_Frekans - Titreşim, bir eylemin saniyedeki tekrarlanma sıklığı. Tesla’ya göre evren, kocaman bir titreşimdir. Einstein’e göre her şeyin özü enerjidir; her şey titreşen atomlardan oluşmuştur ve madde diye bilinen şey bile titreşen enerjidir.
_İnsan zihni, elektrokimyasal enerjiyle çalışır ve farklı dalga boylarında frekanslar yayar ve bu manyetik enerjiye Aura denir. Beyin dalgalarımızı binlerce km uzağa yayabiliriz. İyonosfer vasıtasıyla saniyenin %1’i kadar sürede dünyanın öte ucuna beyin dalgası gönderebiliriz. İnsan bilinci, manyetik alana etki edip gerginlik yaratabilir. Her kelimenin bir frekansı vardır. Seçtiğimiz kelimelerle, kendi dünyamızı kendimiz yaratıyoruz. DNA’nın kendi melodisi vardır. İnsanlar olağanüstü güçlere sahip.
_Renk - Besin - Müzik, farklı insan modellerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Farklı algılar sonucunda beynin yaydığı frekanslar ile değişik ruhsal ve bedensel davranış şekilleri oluşur.
_Zihnimiz farklı dalga boylarında frekans yayar ama zihnimizin farklı modlara ani geçiş yapması, duygu karmaşası, stres ve sersemlik hissi yaratabilir. Her dalga boyunun salınımı, duygu değişimleri sırasında frekansını değiştirdiği için beynin zıt dalgalara ani geçişi, insan sağlığı için tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Doğal değerlere göre kendini ayarlayan beynimiz, farklı durumlarda frekans değerini değiştirir. Arabanın viteslerine benzetilecek olursa, delta birinci, teta ikinci, alfa üçüncü ve beta dördüncü vites. Sabah uykumuzun en derin yerinde delta dalgaları üretmekte olan beynimiz, alarmın çalmasıyla bir anda stresli bir güne başladığımızı hatırlayıp beta dalgaları üretmeye başlıyor. Ona aşık oldum galiba, gördüğümde her yerim tir tir titriyor. O kadar sinirlendim ki onu parçalamak istedim. Bir fincan kahve sonrasındaysa alfa ve teta dalgalarını iyice baskılayıp beta dalgalarına kendimizi alıştırmaya çalışıyoruz. Ninninin frekansı, bebeğe geçer ve onu rahatlatır. Bulundukları alanın enerjsi değişir ve bebek rüya âlemine geçer.
_İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin sebebi frekansların değişmesi aslında. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte. Öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi. Göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz.
_Fromm: Bilinci felce uğratmanın yolu, farklı olaylara ani olarak maruz kalmaktır. Önce acı bir haber, ardından neşeli bir şarkı, sonra yine acı, mutlu, dram, komik… ve bu ani değişimler karşısında zihin yapboz parçaları gibi bölünüp karmaşıklaşır ve kendini kaybeder. Sonuç olarak hayattaki olaylara karşı olan bakışımız sığ, kayıtsız, donuk hale dönüşür. İşlem tamamdır ve insan artık bir robota dönüşmüştür. (Burada frekans değişimlerinin insan zihnine olan olumsuz etkisi bir psikiyatrist tarafından anlatılmıştır)
_Jung: Aşırı tutku, büyü’dür ve olayları istediği yönde değiştirebilir. Güçlü bir tutkuya kapılanlar, herkesi büyüsel olarak etkileyebilir. Ruh, şiddetle istediği her şeyi böyle üretir. Sinkronistik (Büyüsel) olayların, duygu patlamalarının etkisine bağlandığını açıkça gösterir. Hepimizde elektiriksel, manyetik güçler var. Karşılaştıklarımızın, hoşlandığımız ya da hoşlanmadığımız bir şey olmasına göre kendi kendimize çeken güç ile iten gücü uygularız. İbni sina büyü hakkında: insan ruhunda şeyleri değiştirmek, başka şeyleri kendine boyun eğdirmek için belli bir güç. Okültist Murry Hope, Telepati; hem zamanı hem de uzayı dışarıda bırakmaktadır ve mesajları, ışık hızının önünden gitmektedir. Her düşüncenin bir enerji parçası taşıması ve bunun sonucunda bir zaman bölgesinden diğerine transfer edilebilmeleridir. Düşünceler, büyük ölçüde soyut ve yönsüz olduklarından, öyle görünüyor ki kuantum dünyalarında yer alabilirler..
_Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir. Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat yapabilir konuma gelir. Bizler de şu anda saniyede 300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz. İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman mekân mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı vererek onu iyileştirebilmektedir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür.
_Her şeyin yapıtaşı atomdur. Atomun içinde ise proton, nötron ve elektron vardır. Pozitif yüklü Proton ve yüksüz nötron çekirdekte bulunur. Negatif yüklü Elektronlar ise çekirdeğin etrafında sürekli dönen hareketli taneciklerdir. Atomdaki elektron ve proton miktarı birbirine eşittir. Bu eşitlik de atomun nötr durumda olmasına neden olur. Atom fazladan bir elektron kazandığında bu onu negatif hale getirir ve denge bozulur. Atom bir elektron kaybettiğinde ise bu kez de pozitif yüklü olur. Bu dengesizlik elektron akımı başlamasına yol açar ve işte bu elektron akımı da ‘elektrik’ olarak tanımlanır. Elektron ve proton sayıları eşit değilse bu parçacık iyon olarak adlandırılır. İyonlar oldukça kararsız yapılardır ve yüksek enerjilerinden kurtulmak için ortamdaki başka iyon ve atomlarla etkileşime girerler.
Trilyonlarca atomdan meydana gelen insan vücudu elektronların hareketiyle ortaya çıkan enerjiyle çalışır.
_Yunancada bölünemez anlamına gelen atomustan türemiştir. Atomus sözcüğünü ortaya atan ilk kişi MÖ 440'lı yıllarda yaşamış Demokritos'tur.
_Einstein: “Maddeyle ilgili olarak hepimiz yanlışız. Madde diye bir şey yoktur. Madde olarak adlandırdığımız şey, titreşimleri
duyularımızla algılayabileceğimiz şekilde indirgenen enerjidir.” der.
_Nicola Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. 3, 6 ve 9, Solfeggio frekanslarının temel kök titreşimleridir. 3, 6 ve 9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz, Evren’in kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu. Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşim açısından düşünmelisin.
_Kuantum fiziğine göre, hiçlikten enerji oluşabilir. Hiçlikten var olan parçacıklar, anlık olarak var olup yok olurlar. Bu dalgalanmalardan bir tanesi anlık olarak oluşup yok olmaz ve hızla genişlemeye başlar. İşte Büyük Patlama anı olabilir.
_Evrendeki bütün maddenin ve enerjinin toplam enerjisi sıfırdır.
* * * * * *
Alfa - Beta - Gama Dalgalar
_Alfa Dalgalar_( + )
_Frekansları 8-13 ve dalga boyları(amplitütleri) 30-50 mikro volt olan düzenli dalgalardır. Sadece (+) yüklü parçacıklardan meydana gelir. Kağıt veya cilt tarafından durdurulabilir. İnsan gözlerini kapattığında ve tamamen sakin olduğunda görülür.
_Alfa dalgaları, sakinlik ve huzur hissine neden olur. Dünyayı olduğu gibi görür ve anlarız. Alfa biri elini diğeride dokununca diğeri de alfa olur. Odaklanmaya ihtiyacımız olan zamanlarda alfa dalgalarına ihtiyacımız vardır. Alfa dalgaları farkındalık, çabuk kavrayış ve dikkat sağlayan dalgalardır.
_Okültizm, Yoga ve pek çok inisiyasyon ekollerinde zaten biliniyordu. Bütün bunları deneysel olarak ispatlamayı amaçlayan parapsikologlar en azından Alfa Durumunun Telepati, Duru görü ve Kehanetlerle alakası olduğunu bilmektedirler. Bir atom çekirdeğinin parçalanmasından meydana çıkan helyum çekirdeklerine (2 proton, 2 nötron) alfa parçacıkları denir.
_Beta Dalgalar_(+ - )
_14-30 frekanslı ve daha düşük amplitütlü dalgalardır. (+) ve (-) yüklü parçacıklardan meydana gelir. Bu ışınlar metal, cam veya levha tarafından bloke edilebilir. Alfalı birinin dikkati dağıtılırsa ışık dokunmayla dalgalar 4 kat küçülerek betaya dönüşür.
_Beta, beynin uyanış ritmidir. Aktif düşünme, ilgilenme, günlük problemleri çözebilmeyi sağlayan dalgalardır. Yüksek beta aktivitesi kaygı ve agresyona neden olur.
_Gama Dalgalar_(Y ışınları)
_Gama Işınları, en yüksek enerjili ve en tehlikeli radyoaktif ışıma türüdür. Işınları bir gaz içerisinden geçerken bu gazın atomlarına çarparak onları iyonlaştırırlar. 30-50 frekanslı gama ışınlarının dalga boyları çok küçük olduğu için durdurulmaları çok güçtür ve duvardan çok rahat geçebilirler. Dalga boyları çok kısa ama enerjileri çok yüksektir. Gama ışıması hiçbir zaman tek başina meydana gelmez. Mutlaka bir bozunmadan sonra meydana gelen ışımadır. Bozunma: Bir çekirdeğin ışınım salarak değişikliğe uğraması olayıdır. Bazi atomlar bozunmalar sırasında enerjisini dışarıya veremeyerek yüksek enerjili durumda kalırlar. Enerjiden kurtulmak için gama ışıması yapıp kararlı duruma geçer. Alfa ve beta ışınlarından daha fazla giricidir. Yüksüz oldukları için elektrik ve manyetik alanda sapmaya uğramazlar. Kütlesizdirler. Fotoğraf filmine etki ederler. Yüksek enerjili olan gama ışınları, patlayan yıldızların kaotik ortamında, elektronların çift yok olmasında veya radyoaktif atomların bozunumunda ortaya çıkarlar. Gama ışın patlamaları iki tür oluyor: Aşırı büyük kütleli yıldızların patlamasından gelenler ile nötron yıldızlarının birbirleri veya kara delikler ile çarpışmalarından gelenler. Gama ışınlarının enerjisi güneşin merkezini sıcak tutar. Gama dalgaları, algılama bilinç ve entelektüel düşüncenin kaynağı olduğu düşünülüyor.
_Ernest Rutherford bunları Yunan alfabesinin ilk üç harfi ile adlandırdı: Kurşun engelden hemen sıçrayan alfa, engelde biraz ilerleyebilen beta ve engelin öte yanına geçebilen gama. Bugün biliyoruz ki, alfa ışını aslında helyum çekirdeğinin aynısı (iki proton ile iki nötron), beta ışını ya elektron ya da pozitron ve gama ışını da bir ışık türü.
_Statik elektrik bulutlarda biriktiğinde, bir anda şimşek çakar. Bu statik elektrik dev bir parçacık hızlandırıcı gibi davranarak, elektron-pozitron çiftleri üretir ve bu parçacık-antiparçacık çiftleri de “çift yok olması” ile gama ışınlarına dönüşür. Bu patlamalar sadece uçakları etkileyebilecek yüksekliklerde oluşur
_Pozitron, elektronun karşı parçacığı olan artı yüklü leptondur. Antiparçacık kavramının ilk örneği "pozitrondur."
_Lepton, temel parçacıklardan birisidir ve maddenin yapı taşıdır. En çok bilinen lepton, atomda bulunarak atomun kimyasal özelliklerini belirleyerek neredeyse tüm kimyayı oluşturan elektrondur. İki temel lepton sınıfı vardır: yüklü leptonlar (ya da elektron benzeri leptonlar olarak da adlandırılır) ve nötr leptonlar (nötrino olarak bilinir). Yüklü leptonlar diğer parçacıklarla birleşerek atom ya da pozitronyum gibi bileşik parçacıklar meydana getirirken nötrinolar diğer parçacıklarla etkileşime girmezler ve bu sebepten algılanmaları çok zordur.
_Teta Dalgalar_
_Frekansları 3-5 olan dalgalardır. İyi bir theta aktivitesi öğrenme ve özellikle yaratıcılığın kaynağıdır. Stresin hiç olmadığı, sezgisel olduğumuz bir dalga boyudur. 2 ile 5 yaşındaki çocuklarda aktivite yoğunluğu yüksektir. Burada bahsettiğimiz bu Delta ve Teta dalgaları epileptiklerde, saralılarda bolca rastlanan dalgalardır.
_Delta Dalgalar_
_0-4 Hz frekanslarında yer alıyor. Genellikle uyku da ve nadir olarak görülen derin meditasyonda oluşur. Delta bandı, genellikle bebeklerde yetişkinlerin uykusunun 3. ve 4. aşamalarında meydana çıkar. Gerektiği zamanda delta ve teta dalgaları oluşmazsa, kişide uykusuzluk sorunu oluşmaya başlıyor.
__
_Beyin Dalgalarının ve Işınların Keşfi_
_Beyin titreşimlerinin tespiti ilk defa Richard Caton tarafından 1875 yılında yapıldı. Elektroensefalogram (EEG) denen bir aletle ölçülen bu sinyallere doğal olarak "beyin dalgaları" deniliyor. Bu dalgalar, bir voltun milyonda biri kadar düşük bir voltaja sahip.
_Hans Berger'in araştırmalarına göre, beyin dalgaları, kişinin bulunduğu bilinç durumuna göre degişmekte ve farklı frekanslarda salınmaktaydı. Bu farklı frekanslardaki beyin dalgaları, 4’e ayrılıyor ve Alpha, Beta, Theta, Delta olarak adlandırıldı. İnsan beyninin çeşitli frekanslarda dalgalar yaydığı çok eski zamanlardan beri bilinir. 1924'de Alman psikiyatr Hans Berger insan kafatası üzerine platin elektrotlar iliştirerek insan beyninin elektriksel dalgalarını kaydetmeyi başardı. Alfa, Beta ve Gama dalgaları normal beyin dalgaları sayılır. Teta ile Delta dalgaları ise beyin özürlü kişilerin yaydığı dalgalardır.
_ABD'deki Rochester Üniversitesi bilgisayar bilimleri laboratuvarında geliştirilen bir bilgisayar sayesinde, televizyon beyin dalgalarıyla uzaktan kumanda edilebiliyor. Bilgisayarı açıp kapatmak isterken insan beyninden yayılan dalgalar bilgisayar tarafından algılanıyor. Bilgisayar hangi dalganın açma, hangi dalganın kapama olduğunu ayırt edebiliyor.
_Lazer Işınlar: Aynı dalga boyundaki elektromanyetik radyasyondan oluşan ışıktır. 1960 ABD’li Theodore Harold Mainman tarafından keşfedilmiştir. Uzayda mesafe ölçümünde kullanılır.
_X Işınları - Röntgen Işınları : Kemikleriniz ve dişleriniz ağır ve yoğun olduğundan, x-ışınlarını engeller. Böylece X-ışını imajında boşluklar oluşur. Bu boşluk bölümlere sayesinde iskeletinizin biçimini tam olarak ortaya çıkar. Elektromanyetik spektrumda Gama Işınlarından bir adım daha uzun dalga boyuna sahiptir. Güneş yüzeyinde oluşan fırtınalarda yoğun şekilde bulunurlar. İyonlaştırıcı radyasyon sınıfına dahil olduklarından zararlı olabilirler. X ışınları 1895'te Wilhelm Röntgen tarafından Crookes tüpü ile yaptığı deneyler sonucunda keşfedilmiştir. Morötesi'nin ötesidir. X Işınlarının ötesi ise Gama ışınları'dır.
_Morötesi - Ultraviyole Işık: Dalga boyu 100 ile 400 nm arasındaki ışına denir. Gözümüz, 400 ile 700 nanometre dalga boyları arasına duyarlıdır ve bunun dışındaki ışınımı algılayamaz. Görebildiğimiz en küçük dalga boylu ışınımı mor olarak algıladığımızdan, bundan daha küçük dalgaboyuna sahip olan ışını göremeyiz. Ultraviyole radyasyon, elektromanyetik spektrumun görünür ışıktan daha kısa dalga boylu olan belli bir parçasını oluşturur.
_Görünür (visible) Işık: Göz retinasındaki renk pigmentleri ile direk ilişkili olduğundan, görmemize yardımcı olur. Görünür radyasyon iyonize değildir. Atom ve moleküllerle ilişkisi; hemen hemen sahip olduğu tüm enerjiden, başka bir enerjiye dönüşen elektronların sonucudur.
_Kızılötesi Işıklar: Moleküller kızılötesi ışınları emdiklerinde atomları daha hızlı hareket eder ve böylece moleküllerin sıcaklıkları artar. Isı lambaları bu prensiple çalışır.
_Radyo Dalgaları: En uzun dalga boylarına sahiptir. Radyo dalgaları ilk olarak 1867'de İskoç matematiksel fizikçi James Clerk Maxwell tarafından yapılan matematiksel çalışmayla tahmin edildi.1887'de Alman fizikçi Heinrich Hertz, Maxwell'in elektromanyetik dalgalarının gerçekliğini laboratuvarında deneysel olarak ilk radyo dalgaları üreterek gösterdi.
___
_Ses Dalgaları_
_Ses Dalgaları, mekanik ve elektromanyetik dalgalar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Elektromanyetik dalgalar, yayılmak için bir ortama ihtiyaç duymazlar ve boşlukta da yayılabirler. Mekanik dalgalar ise, enerjilerini aktarabilmek için ortam taneciklerine ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden boşlukta (örneğin uzayda) yayılamazlar. Ses, bir basınç dalgasıdır. Yüksek frekans değerleri için Hertz'in bin katı olan ‘kilohertz’ (kHz) birimi kullanılır. İnsan kulağının duyabildiği sesler 20 ile 20000 Hz (20 kHz) arasında frekansa sahip olabilir. Eğer bir frekans 20 Hz'in altında ise bu tür titreşimlere ‘ses altı’ titreşimler, frekans 20 kHz' in üzerinde ise bunlara da ‘ses üstü’ titreşimler denilmektedir. Titreştirilen bir gitar teli, yaptığı periyodik salınım hareketi ile, hava moleküllerinin belli bir frekansta sıkışmasını ve genleşmesini sağlar. Bu şekilde teldeki enerji havaya iletilmiş olur. Teldeki titreşim genliği ne kadar fazla ise ortam tanecikleri (hava molekülleri) tarafından taşınan enerji de o kadar fazladır. Enerji ne kadar fazla ise sesin şiddeti de o kadar büyük olacaktır.
_Ton: Diatonik (doğal major) gamda bir ‘tam aralık’ olarak tanımlanan ton, belli bir frekansta üretilen saf ses.
_Tını: Sesin ‘rengi. Kemanla bir flüt arasındakı temel fark, ‘tını farkı’dır.
_Sesin şiddeti, ses kaynağına olan uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. Kulağa zarar vermeden işitilebilen en yüksek sesin şiddeti ise, eşik şiddetinin yaklaşık 1 milyon katı kadardır. Eşik şiddetindeki ses ‘sıfır’ desibeldir.
_Emar(MR) manyetik rezonans tomografi, canlıların iç yapısını görüntüleme amacıyla daha çok tıpta kullanılan bir yöntemdir.
_Müzik aletleri ve sesleri kitlesel histeri yaratmak üzerine akortlanıyor.
_Her organa ait özel ses tonlamaları, o organa ait hücrelerin titreşimini artırarak iyileşmesini sağlamaktadır. _Beyin ve kalbin senkronize olması sonucu titreşimlerinin eşitlenmesi anlamına gelir. Bu durum insanın akıl ve duygusunun diğer bir deyişle beynin sağ-sol lobu ile kalbinin senkronize hale gelmesidir. İnsan bu konumda iken duygularını akıl ile, aklını ise duyguları ile dışarıya hissettirir, ruhsal davranışını en üst düzeye çıkarır, aurasındaki renkler en yüksek enerji moduna geçer. İnsan bu en yüksek bu enerji ile daha güçlü olur. Doğuluların 'nirvana' 'erme' 'trans' dediği aşamayı tanımlar. İlahi güc.
_İbn-i Sina musikinin tıpta oynadığı rolü, 'Tedavinin en iyi yollarından biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlar ile bir araya getirmektir' der.
_1770’de Rothschild ailesi, İlluminati planlarını başlattı. Amacı bankalar aracılığıyla küresel bir dünya sistemi kurmaktı. Öyle bir güç ki tüm uluslararası kurumsal şirketleri ve hatta hükümetleri yönetecekti. Bu mutlak güç, biyoenerjetik yolla, belli frekans ayarları ve elektromanyetik manipülasyonlarla “bilincimizi” kontrol altına alırken biyolojimizi, psikolojimizi ve davranışlarımızı değiştiriyor. 1.Dünya savaşı sırasında Rockefeller tarafından yönetilen askeri radyolar devreye girdi.
_Schuman rezonansı - Dünyanın kalp atışı_
_Schumann rezonansı, dünya'nın iyonosfer tabakası tarafından geri yansıtılan elektromanyetik dalgaların frekans değerine verilen isimdir. Dünyanın yüzeyi ile iyonosfer tabakası arasındaki boşluk frekans yönlendiricidir. 1953’te alman fizikçi tarafından 7.83 hz.(teta) olarak hesaplandı.
_Otto Schuman: Elektrikteki artı ve eksi gibi her yerde olayların seyrini belirleyen 2 prensip görüyoruz; ışık ve karanlık, iyi ve kötü, yaratıcı ve yıkıcı. Bu da ya hep ya hiç demektir. Bu iki soyut prensip, yani yaratıcı ve yıkıcı prensip, bizim teknik vasıtalarımızı da belirler. Yıkıcı her şey şeytani, yapıcı her şey tanrısal kökenlidir. Patlama ve yanmaya dayalı her teknik, şeytani bir teknik olarak nitelendirilmelidir.
_Solfeggio Skalası_
_Antik çağlarda keşfedilmiş frekanslar: 528 Hz - Dönüşüm ve mucizeler(DNA onarımı), 963 Hz – İlahi Ahenk, 852 Hz – Ruhani duruma geri dönüş, 396 Hz – Kederi sevince çevirmek, 741 Hz – Kendini ifade ve çözüme erişme, 639 Hz – Bağlantılar ve ilişkileri dengelemek, 396 Hz - Korkulardan arınmamıza, 741 Hz - Farkındalığın artmasına, 582 Hz - Ruhumuzla bağlantıya geçmek, 337 Hz - Kan dolaşımını düzene sokar, 537 Hz - Endokrin sistemini düzene sokar, 625 Hz -Böbrek fonksiyonları, 635 Hz -. Hipofiz bezi, 654 Hz – Pankreas, 662 Hz -Epifiz bezi (pineal), 696 Hz – Kalp, 751 Hz –Karaciğer, 763 Hz – Tiroid, 764 Hz - Sinir sistemi, 835 Hz - Bağışıklık sistemi, 1335 Hz - Adrenalin, stresle mücadele - 1565 Hz: Ruhsal şifa
_528 Hz, dna onarıcı ve iyileştirme gücüne sahipken, şu anda dinlediğimiz tüm müzikler 440 Hz frekansına ayarlıdır. Bu frekans ile kitleleri sürü psikolojisi altında tutmanın, insanları asabiyete, kedere sürüklemenin, psikososyal kışkırtmalara açık hale getirmenin zeminini hazırlandı.
_432 hertz kalbin doğal atış frekansı. Bu frekans bizi huzura ulaştırır ve çakralarımızı açar. 432 hertz’e göre akort edilmiş müzik daha doğaldır çünkü doğada var olan ”la” sesi 432 hertz’dir. Müzikte ”la” sesini 440 hertz’e göre akortlama müziğin doğallığını kaybetmesine neden olur. Tüm enstrümanlar için ”la” sesi günümüzde 440 hertz olarak belirlenmiştir.
_440 Hz, zehirli müzik, petrokimya ve ilaç devleri tarafından 2. Dünya savaşında kullanıldı. Bu titreşimler, beyni baskılıyor ve yaratıcılığı köreltip egoları tetikliyordu. 3.Göz denen çakranın kapanmasıyla da insanoğlu farkındalığını hiçbir alanda kullanamaz hale gelecekti. 440 hz frekansı nazi döneminde insanları nasıl huzursuz ve depresif bir hale sokulacağının araştırmalarının sonucudur deniyor. Şeytanın İntervali: 440 Hz ile 444 Hz arasındaki interval. Nedeni ise ahenkten uzak, iğrenç denilebilecek bir tınının bu iki notanın aynı anda çalınması.
_Notalar_Ses Dalgaları_
Solfeggio skalasında 6 ton bulunmaktadır.
1- Do – 396 Hz: Kederden Neşeye Geçiş, Suçluluk duygusunu temizler
2- Re – 417 Hz: Değişimi Kolaylaştırmak. Travma temizler ve geçmişin yıkıcı etkilerinden arındırır. Hücreyi cesaretlendirir.
3- Mi – 528 Hz: Sevgi frekansı. Dönüşüm ve Mucizeler (DNA’yı şifalandırmak) farkındalık, hayal gücümüzü aktive eder, yaratıcılık
4- Fa – 639 Hz: Ahenkli ilişkiler, anlayış, tolerans ve sevgi
5- Sol – 741 Hz: Problem Çözmek. Hücreyi elektro manyetik ışınımlardan, toksinlerden arındırır. Saf ve dengeli bir yaşam
6- La – 852 Hz: Uyanış, Ruhsal Düzene Geri Dönüş. Saklı niyetlerin, ilüzyonların içinden geçip görmemizle ilintilidir. Farkındalık.
Si – 963 Hz: İlahi ahenk, tam ve bütün uyanış. Spiritüel dünyanın titreşimsiz enerjilerine yeniden bağlanırsınız.
174 Hz: Tonların en düşüğü olarak doğal bir anestezi olarak karşımıza çıkar.
285 Hz: Dokunun orijinal şekline gelmesine yardımcı olur.
Ek frekanslar 3, 6 veya 9’a indirgenebilir.
_11. yüzyıl keşişlerinden Guido d’Arezzo, melodi ve müzikal ahengi belirli bir düzeneğe oturtmak adına, o dönemlerde “ut, re, mi, fa, sol, la” olarak şekillenen ve bugünün müzik sisteminin çekirdeğini oluşturan notaları geliştirir. Arezzo bu adları Aziz Iohannes Battista ilahesindeki mısraların birinci hecelerinden alarak takmıştır. Notalar isimlerini John the Baptist’e ithaf edilen “Ut queant laxis Resonare fibris, Mira gestorum, Famuli tuorum, Solve polluti, Labii reatum, Sancte Iohannes” dizelerinin başlangıç hecelerinden alır. Birkaç yüzyıl sonra bu nota dizilimine “si” eklenecek ve “ut” notası “do”ya dönüşecektir. 1970’li yılların ortalarında Dr. Joseph Puleo dikkatleri notaların elektromanyetik frekansı konusuna çeker ve bu alanda spesifik araştırmalar yürütmeye başlar. Dr. Leonard G. Horowitz ile birlikte yazdıkları kitabında, Solfeggio Frekansları’nın bir çeşit numaroloji metodu ile oluşturduğunu yazmıştır. Kitabı Mukaddes incelemesinde, bir dizi kutsal sayının 3, 6 ve 9’un, tekrar eden bir kodun modeli olduğunu savunmuştur. Pisagor yöntemini kullanarak bunları deşifre ettiğinde, eski Solfeggio skalasının eksik 6 tonuna karşılık gelen, 6 elektromanyetik ses frekansı ortaya çıkarmıştır.
_Ernst Chladni, ses dalgalarının görünür olmasını sağlamak için farklı yollar araştırmıştır. Kumla kaplı düz bir plaka üzerinde, farklı frekanslar vererek çalışan Chladni, bu çalışma sonucunda, plaka üzerinde farklı desenlerin oluştuğunu keşfetti. Her sesin farklı bir şekli olduğu ortaya çıktı. Bugün, bu desenler ve şekillere Chaldni Figürleri denmektedir.
_Nörobilimci Dr. Candace Pert, kitabında; “Her hücre, ortamın akustik salınımları ile titreşir, yansıtır ve etkileşir. Dünya ve Güneş bile 160 dakikada bir ana ritme uyarak birlik halinde titreşir.” der ve şu minvalde devam eder; “Her müzik notası, işitilemez notalarla birleşir. Daha yüksek oktavlarda, senfoninin duyamadığımız seslerinde, hücrelerimiz salınır ve muhtemelen rezonansa girer. DNA’nın kendi melodisi vardır. Atomlardan, galaksilere kadar, nükleer maddenin müziksel doğası, artık resmi bilim tarafından da kabul edilmektedir.
_Japon Bilim Adamı Masaru Emoto’yu ve onun “Su Deneyi”nde suyun bile bir hafızası olduğunu ve kelimelerden etkilendiğini ve bu kelimelere tepki gösterdiğini. Her kelimenin bir frekansı vardır. Seçtiğimiz kelimelerle, kendi dünyamızı kendimiz yaratıyoruz. Pozitif ya da negatif.
_Çakra: Antik zamanlarda, DNA’nın akort edilmesinde doğa sesleri kullanılırdı. Tınılar, bilinçaltı dehlizlerine nüfuz eder, şifalanma ve dönüşüm sağlanırdı. Her frekans, belirli bir renge ve belirli bir çakraya karşılık gelir, buna göre tedavi uygulanırdı. Örneğin kalp çakramız yeşildir. Sevgi çakrasıdır kalp. Yeşil, Gaia’nın rengidir. Yani Doğa Ana’mızın. Kalbimiz yeşil frekansta titreşir. Bu bilgilere sanırım en çok riayet edenler, kadim Türk şamanlar olmuştur. Şamanizm ve dinler tarihi konusunda pek çok kitabı, yazısı olan halk bilimci akademisyen yazar Mihály Hoppál’a göre ekolu, yansımalı sesler, müziğin başlangıcı sayılmalı. Buna göre, Şamanların{Kamların} ritüellerinde kullandıkları müzik{sesler, şarkılar} ilk müzik eserleridir. Tedavi ayinlerinde bu frekansları kullanmışlardır. Hoppál, “her şaman melodisi, hayvansı bir biçime sahip, yardımcı bir ruhun ezgisidir.” der. Ninniler de bize şaman geçmişimizden kalmış, çok değerli bir mirastır. Bir annenin, bebeğine sevgiyle söylediği ninninin frekansı, bebeğe geçer ve onu rahatlatır. Bulundukları alanın enerjsi değişir ve bebek rüya âlemine geçer.
__
_Spektrum – Tayf_
_Renklerin, seslerin, elektromanyetik dalgaların ya da diğer fiziksel gerçeklerin birbiri ardına süreklilik içinde sonsuz değişmesi durumudur. Dalga tayfı, çeşitli dalga boylarındaki sinyallerin ve bunların kuvvetlerinin tanımlanmasıdır. Tayf genelde dikey düzlemde genlik ve yatay düzlemde frekans bulunacak şekilde bir grafik olarak verilir. Görünür ışık için (dalga boyu 380 nm ile 800 nm arası) tayf ışıkta beliren renkleri verir. Görünür ışık aslında gama ışımasından radyo dalgalarına kadar uzanan elektromanyetik ışıma tayfının küçük bir bölümünü oluşturur.
_Elektromanyetik spektrum (EMS): Evrenin herhangi bir yerinde fizik kurallarınca mümkün kılınan tüm elektromanyetik radyasyonu ve farklı ışınım türevlerinin dalga boyları veya frekanslarına göre bu tayftaki rölatif yerlerini ifade eden ölçüt. Herhangi bir cismin elektromanyetik spektrumu, o cisim tarafından çevresine yayılan karakteristik net elektromanyetik radyasyonu tabir eder. Elektromanyetik tayf, dalga boylarına göre atomaltı değerlerden başlayıp (Gama veya X-ışını) binlerce kilometre uzunlukta olabilecek radyo dalgalarına kadar birçok farklı radyasyon tipini içerir. Elektromanyetik tayf teoride sonsuz ve sürekli olsa da, pratikte kısa dalga boyu (yüksek frekans) ucunun limitinin Planck uzunluğuna, uzun dalga boyu (alçak frekans) ucunun limitinin ise evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşit olduğu düşünülmektedir.
_Bu spektrumun bir ucunda dalga boyları en büyük, enerjileri ve frekansları ise en küçük olan radyo dalgaları bulunur. Diğer ucunda ise; dalga boyları çok küçük, fakat enerji ve frekansları büyük olan X ve γ ışınları bulunur. En küçük dalga boyuna sahip olan gama ışınları ile en büyük dalga boyuna sahip olan radyo dalgaları arasında 1025'lik (milyar kere milyar kere milyarlık) bir fark vardır
__
_Fisyon : Atom çekirdeğinin parçalanmasıdır. Kararlılığı az büyük çekirdeğin, kararlı küçük çekirdeklere dönüşmesine denir. Bu olayda büyük enerji açığa çıkar. Bu enerji Nükleer Enerji Santrallerinde Kullanılır.
_Füzyon : Atomik parçaların birleştirilmesidir. Füzyon, fizyonun verdiği cesaretle çekirdeklerin çarpıştırılması sonucunda yapılabilirliği keşfedilen ve aslında güneş ve bilumum yıldızların yakıtlarını karşıladığı ana tepkimeye verilen addır.
_Radyoaktif atom : Atom çekirdeklerinin kendiliklerinden ışıma yapmalarına denir. Radyoaktif atomların çekirdekleri kararsızdır.
_Foton : Işığın temel birimi ve tüm elektromanyetik ışınların kalıbı olan temel parçacıktır.
_Watt : Temel enerji birimdir. Saniyedeki enerji sayısını ifade eder.
_Volt-Voltaj - Gerilim : Elektrik akımına neden olan potansiyel farktır.
_Elektrik akımı(amper) : İletken malzemeler her zaman hareketli elektrik yükleriyle doludur ve bu yük hareketlerinin toplamına elektrik akımı(amper) denir.
_OHM kanunu : Her iletkenin direnci(ohm) vardır. Akım, gerilim ve direnç arasındaki ilişkiyi OHM kanunu ile ifade ederiz.
_Frekans : Bir sinyalin, 1 saniyedeki tekrarlanma sayısı.
_Dalga boyu : Sinyalin bir döngüsündeki aldığı mesafesidir.
_Periyot : Sinyalin bir saykılındaki geçen süredir.
_Nm : Nanometre - Newtonmetrenin kısaltılarak ölçü birimi haline gelmiş terim halidir. 1 milimetre, 1 milyon nanometreye eşittir.
_Hertz – Hz - Frekans(sıklık) ölçü birimi. Adını Alman fizikçi Rudolf Hertz'ten alır. 1 hz saniyede 1 devir. 1 mhz saniyede 1 milyon.
__
_Radyasyon_
_Maddenin yapı taşı atomdur. Atomun çekirdeğindeki proton ve nötron sayısı artıkça, atom karasız bir yapıya dönüşür. Kararsız atomlar kararlı hale geçmek için ışınlar yaymaya ve bozulmaya başlarlar. Bu atomlara radyoaktif atom (Radyasyon) denmektedir. Radyoaktif atomların çekirdeğinde bulunan nötron sayısı, proton sayısından daha fazladır. Işıma işlemi, atomun çekirdeğindeki proton ve nötron sayısını azaltmak için oluşmaktadır.
_Radyasyon : Dalga, parçacık veya foton olarak adlandırılan enerji paketleri ile yayılan enerjidir. Radyasyon yayan bu maddelere ise radyoaktif madde denir. Radyasyon,1896’da Fransız fizikçi Henri Becquerel’ın uranyum tuzunun ışınlar yaydığını farketmesiyle keşfedilmiştir.
_Radyoaktif bir madde, kurşun bir kap içerisine konarak manyetik bir alana tabi tutulduğunda üç tip ışıma yayabilir. Bazı ışınlar hafifçe sola yönelirler. Bu ışınlar alfa ışınları olarak adlandırılmaktadır. Diğer ışınlar sağa yönelirler. Bu ışınlar negatif yüklü beta ışınları olarak adlandırılmaktadır. Dümdüz bir yol izleyen ışınlar ise, gama ışınları olarak adlandırılan, kısa, elektromanyetik dalgalardır.
_Radyasyon 2 ye ayrılır_
_1- İyonlaştırıcı Radyasyonlar_ Girdiği ortamda iyonları ayrıştıran radyasyonlara denir.
_İyon (İyonizasyon) : Elektrik yüklü atom’dur. Atomlar kararsız yapılarından kurtulmak ve kararlı hale gelebilmek için elektron alırlar ya da kaybederler. Bunun için de başka bir atomla ya da kökle bağ kurarlar. Pozitif (+) elektrik yüklü iyonlara katyon, negatif (–) elektrik yüklü iyonlara anyon denir.
_a- Elektromanyetik radyasyonlar: Gama (Y) ve X ışınları elektromanyetik radyasyonlardır. Gama (Y) Işınları: Manyetik alanda sapmadıkları için belirli bir elektrikle yüklü değillerdir. Gama ışınları elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir. X Işınları: Hızlandırılmış yüksek atom numaralı elektronlar hedef seçilen atomların çekirdeklerine yaklaştıklarında, yavaşlamalar olur. Bu yavaşlamalar sonucu x ışınları oluşur. _b- Parçacıklı Radyasyon: Alfa (α) Işınları: (+) yüklü parçacıklardan oluşur Bir kağıt parçası veya cildimiz tarafından durdurulabilir. Beta (β) Işınları: (+) ve (-) elektrik yüklerinden meydana gelmişlerdir. İnce bir su, metal levha yada cam tabakası bu elektronları durdurmak için yeterlidir. _2- İyonlaştırıcı olmayan Radyasyonlar_
_Ultraviyole ışınları: Asıl kaynağı güneştir. UV ışınları güneş tam doğarken bolca yayılmaktadır. Deri kanserlerinin %80’i UV ışınlarından kaynaklanmaktadır. Radyo dalgaları, mikrodalgalar, mobil ve cep telefonları, radyo FM ve TV vericileri, radarlar… Zararları: İyonlaştırıcı radyasyon, hücrenin genetik materyali olan DNA’yı parçalayabilecek kadar enerji taşımakta ve DNA’nın parçalanmasıyla hücreler ölmektedir. Bunun sonucunda doğal olarak dokular zarar görür ve kansere yol açabilir. Radyasyon canlıda genetik değişikliklere ya da vücutta kalıcı değişikliklere sebep olabilir. Radyasyonun etkileri zamanla ortaya çıkmaktadır.
__
_Kuantum_
_Atomaltı parçacıkları inceleyen bilim dalı. Bu parçacıklara kuanta adı verilir. Elektron, foton, kuark gibi parçacıklar kuantalara örnektir. Quanta kökünden gelir. Enerjinin en küçük birimi. Ünlü fizikçi Richard Feynman’ın açıkladığı gibi; “Şundan emin bir biçimde söyleyebilirim ki; kuantum mekaniğini hiç kimse anlamamıştır.” Birkaç bin yıllık tartışmanın ardından, maddelerin neden yapılmış olduğunu artık biliyoruz; elektron ve kuark adı verilen küçük parçacıklar. Bu arkadaşlar, hidrojen ve oksijen gibi atomları ve H2O gibi molekülleri oluşturmak için, küçük aileler dahilinde birlikte takılırlar. Kuantum dünyasında, her şey seviyelere ayrılmıştır. Örneğin bir atomdaki elektron, tıpkı mutfaktaki raflar gibi, atomdaki birkaç tane enerji düzeyinden birinde yer alır. Fakat kuantum dünyası tuhaftır. Elektrona bir miktar enerji verin, anında bir diğer enerji düzeyine sıçrayacaktır. Buna kuantum sıçraması adı verilir.
_Kuantuma göre bir şey yoktan var olabilir ve var olan bir şey yok olabilir.
_Kuantumda mutlak doğrular yok, olasılıklar vardır.
_Kuant küçük ölçekli, Newton büyük ölçekli fiziktir.
_Bir varlığı gözlerken onun mutlaka bir değişime uğradığını savunur. Newton mekaniğinin (klasik mekanik) tersine kuantum mekaniği evrende hiçbir fiziksel olayın kesin ve ortaya koyulabilir ve net ölçülebilirliğinin mümkün olmadığını bunun yerine bütün bilebildiklerimizin istatistiksel veriler olduğunu söyler.
_Klasik fizik insanın dışarıdan gözlem yaptığı bir bilimdir ancak kuantum fiziğinde insan bütünün bir parçasıdır, yaptığı hesabın içindedir, bir diğer anlamda, gözlemin içindedir, bu sebepten anlaşılması zordur.
_Max Planck ışığın dalga gibi değil, parçacık gibi davranabileceğini düşünerek kuantum mekaniğinin temellerini attı. İçinde yaşadığımız evreni ve bizi oluşturan maddeyi, yani özümü kavramamızı sağlar. Dalga ve parçacık ikilisini kavrarsanız kuantum fiziğini çözdünüz demektir. Fizikte iki temel formdur dalga ve parçacık ikilisi. Işık, aynı musluktan akan su gibi dalga şeklinde hareket eder. Fakat foton denilen parçacıklardan oluşur.
_Çift yarık deneyi adı verilen bir deney sayesinde öğrenildi. Yukarıda bahsettiğimiz durgun haldeki gölün ortasına ufak bir taş atın. Taşın atıldığı yerden dışa doğru dalgaların yayıldığını görürsünüz. Bu dalgalar gölün sadece sağında, solunda ya da herhangi bir yerinde değil, her yerindedir. Şimdi, gölde oluşan dalgaları kaldırın ve yerine maddeyi, yani elektronları ya da protonları koyun. Çift yarık deneyi ile, parçacık olarak bildiğimiz elektron, proton gibi maddenin temel taşlarının aslında su dalgası gibi davrandığını ve aynı su dalgalarının gölün her yerinde dağılması gibi bir elektronun da evrenin her yerinde dağılabileceği gibi sarsıcı ve beyin yakan bir gerçekle karşılaşıldı.
_Akıllı telefonların dokunmatik ekranları, CERN laboratuvarlarında kuantum deneyleri sırasında ortaya çıktı.
_Madde ya da özdek, uzayda yer kaplayan, kütlesi olan tanecikli yapılara denir. 5 duyu organımızla algılayabildiğimiz canlı ve cansız varlıklara denir.
_Kuantum mekaniği: Madde ve ışığın, atom ve atomaltı seviyelerdeki davranışlarını inceleyen bir bilim dalı. Dalga mekaniği adlarıyla da anılır. Kuantum mekaniği; moleküllerin, atomların ve bunları meydana getiren elektron, proton, nötron, kuark, gluon gibi parçacıkların özelliklerini açıklamaya çalışır.
_Kuantum 2 _
_Klasik mekanik, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması, tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi birtakım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. Klasik fizik, evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu; ancak Max Planck bazı deneysel gözlemleri açıklayabilmek adına, 1900'de enerjinin paketçiklerden oluştuğunu; 5 yıl sonra da Einstein ışığın aynı şekilde paketçiklerden oluştuğunu, yani ışığın da, enerjinin de, süreksizlik gösterdiğini buldular
_Elektronun varlığı daha önce 1897 senesinde J. J. Thompson tarafından ispat edilmişti. Bu durumda, eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, klasik fiziğe göre, çok kısa bir zaman diliminde enerji kaybederek çekirdeğe düşmeleri beklenirdi.
_Kuantum dalgalanması - titreşim: Belirsizlik İlkesi dahilinde, enerji miktarındaki geçici değişmedir. Hiçlikten enerji oluşumuna neden olabilir. Bu yapıların çok ilginç özellikleri vardır: İlk olarak, fiziğin temel ilkelerini ihlal edebilmektedirler. Örneğin zamanda geriye hareket edebilmektedirler. Enerji korunumuna tabi değilmiş gibi davranmaktadırlar ve hatta ışıktan hızlı hareket edebilmektedirler. Bunların hiçbiri, gerçek parçacıklar tarafından yapılamaz. Sanal parçacıkların bunu yapabilmesinin nedeni, varlıklarının madde ve enerji üzerindeki toplam etkisinin her zaman sıfır olmasındandır. Araştırmalar, bu sanal parçacıkların muhtemelen Evren'in her noktasında her an oluştuğunu ve sonrasında hemen yok olduklarını doğrulamaktadır. Hiçlikten var olan parçacıklar, anlık olarak var olup yok olurlar. Bu dalgalanmalardan bir tanesi anlık olarak oluşup yok olmaz ve hızla genişlemeye başlar. İşte Büyük Patlama anı, bu an olabilir. Sonrasında ise, devasa bir "sıfır" şişip genişler ve kendi içinde madde ve anti-madde oluşmaya başlar. Evrendeki bütün maddenin ve enerjinin toplam enerjisi sıfırdır. Kocaman bir sanal parçacık içerisinde yaşıyor olabilir miyiz? Ancak sanal parçacık çiftlerinin çok kısa bir süre için var olabildiğini, sonrasındaysa yok olmak zorunda olduğunu Büyük Patlama'nın bir noktada, müthiş küçük bir hacimde ve bir anda gerçekleştiği ve sonrasında müthiş hızlı bir genişleme (enflasyon) dönemine girildiğidir genişlemenin başlaması için çok çok çok küçük bir miktar enerjinin yeterli olduğudur. Tıpkı bir orman yangını gibi, ufacık bir "enerji", her şeyi başlatabilir. Araştırma, evrenin şekli ne olursa olsun (açık, kapalı veya düz), kuantum dalgalanmanın hiçlik içerisinden toplam enerjisi sıfır olan bir varlığı, kendiliğinden ve durup dururken yaratabileceğini doğrulamış oluyor. "Evren'in dışında ne var?" sorusuna da cevap veriyor olması muhtemel: kuantum dalgalanmalar ile örülü devasa bir hiçlik. Bunun içerisinde, çok sayıda var olmuş ve var olan evren. Biz, evrenin pozitif madde-enerji tarafında bulunan yapılarız.
_Mutlak sıfır_
_Doğada bir maddenin ulaşabileceği en düşük sıcaklık -270.15 C. Hiçbir madde bu sıcaklığa sahip olamaz çünkü bu sıcaklığa sahip olursa enerjisi sıfırlanır. Bu sıcaklığın üzerindeki her şey birer enerji ve ışık kaynağıdır. İnsanlar da kızılötesi ışık yayar. Plank, ışığın dalga olarak değil, paketler halinde yayıldığını keşfetti ve bu paketlere kuanta dedi. Kuantum buradan gelir. Atom sistemi güneş sistemine benzer ama atoma enerji verildiğinde elektronlar sıçrayarak yörünge değiştirir ve tekrar eski yörüngelerine dönebilmek için foton yayar. Kuantum sıçraması budur.
_Higgs bozonu - Tanrı parçacığı_
_Higgs bozonu, kütleleri olmayan atomlara kütle kazandıran mekanizmadır, yani hiçliğe kütle vermektedir. Cernde kanıtlandı.
Atom altı parçacıklara kütle kazandırıyor ve maddenin oluşmasını sağlıyor. Kuarklar evrende serbest halde bulunamazlar. Higgs bozonunun oluşturduğu Higgs alanı kuarkları etrafında toplar. Bu şekilde kuarklar kütle kazanıp proton ve nötronları oluştururken, Higgs bozonu da ortadan kaybolur. Tüm bu süreç saniyenin milyarlarca biri sürede olarak olup bittiği için Higgs parçacığını tespit etmek oldukça zordur. Cernde Işık hızına yakın bir hıza protonlar birbiriyle büyük bir hızla çarpışırlar. Ortaya büyük bir enerji ve protonların yapı taşlarından oluşan bir enkaz olan çıkar. Bilim insanları da bu enkazın arasında Higgs bozonunu ararlar. Fakat bu çok zorlu bir süreçtir. Çünkü dağılan kuarkların tekrar maddeyi oluşturması anlık bir zamandan çok daha kısa sürede gerçekleşir. Bu aynı zamanda büyük patlamanın da ufak çaplı bir simülasyonudur. Higgs alanı dediğimiz şey, bütün evrenin sahip olduğu tüm alanı ifade ediyor. Bu analojide de bir odayı dolduran tüm insanlar Higgs alanı olarak tarif edilebilir. Odaya ünlü biri girer ve herkes ona mıklatıs gibi yapışıp kütle kazanır. Higgs Bozonu da evrendeki bu alan içerisinde ortaya çıkan uyarılmalar sonucunda bazı parçacıkların tek bir yerde kümelenmiş halini ifade ediyor. Evrenin başlangıcı kabul edilen büyük patlamanın, (Big Bang) saniyenin milyonda biri kadar ertesinde ilk parçacıklar da etrafa saçıldı. Bu fizik kurallarını bulmaya çalışan fizikçilere göre ilk çıkan parçacıklar kütlesiz ve saf enerjiliydi. Fakat bilinen başka bir gerçeğe göre de evrende var olan her şeyin bir kütlesi vardır.
_2010 Higgs bozonu deneysel olarak ispatlandı.
_Fotonlar, durgun haldeyken kütlesiz. Hareket halindeyken, yüksek hızlarından dolayı kinetik enerjileri oluyor. Görelilik kuramıyla enerjiyle maddenin aynı şey olduğunu bildiğimize göre, ‘kinetik enerjisi olan fotonun ölçülebilir kütlesi de vardır’ diyebiliyoruz. Bu bağlamda, ışığın kütlesi olduğuna göre kütle çekimden de etkileniyor diyebiliyoruz.
__
_Kaotik - Kaos - Karmaşa_
_İnsanın hesaplamaya muktedir olmadığı, son derece karmaşık, ama kendi iç düzenine sahip süreçleri kasteder. Kaotik sistem, kısaca, “başlangıç şartlarına hassas bağlılık gösteren ve ölçülemeyecek karmaşıklıkta sistemler” olarak tanımlanabilir. Kısacası, kaos bilimine göre, kaotik bir sistemin başlangıç şartlarındaki ölçülemez derecede küçük bir değişiklik, sistemin gelecekteki durumunda ölçülemez ve çok büyük değişikliklere neden olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken iki nokta var: Birincisi, sistemin gelecekteki durumunun başlangıç şartları ile çok sıkıca ve hassas bir biçimde bağlı olması. İkincisi ve daha önemlisi ise, sistem karmaşıklaştıkça, sistemi kaotik duruma sokacak başlangıç değişkenlerinin sayısında ve karmaşıklığında büyük bir artış olması. Kaotik sistemler, sadece düş gücü ürünü olarak üretilmiş veya laboratuvar şartlarında oluşturulabilen sistemler değildir. Evren bizzat (belki de tamamen) kaotik bileşenlerden oluşur.
_Entropi – Düzensizlik_
_Fen Bilimlerinin en önemli yasası her şeyin yıprandığını söyleyen yasadır. Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Bilim adamları düzensizliği Entropi adı verilen nicelik ile ölçerler. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum da faydalı enerji miktarını azaltır. Faydasız enerjiyi (entropi) arttırır. Eğer bir sistem tamamı ile düzenli ise entropisi sıfır olabilir.
_Plazma - İyonlaşmış gaz_
_Plazma, çok yüksek sıcaklık ve basınç altında, elektrik yüklü parçacıklardan(iyon) oluşan bir gazdır. Plazma, maddenin en sıcak halidir. Harekete geçtiklerinde, manyetik alanlarla elektrik akımı oluşturur. Plazma, maddenin dört halinden biridir; diğerleri katı, sıvı ve gazdır. Gaz gibi plazmanın da bir kap içine konulmadıkça belirli bir şekli veya belirli bir hacmi yoktur. Gazdan farklı olarak, bir manyetik alanın etkisi altında lifler, kirişler ve çift katmanlı yapılar oluşturabilmektedir.
_Gaz haldeki maddelerin manyetik kutuplaştırmayla oluşan reaksiyonun kontrollü etkileşim süreci. Pozitif ve negatif parçacıkların elektriksel olarak nötr ortamı.
_Çoğu yapay plazmalar, elektrik veya manyetik alanların uygulanmasıyla oluşturulur. Ateş, ışıklandırma, elek kıvılcımları, florasan lambaları, neon ışıklar, plazma televizyonlar ve yıldızlar plazma halindeki ışıklandırılmış maddelerin örnekleridir.
__
_Albert Einstein_
_Görelilik (izafiyet) teorisi_
_1905 yılında Einstein fizik yasalarının tüm ivmelenmeyen (duran veya sabit hızla ilerleyen) gözlemciler için aynı olacağını ve ışığın boşluktaki hızının gözlemcinin hareketinden bağımsız olduğunu ortaya koydu. Bu özel görelilik kuramıydı. 1915 yılında genel görelilik kuramını yayımladı. Bu kuramda, kütleli nesnelerin uzay-zamanda bir çarpıtma yaptığını ve bunun kütleçekim olarak algılandığını ortaya koydu. Einstein’ın genel görelilik kuramı, Dünya çevresindeki uzay-zamanın eğrilmekle kalmayıp, gezegenin dönüşü nedeniyle burgulanacağını da öngörmüştür. NASA’nın Gravity Probe B adlı uzay aracı bunun doğruluğunu kanıtladı.
_Maxwell teorisinin zorunlu sonucu ışık hızının sabit olmasıdır.
_Genel görelilik: Einstein’e göre kütle çekimi diye birşey yoktur. Kütle çekimi zannettiğimiz şey bükülmeler yüzünden oluşur. Ona göre uzay-zaman doludur. Büyük kütleler de uzayda bükülme yaratır, tıpkı gergin bir çarşafın üzerine koyacağınız bir güllenin çarşafı içeri doğru çekeceği ve etrafında bir bükülme yaratacağı gibi. Dünyamız da işte bu yüzden güneş'in etrafında ister istemez dönüyor. Dünya bu bükümden çıkamıyor çünkü diğer cisimler de o bükümün dışını büküyor. Aynı şekilde dünya da uzayı büküyor ve bu bükmeyle ay'ı tutuyor. Yine aynı şekilde bükülen uzay biz canlıları bastırıyor ve bizler bu sayede bir yere fırlamıyoruz. Yani einstein'a göre kısaca, yer bizi çektiği için değil, uzaydaki bükülmeler bizi bastırdığı için toprağın üzerinde durabiliyoruz. Bu kuramından yola çıkarak, kütlelerin, yakınlarından geçen ışığı da büktüğünü dolayısıyla bizim geceleri gökyüzünde gördüğümüz yıldızların aslında o göründükleri noktada olmadıklarını söyler
_Kütlenin ışık hızına ulaştığı taktirde ki bu teoriye göre imkansızdır, kütlesinin sonsuza ulaşacağını söylemektedir. Kütle çekimi, zamanı büker. Kütle çekim kuvveti arttıkça zaman yavaşlar. İlk ilkeye göre iki hareketli cisim varsa bunlar kimin durduğunu veya kimin hareketli olduğunu anlayamazlar. Örneğin siz bir rokettesiniz, arkadaşınızda bir başka rokette. Arkadaşınızın ileri doğru gittiğini gördüğünüzde siz mi geriye hareket ediyorsunuz yoksa arkadaşınız mı ileri hareket ediyor bilemezsiniz. İlk ilkeyle ilgili bir başka sonuç ise zamanın farklı gözlemciler için farklı olmasıdır. Ama kendisi için zamanın yavaşladığını hareket eden cisim anlayamaz, onu gözlemleyen kişi anlar. Bu zaman farkları ışık hızı gibi yüksek hızlarda meydana gelir. Aynı zamanda iki roket var ve bunlardan biri yüksek hızda hareket ediyor. Bu hızlı hareket eden roket diğer rokete göre hareket yönünde kısalır. Yani farklı gözlemciler uzunlukları farklı algılar. İşte buna görelilik ilkesi denir
_Görelilik ilkesi, Galileo tarafından bulunmuş bir değişmezlik ilkesidir. Yani fizik yasalarının alabileceği biçime bazı kısıtlamalar getiren çok genel bir ifadedir. Buna göre fizik yasalarının belirli bir koordinat sistemine veya birincisine göre hareket eden bir başka koordinat sistemine göre aynı biçimi korumalarını sağlar. Einstein, savlarını açıklamak için genellikle trenleri ve gar peronlarını kullandı. Galileo ise, aynı konuda gemi ve kıyı örneğini kullanmakla yetindi.
_Einstein, ‘önce deney ve gözlem, sonra kuram’ diyen eski bilimsel çalışma yöntemine son ve büyük darbeyi indirdi. Önce hesap yaptı, tahminde bulundu. Deney arkadan geldi. Ve deney, Einstein’i destekledi. Kuantum etkilerinin belirsizliği, çok küçük ölçeklerde anlamlıdır; genel görelilik ise çok büyük ölçeklerdeki uzay-zaman yapısıyla ilgilidir. Newton’ un dehası, kütle çekim yasalarını bulmaya yetti. İki madde, birbirlerini kütleleriyle doğru, aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak çeker. Yerçekimi bir kuvvet değildir, uzay-zaman'ın geometrik eğriliğinden ortaya çıkar.
_Eğer kütle uzay-zamanı geometrik olarak eğiyorsa, güneşin çok yakınından geçip gelen uzak yıldızların ışıkları eğrilmiş olmalıdır. Bu eğrilik güneş çektiği için dış bükey değil de uzay-zamanın eğriliğine uygun iç bükey olmalıdır.
_Çok çok yoğun kütleler uzay-zamanı öylesine bükebilir ki, uzay-zaman kendi üstüne katlanır ve içine çöker, böylesine yoğun bir kütle görülemez çünkü ışık dahi bu uzay-zaman eğriliğinden, çökmesinden kurtulamaz.
_Kütle uzay-zamanı eğiyorsa bu eğilmeden zaman da etkileniyor(göreceli) olmalıdır. Eğilmiş zaman yavaş akmalıdır. Bu kuramın Newton’un kütleçekim kuramından temel farkı, kütleçekimini cisimlerin kütlelerinden kaynaklanan bir kuvvet ile değil, uzayın eğriliği ile açıklamasıdır. Genel görelilik kuramına göre kütle, içinde bulunduğu uzayın bükülmesine neden olur.
_Einstein’in özel görelilik kuramının Galilei ve Newton göreliliğinden farkı, uzayın ve zamanın mutlak olamayacağını söylemesidir. Einstein, fizik yasalarının bütün eylemsiz sistemlerde aynı olduğunu gösterdi. Ama bu önemli sonuç onun için yeterli değildi. Fizik yasaları evrensel ise, eylemsiz sistemlerde olduğu gibi, eylemli sistemlerde de aynı olmalıydı. Bunun için gravitasyonu yaratan nedeni bulması gerekiyordu. Bunu bulması tam 10 yılını aldı. 1915 yılında da Genel Görelilik kuramını ortaya koydu. Bu iş, 1800 yıllık Aristo evren modelini 1543 yılında Copernicus’un yıkışından çok daha görkemli oldu.
_Maxwell denklemleri elektrik ve magnetizma kuramlarını bireştirdi. Elektromagnetik dalgaların ışık hızıyla yayıldığını, başka bir deyişle, ışığın elektromanyetik dalgalar halinde yayıldığını ortaya koydu. Görelilik kuramının doğuşuna yol açtılar. Galileo ışık hızının yer ve şartlara göre değişebileceğini söylüyordu. Maxwell ise ışık hızının sabit olduğunu kanıtladı.
_Maxwell - Ether kuramı : Ses dalgalarının yayılabilmesi için hava, su vb. bir ortamın olması nasıl gerekiyorsa, ışık dalgalarının da boşlukta yayılabilmesi için bir ortama gereksinimi var olmalıydı. Bütün uzay boşluğunu doldurduğu varsayılan bu maddeye ether denildi. Beklentilerin aksine, boşlukta ether olmadığı, ışık hızının gözlemcinin hızına (onun bulunduğu eylemsiz sistemin hızına) bağlı olmadığı, her sistemden aynı hızda göründüğü kanıtlandı.
_Zaman aynı hızda akar ama kişilere göre değişir. Güzel bir kadınla bir saar bir dk. gibidir. 1 dk sıcak fırının yanında ise bir saat gibi. Uzayda da böyledir. 60 yaşında birine göre zaman 10 yaşındakine göre 2 kat hızlı akar.
_Einsteine göre kütle çekimi ne kadar güçlüyse zaman o kadar yavaşlar. Örn: Karadelik.
_Özel görelilik, sabit hızla hareket edenleri inceler. Genel görelilik değişken hızda hareketleri. 20 km ile giden biri 100 km ile gideni görünce kendisinin hareketsiz olduğunu düşünecek.
_E=mc2. E =enerji. M = Kütle C2=Kütlenin karesi. Cerndeki deneyde kütleli cisim ışık hızına ulaşamamıştır. _Hawking, Einstein'ın Genel Görelilik Kuramının, Big Bang'le başlayıp karadeliklerle sonlandığını gösterdi.
__
_Isaac Newton_(1643-1727)
_Bilimin amacını şu şekilde belirtmiştir: “Olgulardan doğanın kuvvetlerini keşfetmek, sonra da bu kuvvetler yardımıyla diğer olayları açıklamak. Oluşturulan kuram, olayları açıklayabilmelidir. Doğa, matematiksel niteliklere sahip bölünemez küçük parçacıklardan yapılmıştır ve doğada her olay bu parçacıkların birleşmesi ve dağılması ile oluşmuştur. Ona göre bilimin amacı deneyler ile birlikte bu olayları matematiksel kuramlar ile genelleştirmektir.
_Klâsik mekanik : Cisimlerin hareketlerini hem deneysel hem de matematiksel olarak inceleyen, fiziğin iki ana dalından biridir.
_Newton hareket yasaları_
1. Eylemsizlik yasası: Hareketli bir cisim dışarıdan bir kuvvete maruz kalmazsa doğrusal hareketini sürdürür.
2. İvme-Momentum: Bir cisim üzerindeki net kuvvet, cismin kütlesi ile ivmesinin çarpımına eşittir.
3. Etki-tepki yasası : Her etkiye karşı ona eşit bir tepki vardır.
_Newton, evrensel kütle çekimini ve hareketin üç kanununu ortaya koymuş ve sonraki 300 yıl boyunca bu bakış açısı bilim dünyasına egemen olmuştur. Bu yasalar klasik mekaniğin temelini oluşturur. İnsanlar Newton'u tanrıymış gibi görürdü. Tüm bu tabuyu, 250 yıl sonra yıkacak ve bu devrimi tarihin tozlu sayfalarına kaldıracak, newton'un o görkemli fiziğini yerle br edecek adam da dünya üzerine gelecekti. Albert Einstein.
_Newton'u, bilim camiasıyla barıştıran adam halley'dir. Halley, newton'un kitaplarını principa adı altında üç ciltle yayınladı. Newton'un denklemiyle hesaplamalar yaptı. Kuyruklu yıldzın ne zaman geçeceğini hesapladı
_Çiftlikte kafasına elma düştü ama ay düşmedi. 25 yaşındaki genç profesör. Deney ile matematiği evlendiren ilk kişi newton'du. Matematik artık bir soyutluk değildi ve fizik diye bir kavram ortaya çıkıyordu. Işık kuramı sonrası tüm bilim dünyasının kendisine cephe almasına ve haksız eleştirilmesine katlanamadı ve içine kapandı. Bilim dünyasındaki hırslı dinozorlar tarafından sindirilmişti. Newton, yaptığı çalışmaları bir daha dünya'ya açıklamamak üzere yemin etti. Yeminini 50 yıl boyunca bozmadı.
_Dünya üzerindeki bir cisme dünyanın çapının karesi ile orantılı bir şekilde çekim uygulanıyordu. Üstelik bu çekim kuvveti tüm evren'i etkiliyordu. Newton inanılmaz bir keşfe imza atmış, görünmeyen bir ipi görünür kılmıştı.
_Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri kitabında ispatlar, geometri ile yapılmış, evrensel kütle çekimi açıklanmış ve cisimlerin kütleleri ile doğru orantılı, mesafeleri ile ters orantılı birbirlerini çektiklerini açıklamıştır. Doğa kanunu, evren kanunudur. İlk yansıtmalı teleskobu geliştirmiş, beyaz ışığın bir prizmaya tutulduğunda farklı renklerden bir tayf yapması gözlemi sonucu bir renk kuramı oluşturmuştur.
_Annesi onu çiftçi yapmak istiyordu ama o gökyüzüyle uğraşıyordu. Üvey babayla büyüdü ve hiç evlenmedi. Vebadan dolayı champrice kapandı ve çiftlikte geçirdiği bu iki sene oldukça verimliydi ve bu dönemde kütle çekimi üzerinde düşünmeye başladı. Optik kitabında, yansıma ve kırınım hesapları, beyaz ışığın tayfın renklerine ayrılması, gözün çalışma yöntemi, merceklerle görüntü oluşumu, gökkuşağının renkleri, yansıma, teleskopunun yapımı gibi konulardan bahseder. Eleştirilme ve yadırganma korkusu vardı; bu nedenle buluşlarını ilk düşündükten yıllar sonra yayınladığı düşünülmektedir. Galileo'nun deneyciliğini örnek almış.
_Newton doğduğu zaman mucize bebek olarak söyleniyordu. Normalden 3 ay önce doğan newton bir kitaptan daha küçüktü. 9 yaşında annesi tarafından terk edildi. Papaz dayısı oldukça entelektüel bir adamdı ve newton ilk defa orada çok daha geniş bilgi hazinesi olan kitaplarla tanıştı. Eğitim için aile dostları clarke ailesinin yanına taşındı. Clark çok kültürlü bir adamdı, çatı katlarında inanılmaz bir kütüphane bulunmaktaydı. Newton aradığı huzuru işte o kütüphanede buldu. Clark ailesi ünlü düşünürleri ve bilim adamlarını ağırlıyordu. Aradığı yerin bu adamların yanı olduğunu görüyordu. Üvey babası ölmüş ve annesi onu yanına çağırmıştı. Bu kadar okuduğun yeter diyip 3 üvey kardeşine bakmasını söylenmiş…
*********
Devamı yorumda