Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hava kapalı. Yağmur var ile yok arasında. Yağmur bir cins isim olarak yerleşiyor varlık ile yokluk arasına. Havanın kapalı olmasıyla değil, gözlüğümün camına gelen yağmur tanesiyle biliyorum varlığını. Bir su damlacığına yağmur adını veriyorum. Halbuki lügatler bambaşka karşılık veriyor yağmura. Coğrafya başka anlıyor yağmuru, şair başka. Ne coğrafyacıyım, ne de şair. Varlık sızılarımı arttıran bir romatizmayı tetikliyor yağmur, kurşuni hava ağırlaşıp varlığımı taşırıyor sanki üç boyutun ötesine. Ne zaman yağmur yağsa içimde bir kalem üşüyor. Karşılığı olmayan hisler... müstafi veya müteakit kelimeler... Kendime bakışım oluyor yağmur. Lügatlerin kör noktalarında, yalnızlığın felaketinde, kaldırılamayan his enkazlarında kaybolup, kendimi bulmanın imkanlarını arıyorum. "Yağmur yağıyor." şeklinde basit bir fiil cümlesi kuruyorum. Bu basit cümle içimde bitmeyen bir cümle kuruyor. Cümle cümle emeklilik dilekçesine verilecek cevabı bekleyen kelimeleri arıyorum. Sessizliğimi gömeceğim velût topraklar olmalı yağan yağmurun altında. Kendimi, kendimde bulacağım bir sükût arıyorum yağmurun altında. Yağmur yağıyor sahipsiz kalmış varlığımın hicret yerlerine. Bîmekân ve serseri hisler içimdeki müteşairin yağmurla olan ilişkisini sorguluyor. Her yağmur bir hikaye evet; ama her yağmur damlası da bir hikayeye dönüşüyor. Kiminin burnuna düşüyor ilk damla ve kiminin tâ içine. Sahi hangi ilk damladan bahsediyorum. Herkes aynı anda hissetmiyor yağmuru. Yağmur ilk olarak hangimizin hissettiğini sorguluyorum. Biliyorum boş işlerle uğraşıyorum, yağmur boşaltıyor içimin boşluğunu, içimdeki boşluğu daha büyük bir boşlukla doldurmaya çalışıyorum. Bir yanım varlık, bir yanım yokluk. Varlığımın tanımadığım bir yerinde şeffaf yağmurlar dokuyor damlacıklar. Yokluğumun ardından uyukluyor usulca bir yağmur ninnisi. Ölüm ile uyku arasına yerleşiyor yağmura kulak verince ruhum. Ruhuma ilk banyosunu bir ekim yağmuru ile yaptırıyorum. Üşüyen renklerin kundağına sarıyorum bebeksi tebessümünü hayallerimin. Bir hikayeyi Yağmur yağıyor. Hava kapalı. Ellerimi cebime koymanın yorgunluğuyla, içimdeki sessizliği feda edebileceğim daha büyük bir sessizliği arıyorum. Bir selâ sesi işitiliyor merkezi sistemden.. "Uzaktan ve yakından" diye düşünüyorum önce; sonra ne yakın var ne uzak diye mırıldanıyorum kendi kendime. Bir hikaye yazıyorsam "geldiği gibi" sıralanmamalı cümlelerim. Fiil cümleleriyle ilerlemeliyim, kısa cümleler inşa etmeliyim içimin uzunluklarını göz ardı ederek. Sokakların uzunluğunu da anlatmalıyım derinliği ile birlikte. Dipsiz yağmurların hecelediği kaldırımların lirik yanına vurgu yapmalıyım, asfaltın iradesizliği ile arnavut kaldırımlarının mısralarındaki ruhu karşılaştırmalıyım. Veya hiçbir şey yapmadan... Varlığımı yağmura arz ederek yahut yağmura maruz kalarak susmalıyım. Ruhumu bölen tereddütleri saklamalıyım... gözyaşlarını yağmur taneleri arasına saklayan insanlar gibi. Bir hikaye yazdığımı sanmıyorum. Geride kalan satırlarda ne yazdım diye bakmaya üşeniyorum. Okumak ile susmak arasında bir yerde duruyor galiba eski satırlara bakmak. Yazmaya nereden devam edebilirim veya susmaya? Kelimeler arasında, cümleler arasında ne kadar boşluk var!? Bir gün güzel bir yağmur hikayesi yazmak istiyorum içinde yağmur kelimesini kullanmadan. Emin olmak istiyorum beni islatanın yağmur mu yoksa "yağmur" kelimesi mi olduğundan...
·
1 artı 1'leme
·
313 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.