Gönderi

Mustafa Kemal, "Askeri siyasetimiz bir savunma siyaseti yani elimizde bulunan kuvvetleri hatta bir tek neferi son ana kadar saklamak siyaseti olmalıdır" demektedir. Bu uyarıda, yüreği vatan sevgisiyle dolu bir komutanın yurdunu savunma kaygıları bir yana, hatta kalp atışlarını bile duyarsınız. O nedenle, elde mevcut toplam 40 bin dolayında yarı aç yarı tok olup gücünün son katresini harcamakta olan Mehmetçik ile sayıları 100 bin dolayında olduğu tahmin edilen [ki sonunda takviyelerle bu rakam 170 binlere ulaşmıştır] ve bir yıldan beri hazırlık yapan, dinlendirilmiş ve silah gücü çok yüksek İngiliz'e saldırmanın bir cinayetten farkı olmayacağını söyleyip Falkenhayn'ı Enver Paşa'ya şikâyet ediyordu. Kimi kime şikâyet ediyordu ki? Enver Paşa daha savaşın başlarında aynı hesapsız kitapsızlık sonucu 90 bin Mehmetçik'i Sarıkamış'ta toprağa gömmemiş miydi? Falkenhayn ise Verdun'da Alman ordularının başkomutanıyken Fransızlara karşı binlerce Alman'ın eriyip gitmesine sebep olmamış mıydı? O yüzden görevden alınmamış mıydı? Buna rağmen Mustafa Kemal Paşa son uyarısını yapıyor ve ekliyordu: "(...) Sina ve Hicaz Cephesi bir Osmanlı komutanının emrine verilmeli, bütün askeri ve dahili kuvvetler yani sevk ve idarenin asli hatlarıyla beraber geri hizmetlerini ve vilayetlerle aşiretlerin idaresi bu komutanın elinde bulunmalıdır; General Falkenhayn yalnız askeri komutan vaziyetinde kalmalıdır." Sonuç olarak Mustafa Kemal Paşa'nın istediği, bölgede en üst rütbeli ve sorumlu komutanın Müslüman bir Türk komutan olmasıdır. Burada kastettiği Cemal Paşa'dır ve onun ordusunun elinden alınıp kendisinin savaş alanı dışında kalan önemsiz bazı birliklerin komutanı durumuna düşürülmesini içine sindiremez. Sina Cephesi'nin komutanlığıysa Mustafa Kemal'e verilmelidir. Ve Mehmetçik bu iki Türk generaline emanet edilmelidir, iki Alman'a değil. Aksi halde sonu hüsran olur.
Sayfa 88
·
6 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.