Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar. Kendini bulmak istemez. Çünkü kendini iyice görebildiği zaman, istediği gibi olmadığını anlar, içinde müthiş bir zavallılık, hiçbir zaman dolduramayacağı uçurumlar, boşluklar bulur. _YararIı oImak ve bir başkasına yanıIdığını göstermek istediğimizde, o kişinin söz konusu şeyi hangi açıdan eIe aIdığını gözIemIememiz gerekir, çünkü geneIde bu şey o açıdan bakıIdığında doğrudur. Bu gerçeği kabuI etmeIi, ancak bunun hangi açıdan yanIış oIduğunu görmesini sağIamaIıyız. Karşımızdaki bundan mutIuIuk duyacak, çünkü yanıImamış oIduğunu, tek eksikIiğinin bütün açıIardan görememek oIduğunu anIayacaktır. Çünkü her şeyi görmemesinden ve eIe aIdığı açıda doğaI oIarak yanıIabiImesinden kaynakIanır. _(Olasılık kuramı, Matematiğe yaptığı en etkileyici katkıdır. İlk olarak kumar oynanırken uygulanmıştır. Belirsizlik, risk, karar verme ve bireylerin ya da toplumun gelecekteki olayların gidişatını etkileme kabiliyetine bakış açımızı değiştirmiştir.) _Gerçeklerin keşfedilmesi için kullanılan metodun en ideal halinin daha önceden saptanmış gerçekler hakkındaki tüm önermelerin ortaya çıkarılmalı ama aynı zamanda bu imkansızsır çünkü önceden saptanmış gerçeklerin desteklenmesi için başka gerçeklere ihtiyaç vardır ve bu nedenle ilk ilkelere ulaşılamayacaktır. __ _Sanat hakkında: Asıllarına hayran olmadığımız pek çok şeyin yansımalarına hayranız. Hepsi doğada… _Kuvvete dayanmayan adaIet aciz, adaIete dayanmayan kuvvet zaIimdir. _Kabahatleri ve hataları itiraf etmemek yeni kabahatlerle yüklenmek demektir. _Hükumetin öncelikli görevi işsizliği ortadan kaldırmaktır, aksi takdirde toplumun düzeni bozulur. _Kim bilir, içinde uyanık olduğumuzu sandığımız yaşamın öteki yarısının uyandığımıza inandğımız uyku türünden bir uyku olmadığını? _Ahlaksızlar, dogrulugu kendilerine bir kazanç sagladıgı için benimserler, yoksa atarlar. _Eskiden insanın önemi yaratıklara egemen olmasına dayanıyordu, bugün ise onlardan ayrılmaya. _Ne çok acı verir kişiye Türklerin; sapkınların ve inançsızlık yolunda atalarının ardından gittiklerini görmek. Bunun tek nedeni her birinin benimsediği önyargının, en iyi olduğunu sanmalarıdır. _Kendi çizdikleri yüzden korkan çocuklar. _Tanrıtanımazlık güçlü bir anlayış gücünün belirtimidir. Tanrıtanımazlar, hangi kanıt vardır elinizde insanın bir daha dirilmeyecegini söyleyebilmeniz için? _Ölüme, yoksulluğa, bilgisizliğe çare bulamayan insanlar, mutlu olmak için bunları hiç düşünmemek gerektiğini anladılar. _İnsanIığın bütün sorunIarı, kişinin tek başına bir odada sessizce oturamamasından kaynakIanır. _Her seçim bir vazgeçiştir. _Yüreğin kendi aklı vardır, aklın hiç bilmediği. _Bir gemiye kaptan oIarak, o gemide doğmuş birini seçmeyiz. _İnsanlar dinsel inançla yaptıkları kötülükleri başka bir yolla asla bu kadar eksiksiz ve neşeli yapamazlar. _İnsana büyüklük saglayan düşüncedir. Ben elsiz, ayaksız, başsız bir insan düşünebilirim ama düşüncesiz bir insan düşünemem. Düşünsem ancak bir taş ya da yırtıcı bir hayvan düşünürüm. _Neden çogunlugun ardından gidilir? Daha mı çok aklı var? Daha mı güçlü? _Duygu ile yargı vermeye alışanlar, usla, anlayış gücüyle kavranandan bir anlam çıkaramazlar. Biz us'a baglı kalırsak mutsuz, ona uymazsak deliyiz demektir. _insanlar gerçekten bizdeki eksiklikleri bulup ortaya çıkarırsa bize haksızlık etmemiş olurlar. Bu eksikliklerin ana nedenleri onlar degildir. _Papağan, temiz de oIsa gagasını siIer. _Tanrı’yı tanımak ve O’nu sevmek arasında ne çok fark vardır. _Şairlerin, sevgiyi kör olarak göstermeye hiç hakları yoktur: Sevginin gözündeki bağ çıkarılmalı ve görme gücü bundan böyle ona geri verilebilmelidir. _İyilikler iade edilebilme sınırı içinde kaldıkça hoşa gider, bu sınırı aşınca şükranın yerini nefret alır. _Bir adam bir nehrin öteki tarafında yaşıyor ve onun lideri, benim liderimle kavga etti diye, biz aramızda kavga etmediğimiz halde, kalkıp birbirimizi öldürmeye kalkışmamızdan daha aptalca bir şey olabilir mi? _Ey hayat, ölüme minnettar ol! Seni o yüzden seviyorum _Beni bu dünyaya kimin gönderdiğini bilmiyorum, bilmiyorum dünya nedir, ben kimim, ben korkunç bir tarzda her şeyden bihaberim. Nereden geldiğimi bilmediğim gibi, nereye gideceğimi de bilmiyorum. Budur benim durumum: çaresizlik, zayıflık, karanlıkla dolu. _Bana filozofların değil, peygamberlerin haber verdiği Tanrı gerek. _Şu zavallı çocuklar, "Bu köpek benim” diyorlardı. İşte tüm dünyayı gasbedip sahiplenme davasının nasıl başladığının en canlı timsali. _Kısa bir mektup yazacak zamanım olmadığı için sana uzun bir mektup yazıyorum. _Mekân olarak evren, dört bir yanımı çevreleyip beni bir atom zerreciği gibi yutuyor; ama ben zihinsel düşüncemle dünyayı kavrıyorum. _Bize ait olmayan zamanlar üzerinde kafa yoruyor; bize ait olan biricik zamanı ise asla düşünmüyoruz. Geçmişi düşünürsek, gelecekle ilgili planlarımız aydınlanır; geçmiş, geleceğin aynası olur. Bizim sonumuz, kesinlikle şimdiki zaman değildir. Geçmiş ve şimdiki zaman bizim araçlarımızdır, sonumuz ancak geleceğimizdir. Bu bakımdan, hiçbir zaman fiilen şu anda yaşıyor sayılmayız; daima yaşamayı ümit ediyor ve ileride nasıl mutlu olacağımızı planlayıp duruyoruz. _Zaten insan dediğin doğada nedir ki? Sonsuzluğun karşısında hiçbir şey, hiçliğin karşısında her şey, hiçbir şey ve her şey arasında bir orta nokta ve ikisini de anlamaktan son derece uzak. _Akla baglı kalmak, işte gerçek hristiyanlık buna dayanır. _Annem, ben dogmadan önce ölseydi bende olmayacaktım, öyleyse ben gerekli bir varlık degilim. _Çocuklar bile babalarının alışkanlıgından edinmiştir, hayvanlarda görülen avlanma gibi, alışkanlık insanı duvarcı, er, yapı işçisi v.s yapar. _Kleopatra'nın burnu daha kısa olaydı evrenin yüzü bambaşka olurdu. _Yanılmanın ana nedeni, duyularla akıl arasındaki savaştır. _Yutuldugu sonsuzluk gibi içinden çıktıgı yoklugu da görme gücünden yoksundur insan. __ _Blaise Pascal_ (1623 – 1662) Fransız matematikçi, fizikçi. Janselist _19 yaşında bile değilken, 3 yıllık uğraştan ve elli prototipten sonra, babasının bitmek tükenmek bilmeyen vergi hesaplamalarına yardımcı olmak için mekanik hesap makinesinin ilk iki mucidinden biri olmuştur.16 yaşındayken konikleɾ üzeɾine biɾ inceleme yazdı. _Pascal üçgeni. 1..12..121..1331..14641..1 5 10 10 5 1_ Hidrolik pres (hidrolik basınç kullanarak kuvveti arttırma) ve şırınga, icatları arasındadır. Galileo ve Torricelli gibi o da 1646’da “Kainat boşluk kabul etmez” ifadesini savunan Aristoteles’in takipçilerini çürütmüştür. _Pascal’ın münzevi yaşam tarzı, insanın acı çekmesinin doğal ve gerekli olduğunu söyleyen bir inançtan türemiştir. _Hidrolik pres (hidrolik basınç kullanarak kuvveti arttırma) ve şırınga, icatları arasındadır. Hidrostatik basıncın sıvının ağırlığına değil yükselti farkına bağlı olduğunu kanıtlamıştır. _Barometre, atmosfer basıncını ölçmeye yarayan alet. Genellikle civalı (sıvılı) ve aneroid (havalı) olmak üzere yaygın olarak kullanılan iki çeşidi vardır. Cıvalı barometre 1643 yılında Evangelista Torricelli tarafından bulunmuştur. Cıvalı barometre, içi cıva dolu dikey bir borudur. Borunun üst ucu kapalıdır. Alt uç ise açık, ancak cıva dolu bir kaba daldırılmış durumdadır. Atmosferin bu kap içindeki cıva yüzeyine yaptığı basınca göre, borunun içindeki cıva sütunu yükselip alçalır. Cıva sütununun yüksekliği barometre basıncını gösterir. Havalı barometre atmosfer basıncına bağlı olarak daralan ve genişleyen, daralma-genişleme miktarını da rakamlı bir düzenek sayesinde ölçek üzerinde işaret eden metal bir kutudur._Pascal, nasıl bir gücün cıvanın bir kısmını tüpün içinde tuttuğunu ve tüpün üzerindeki boşluğu neyin doldurduğunu sorgulamıştır. Çoğu bilim adamı orada vakum yerine görünmez bir maddenin olduğunu ileri sürmüştür. Bu düşünce, evrenin görünür ya da görünmez bir madde olduğunu ve bu maddenin daima hareket halinde olduğunu savunan Aristocu düşünceye dayanmaktadır. Pascal, deneyi Paris’te 50 metre yükseklikteki Saint-Jacques-de-la-Boucherie kilisesinin çan kulesinin tepesine bir barometre çıkararak tekrarlamış ve cıvanın 2 çizgi düştüğünü görmüştür. Her boşlukta bir maddenin bulunmasının zorunlu olduğu eleştirisine karşı Pascal, Estienne Noel’e cevap olarak 17. yüzyılın en büyük ifadelerinden birini vermiştir. [Karl Popper]’ın popülerleştirdiği bu ifade, bilimsel teorilerin çürütülebilirliklerine göre karakterize edilmesi fikrinin dikkat çeken bir öngörüsüdür: “Bir hipotezin doğruluğunu göstermek için bütün olguların onu izlediğini göstertmek yeterli olmaz; fakat, eğer hipotez olgulardan herhangi birinin tersine bir yol izliyorsa bu onun yanlışlığını ortaya çıkarmak için yeterlidir.” Pascal’ın vakumun varlığı konusundaki ısrarı, Descartes da dahil olmak üzere diğer seçkin bilim adamları arasında çatışmaya yol açmıştır. _Matematik felsefesi_Pascal, gerçeklerin keşfedilmesi meselesi için kullanılan metodun en ideal halinin daha önceden saptanmış gerçekler hakkındaki tüm önermelerin ortaya çıkarılması olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda bunun imkansız olduğunu iddia etmiştir çünkü önceden saptanmış gerçeklerin desteklenmesi için başka gerçeklere ihtiyaç vardır ve bu nedenle ilk ilkelere ulaşılamayacaktır. Buna dayanarak, Pascal geometride kullanılan prosedürün, bazı ilkelerin doğru varsayılması ve diğerlerinin onlara dayanılarak geliştirilmesi yoluyla da olsa, olabileceği en mükemmel durumda olduğunu savunmuştur. Buna rağmen varsayılan ilkelerin doğruluğunu test etmek için bir yol bulunmamaktadır. _Jansencilik bir Katolik teolojik harekettir. Fransa'da gündemde olmuştur. Günahın kaynağı, insanın dünyaya gelmesiyle oluştuğunu savunan görüşü benimsemiştir. İlahi lütuf ve Mukadderat ilkelerini savunur. Jansenizm e göre Tanrı daha doğuştan itibaren insanı günahkar ya da günahsız olarak seçmiştir. İnsan ne yaparsa yapsın bunu değiştiremez. Kalvinizm işe çok benzer yanları olan bu akım da İsa sadece seçilmişler için canını vermiştir. Hareket Hollandalı teolog Cornelius Jansen'in eserinden ileri gelmişti. ************** _Francis Bacon_ _Yıllanmışlığın güzelliği dört şeyde kendini gösterir; yıllanmış şarap, eski dostlar, yakmak için odun ve eski yazarlar. _Çirkin insanlar genellikle doğa ile ödeşirler çünkü doğanın kendilerine ettiği kötülüğün acısını onlar da doğaya kötülük ederek çıkarmaya çalışırlar. _Yalnız kendisini düşünen insan, yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar. _Sahilde durup gemilerin denizde gidip gelişini izlemek bir zevk. Bir kalenin penceresinde durup, bir muhabereyi, aşağıda süregiden macerayı izlemek bir zevk. Ancak hiçbir şey, gerçeğin gözetleme mevkiinde durup da... Aşağı vadideki hataları, amaçsız gezintileri, pusları ve fırtınaları görebilmekle mukayese edilemez _Her işe karışan, her şeyi soran kurcalayan bir adam, çoğunlukla başkalarını çekemeyen bir adamdır. _Gerçek, göze en güzel gündüzleyin görünen bir inciye benzetilebilir belki ama bu inci, alacalı ışıklarda en güzel görünüşünü kazanan pırlanta ile yakutun çok gerisinde kalır, işe biraz yalanın karışması her zaman daha büyük bir haz verir. _İntikama odaklanan insan, normalde iyileşip düzelecek olan kendi yaralarını açık tutar. _Düşmana acıyan, kendine acımaz. _Yılca genç olan bir kimse, zamanını çarçur etmemişse, saatçe yaşlı olabilir. _İnsanın nefsine hâkim olmasını sağlayan başlıca şey onun kendisine saygısıdır. _Övülme, tahta kaplamaların hem parlamasını sağlayan, hem de ömrünü uzatan cilaya benzer. _İnsan ilişkilerinde yapmacıklık ne kadar nefret uyandırıcıysa, dini konularda da hurafeler öyledir. _Türklerin elinde, savaşı haklı göstermek için, kendi yasalarıyla dinlerini yaymak gibi bir neden her zaman hazırdır. _Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aska kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük işler aşkla uzlaşmaz. _Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku! _Dertlerini dökecek dostları olmayanlar kendi yüreklerini kemirirler. _Dikkatli bir şekilde gözlemlenirse, yaşlılık bedenden ziyade ruhları bozar. _Hiçbir şey göze, güzelce biçilmiş yeşil çimlerden daha hoş görünemez. _Güzel bir evi kötü bir muhite inşa etmiş kişi, kendisini hapse tıkmış gibidir. _Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir. _Evli ve çocukları olan bir adam, artık kaderine tutsak olmuş demektir. _Hem aşık hem de akıllı olamazsın. _Kadın kocasının, delikanlılıkta sevgilisi, olgun çağda arkadaşı, ihtiyarlıkta da hasta bakıcısıdır _Tarih bilgili kılar, şiir iç zenginliği, mantık tartışma kabiliyeti, bilim derinlik… _Francis Bacon'ın Yeni Atlantis (Nova Atlantis) Ütopyası: Okyanusta bir ada. Dünyaya kapalı. Ülkeyi bir bilim kurulu yönetmektedir. Ahlaklı kültürlü insanlar.12 yılda bir dünyayla haberleşirler. Işık Toplayıcıları adı verilen12 kişilik grup gizlice yabancı ülkelere giderek son bilimsel gelişmeleri ülkeye taşırlar. Bacon’un bu bilim toplumu ütopyası, dönemindeki gelişmelerin bir yansıması olarak kabul edilebilir. __ _Francis Bacon_ (1561-1626), İngiliz filozof, devlet adamı Kɾaliçe 1. Elizabeth'in adalet bakanı Nicholas Bacon'ın oğluduɾ. Pragmatist. Hıristiyan ahlâk yaρısının uzağında daha makyavelist bir ahlâk görüşü hakimdir. Barok çok yönlülüğünü taşır ve çok duygucudur hazcıdır. Aristo felsefesine karşıdır. Kan dolaşımını bulan Harveye ve Copernike inanmaz. Saraydaki şatafat gözlerini kamaştırır. Cambridge'de skolastik felsefeyle tanıştı ve skolastik felsefeye karşıt görüşlerinin tohumları burada atıldı _Felsefesinin merkezinde bilim vardır. Bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevini öne çıkarmıştır. O'na göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Doğayı deneyle kavramaya çalışmıştır. Pragmatizm ile sonuçlanacak olan deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin ilk tohumlarını atmıştır. Bacon'a göre bilimin başlıca yöntemi tümevarım yöntemidir. _Ötanazi kavramını ilk kez kullanmıştır. Hastanın iyileştirilemediği durumlarda ona kolay bir ölüm sağlamayı savunmuştur. ************ _Rudyard Kipling (1865 –1936) Hint kökenli İngiliz şair _Adam olmak: _Çevrende herkes şaşırsa. Bunu da senden bilse. Sen aklı başında kalabilirsen eğer. Herkes senden kuşku duyarken, hem kuşkuya yer bırakır, hem kendine güvenirsen eğer. Bekleyebilirsen usanmadan. Yalanla karşılık vermezsen yalana. Kendini evliya sanmadan, kin tutmayabilirsen kin tutana. Düşlere kapılmadan düş kurabilir, yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer. Ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir, İkisine de vermeyebilirsen değer. Söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz, kandırabilir diye safları, dert edinmezsen. Ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz, koyulabilirsen işe yeniden. Döküp ortaya varını yoğunu, bir yazı turada yitirsen bile, yitirdiklerini dolamaksızın dile, baştan tutabilirsen yolunu. Yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka bir şeyin kalmasa da, Herkesin bırakıp gittiği noktada, sen dayanabilirsen tek. Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen. Unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken. Dost da düşman da incitmezse seni. Ne küçümser ne büyültürsen çevreni. Her saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına. Her şeyi ile dünya önüne serilir. Üstelik oğlum, adam oldun demektir. _Gerçek adam her kadını fethedebilen değil, aynı kadını defalarca fethedebilendir. _Kelimeler, insanlığın kullanmış olduğu en güçlü zehirdir. _İstediğiniz şeyi elde edemiyorsanız, ya onu ciddi biçimde istemediğinizin ya da fiyatı konusunda pazarlık ediyorsunuzdur. _Kadınlar hakkında bildiğim bütün şeyleri bir tek kadından öğrendim. __ _Dr. Seuss_ _Aşık olduğunda uyuyamazsın çünkü gerçek, rüyalarından daha güzeldir. _Her kimsen o ol ve ne düşünüyorsan onu söyle, çünkü seni umursayanlar için fark edecek, umursamayanlar için fark etmeyecektir . _Bazen sorular karmaşıktır, cevaplarsa sade. _Başınız içinde bir beyniniz var. Ayakkabılarınız içinde de ayaklarınız. Kendinizi istediğiniz yöne çevirebilirsiniz. _Seuss Geisel (1904 –1991) Çocuk kitaplarıyla tanınan Amerikalı yazar, ******* _David Laing_ (1927–1989), İskoç psikiyatrist _Şizofreni, yaşanamaz bir durumda, yaşamak için icat edilmiş özel bir stratejidir. _Mistiklerle şizofrenler kendilerini aynı okyanusta bulurlar ama mistikler yüzerken şizofrenler batar. _Oyun oynuyorlar, oynamıyor gibi oynuyorlar, oyunlarını oynamam gerek yoksa aralarına almazlar beni oyunu oynamalıyım, oyun oynandığını farketmeden. _Delilik, akıl sağlığı bozuk bir dünyaya ayak uydurabilmek için yapılmış akılcı bir hamledir. _Delilik her zaman kişiliğin çökmesi olarak anlaşılmak zorunda değil. Bir büyük atılım olarak da düşünülebilir. Tutsaklık ve varoluşçu ölüm olduğu kadar, özgürleşme ve yeniden doğuşun da tohumlarını taşıyor olabilir. _“İnsanlar, nispeten kestirilebilir yollarla, uyurken, yerken, yürürken, konuşurken gözlemlenebilirler. Ancak bizim sadece bu tür bir gözlemle yetinmememiz gerekir. Davranışın gözlemi, yaşantılamaya dair çıkarımlarla genişletilmelidir. Ancak bunu yapabilmeye başladığımızda, insanoğlu demek olan o yaşantısal-davranışsal sistemi gerçekten kurabileceğiz.” Bu bakış açısı bize insanları sadece davranışsal değil manevi/ruhsal olarak da değerlendirmek isteyen bir psikiyatrın, kişinin hayatında ne gibi şeyler değiştirebileceğinin de bir öngörüsünü verebilir. ‘Yaşantı’ya çok önem verir Laing çünkü yaşantılanan şey yok edilirse davranışlarımız da yıkıcı olacaktır. _ “Neye uyum? Topluma mı? Çıldırmış bir dünyaya mı? Ailenin işlevi Eros’u baskılamak; yanlış bir güvenlik bilinci uyandırmak; hayattan uzak durarak ölümü inkâr etmek; aşkınlıkla bağları koparmak, Tanrı’ya inanmak ancak boşluğu yaşantılamamak; kısaca, tek boyutlu insan yaratmak; saygıyı, rahatlığı, itaati çoğaltmak; çocukları oyundan alıkoymak; bir başarısızlık korkusu yaratmak; işe saygıyı artırmak; ‘saygınlığa’ saygıyı artırmaktır.” _Antipsikiyatri_1960’lı yılların ortalarında İngiltere’de modern psikiyatrinin yöntem ve savlarını eleştiren bir akım doğdu: Antipsikiyatri. Onlara göre şizofreni bir tür hastalık değil; kişisel bir eylem, aile veya topluma karşı gösterilen bir protestodur, başkaldırıdır. Tepkisel bir sendromdur. Bu sebepten ilaç veya bu tür bir iyileşme yöntemini bu tür kişilerde uygulamak doğru olmaz. Soruna direkt modern tıbbın yöntemleriyle yaklaşmak yerine daha farklı bir yerden bakma gerekir. Özellikle Laing bu konuda ailenin rolünü en tepeye çıkarır ve tedaviyi buradan başlatır. _Sullivan, kendisiyle çalışmaya gelen genç psikiyatrlara şöyle dermiş: “Hatırda tutmanızı isterim ki toplumumuzun bugünkü durumunda hasta haklı ve siz haksızsınızdır.” Bu görüş Laing’in de görüşleriyle birebir örtüşmektedir. Çünkü Laing toplumun hastalıklı bir hale geldiğini ve şizofren bireyin bu duruma bir tepki vermek, bir çıkış yolu bulmak için bir şeyler yaşantılamaya çalıştığını ve bunun da hastalıklı toplumda anormal görüldüğünün farkına varmıştır. Sadece toplumun değil modern psikiyatrinin de bireyi anormal gördüğünü belirtir. Laing’e göre çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişki arızalıdır. Aileler sevgi adı altında çocukları boğarak onlara bir dünya kurmaya çalışmaktadırlar. Ülkemiz de hiç masum değildir bu konuda. Yazara göre böyle kıskaçlardan bir çıkış yoludur şizofreni. Yeni bir dünya arayışı, bir arınma ihtiyacıyla başvurulan bir durumdur: ************ _Pablo Neruda_ Şili’li şair _Tüm çiçekleri kopartabilirler ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler. _Hayat sana hep ekşi limonlar sunuyorsa; Sen de Tekila ve tuz iste. _Aslında kadın; erkeğin beğenen bakışlarından çok, hemcinsinin kıskançlık dolu bakışlarını görünce, güzel olduğundan emin olur. _Kalbi kırdıktan sonra gelen özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir. 'İhtiyaç' kalmaz. _Eskiden hayallerimiz vardı, gerçekleştirmeyi umduğumuz. Şimdi bırakın gerçekleştirmeyi, umabilmek en büyük hayalimiz oldu. _Biten bir aşkın hemen ardından bir başkasıyla başlayan şeyin adı, İlişki değil çelişkidir. _Bazen dudakların bitiremediği sözleri, gözler tamamlar. _Aldırmadan gidemiyorsa, aldırmadan kalmayı bilmeli insan. Çünkü henüz icat edilmedi; anlamayana anlamayı öğretecek bir lisan. _Gün olur giderim yürüyerek Binlerce kuşla beraber. _Gerçek şu ki; hayalimizdeki insanın, hayalindeki insan değiliz. O kadar! _Bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiştir. _Yavaş yavaş ölürler alışkanlıklara esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler. Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen ve ya bir yabancı ile konuşmayanlar. _Aklı başında bir insan için şair olmak ne kadar zorsa, şair için de aklı başında olmak o kadar zordur. _İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin _Asla aşk acısı çeken birine aşık olmayın. O kişi yaralıdır ve yara bandı olarak sizi kullanır. _Hiçbir zaman bir başkasına tüm benliğinle güvenme. Çünkü hiç kimse sana tüm benliğiyle görünmez _Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer, benimle yeniden tanış. _Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman. _Bilmek acı çekmektir. Ve bildik. _Şiir, ihtiyacı olanındır! _Yavaş yavaş ölürler. Okumayanlar, müzik dinlemeyenler, Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar. _Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun. _İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankördür. _Senin için yapraklarını kopardığım papatyalardan özür diledim dün gece. Haklısınız dedim, ne sevdiği belli, ne sevmediği. _Gülmek, ruhun dilidir. _Sende bir şey var. Bana derin derin nefes aldıran bir şey.” _Sanatçı, her yandan gelen duyguları algılayan bir anten gibidir. _Sevdiğiniz insanların sevgisini hissetmek, hayatımızı besleyen güneş gibidir. _Kuğular üzüntüden öldüklerinde, öldüklerini hiç belli etmiyorlardı. _Birilerini hep boş zamanlarda özlediğini anlar insan. Çünkü boş insanlar, boş zamanlarda hatırlanır. _Moskova’da ve taşrada başka büyük bir şairle de sık sık buluştum. Türk Nâzım Hikmet’le. “Şiirin gelecek olduğuna inanıyorum, diyen bu büyük şair.. Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi. Senin bizi karşılarken ki gülümseyişin gibi, bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? _Benim için kitaplar, kendimi yitirdiğim ve yitirmeyi sürdürdüğüm orman yaşantısının ta kendisiydi. Göz kamaştırıcı güzellikteki çiçeklerdi; simsiyah yüksek dallardı, gizemli sessizliklerdi, göksel seslerdi; ama aynı zamanda dağların, eğreltiotlarının ve yağmurların ötesindeki insanların yaşamıydı. _Kim öldürebilir ki şiiri! Şiir, kedi gibi yedi canlıdır. İşkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar, fakat o bütün bunları yaşar, sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek yeniden ortaya çıkar. Hiç sevmediği haIde neden hep değerIi oIur bırakıp giden ve neden hiç düşünmeden tesIim oIur kaIbin; o seni hiç sevmemişken. __ _Yakup Kadri Karaosmanoğlu_ _Her akşamüstü sanıyorum ki, artık dünyanın sonu gelmiştir. Üzerinde yaşadığım bu toprak, ya içindeki gizli dert ile şişip çatlayacak ya da bir dehşetli gürültü ile yerin dibine doğru çöküp gidecektir. _Her devrin kendine mahsus ölçüleri vardır. Bir savaş zamanında barışta olduğu gibi yaşamak, bir inkılâp devrinde statik devirlerin kalıpları içinde sıkışıp kalmak bir gaflet, bir avarelik, bir sapıklık değil de nedir? _Çevre değiştirmedikçe insanın değişmesine imkan yoktur. _Felaket bile bizi birleştiremedi. Aramızdaki, benimle onlar arasındaki uçurumu belki, hala ziyade derinleştirdi… _Sonradan öğreniyor insan hepimiz küçük çocuklarız gerçekte, yaşlı kimseler yok yalnızca daha yaşlı acılar var. _Türkiye denince yaralı bir avın üstüne üşüşen köpekler gibi havlıyorlar. Fakat biz teslim olmayacağız. Hepsini kovalayacağız. _Ne acayip âlem! Burada, herkes kendini eğleniyor zannediyor; fakat, hepsi de can sıkıntısından ne yapacağını şaşırmış. _Yavaş yavaş kanlarımızı şarap diye içmeye ve ve gözyaşlarımızın tuzundan yapılmış yemekleri lezzetle yemeye alıştık. _Ben burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve çetin olmamıştır _Kah zihnimi büyük ve önemli şeylerle işgal ederek, acımı unutmaya çalışıyorum. Kah okuyorum, okuyorum, okuyorum. _Onların sözleri, bana büsbütün başka bir dünyanın, başka cinsten birtakım yaratıkların mırıltıları gibi geliyor. Bazen ne dediklerini anlayamıyorum. _Sevildiğini hisseden kadın kadar çekilmez bir şey yoktur. _Hiçbir kadın yoktur ki seni seviyorum sözü önünde hissiz ve lakayt kalabilsin. _Türkiye’nin karanlık semasında Mustafa Kemal adı bir şafak yıldızı gibi parlıyor. _Beni her şey yoruyor. En ufak bir sesten rahatsız oluyorum. Günün aydınlığı fazla geliyor. _Hiç şüphesiz arkamızda bıraktığımız mazinin son feryadı, önümüzde hissettiğimiz uçurumun ürpertisidir. _Ağlamak, ağlamak bu tatlı bir şey… Bu, yağmurun bir yaz günü kuru ve kızgın toprak üzerine yağışı gibi bir şey… _Gönül kırmaktan daima ödüm kopmuştur. Çünkü, elimden böyle bir kaza çıktığı vakit asıl kırılıp dökülen benim gönlüm olmuştur. _Askerlik çok tuhaf şeydir. İnsanın bütün hususiyetleri orduda belli olur. Hani, içki mehenk taşıdır derler. Bence mihenk taşı harp meydanıdır. _Aşk vardır ki tutkununu insan üstülüğüne kadar yükseltir! Aşk vardır ki esirini şuursuzluğun ve hayvanlığın son basamaklarına kadar indirir. _Erkekler ne tuhaftır! Kaç yaşında olsalar, nice tecrübelerden geçmiş bulunsalar kadın ve gönül işlerinde daima çocuk kalırlar. _Tatlı bir dilin çalamayacağı kalp yoktur. Bir erkek seni seviyorum kelimesini çok nadir kullanır ama kadınlar ise seni seviyorum kelimesi karşısında hissiz kalamazlar. Kalpten gelen bir seni seviyorum kelimesinin açamayacağı kapı yoktur. Mütareke ilk günlerinde, bana bir tanıdık diyordu ki: Ne bu zırhlılardan, ne bu ordudan, ne sokak başlarındaki bu makineli tüfeklerden korkuyorum. Beni korkutan şey, kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, kendi aramızdaki nifak. Bizi asıl bu mahvedecek. _Mustafa Kemal isminde bir büyük adam, bir büyük kumandan, İstanbul'dan çıktı, Anadolu'ya geçti.Erzurum'da Sivas'ta milleti başına topladı."Hükümet, devlet görevini yapmıyor.Biz kendi kendimizi koruyacağız." dedi.Şimdi, onun adamları taraf taraf Yunanlılarla, Fransızlarla döğüşüyor.Hepsi öyle kahraman kişiler ki... _Anadolu halkının bir ruhu vardı; nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin! Ne ektin ki, ne biçeceksin _Bütün bir ömrün boş yere akıp gittiğini öğrenmek, bütün bir gençliğin boş emeller, boş hayaller, sakat işler peşinde heder olduğunu görmek; gider ayak, birdenbire gerçeklerin en iğrenci, en korkuncu ile karşı karşıya gelmek... İşte, kabir azabından önce Ahmet Celâl bu ateşlerden geçti. Bu zebanilerle düşüp kalktı. Ona aslı bunun için acıyınız. _Yakup Kadri _(1889 –1974, Ankara) Yazar ve diplomat. Millî Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almıştır. __ _Gustavo Petro_ Gelişmiş ülke, fakirlerin bile arabaya bindiği ülke değil, zenginlerin bile otobüse bindiği bir ülkedir _Aragon_Fransız_Gözlerini kaçırarak "seni hiç sevmiyorum" demekle gözlerinin içine bakarak "seni çok seviyorum" demek aynı şeylerdir. _Susan Ertz_ Yağmurlu bir Pazar günü öğleden sonra ne yapacaklarını bilmeyen milyonlar, bir de ölümsüzlük isterler _Flavius Severus_ roma_Deniz sakinken dümeni herkes tutar _Firdevsi_İran_ Tatlı söz söyleyen hiç kimseden kötü söz işitmez. Bilgili olan güçlü olur. _Fritz Neumark_ 1900 Alman iktisatçı_Türkler farkında degil; ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz. Siz Türkler, gerçek kimliğinize döndüğünüz zaman Avrupa'nın refahı ve medeniyeti yıkılır. _Ludingirra_ Sümerli şair_ _İlkel olan ülkelerin halkları kıskandı bizi. Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar, kentlerimizi yakıp yıktılar. Biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar. Halkımız, krallarımız tutsak oldu, ailelerimiz dağıldı. Tarlalarımız bakımsızlıktan kurudu. Böylece kökü binlerce yıl öncesine dayanan kavmimiz yoruldu, dayanamayacak hale geldi. İçimize yavaş yavaş sızan yabancıların kucağına bırakıverdi kendini. Onlar yönetiyor bizi şimdi. Topraklarımıza ilkel geldiler, sayemizde uygar olmaya başladılar. Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı. Hepsini bizden öğrendiler. Sonra da "biz yaptık, biz bulduk" diye övünmeye başladılar. Hep korkuyorum bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecek. Bu durum beni yıllardan beri üzüyordu. Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. Bir gün birdenbire aklıma geldi. Ben bir yazar olduğuma göre; ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek Sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşam öykümü yazmaya karar verdim. Böylece her tarafa, herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum. _ _George Orwell_ _Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder. _Her türlü ahmaklığa inanabilirdi, yeter ki Parti tarafından söylensin. _Ortaçağlarda Engizisyon vardı, Doğru yoldan ayrılanları yok etmek amacıyla işe başladı. Ama sonunda yok olan kendisi oldu. _İntikam ve cezalandırma fikri çocukça bir hayalidir. Dürüst olmak gerekirse, intikam diye bir şey yoktur. İntikam, güçsüz olduğunuzda ve güçsüz olduğunuz için gerçekleştirmek istediğiniz bir eylemdir: Güçsüzlük hissi ortadan kalktıktan hemen sonra o arzu da buharlaşır _Dindarların ve ahlaksızların doğal olarak birbirlerini buldukları bir gerçektir. _Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık, bilinçsizliktir. _Sanatın politikayla hiçbir ilgisinin olmaması gerektiği fikrinin kendisi de politik bir tutumdur. _Zulüm ve işkenceye kıllarını kıpırdatmadan seyirci kalan eğitimli kişiler; körlükleriyle mi aşağılıktır, yoksa vicdanlarıyla mı, bilinmez. _Savaş kazanmak amacıyla yapılmaz, aksine savaşın sürekli olması istenir. Toplumdaki hiyerarşinin sürmesi ancak yoksulluk ve cehalet temeli üzerinde sağlanabilir. Savaş asıl olarak, toplumu açlığın eşiğinde tutmak için planlanır. Savaş, egemen grup tarafından kendi vatandaşlarına karşı yürütülür ve bu savaşın amacı zafer kazanmak değildir. _Zekilik kadar aptallık da gerekliydi. Ama aptalca davranmak da zekice davranmak kadar zordu. _İnsan devrimi korumak için diktatörlük kurmaz. İnsan diktatörlük kurmak için devrim yapar. _Ağır koşullarda çalışmaktan, boğaz kavgasından, komşularla didişmekten, sinema, futbol, bira ve en önemlisi de kumar yüzünden kafalarını çalıştırmaya fırsat bulamıyorlardı. Onları denetim altında tutmak hiç de zor değildi. _Ezildiğinin bilincinde olmayan kitleler. _Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla. _Biraz uğraşırsanız nefes alıp verişinizi bile denetleyebilirdiniz: Ama kalbinizin atışını denetlemeniz olanaksızdı _Biz duymak istediklerimizi söyleyen kitapları severiz. _Politik dil, yalanları gerçekmiş gibi, cinayeti saygın göstermek için tasarlanmıştır. _Önemli olan yaşamak değildir. Başarmak hiç değildir. Önemli olan insan kalmayı bilmektir. _Sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir. _Partinin sloganında belirtildiği gibi: 'Proleterler ve hayvanlar özgürdür. _Güç araç değil, amaçtır. İnsan devrimi korumak için diktatörlük kurmaz, diktatörlük kurmak için devrim yapar. Eziyetin amacı eziyettir. İşkencenin amacı işkencedir. Gücün amacı güçtür. _Biz düşmanlarımızı yok etmek için uğraşmayız, onları değiştiririz. Bilmem, anlatabiliyor muyum_ _Bir zamanlar dünyanın güneşin çevresinde döndüğüne inanmak delilikti. _Tartışmalı konulardan uzak durmak, sorunu çözmez _Eğer tarihinizi bilmiyorsanız dün doğdunuz demektir. Dün doğduysanız; politikacılar size istedikleri hikayeyi anlatabilirler. _Hayvan Çiftliği'nde Cumhuriyet ilan edildi. Bir başkan seçmek gerekiyordu. Tek aday olan Napolyon oy birliğiyle başkan seçildi. _Dua kitabı tanrıyı sevmenizi ve ondan korkmanızı söylüyordu; fakat korktuğunuz birisini nasıl sevebilirsiniz ki?" _Çağdaş hayatın en önemli özelliği, acımasızlığı ya da güvensizliği değil, çıplaklığı, ruhsuzluğu ve bayağılıydı. _Tanrılar kıskançtır ve şansınızın yaver gittiğini onlardan gizlemeniz gerekir _Alt sınıf açısından, hiçbir tarihsel gelişme, efendilerinin adının değişmesinden öte bir anlam taşımamaktadır Sırtı yükten yara olmuş bir eşeğe herkes acır ama sırtında odun taşıyan kadını ancak tesadüfen fark ediyor insan _Yaptığınız, söylediğiniz ya da düşündüğünüz her şeyi en ince ayrıntısına dek ortaya çıkabilirler ama gönlünüzün derinliğine, işleyişine, sizin bile bilmediğiniz o yere el uzatamazlar. _Artık saf aşık ya da tutku söz konusu değildi. Hiçbir duygu saf olamıyordu, çünkü her şeye korku ve nefret sinmişti. Kucaklaşmaları bir savaş, orgazmlarıysa bir zafer olmuştu. Bu, partiye indirilmiş bir darbeydi. Sevişmek siyasal bir eylemdi. _1984 _Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni. _1984 romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar. _Dünya; Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya olarak üç süper gücün denetimi altındır. Bu üç devlet sürekli birbirleriyle savaş halinde ve müttefikler sürekli değişmektedir. Olaylar Okyanusda yani Britanya’da geçiyor. İngsos (İngiliz Sosyalizmi) partisi iktidarda ve çok sıkı bir rejim uygulanıyor. _Çift düşün yöntemi ile iktidar insanların gerçeklik algısını tamamen değiştiriyor. Örneğin Barış Bakanlığı savaşları organize diyor, Sevgi Bakanlığı’nda siyasi suçlular işkenceye tabi tutuluyor. Herkesin evinde tele ekranlar bulunuyor ve Doğruluk Bakanlığı ve düşünce polisleri tarafından denetleniyor. _Özel hayat diye bir şey yok. Her insanın her hareketi gözetim altındadır. Her yerde bulunan ‘’Büyük Birader Seni İzliyor’’ sloganı ile toplumun üzerinde büyük bir psikolojik baskı da mevcut. Kitaptaki kahraman Winston ise sıradan bir memur ancak yavaş yavaş tüm bu oyunların farkına varıyor. Julia ile gizli aşk yaşıyorlar ancak en sonunda yakalanıyorlar. İki çeşitli işkencelere maruz kalıyor. İşkenceler ile her ikisinin de doğru bildikleri her şey unutturuluyor. Böylelikle Winston Julia’yı bile tanımayacak hale geliyor. İngsos iktidarı sayesinde Winston tam da onların istediği gibi sıradan bir vatandaşa dönüşüyor. _Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. _Hayvan Çiftliği _Stalinizmin eleştirisidir. Totaliter rejimlere karşıt bir solcu olan Orwell, olayları kara mizah yoluyla ve mecazi bir dille anlatır. Kitapta Hayvanizm olarak anılan Marksizm ve Leninizm'den kesin olarak dönüş yapar. Koca Reis (domuz): Hayvanlara mutluluk ve barış dolu bir dünya vadeder, insanların çiftlikten kovulmasını ister. Karl Marx veya Vladimir Lenin'e benzer. Snowball (domuz): Hayvanlara okumayı öğretir, bir değirmen yapılması taraftarıdır. Lev Troçki'yi temsil eder. Moses (kuzgun): Din adamlarını temsil eder _Bir devrimin trajedisidir. Bu modern fabl, kesilmekten, kırkılmaktan, sağılmaktan, dövülmekten bıkarak zalim sahiplerine karşı ayaklanan Manor Çiftliği hayvanlarının hikâyesidir. Alaycı eşek Benjamin, fedakâr at Boxer, akılsız kısrak Mollie, hatta serçeleri tüm hayvanların kardeş olduğunu söyleyerek pençeleri arasına çekmeyi deneyen kedi bile akıllarda kolayca yer edinen, çok canlı kişiliklerdir. Onlar birlik olarak onlara sıkı baskı gösteren insanlara karşı İsyan ettiler onlara karşı savaşdılar ve onları çiftlikden kovdular. Hayvanlar, çiftliği geri almayı deneyen insanlara karşı yiğitçe çarpışır, gövdelerini mermilere siper eder; elleri olmadığı hâlde çiftliğin zor işlerinin üstesinden gelmeyi, hatta bir değirmen inşa etmeyi bile başarırlar. Ne yazık ki zaferleri, yöneticiliğe soyunup gitgide 'insanlaşan' domuzların hırsları ve entrikaları tarafından gölgelenmeye mahkûmdur. __ George Orwell (1903 – 1950) Paris'te İngilizce kursu vermek üzere bulunan, öğrencilerinin dersleri türlü bahanelerle bırakmasından sonra ise işsiz ve meteliksiz kalan genç bir adam. İngiliz sömürgesi olan Burma'daki memuriyet döneminde şahit olduğu acımasız uygulamalar, emperyalizme karşı geliştirdiği derin öfkeye katkıda bulunmuştur. Hitler ile Mussolini'nin de desteğini alan Franco'ya karşı çarpışacak gönüllülere katılarak İspanya'ya gider ama korkudan ve hastalıktan bir şey yapamaz. ************ _Halil Cibran – Ermiş_ _Kalplerimizin esrarına ancak kalpleri sırlarla dolu olanlar yol bulabilir. _Bir kişiyi anlamak için, başarmış olduğu işlere değil, arzu ettiklerine bak. _Her tohumda bir tutku gizlidir. _Yanlışlarımızı doğrularımızdan daha büyük bir coşkuyla savunmamız ne gariptir! _Eğer başınıza bir despot geçmişse, bunun sorumlusu sizlersiniz. İnsanlar, insanlıklarına kavuşmak istiyorlarsa, diktatörlere başkaldırmaları gerekir. _Doğa’da, doğa’nın kendisinden başka giz yoktur. Sizler Doğa’nın çocuklarısınız. _Sessizlik, verilebilecek en gürültülü cevaptır. Sessizlik, herkesin anlamayacağı gerçeklerdir. _Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin ki: Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde. _Ne yazık ki geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemezler. _Başkalarının haklarını korumak, hayattaki en asil duruştur. _Bana kulak ver ki, sana ses verebileyim. _Bazen sen konuşmaya bile başlamadan, ben söylemek istediğin her şeyi bilirim. _Suskunluğu gevezeden, hoşgörüyü hoşgörüsüzden ve kibarlığı kaba olandan öğrendim. Ne garip ki, tüm bu öğretmenlerime karşı oldukça nankörüm. _Eğer kış, baharı yüreğimde saklıyorum deseydi, ona kim inanırdı. Her kışın yüreğinde titreyen bir bahar vardır. Her gecenin peçesinin ardında tebessümle bekleyen bir şafak vardır. _Tanrı, bolluk içindekileri doyursun. Kuyunuz dopdoluyken susuzluktan korkmak dindirilemez bir susuzluk değil mi? _Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan, yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan, ne görebiliyorsun, ne duyabiliyorsun. _Çoğu pratik zekalı insan, hayalperestlerin alın teri ile ekmek yer. _İnsan bir fikirle sarhoş olunca, bu fikir hakkındaki en çürük ifadeyi bile leziz bir şarap olarak kabul eder. _İnsanlar arasında kalbime en yakın olan, bir ülkesi olmayan kral ve dilenmeyi bilmeyen fakirdir. _İnsanlar arasındaki bir cenaze töreninin, melekler arasında bir düğün şenliği olmadığını kim bilebilir ki? _Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse ondan hiçbir şey çıkmaz. _Gerçekten büyük insan odur ki, ne yönetir ne yönetilir. _Neden bazı insanlar sizin denizinizde yaşayıp, dereleriyle övünüyorlar. _Hakikat parçalanamaz. _Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır. _Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır. (Bional ses) _Anlayışlı olan beni anlayışlı, aptal olan ise aptal bulur. Bence ikisi de haklıdır. _Yüreğiniz bir yanardağsa, nasıl umabilirsiniz ellerinizde çiçeklerin açmasını? _İnsan kendini savunmak için de intihar etmiş olabilir. _İnsanın hakikati, sana gösterdiğinde değil, gösteremediğindedir. Bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değil demediklerine kulak ver. _Ne gariptir ki toplum olarak aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana; yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız. _Biz avare gezginler, daima en tenha yolu ararız; başlamaz hiçbir gün bizim başka bir günü sona erdirdiğimiz yerde ve hiçbir gün doğumu bulamaz bizi günbatımının bıraktığı yerde. _Onlar bizim önümüze altın ve gümüşten olan zenginliklerini sererler, bizse onların önüne kalplerimizi ve ruhlarımızı sereriz. Buna rağmen onlar, hala kendilerini ev sahibi, bizi ise misafir sayarlar. _Biri sana kötülük ederse unut, ama sen birine kötülük edersen hiç unutma. _Dostum göründüğüm gibi değilim. Görünüş, sadece giydiğim bir elbisedir. _Kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir. _Yüreğimdeki mühür kalbim kırılmadan çözülebilir mi? _Bir tür kavuşmadır hatırlayış, unutuş bir özgürlük. _Dünyadaki en güzel üç kadın! Annem, gölgesi ve aynadaki yansıması. _Karakter sahibi bir insanın ruhu yaralarla doludur. _Yumurta dıştan kırılırsa yaşam son bulur; içeriden kırılırsa yaşam başlar. İçten başlamayan dönüşümler ölümcüldür. _Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir. _Nezaket kar gibidir. Örttüğü her şeyi güzelleştirir. _Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir. O, kanayan bir yaradan veya gülümseyen bir ağızdan yükselen bir şarkıdır. _Doğa, hoş geldin diyen kollarıyla uzanır bize ve onun kadınsı güzelliğinden haz almaya çağırır bizi; ama biz onun sükunetinden ürker, kalabalık kentlere akın ederiz ve orada tıpkı vahşi bir kurdun önünden kaçışan koyunlar gibi birbirimizi sıkıştırarak yaşarız. _Samimiyet tüm eylemlerimizi onurlu ve güzel kılar. _Kıskancın suskunluğu çok gürültülüdür. _Öyle acılar vardır ki, onları iyi gizleyemezsek, gözlerimizden bir yolunu bulup süzülür ve yanaklarımızı ıslatabilirler. _Gevezeliği bilgi, susmayı cehalet ve yapmacıklığı sanat zannedenlerden uzağım! _Dün krallara itaat ettik ve imparatorların önünde boynumuzu eğdik ancak bugün sadece gerçeğin önünde diz çöküyoruz. _Ben doğululara ağlıyorum çünkü hastalıklara gülmek koca bir cahillik. _Aramızdan birileri mürekkep, birileri de kağıt gibidir. Birilerinin siyahlığı olmasa, öbürleri dilsiz olurdu. Birilerinin de beyazlığı olmasa, öbürleri kör olurdu. _Eliaçık zenginin çektiği acı dilencinin sefaletinden beterdir. _Bir gün iyilik ve kötülük deniz kıyısında karşılaştılar, dediler ki; 'haydi denize girelim!' Elbiselerini çıkartıp sularda yüzdüler. Bir süre sonra kötülük, kıyıya dönüp iyiliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. İyilik de denizden çıktı fakat kendi elbiselerini bulamadı. Çıplak olmaktan utanıyordu, çaresiz kötülüğün elbiselerine büründü ve yoluna devam etti. O gün bu gündür insanlar onları birbirine karıştırır. Ancak içlerinden iyiliğin gözlerindeki ışıltıyı bilen bazıları vardır ki, elbiselerine bakmaksızın onu tanırlar. Ve yine kötülüğün yüzünü ve gözlerini tanıyan bazıları vardır ki, elbiseleri onu tanıyanların gözlerinden gizleyemez. _Bir adam bir düş gördü ve uyandığında yorumcuya giderek düşünü kendisi için yorumlamasını istedi. Yorumcu adama dedi ki, bana uyanıkken gördüğün düşlerle gel ki anlamlarını söyleyebileyim. Ama uykunun düşleri ne benim bilgeliğime aittir ne de senin imgelemine. _____________________ _Ermiş_ _Giriş_ _Vatan benim için ne yapabilir diye değil, ben vatanım için ne yapabilirim diye sorun. _Sana karışacağım, sınır tanımayan bir büyük denize sınır tanımayan bir damla olarak. _Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler. Onlar, kendini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdırlar. Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden Değildirler. Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız _Eğer işinize sevgiyle değil de isteksizlikle sarılmışsanız, o zaman işinizi bırakın ve tapınağın kapısı önüne çöreklenip sevgiyle çalışanların önünüze atacakları sadakaları toplayarak geçinin, daha iyi. Eğer üzümlerinizi içine ağız-tadı katmadan, kinle damıtmışsanız, şarabınızdan içecek olanın kadehine zehir akıtmış olursunuz. Eğer ekmeği içine sevgi katmadan, ilgisizce pişirirseniz, yiyecek olanların ancak yarı açlığını gidere¬ bilecek acı bir ekmek yapmış olursunuz. _Canınız gibi sakladığınız mallarınız gelecekte muhtaç olurum korkusuyla bekçiliğini yaptığınız nesnelerden başka nedir ki _Her şeyi kendine çağıran deniz, beni de çağırıyor. Gitmeliyim. Geceler ne denli sıcak olursa olsun, gidememek donmak, olduğu yerde taş kesilmek demektir. _Yapayalnızdır güneşe doğru uçan kartal, yanında yuvası yoktur. _Tam uyanmıştım ki geldiniz. Oysa uyanmışlığım en derin düştür benim için. Bizler derin uykudayken sen uyanıktın. _Sözleri düşlerinizi darmadağın edebilir, tıpkı kuzey rüzgarının bahçeleri darmadağın ettiği gibi. _Sevgi gelip sizi bulmuşsa, «Tanrı'yı yüreğimde taşıyorum,» demektense, «Tanrı’nın yüreğine eriştim,» deyin. _Su kaynaklarınız doluyken, susuz kalırsam diye korkulara kapılmak en giderilmeyecek susuzluk değil de nedir? _Ne kadar sık yelken açtınız rüyalarımda. Ve şimdi uyanıklığımda geldiniz, daha derin rüyamda _Bir hayvanı öldürdüğünde içinden şunları geçir: «Seni kesip öldürten güç, günü gelince beni de öldürecek, ve ben de senin gibi tüketileceğim. _Yeryüzünde her şey belli bir uyum içinde şarkı söylemekteyken, hangi biriniz çıkıp da sağır ve dilsiz bir kamış parçası gibi sessiz kalabilir? _Hayat, ancak hızlı gelişiminden yavaşlatılmaya kalkışıldığında kapkara olur. Ve bu hızlı gelişim bilgiden yoksunsa kör olur ve her bilgi, içinde eylem yoksa boşunadır. Ve her eylem, içinde sevgi yoksa boştur. _Sevgiyle dolu olarak çalışmak nedir, bir de bu var? Dokuduğunuz kumaşı, sanki yalnız en sevdiğiniz kimse giyecekmişçesine yüreğinizden çektiğiniz ipliklerle dokuyabilmek. Kurduğunuz yapıyı, sanki içinde yalnız en sevdiğiniz oturacakmışçasına özenle ve sevgiyle kurabilmek, Serptiğiniz tohumları ve onun ürünlerini, sanki yalnız en sevdiğiniz yiyecekmişçesine sevgiyle ekip-biçebilmek. Bütün yaptıklarınıza kendi canınızdan yükselen bir soluk katabilmek, Ve tüm kutsanmış ölülerin, çevrenizde yaptıklarınızı gözlemlemekte olduklarını bir an olsun aklınızdan çıkarmamış olmak. _Mermeri işlerken, kendi ruhunun şeklini o ak taşın içinde bulan kimse, toprağı işleyen kimseden daha yücedir. Gökkuşağını yakalayarak bir kumaşın üzerine onun renklerinden insanı çizebilen kimse, ayaklarımızı donatan kimseden daha üstündür. ......................... _Önsöz_ _Doğu’nun Nietzsche’si Cibran’ın Ermiş’i, Nietzsche’nin Zerdüşt’üne benzemektedir. _Romanın başkahramanı El Mustafa, bilginliği ile biliniyor. Yıllar önce gelmiş olduğu Orphalese şehrinde kendine inanan ve ona sonsuz bir saygı gösteren bireylere tüm bildiklerini büyük bir zevk ile anlatmış olan El Mustafa, El Mitra talebesini son derece seviyordur. Bunun nedeni ise kentte ona ilk insanın El Mitra olmasıdır. El Mustafa’nın bu şehirden gitmesi gerekir ve bu haberi alan öğrencisi El Mitra son derece derin bir hüzne kapılır. Şehrin yerlileri El Mustafa’ya soracak pek çok soru hazırlamış ve El Mustafa da gideceği gemiye binmeden evvel insanlığa dair pek çok önemli konuda soracak oldukları bu soruları yanıtlamaya başlar. _Rodin, Cibran’ın resimlerini XIX. Yüzyıl’da ölen İngiliz şair ve ressam William Blake’in yapıtlarıyla kıyaslamıştır. Lübnanlı bir kıza aşık olmuş, fakat evlenme isteği gerek kendisinin gerekse ailesinin yoksul oldukları gerekçesiyle kızın ailesince geri çevrilmişti. New York’daki küçük bir çatı katında yoksulluktan ve birbiri ardı sıra gelen hastalıklardan kurtulamayarak öldüğünde 48 yaşındaydı. _Yakın, Orta ve Uzak Doğunun geleneksel öğretileriyle Batı düşüncesini karşılaştırmış, bireysel ve toplumsal olgulara çeşitli sentezler getirmiştir. Doğu düşüncesini Batı diliyle yazmıştır. Evrimlere yürekten inanır. _Halil Cibran (1883-1931), Lübnan asıllı Amerikalı ressam, şair ve filozof. Rodin’in öğrencisidir. Jön Türk Devrimi'nden sonra Osmanlı'da isyanı destekleyen Suriyeli siyasi düşünürlerle tanıştı; Cibran'ın aynı fikirleri ve aynı zamanda antiklerikalizmi (Sekülerlik) dile getiren bazı yazıları, sonunda Osmanlı yetkilileri tarafından yasaklanacaktı. *****************
·
1 artı 1'leme
·
4.741 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.