Birkaç yıl önce bir gizemin yanıtını bulmak uğruna Japonya'nın ücra bir köşesindeki bir manastıra yolculuk ettim. Söz konusu gizem bir sınavla ilgiliydi: yüksek dövüş sanatlarının ruhani yüksek buzulları üzerinde duranların tabi oldukları bir sınav.
Bu sınavda bir adam gözleri bağlı, kolları yanda, dizleri üzerine oturuyor. Başka bir adam, oturanın tam kafasının üzerinde havaya kaldırdığı samuray kılıcıyla arkasında duruyor. Kendi belirlediği, oturanın habersiz olduğu bir anda, kılıcını oturanın üzerine indirerek yaralanmasına, genelde ölmesine neden oluyor. Tabii oturan kişi darbeyi bir şekilde savuşturup kılıcı, tutanın elinden almazsa.
Böyle bir şey imkansız gözüküyor. Ama imkansız değil. Bahsettiğim sınav gerçek: Japonya'nın ve yüksek Himalayalar'ın gizli, akıl ermez dövüş okullarında gerçekleştirilen, siyah kuşağın katbekat üstünde bir yüceliğe erişenlerin tabi tutulduğu, zarif bir koreografi eşliğinde gerçekleştirilen kadim bir ayin.
Günümüzün ayinleri daha insaflı bir biçimde, plastik kılıçla yapılıyor. Ama sağlık ve güvenliğe bu derece önem verilmediği zamanlarda gerçek kılıçla yapılırmış.
Seksen yaşlarındaki karanlık bir sensei işin sırrını şöyle açıklamıştı:
Tanzawa Dağları'nın kadim gürgen ormanlarının derinliklerinde, bulutlar altında, içinde leylaklar olan bir bahçede bağdaş kurmuş karşılıklı otururken, "Kişi zihnini bütünüyle boşaltmalı," demişti bana. "Katıksız bir şekilde şimdiye odaklanmalı. Böyle bir ruh haline büründüğünde, kişi zamanın kokusunu alabilir. Zamanın dalgalarının, algılarının üzerinden akıp geçişini hissedebilir. En ufak bir kıpırtıyı uzak mesafelerden fark edebilir. Ve darbeyi önleyebilir. Çoğu zaman iki savaşçı eşzamanlı hareket ediyor gibi gözükür ama aslında öyle değildir. Bu çok zor bir şey değil. Çalışmayla öğrenilebilir."
Yaşlı senseinin bana söylediklerini tekrar okuduğumda, aklıma uzman bir psikopatik nöro-cerrahın sözleri geldi. Tabii Japonya'ya gittiğimde onu henüz tanımıyordum. Ama tanısaydım ev sahibime büyük bir şevkle o cerrahın zorlu bir ameliyat öncesi hissettiklerini tanımlayışından bahsederdim.
O zaman siyah keşiş hakaması ve kan kırmızı kimonosu içindeki ihtiyar adam bana gülümserdi.
Cerrahın "süper-uyanıklık" dediği, "bilincin keskinleştiği ve berraklaştığı" zihin hali, senseinin bahsettiğine çok benziyor: kılıçlı saldırganı dizleri üzerine çökmüş, gözleri bağlı iken etkisiz hale getiren zaman-çeşnicisinin girmesi gereken zihin haline.