Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

346 syf.
9/10 puan verdi
Son Yeniden Başlangıç
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir. Tarihi olayları anlamlandırmak için belirli sistematik analizler yapılır. Yapılan bu analizlerin minvalinde yeni fikir akımları tarihe kendi cephesinden şekil vermeye başlar. Esasında yapılan fikir jimnastikleri tarihin felsefesini ortaya çıkarır. Tarihi olaylara bir terzi edasıyla elbise biçen bu yaklaşımların sayesinde farklı görüşlerin ekseninde aslında birbirine çok benzeyen tarihi vakalar birbirlerinden çok farklı şekilde değerlendirilirler. Oysaki geçmişte yaşananları kavramak için bazen tersinden düşünmek gerekir. Yani olayı fikre uyarlamak yerine, fikri olaya göre kurgulamak bazen çıkar yol olabilir. Tabii tarihi yeniden kurgularken bütün tarihi olayların aynı kalıba sokulması zarureti ortaya çıkar. Bu pek mümkün görünmemektedir. Yani yukardaki örnek üzerinden gidecek olursak herkesin vücuduna uyabilecek bir giysiyi dikmek gerekir. İşte büyük Rus tarihçisi Gumilev, terziliğin (tarihçiliğin) imkansızı denilebilecek bir tasavvurun peşinden koşarak, muhayyileye sığmayan tarihi olayları kendi fikri kalıplarına uydurur. Tarih neden-sonuç ilişkilerinin bir bütünüdür. Yani bütün tarihi olaylar illiyet bağlarıyla birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Her “son” bir “yeniden başlangıcı” izler. Devam edegelen bu olaylar silsilesinin belirli bir sistemin dahilinde gerçekleştiğini tespit etmek Gumilev’in yegane hedefini oluşturur. Usta tarihçi ele alacağımız “Son ve Yeniden Başlangıç” eserinde olduğu gibi bütün çalışmalarında mezkur hedefinin tahakkuku için çaba sarf eder. Gumilev’in sistemleştirdiği etnogenez tezi diğer eserlerinde olduğu gibi bu çalışmasında da sağlam delillerle temellendirilir. Tabii bu fikri parlamalara hakim olabilmek için Gumilev’in diğer eserleri de iyice sindirilmelidir. Zira bu Gumilev’in kendine has terminolojisini içeren izah dili bu eserinde de anlatıya hakimdir. Farklılaşan tek şey tarihi örneklerdeki artıştır. Etnogenez, zaman içinde belirli safhalar şekilde tasavvur edilen bir tezdir. Halklar tıpkı insan organizması gibi doğar, yaşar ve ölürler. Nasıl ki insanın yaşamı bebeklik, çocukluk, gençlik vs. gibi aşamalardan geçtikten sonra nihayete eriyorsa, etnogenez de benzer aşamaları içerir. Etnogenez’in; yükseliş, akmatik, kırılma, atalet, obskürasyon, rejenerasyon olarak sınıflandırabileceğimiz bu aşamalarını geçen etnoslar (halklar) yaşam döngülerini sona erdirirler. Tabii bu şekilde kabaca taslağı sunulabilecek yapının oldukça karmaşık bir işleyişi vardır. Etnogenezin kendine has kompleks yapısını çözümlemek için Gumilev, ele alacağımız eserinde direkt konuya girmeden evvel etnosun kendine has özellikleri ve özgülüğünü masaya yatırır. Aslında bu giriş kabilinden açıklamaların etnos kavramının anlaşılmasının önünü açtığı ve okuru konuya ısındırdığı savunulabilir. İlerleyen satırlarda etnosun ele avuca sığmaz ve anlamlandırılması güç yapısı açığa çıkınca evvelden yapılan bu açıklamaların önemi daha iyi anlaşılır. Ayrıca bu kısım soru cevap şekilde tasarlanmış olup, okuru konunun merkezine çeken bir üslupla tasarlanır. Aslında soru ve cevaplarla konunun terminolojisi okura kanıksatılır. İzleyen bölümde Gumilev’in etnogenez tezinin ikinci büyük kavramı olan “passionerlik” açıklanır. İnsan doğasına has olup, bir ideal uğruna fedakar bir biçimde hareket etme güdüsü passionerlik kavramı çerçevesinde birey ve toplum ölçeğinde mercek altına alınır. Aslında deyim yerindeyse kitabın ortasından konuşulan bu bölümde passionerlik, ana hatları dışına fazla çıkılmaksızın anlatılır. Tabii yine de konunun bağlam bakımından derinleştiği, kavramların çatallaştığı, basit örneklerle kompleks tanımlamaların yapıldığı bu bölümde dikkatli okumanın şart olduğu görülür. Çünkü Gumilev fikirlerini kristalize hale getirirken anlaşılma kaygısından çok tezi kanıtlama niyetiyle hareket eder. Okurun konuya uyum sağlaması bu yüzden zaruridir. Tez temelinde şablonunu oluşturan Gumilev, tarihi olayı şablonun üstüne oturtarak meramını anlatmayı hedefler. Bu yüzden şablon iyi anlaşılmalı tarihi olayın örnek olarak uyumluluğu tekrar düşünülmelidir. Etnos ve passionerliğe ayrılan ilk iki kısımdan sonra etnogenezin safhalarına geçilir. Dokuz kısım dahilinde etnogenezin aşamaları açıklanır. Gumilev’in diğer kitaplarının aksine bu safhalar karışık tarihi olaylardan ziyade belirli bir etnos (Bizans, Arabo-Soğdian, Franklar), coğrafya (Hindistan, Avrupa, Çekya), grup (maniheistler, İsmaililer, markiyonistler) paralelinde anlatılır. Bu anlatım; tarihin yer, zaman, insan grupları gibi bileşenlerinin önemini kavratacak şekilde güçlü bir izahla tezahür eder. Tabii kitap devam ederken giriş bölümlerindeki kadar yoğun olmasa da terminolojik bilgi aktarımı aralıklarla devam eder. Her bir etnogenez safhasında görülen süper etnos, subetnos, passioner ısınma ve kırılma vb. gibi kavramların anlatıldığı fark edilir. Etnogenezin safhalarında yoğun bir tarihi anlatım söz konusudur. Aslında bazen konunun etnogenez olduğunun bile unutulduğu tarihi bilgi sunumu fazlasıyla etkileyicidir. Zira Bizans, Roma, Hindistan, Avrupa, Asya tarihine ilişkin her kitapta rastlanmayacak bilgiler akılda kalıcı örneklerle okura verilir. Gumilev, anlatısının etnogenez tezine ait kısımları ne kadar anlaşılmaz ise tarihi örneklerle şekillendirdiği anlatısı da o kadar anlaşılırdır. Çünkü ağır izahlarının farkındaymış gibi anlatısını renklendirir. Bazen bir efsane, bir edebi örnek ve şaşırtıcı bir anekdot da satırlar arasında kendisine yer bulur. Aslında bu tarz anlatılar başka bir tarihçi tarafından ele alınacak olsa akademik yetersizlik yakıştırmasının söz konusu olduğu yorumlar öne çıkabilir. Ama Gumilev için bu durum söz konusu olmadığı gibi bu tarz anlatılar Rus tarihçiye yakışır. Yine diğer kitaplarının aksine Gumilev bu eserinde etkin bir biçimde kullandığı tarihe yardımcı diğer bilim dallarının (coğrafya, biyoloji vb.) etkisini azaltarak kültürel anlatımlara yönelir. Misal kültürogenez isimli kavramı vasıtasıyla etnogenezin folklorik ayağını gayet güzel bir şekilde ortaya koyar. Kültürel anlatılar geçmişte yaşayan insan gruplarının özelliklerine yöneldiği zaman doğal olarak etkileyici bir görünüme kavuşur. Gumilev; Çin, Hindistan, Tibet vb. kadim kültürleri karşılaştırmalı olarak ziyadesiyle güzel bir şekilde dile getirir. Hem kültür hem tarihi bilgi yönünden bu yoğun anlatılar, etnogenez dışında yazarın okuruna didaktik davrandığının kanıtı gibidir. Gumilev’in diğer eserlerinin aksine bahsettiğimiz kitabında “biz” kavramına daha çok yer verdiği dikkat çeker. Her ne kadar vurgulamasa da taşıdığı Hristiyan, Ortodoks ve Rus kimliklerini eserlerinde hissettirir. Ama bunu objektifliğine halel getirmemek adına fazla belli etmeyen Gumilev, yorumlarının bazı yerlerinde Ruslar demek yerine “biz” der. Tabii bazen tarafsızlığına halel geldiğine de şahit olunur. Misal Girit’te soykırıma uğrayan Türkleri vurgulamaksızın Patriğin 2. Mahmut tarafından idam edilmesini eleştirir. Bu anlatılar dikkate alınmaz ise Gumilev’in genelde objektif olduğu dikkatten kaçmaz. Sonuçta, tarihe Gumilev gibi geniş bir açıdan bakan tarihçi çok azdır. Onun bakış açısına ulaşabilmek için onun kadar okumanın zorunluluğu düşünülebilir. Kullandığı sınırsız varyasyondaki tarihi olay anlatılarıyla her fırsatta tezine daha rahat dayanaklar bulur. Tezini kanıtlarken tarihi öğretir, öğretirken düşündürür. Her tarihi anlatı insanı düşünceye sevk etmez. Özellikle tarihin felsefesini direkt olarak hedeflemeyen eserlerin tali olarak düşünceye boyut kazandırma rolleri tartışılır. Ama Gumilev’in anlatısı düşünmeyi önceleyen için çok şey anlatır.
Son ve Yeniden Başlangıç
Son ve Yeniden BaşlangıçLev Nikolayeviç Gumilev · Selenge Yayınları · 200411 okunma
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.