Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hayaliyle Sevmek
Şuan ne yapmaya çalışıyorum? Yorgunum, hastayım, bitkinim… Taşıyamayacağım yüklerin altında eziliyorum. Bazen yaşamın içinde olmak gerek. Yaşam dediğin nedir ki? Nasıl içinde olmalı? Ben büsbütün dışındayım. Eksik bırakılmışım, farkındayım. Bu farkındalık da fazla artık. Bir kuş olsaydım, kanatlarımı çırpsaydım ve kaçsaydım buralardan. Neden bir kuş değilim? Bu yaşamı da anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum. Önümden geçip gidiyorlar, görmüyor musun? Birden usulca yanıma geldi, ellerimi tuttu ve “evet, görüyorum.” dedi. Gördüğünü söyledi, beni anladığını söyledi. İçim bir coşkuyla doldu taştı. Sen kimsin yahu? Bir melek mi? Hayır, bir melek değilmiş. Ama ben eminim ki tüm melekler onu kıskanıyordur. Hayır dedi usulca, hiçbir melekte kıskanma durumu olmaz diye de ekledi. Ama meleksiniz değil mi, diye sordum. Başını olumsuz anlamında salladı. Saçları nasıl da dalgalanıyordu. Kalbimde bir sızı duyuyorum. Neler oluyor bana? Hemen odama çekilmeliyim. Bu kadarı da fazla artık. Beni o kadar da etkilememeli bu olaylar. Yalnız bırakılmıştım yıllarca. Üşüyorum ulan, ölmenin sırası mı şimdi? Yaşamak dedi usulca, yaşamak senin rengindir diye de ekledi. Renk mi? Neyin rengi, kimin rengi? Benim mi? Bu karanlığın içinde hangi renkten bahsediyordu ki? Titreyerek yüzüne baktım. Yüzü solgun gözükmüyordu. Ya benim yüzüm ne durumdaydı? Yaşam belirtisi var mıydı acaba? Benim yaşamak zorunda olduğumu anlar mıydı? Gözlerimin içine baktı, gözlerini o an gördüm. Hayır, yaşıyordum o an. Ben bu gözleri hiçbir yerde görmemiştim. Bana o an tüm ölmeler yasaklanmalıydı. Ağzım açık kalmıştı, öylece donup kalmıştım. Ne güzel gözleri vardı. Bir insanın gözleri nasıl bu kadar güzel olabilirdi ki? İnanamıyordum bu duruma. Bir insan bu kadar güzel bakamazdı, bakmamalıydı. Beni öldürmeye mi çalışıyordu yoksa? Ee, ben zaten ölmemiş miydim? Nereden karşıma çıktı? Kim çıkardı ulan onu? Yanakları tombuldu, alıp sıksam galiba ölüm döşeğim o an serilirdi. Ben de gözlerine baktım, ne yapayım hani? İrkildim birden. Ben bu gözlere bir daha bakarsam zaten mahvolurum. Gözler nasıl bu kadar anlam kazanır ki? Karşısında öyle çaresizce duruyordum ki. Başımı önüme eğdim, bir çocuk masumluğuyla orayı terk edecektim. Bunlar bana fazla değil miydi? Hak ediyor muydum böyle güzellikleri? “Hak etmiyorum!” diye bağırdım. Sesim o kadar acılı çıkmıştı ki ilk başta inanamadım bana ait olduğunu. Evet, benimdi, bana aitti. Tüm kaçmalarımın ucu buraya dokunuyordu demek ki. Onu gördüm. Ellerini de tuttum üstelik. Ellerini mi anlatayım? Yürüyün gidin işinize, zaten kalbimin atışlarını durduramıyorum. Ayağa kalkıp derhal terk etmeliyim buraları. Nolur bırakın beni… Delice çarpıyordu kalbim. Etrafıma baktım, kimsecikler yoktu. Yanımdaydı işte. İnanması güç ama öylece karşımda duruyordu. Her hareketimi inceliyordu. Cesaretim yoktu. Korku hakimdi her yerime. Korkunca kaçardım, kaçamadım. Yanına gitmek istedim. Adımlarımı atmaya başladım. Benden kaçmadı. Normalde herkes kaçmaz mıydı benden? Terk etmez miydi beni? Neden kaçmıyordu benden? Aksine, daha da yaklaşmamı istiyordu. Bu bir tuzak mıydı? Bu tuzağın sonunda ayaklarımdan tavana asılacaktım, öyle değil mi? Hep aynı hikaye, sonra öylece kafa üstü yere bakacak, pişmanlıklar duyacaktım. Yemezlerdi, bu numaraları kim yerdi yahu? O an o durum bir numara bile olsa onun yanına sokulmak istedim. Adımlarımı emin şekilde attım. Hızlanmaya başladım. Koşacak gibi oldum. Tam yanına gelmiştim ki ne yapacağımı bilemedim, kollarımı kocaman açtım ve ona sımsıkı sarıldım. Parfüm kokusu mu? Parfüm kokusunu kafanızda kırayım sizin, yahu parfüm şirketleri onun doğal kokusundan parfüm yapmak için sıraya girmeliydi. Onun doğal kokusunu içime doğru durmadan çektim. Saçları öyle yumuşacıktı ki. Saçları ağzıma giriyordu, kokluyordum. Onun kollarını da gördüm, evet, o da bana sarılmıştı. Neden bırakmıyordu beni? Herkes bana bir kez sarılır ve bırakırdı. Sanki o, beni kaybedecekmiş gibisinden sarılıyordu. Öyle sımsıkı sarılmıştı ki anlatamam… Onu bırakacak mıydım? Yapamazdım bunu, ölürüm de yapamazdım. Ha, evet evet anladım şimdi. Beni kendisine bağlayacaktı ve sonrasında bir anda terk edecekti. Tokat etkisi yapacaktı bu durum bende. Haftalarca süren depresyon seansları… Küçücük bir kalbim var, çarpıp duruyor, onu da kırmayın kardeşim yahu! Neden acımıyorsunuz bana? Ben size ne yaptım ki? Köşeme çekilmiştim, bir avuç yalnızlık içerisindeydim. Avuçlarımın içine baktım, kayıp giden kum tanelerini gördüm. Zamanım daralıyordu işte, ölüm yaklaşıyordu. Evet, ben de ölecektim. Yuppi diye sevinecek, gülücükler saçacaktım etrafıma. Ölecektim yahu. Ölebilecektim. Bunu başarabilirdim belki. Ama kolları hala üzerimde, bırakmıyor. Bana acıyor muydu acaba? Kim bana neden acısın ki? Kimse acımadı ki o acısın. Hem beni daha tam tanımıyor ki. Benimle oturup bir çay bile içmemiş. Hem içse ne değişir ki? Çok şey mi değişir? “Çok şey değişir.” dedi. Sesi neden ninni gibi geliyordu? Bir gün kulaklarım bu sesleri unutursa işlevini yitirmiş demektir, o zaman bu kulaklarımı kesip atabilirim. Hemen etrafıma baktım, çay satan bir yer olmalıydı…
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.