Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

135 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
Bir çığlıktı Agape'ye Ağıt; bir serzeniş. Ölüme yaklaşırken yapılan bir iç hesaplaşma. Yılların pişmanlıklarıydı Agape, yılların özlemi, içinde kalanlar söylemek için; içinde kalmayanlardı. Dün Francis Bacon'ın Yeni Atlantis'ini bitirince işyerine götürdüğüm Agapeye Ağıt'a başladım başlamasına ama daha ilk cümlelerinden itibaren altını çizmekten, sağına soluna notlar iliştirmekten bir türlü ilerleyemiyordum. Sonunda bitirdim ve notlarımı bir araya getirmek bugüne kaldı. Gaddis, ülkemizde pek bilinmeyen bir yazar olsa da dünya edebiyatında son derece bilinen bir yazardır. 2014 yılında Zeynep Alpar, Agapeye Ağıt'ı dilimize çevirmemiş olsa, bu yazarın dilimizde hiçbir eseri olmayacaktı ki; en büyük eseri, kimi kaynaklarda yüzyılın da en önemli 100 eserinden sayılan The Recognitions dilimize hala çevirilmiş değil. Haliyle insana, "daha dünyada okunacak, keşfedilecek ne kadar çok yazar var kitapçılarda görmediğimiz" diye düşündürmüyor değil. Yine de, dilimize ilk defa üç yıl önce çevrilen ve Agapeye Ağıt'ı bile okumak Gaddis külliyatına bir giriş açısından önemli bir adım olacaktır. Thomas Bernhard etkisi hissedilir olan, bilinçakışı tekniğini bilen okurların ise aşina olduğu bir tarzla; bütün metni tek bir paragraf halinde olarak yazılan monografik kitap İvan İlyiç'in Ölümü gibi, bir son duygusunun kağıda dökülmüş hali. Yazarın 1998 yılında vefatından yaklaşık altı yıl sonra yayınlanan, yazarın ölmeden hemen önce tamamladığı son romanı. Yazar kitabında özellikle entropi üzerine eğilmiş. Yukarıda, yorumunun en başında kitabın tamamını kendi sözleriyle özetleyebiliriz aslında ama biraz daha detay vermek gerekirse kitabında seri üretim çağında sanatın geldiği aşama başta olmak üzere çağın ruhuna yönelik pek çok eleştiri var. Kitap, roman olarak kabul edilse de aslında romandan daha çok bir otobiyografi tadında. Karamsar havası ise insanı boğmuyor, aksine sürekli olarak hak verme ihtiyacı duyuyorsunuz yazara. Söylediği her şeyin anlam dünyasında ayağı yere basıyor çünkü. Gaddis, çağdaş toplumu bütün unsurlarıyla yargılamış ve asmıştır aslında. Televizyon, öfkesinin ilk ve en büyük hedefidir: "1927'de Philo T. Fansworth tarafından televizyonun ilk kamusal yayını altmış saniye boyunca dolar işaretinin görüntüsü gösterilmişti [...] bugün de o noktadayız, öyle değil mi? Eğlendirilmeyi bekler vaziyette çünkü burada başladı ve burada son bulacak,..." (s.28) Yazar, Beethoven'in bir bestesinin bugün elektronik bir yazılım tarafından çalınabilmesini, tekniğin sanatı öldürdüğü nokta olarak görüyor aslında. Sanat biçim değiştirmiştir artık. Bayağılaşmıştır. "Sayın Benjamin, sanatın şimdi kamu malı olduğunu söyleyebiliriz, az eğitimli olanlar için Mona Lisa ve Son Yemek mutfakta lavabonun üzerine asılacak takvim sanatı halini aldı." (s.56) Flaubert, Sand, Walter Benjamin, Tolstoy ve daha onca isimle kurduğu diyaloglarıyla yazarın belleğinde sürekli bir seyahat halindeyiz. Bu seyahatimizde entropinin nasıl sanatı; müziği, resmi, edebiyatıyla çürüttüğünü görüyoruz. Entropi nedeniyle nasıl doğanın olduğu gibi insan ruhunun da sürekli bir geriye gidiş halinde olduğunu görüyoruz. Fakat mesele değişim değildi. Mesele, değişimin bu kadar hızlı olmasıydı. "...ama mesele değişim değil hayır mesele artık değişimin bu kadar hızlı olması, haftalar yıllar bile değil kaç farklı hayat yaşadığın... (s.79) Umarım, The Recognitions da dilimize çevrilir bir gün ve bizler bu bilgelik pınarından daha çok yararlanabiliriz. Ya da bilinmese mi acaba? Belki de bilinmemeli değerli Gaddis. "...bir eserin popülerliği onun vasatlığının ölçüsüdür der Melville.... (s.77) 28.11.2017
Agapeye Ağıt
Agapeye AğıtWilliam Gaddis · Everest Yayınları · 201430 okunma
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.