Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
··
1 artı 1'leme
·
3.430 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_Tarih_ _Kitaplar, elli altmış kimyasal element ile tarih çağları arasında nasıl bağlantılar ortaya koyuyor? Tarih, insanın metafizik açısından yaşadıklarını nasıl kaydediyor? Ölüm ve ölümsüzlük adları altına sakladığımız gizemlere nasıl ışık tutuyor? Her tarih, yakınlıklarımızın çeşitliliğini sezen ve hakikatlere simgeler olarak bakan bir bilgelikle yazılmalıdır. Bizim sözde tarih dediğimizin ne kadar sığ bir köy dedikodusu olduğunu görmekten utanıyorum. _Daha kapsamlı ve derinlemesine yazmalıyız yıllıklarımızı -bir ahlak reformu, her zamankinden farklı ve iyileştirici bir bilinç akışı ile- önemli ve engin doğamızı daha sahici bir biçimde ifade edeceksek eğer, çok uzun süredir gözlerimizi ödünç verdiğimiz bu kadim bencillik ve kibir tarihi yerine. Gün çoktandır bizim için var, habersizce bizim üstümüzde ışıldar, ancak bilim ve edebiyat yolu doğaya götüren yol değildir. Ahmak, Kızılderili, çocuk ve okumamış çiftçinin oğlu, doğanın altında okunacak ışığa daha yakındır teşrihçiden ya da antikacıdan. _Karışık_ _Hayatlarımızın saatleriyle çağlar arasında bir ilişki vardır. Soluduğum hava, doğanın zengin kaynaklarından geliyorsa, kitabımın üzerine düşen ışığı yüz milyonlarca kilometre uzaktaki bir yıldız sağlıyorsa, bedenimin dengesi merkezkaç ve merkezcil kuvvetlerinin dengesine dayanıyorsa, o zaman saatler çağlarla, çağlar da saatlerle açıklanmalıdır. _Gece yarısı bulutların ardından çıkıp yükselen ay’ı gören, ışığın ve dünyanın yaratılışında hazır bulunan bir Baş melek gibidir. _Gotik kilise, açıkça bütün o dallarıyla ormandaki ağaçların heybetli ve şen bir kemere kaba bir biçimde uyarlamasından doğmuştur. Gotik katedral, insanoğlundaki doymak bilmez ahenk arzusunun boyunduruğu altında, taş içinde çiçek açar. Granit dağ -bitkiye has bir güzelliğin havai oranbsı ve derinliğinin yanında hafif ve narin mükemmeliyetiyle- ölmez bir çiçeğe dönüşür.. _Zihinsel göçebelik aşırı olduğunda- nesnelerin çokluğu yüzünden güç kaybı nedeniyle zihni iflas ettirir. _Tapınanlar zihinlerde ne kadar da kolay evcilleşiyorlar. Onlarda herhangi bir eskilik göremiyorum. Onların olduğu kadar benim de _Bireyin -kendisi olmaksızın- gördüğü her şey, ruh haliyle örtüşür, böylece her şey onun için anlaşılabilirdir; zira onun ileriye dönük düşüncesi, onu o gerçeğin ya da silsilenin ait olduğu hakikate götürür. İlkel dünyaya, Almanların Vorwelt (tarih öncesi) dedikleri dünyaya, kendi içine dalabilir, yeraltı mezarlıklarında, kütüphanelerde, viranelerdeki kırık dökük kabartmalarda ve heykel gövdelerinde el yordamıyla onu arayabilirim. _Perceforest'ta ve Amadis de Gaul'de sadık olanın başında bir süs ve gül goncası bulunur, sadakatsiz olanın alnındaki ise solar. Genç ile kaftanın öyküsünde, olgun bir okur dahi nazik Venelas'ın zaferi nedeniyle fazilete dayalı bir haz duyarak kızarıp şaşırabilir. _Hepimiz -adaletsiz ve nefsani olanı alt ederek- iyi ve güzel olanı düşürecek vahşi bir boğayı vurabiliriz. Lucy Ashton ise sadakatin bir başka adıdır; bu dünyada her zaman güzel olup felakete maruz kalan. _Önemii olan yalnızca hayattır; yaşamış olmak değil. _Kâinatta güç, doğrunun temel ölçüsüdür. Doğa, kendisine faydası olamayan hiçbir şeyi kendi saltanatında tutmaz. Bir gezegenin doğuşu ve tekâmülü, dengesi ve yörüngesi, sert bir rüzgârdan kendini koruyan bükülmüş bir ağaç, her hayvanın ve bitkinin hayati kaynaklan kendine yeten, dolayısıyla kendine güvenen bir ruhun delilleridir. _Belirli insanlara ve eşyalara değer veren, evrenin doğasıdır. Bunu içeren insan hayatı, gizemli ve dokunulmazdır; onu yasalar ve cezalarla sınırlarız. Nitekim, bütün yasalar nihai akıldan doğar, neredeyse hepsi açıkça bu ulu, sınırsız özün buyruğunu ortaya koyar. Varlık, ruhu barındırır, muazzam ruhani gerçekler içerir, içgüdüsel olarak önce ona kılıçlar, yasalar, geniş ve karmaşık düzenlerle tutunuruz. Bu gerçeğe dair muğlak anlayış; günümüzün ışığı, iddiaların iddiası, eğitim, adalet ve merhamet talebi, özgüven eylemlerinden olan dostluğun ve sevginin, kahramanlığın ve büyüklüğün temelidir. Farkında olmadan hep üstün varlıklar olarak kabul edilmemiz olağanüstüdür. Evren tarihi; şairler, yazarlar, o görkemli tasvirlerinde -papazların, imparatorların saraylarında, iradenin ya da dehanın zaferlerinde- hiçbir yerde işitme duyumuzu kaybetmemize sebep olmaz; onları rahatsız ettiğimizi, bunun daha iyiler için olduğunu hissettirmez, daha ziyade, en büyük vuruşlarında kendimizi evimizde hissettiğimiz doğrudur. Shakespeare'in kral hakkında bütün söyledikleri, köşedeki delikanlının orada söyledikleri kendisi için doğru gibidir. Tarihteki önemli anlarda, insanlığın büyük buluşlarında, büyük direnişlerde, büyük başarılarında aynı duygulan paylaşırız, zira yasa çıkarılmıştır, deniz araştırılmıştır, bir yer bulunmuştur, bir darbe indirilmiştir bizim için; tıpkı orada biz olsak yapacağımız ya da alkışlayacağımız gibi. _Koşula ve kişiliğe aynı ilgiyi gösteririz. Stoacıların, Doğu'dakilerin ya da modem denemecilerin bilge insan hakkında bütün söyledikleri, her okuruna kendi düşüncesini anlatır, erişmediği ancak erişebileceği benliğini tarif eder. Bütün edebiyat, bilge insanın kişiliğini anlatır. Zenginlere saygı duyarız, çünkü dışarıdan bakınca insana has, bize has olduğunu hissettiğimiz o özgürlüğe, güce ve inceliğe sahiplerdir. Kitaplar, anıtlar, resimler, sohbetler, geliştirdiği özellikleri bulduğu portrelerdir. Sessiz ve belagati kuvvetli olan, ona methiyeler düzer ve elenir, nereye gitse kişisel dokundurnalarla uyarılır. Dolayısıyla, gerçekten istekli biri, asla söylemde kişisel ve övgü dolu imalar araması gerekmez. Güyü duyar, ama kendisiyle ilgili olanı değil, daha tatlısını, peşinde olduğu kişiliğe dair övgüyü duyar, kişilikle ilgili söylenen her sözcükte, dahası gerçekten de her olayda ve koşulda -akan nehirde, hışırdayan mısırlarda- duyar övgüyü. Methiyeler düzülür, hürmet gösterilir, aşk akıp gider dilsiz doğadan, dağlardan ve gökkubbedeki ışıklardan. _Zaman, parlayan gökyüzüne savurur gerçeklerin katı köşeliliğini. Hiçbir çapa, tel, çit bir gerçeğin gerçek olarak kalmasını sağlamaz. Babil, Truva, Sur, Filistin ve hatta eski Roma çoktandır kurmacaya aktarılıyor. Cennet bahçesi, Gibeon'da güneşin sabit kalması o zamandan beri bütün uluslar için şiirden ibarettir. Gerçeğin ne olduğu kimin umurunda ki; biz ondan ölümsüz bir simge olarak semaya asacağımız bir takımyıldız yapmışken? Londra, Paris ve New York aynı yoldan gitmelidir. Napolyon, Tarih, hakkında mutabık olduğumuz bir masaldan başka nedir ki? demiş. _Aslında tarih yoktur; yalnızca biyografi vardır. Zihin, görmediğini ve yaşamadığını bilmeyecektir. Bir yerde, bir zaman o kaybın tazmin edilmesini talep edecek ve kayıp tazmin edilecektir, o işi kendi yaparak. Ferguson, astronomide uzun süredir bilinen pek çok şeyi keşfetmiştir. Onun için ne güzel. Tarih bu olmalıdır, aksi halde hiçbir şey değildir. _Sivil, doğa, sanat ve edebiyat tarihi, bireysel tarih açısından açıklanmalıdır ya da laf olarak kalmalıdır. Bizimle ilgili olmayan, bizi ilgilendirmeyen hiçbir şey yoktur - krallık, üniversite, ağaç, at, nal- her şeyin kökü insandadır. Katedraller ilahi bir modelin yavan kopyalandır. Gerçek şiir, zihnidir; gerçek gemi, gemiyi inşa edendir. İnsanı açabilecek olsaydık, yapıtının filizlenmesinin sebebini görmeliydik, tıpkı deniz kabuğundaki her bir kıvnmın ve tonun, balığın salgı organlarında önceden var olması gibi. _Her gün yaşanan sıradan tecrübe, eski bir tahmini bize hep doğrular ve daha önceden duyduğumuz, gördüğümüz ancak aldırış etmediğimiz sözcükleri ve işaretleri dönüştürür. _Gece yarısı bulutların ardından çıkıp yükselen ay’ı gören, ışığın ve dünyanın yaratılışında hazır bulunan bir Baş melek gibidir. Ormanda birlikte at bindiğimiz bir hanım, bana ormanların ona sanki beklermiş gibi geldiğini söylemişti, sanki ormanda yaşayan periler yolcu geçene kadar yapacaklarını askıya almışlar gibi; bu da şiirde bir insanın yaklaşmasıyla perilerin dansının aniden kesilmesi şeklinde geçen bir düşüncedir. _İnsanın sivil ve metafizik tarihi boyunca, bir başka tarih -dış dünyanın tarihi- günbegün devam eder. . _Napolyon'u adaya sürgüne gönderen, yöneteceği adam bulamasın, tırmanacağı Alpler olmasın, riske giremesin, havanda su döver ve göze ahmak görünür. Onu büyük ülkelere, yoğun nüfusu olan yerlere götürün, karmaşık çıkarlar ve hasmane bir güç sağlayın, böylesi bir geçmiş ve hatlarla sınırlı insan Napolyon'un sanal Napolyon olmadığını görürsünüz. Bu Talbot'un gölgesinden başka bir şey değildir. _Okuduğunuz ciltlerin listesini, dilleri ve başlıklarıyla bana söylemeyeceksiniz. Hangi dönemlerde yaşadığınızı bana hissettireceksiniz. İnsan, şöhret tapınağı olacak. Şairlerin o tanrıçayı tasvir ettiği gibi yürüyecek, harika olaylar ve tecrübelerle süslenmiş bir urba içinde: Sureti ve hatları, yüce aklıyla birlikte olacak o alacalı giysinin. Tarih öncesinde bulacağım onu, çocukluğunda altın çağda, bilgi ağacının meyvelerinde, Argonotların yolcuğunda, İbrahim'in tebliğinde, tapınağın inşasında, İsa'nın gelişinde, karanlık çağlarda, Rönesans'ta, Reform'da, yeni toprakların keşfinde, yeni ilimlerin ve insanda yeni yerlerin bulunmasında. _Bir gerçeği -bir başka gerçeği gizler gibi görünmeden- kuvvetle ortaya koyamama bizim belagatimizin hatası. Mevcut bilgimzin çok ucuz olduğunu savunuyorum. Duvardaki sıçanları duyun, çitteki kertenkeleyi, ayağınızın altındaki mantarı, ağacın üstündeki yosunu görün. Bu canların dünyalarının herhangi biri hakkında ne hissedip anlıyor, manevi olarak ne biliyorum? Beyaz adamın varoluşu kadar uzun süre -belki daha da uzun süre- bu yaratıklar sırlarını sakladılar, birinden ötekine geçen bir sözcük ya da simge olduğuna dair herhangi bir kanıt yok. _Resim, benim hükmümü bekler, bana hükmetmek için değildir, ancak bu talepleri övgüyle karşılarım ben. _Ulusların gözlerini mıknatıs gibi çeken krallar yol göstermiştir dünyaya. Kral, asilzade ya da büyük arazi sahibi. Bunlar kendi kanunlarına göre insanların arasında dolaşır, insanlara ve eşyalara dair kendi sıralamalarını yapar ve onlarınkini ters yüz eder, haklarını parayla değil şerefle öder, kanunu kendi kişiliğiyle temsil ederdi. _Neden özgüvenden dem vuruyoruz? Ruh orada var olduğu ölçüde, güçten emin olunamayacaktır, yalnızca bir araç olacaktır. Güvenden söz etmek gazel okumanın zavallı halidir. Daha ziyade güvenenden söz edin, zira işe yarayan ve var olan odur. Benden daha çok itaat eden, bana hükmeder, parmağını dahi kaldırmadan. Ruhların yerçekimiyle onun etrafında dönmeliyim. Yüce erdemden söz ettiğimiz zaman onu abartı sanıyoruz. Ancak erdemin ulviyet olduğunu görmüyoruz, esnek ve ilkelerin nüfuz edebileceği bir insanın ya da insanlar topluluğunun doğa kanununa göre, öyle olmayan bütün şehirleri, ulusları, kralları, zenginleri, şairleri etkileyip sürüklemesi gerektiğini görmüyoruz. _Her konuda olduğu gibi, bu da çabucak ulaştığımız nihai gerçektir; her şeyin o kutsal VAHDET içinde ermesi. Kendiliğinden var olma, yüce sebebin niteliğidir ve içine girdiği bütün küçük yapılar doğrultusunda iyiliğin ölçüsünü oluşturur. Gerçek olan her şey, içerdikleri erdem ölçüsünde gerçektir. Ticaret, ziraat, avcılık, balina avcılığı, savaş, hitabet, kişisel özgüven ağır bir şekilde onun varlığının ve saf olmayan fiiliyatının örnekleridir. _Böylece her şey tek bir noktada toplanıyor: Aylak aylak gezmeyelim, bir sebebimiz, davamız olsun evde oturalım. Bırakın, o davetsiz gelen güruhu şaşırtıp afallatalım; ilahi gerçeği basit bir biçimde tebliğ ederek. Söyleyin, o istilacılar Tanrı burada olduğu için ayakkabılarım çıkarsınlar. Bırakın, bizim sadeliğimiz onları yargılasın, kendi kanunumuza uysalca uyuşumuz, doğuştan gelen zenginliğimizin yanısıra doğanın ve bahtın yoksulluğunu da gözler önüne sersin. 21 ********** _Ralph Waldo Emerson (1803-1882)_ _Amerikan rahip, yazar, öğretim üyesi, şair ve filozof. Amerikan transandantalizminin en önemli temsilcidir. _Emerson'ın sınırsız özgüvenine dayalı olduğu açıkça görülen iyimserliği, genç Amerikan ruhu için bir hayli yüreklendiriciydi. Ayrıca Emerson, gerçekten ulusal bir nitelik taşıyan edebiyat için gerçek bir peygamber olup aynı anda Amerikalı entelektüelleri dünyadaki -özellikle de Avrupa'daki- ana kültüre dahil olmaya çağırıyordu. Din, epistemoloji ve öteki düşünce alanlarında sonsuz sorular soran biri olarak, kesinlikli şüphecilik çağının habercisiydi. _1803 yılında Boston'da doğdu. Babası ve dedesi Protestan papazıydı. 1826 yılında Harvard Üniversitesinden mezun oldu. Emerson da babası gibi papaz oldu ve 1829'da bir Üniteryen kilisesinin rahipliğini üstlendi, aynı yıl Ellen Louisa Tucker ile evlendi. Eşi 1831'de öldü. 1832'da ruhsal bir bunalımdan dolayı rahipliği bıraktı. Bu kararında karısının ve erkek kardeşlerinin ölümünün payı büyüktü. Biçimsel dinin geçerliliğini yitirdiği kanısına varan Emerson 1832-33 yıllarında ilk İngiltere yolculuğuna çıktı. Wordsworth, Landor, Coleridge, John Stuart Mill ve Carlyle'ı tanıdı. Sonradan kendisini onların izleyicisi olarak görecekti. Boston'a döndüğünde kendini gezilere ve konferanslara veren Emerson böylece ülkenin tümünü yakından tanıma olanağı buldu. 1835'de Concord Massachusetts'de bir ev aldı ve ikinci eşi Lydia Jackson ile evlendi. Eskiden verdiği vaazların yerini konferansları aldı. _İnsanın Görkemi kitabı hakkında_ _Bu kitap denemelerinden oluşuyor ve emerson’un en temell fikirlerinin toplandığı eserlerindən biridir. Eser, kendine güvenmenin keşfidir. Emerson, kanaatimce sezgisel yapıda ve akli olarak dahiliğin sınırlarında gezinmektedir. Eser ne anlatıyor? diye soracak olursanız; kuşkusuz panteizm ve teizm derim. Spinozacı panteizm'in dinsel olarak daha yoğunlaşılmış bir halini düşünmeliyiz. Eser, etik konularına, aksiyom veya önermelere de girmemiştir. Doğa'dan esinlenme diğer panteist metinler kadar yoğun değildir. Çünkü tümtanrıcılık görüşüne "ilahi kelam" ezgisi karıştırılmıştır. Tek cümleyle anlatmak gerekseydi, kitabın vitrini ruh'dur derdim. Tasavvuf'da vahdet olarak bilinen görüşe yakındır. Konuya sadece farklı bir perspektiften bakmıştır. _Transandantalizm - (Deneyüstücülük) Panteist_ _Bu akım dünyanın ve Tanrı'nın birliğine olan temel bir inanca dayanıyordu. Her bireyin ruhunun dünyayla aynı olduğu, dünyanın birebir bir mikrokozmozu olduğu düşünülüyordu. Kendine güven ve bireycilik doktrini, bireysel ruhun Tanrı ile kendini özdeşleştirmesine olan inançla gelişti _Temel inançları arasında, aşkın ideal spiritüel durumun; fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinleriyle değil yalnızca bireyin bağımsızca kendi içine dönmesi yoluyla idrak edilebileceği bulunmaktadır. Transandantalistler var olan toplumsal kurumların bireyin kendi içindeki iyiliği fark etmesi ve ona dönmesine mâni olduğuna inanmışlar, bu yüzden bireyin kendini keşfine önem vermişlerdir. _19. yüzyıl başlarından itibaren Amerika’da edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan yeni fikirler toplamı. Amerikan Transandantalizmi, döneminin kültür ve toplumunun genel durumuna özellikle de Harvard'daki entelektüalizme karşı bir protesto olarak ortaya çıkmıştır. _Entelektüalizm, çağa uyum sağlayarak bilim ve sanat yapma çabasıdır. _“Bazı kitaplar kişiyi ve onun hayatının yönünü değiştirme potansiyeli taşır. Başka türlü bakmaya, başka türlü düşünmeye başka türlü hissetmeye ve bambaşka biçimde görmeye giden yolların tam kavşağında durur bu tür metinler. Emerson'un âdeta tarafsızlık suyuyla yıkadığı düşüncelerini bu yüzden çok önemsiyorum ve şiddetle öneriyorum.” -Cem Mumcu _"Kendimi Emerson'a o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum." Nietzche _Kendi yorumum: Deist demelli bir dünya tasavvuru. Taoizmdeki gibi her şeyin birbirine bağlılığından bahsediyor. Da vinci gibi her şekilden farklı şeyler yaratıyor ve sembolleştiriyor. _Doğa aşığı. Ben doğaya aşığım. _Mütefekkir _Aklıselim _Şehvani _Mutat _Tragedya _Sivri dilli olduğundan dolayısıyla hiçbir lafın altında kalmıyordu _Yeknesaklık _Zihinsel göçebelik _İçkin _Aşikâr _Zİ içgüdüsü, _Müşkülpesent _Hasdrubal ya da CesareBorgia'nın başına gelenler, bizim başımıza gelenler kadar, zihnin yetilerinin ve kokuşmuşluğun bir resmidir. _Uykudan düşmüş _Tarih perisi iham verecektir, kendilerine saygı duymayanlara asla vermeyeceği gibi. _Cezbetmek *********************
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.