kesilmesi şeklinde geçen bir düşüncedir. _İnsanın sivil ve metafizik tarihi boyunca, bir başka tarih -dış dünyanın tarihi- günbegün devam eder. . _Napolyon'u adaya sürgüne gönderen, yöneteceği adam bulamasın, tırmanacağı Alpler olmasın, riske giremesin, havanda su döver ve göze ahmak görünür. Onu büyük ülkelere, yoğun nüfusu olan yerlere götürün, karmaşık çıkarlar ve hasmane bir güç sağlayın, böylesi bir geçmiş ve hatlarla sınırlı insan Napolyon'un sanal Napolyon olmadığını görürsünüz. Bu Talbot'un gölgesinden başka bir şey değildir. _Okuduğunuz ciltlerin listesini, dilleri ve başlıklarıyla bana söylemeyeceksiniz. Hangi dönemlerde yaşadığınızı bana hissettireceksiniz. İnsan, şöhret tapınağı olacak. Şairlerin o tanrıçayı tasvir ettiği gibi yürüyecek, harika olaylar ve tecrübelerle süslenmiş bir urba içinde: Sureti ve hatları, yüce aklıyla birlikte olacak o alacalı giysinin. Tarih öncesinde bulacağım onu, çocukluğunda altın çağda, bilgi ağacının meyvelerinde, Argonotların yolcuğunda, İbrahim'in tebliğinde, tapınağın inşasında, İsa'nın gelişinde, karanlık çağlarda, Rönesans'ta, Reform'da, yeni toprakların keşfinde, yeni ilimlerin ve insanda yeni yerlerin bulunmasında. _Bir gerçeği -bir başka gerçeği gizler gibi görünmeden- kuvvetle ortaya koyamama bizim belagatimizin hatası. Mevcut bilgimzin çok ucuz olduğunu savunuyorum. Duvardaki sıçanları duyun, çitteki kertenkeleyi, ayağınızın altındaki mantarı, ağacın üstündeki yosunu görün. Bu canların dünyalarının herhangi biri hakkında ne hissedip anlıyor, manevi olarak ne biliyorum? Beyaz adamın varoluşu kadar uzun süre -belki daha da uzun süre- bu yaratıklar sırlarını sakladılar, birinden ötekine geçen bir sözcük ya da simge olduğuna dair herhangi bir kanıt yok. _Resim, benim hükmümü bekler, bana hükmetmek için değildir, ancak bu talepleri övgüyle karşılarım ben. _Ulusların gözlerini mıknatıs gibi çeken krallar yol göstermiştir dünyaya. Kral, asilzade ya da büyük arazi sahibi. Bunlar kendi kanunlarına göre insanların arasında dolaşır, insanlara ve eşyalara dair kendi sıralamalarını yapar ve onlarınkini ters yüz eder, haklarını parayla değil şerefle öder, kanunu kendi kişiliğiyle temsil ederdi. _Neden özgüvenden dem vuruyoruz? Ruh orada var olduğu ölçüde, güçten emin olunamayacaktır, yalnızca bir araç olacaktır. Güvenden söz etmek gazel okumanın zavallı halidir. Daha ziyade güvenenden söz edin, zira işe yarayan ve var olan odur. Benden daha çok itaat eden, bana hükmeder, parmağını dahi kaldırmadan. Ruhların yerçekimiyle onun etrafında dönmeliyim. Yüce erdemden söz ettiğimiz zaman onu abartı sanıyoruz. Ancak erdemin ulviyet olduğunu görmüyoruz, esnek ve ilkelerin nüfuz edebileceği bir insanın ya da insanlar topluluğunun doğa kanununa göre, öyle olmayan bütün şehirleri, ulusları, kralları, zenginleri, şairleri etkileyip sürüklemesi gerektiğini görmüyoruz. _Her konuda olduğu gibi, bu da çabucak ulaştığımız nihai gerçektir; her şeyin o kutsal VAHDET içinde ermesi. Kendiliğinden var olma, yüce sebebin niteliğidir ve içine girdiği bütün küçük yapılar doğrultusunda iyiliğin ölçüsünü oluşturur. Gerçek olan her şey, içerdikleri erdem ölçüsünde gerçektir. Ticaret, ziraat, avcılık, balina avcılığı, savaş, hitabet, kişisel özgüven ağır bir şekilde onun varlığının ve saf olmayan fiiliyatının örnekleridir. _Böylece her şey tek bir noktada toplanıyor: Aylak aylak gezmeyelim, bir sebebimiz, davamız olsun evde oturalım. Bırakın, o davetsiz gelen güruhu şaşırtıp afallatalım; ilahi gerçeği basit bir biçimde tebliğ ederek. Söyleyin, o istilacılar Tanrı burada olduğu için ayakkabılarım çıkarsınlar. Bırakın, bizim sadeliğimiz onları yargılasın, kendi kanunumuza uysalca uyuşumuz, doğuştan gelen zenginliğimizin yanısıra doğanın ve bahtın yoksulluğunu da gözler önüne sersin. 21 ********** _Ralph Waldo Emerson (1803-1882)_ _Amerikan rahip, yazar, öğretim üyesi, şair ve filozof. Amerikan transandantalizminin en önemli temsilcidir. _Emerson'ın sınırsız özgüvenine dayalı olduğu açıkça görülen iyimserliği, genç Amerikan ruhu için bir hayli yüreklendiriciydi. Ayrıca Emerson, gerçekten ulusal bir nitelik taşıyan edebiyat için gerçek bir peygamber olup aynı anda Amerikalı entelektüelleri dünyadaki -özellikle de Avrupa'daki- ana kültüre dahil olmaya çağırıyordu. Din, epistemoloji ve öteki düşünce alanlarında sonsuz sorular soran biri olarak, kesinlikli şüphecilik çağının habercisiydi. _1803 yılında Boston'da doğdu. Babası ve dedesi Protestan papazıydı. 1826 yılında Harvard Üniversitesinden mezun oldu. Emerson da babası gibi papaz oldu ve 1829'da bir Üniteryen kilisesinin rahipliğini üstlendi, aynı yıl Ellen Louisa Tucker ile evlendi. Eşi 1831'de öldü. 1832'da ruhsal bir bunalımdan dolayı rahipliği bıraktı. Bu kararında karısının ve erkek kardeşlerinin ölümünün payı büyüktü. Biçimsel dinin geçerliliğini yitirdiği kanısına varan Emerson 1832-33 yıllarında ilk İngiltere yolculuğuna çıktı. Wordsworth, Landor, Coleridge, John Stuart Mill ve Carlyle'ı tanıdı. Sonradan kendisini onların izleyicisi olarak görecekti. Boston'a döndüğünde kendini gezilere ve konferanslara veren Emerson böylece ülkenin tümünü yakından tanıma olanağı buldu. 1835'de Concord Massachusetts'de bir ev aldı ve ikinci eşi Lydia Jackson ile evlendi. Eskiden verdiği vaazların yerini konferansları aldı. _İnsanın Görkemi kitabı hakkında_ _Bu kitap denemelerinden oluşuyor ve emerson’un en temell fikirlerinin toplandığı eserlerindən biridir. Eser, kendine güvenmenin keşfidir. Emerson, kanaatimce sezgisel yapıda ve akli olarak dahiliğin sınırlarında gezinmektedir. Eser ne anlatıyor? diye soracak olursanız; kuşkusuz panteizm ve teizm derim. Spinozacı panteizm'in dinsel olarak daha yoğunlaşılmış bir halini düşünmeliyiz. Eser, etik konularına, aksiyom veya önermelere de girmemiştir. Doğa'dan esinlenme diğer panteist metinler kadar yoğun değildir. Çünkü tümtanrıcılık görüşüne "ilahi kelam" ezgisi karıştırılmıştır. Tek cümleyle anlatmak gerekseydi, kitabın vitrini ruh'dur derdim. Tasavvuf'da vahdet olarak bilinen görüşe yakındır. Konuya sadece farklı bir perspektiften bakmıştır. _Transandantalizm - (Deneyüstücülük) Panteist_ _Bu akım dünyanın ve Tanrı'nın birliğine olan temel bir inanca dayanıyordu. Her bireyin ruhunun dünyayla aynı olduğu, dünyanın birebir bir mikrokozmozu olduğu düşünülüyordu. Kendine güven ve bireycilik doktrini, bireysel ruhun Tanrı ile kendini özdeşleştirmesine olan inançla gelişti _Temel inançları arasında, aşkın ideal spiritüel durumun; fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinleriyle değil yalnızca bireyin bağımsızca kendi içine dönmesi yoluyla idrak edilebileceği bulunmaktadır. Transandantalistler var olan toplumsal kurumların bireyin kendi içindeki iyiliği fark etmesi ve ona dönmesine mâni olduğuna inanmışlar, bu yüzden bireyin kendini keşfine önem vermişlerdir. _19. yüzyıl başlarından itibaren Amerika’da edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan yeni fikirler toplamı. Amerikan Transandantalizmi, döneminin kültür ve toplumunun genel durumuna özellikle de Harvard'daki entelektüalizme karşı bir protesto olarak ortaya çıkmıştır. _Entelektüalizm, çağa uyum sağlayarak bilim ve sanat yapma çabasıdır. _“Bazı kitaplar kişiyi ve onun hayatının yönünü değiştirme potansiyeli taşır. Başka türlü bakmaya, başka türlü düşünmeye başka türlü hissetmeye ve bambaşka biçimde görmeye giden yolların tam kavşağında durur bu tür metinler. Emerson'un âdeta tarafsızlık suyuyla yıkadığı düşüncelerini bu yüzden çok önemsiyorum ve şiddetle öneriyorum.” -Cem Mumcu _"Kendimi Emerson'a o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum." Nietzche _Kendi yorumum: Deist demelli bir dünya tasavvuru. Taoizmdeki gibi her şeyin birbirine bağlılığından bahsediyor. Da vinci gibi her şekilden farklı şeyler yaratıyor ve sembolleştiriyor. _Doğa aşığı. Ben doğaya aşığım. _Mütefekkir _Aklıselim _Şehvani _Mutat _Tragedya _Sivri dilli olduğundan dolayısıyla hiçbir lafın altında kalmıyordu _Yeknesaklık _Zihinsel göçebelik _İçkin _Aşikâr _Zİ içgüdüsü, _Müşkülpesent _Hasdrubal ya da CesareBorgia'nın başına gelenler, bizim başımıza gelenler kadar, zihnin yetilerinin ve kokuşmuşluğun bir resmidir. _Uykudan düşmüş _Tarih perisi iham verecektir, kendilerine saygı duymayanlara asla vermeyeceği gibi. _Cezbetmek *********************
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.