İlmin delilinin, meselenin "akıbetine" bağlanmasıyla, insanların tüm tarihi hadiseleri hafızalarında diri tutmaları zarureti gündeme gelmiştir. Ancak bu durumda tarihi sonuçlardan faydalanır ve onların nasıl meydana geldiklerini, daha doğrusu nasıl başladıklarını tahlil ve tefekkür edebiliriz:
"Ta ki: Yeryüzünde dolaşın ve hadiselerin nasıl oluştuklarını bir düşünün!" (Ankebût, 20)
Kim bu ilahi emri yerine getirmeye çalışmazsa, cehaletinin faturasını ödemek zorunda kalacaktır.
(s.162)
Hakim olduğumuz neslin sırtına düşünme ve araştırma vazifesini yüklemezsek onu, müslümanın muhtaç olduğu şeyin düşünmek ve cereyan eden hadise ve sorunlara çözüm bulmak değil, sadece "kalbini imanla doldurmak" olduğuna şartlamış ve inandırmış oluruz.
Böyle müslüman gençler kalplerinin iman ve heyecanla dolu olduğunu hissederken, imanın elde edilmesi için, ne yeryüzünde dolaşıp öncekilerin tecrübelerinden yararlanmaya, ne de bireysel değişim işlemini anlamaya yöneleceklerdir.
Bu gençler, bir yandan gereksiz tavırlar ortaya koyarken, diğer yandan da insanların sorunlarını anlamak ve onlara çözüm bulmak uğrunda girişilecek tüm gayretleri, boşa harcanan lüzumsuz gayretler ve asıl görevden sapma olarak değerlendireceklerdir.
(s.177)
Allah Teala tarihi sonuçlara bakıp onlar üzerinde düşünmemizi emrediyor. Zira bunlar, yasaların doğru anlaşılıp anlaşılmadığını gösteren ipuçlarıdır. Onun için "tarihi sonuçlar" (akıbet) ve "teshir" Kur'an'ın ısrarla kullandığı iki terim olmuştur. Konunun insan tarafından anlaşıldığının delili de bu iki terimdir. Özellikle içinde yaşadığımız asırda, afaki alemde gerçekleştirilen "teshir"in seviyesini anlamak çok kolaydır. Çünkü "teshir" sahasındaki ilmi ilerleme, insanın, yasaları keşfetme derecesine göre gerçekleşir. Dolayısıyla bu formülü toplum düzeyine nakletmek gerekiyor. İşte, daha önce yaşayanların "akıbetleri" ile "her işin sonucu" üzerinde insanların düşünmesini isterken Kur'an, bu formülü toplum üzerinde uygulamayı amaçlıyordu. Bu manada şu iki ayeti zikredebiliriz:
"Sizden önce bir çok ilahi yasa (sünnetullah) gelip geçmiştir. Onun için yeryüzünde dolaşıp bunları yalanlayanların akıbetini bir görün" (Âl-i İmran: 137)
"Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşayanların akibetlerini görseler ya!?" (Yusuf: 109)
Dolayısıyla, bugün İslâm aleminin muhtaç olduğu akli kudretler bu kudretlerdir. Eğer İslâm âlemi, gayretlerinde başarılı olmak ve ümmete sunduğu projelerde verim almak istiyorsa bu kudretleri elde etmeye çalışmalıdır.
(s.151)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.