Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Tanımlar icat mı edilir yoksa keşif mi edilir?
A Tanımlar keşfedilir, icat edilmez. B Onları keşfederiz; doğuştan bilmeyiz. Ama icat ettiğimiz şey, dili kullanan başka insanların halihazırda sözcüğü nasıl kullandıkları olgusundan daha fazlası değildir. Bir sözcük verilen bir duruma uyduğunda veya uymadığında Sokrates, kahramanlarının karar vermek için kullandıkları ölçütü keşfetmeye uğraşmaktadır. O genel olarak insanlar için böyle bir ölçütü dile getirmenin çok zor olduğunu biliyordu. Bu bakımdan "X durumunda ona cesaret der misin? O halde Y durumundakine ne diyeceksin?" diye sormuştur. Bulunacak bir tek tanım olduğunu düşünüyordu; (bugün söylediğimiz gibi) aynı sözcük için çeşitli ve birbiriyle çakışan anlamlara sahip olabildiğimizi kastetmiyordu. Gördüğü bir şeyi, "doğru tanım" olarak düşünmüştür. Altın ya da elmasları keşfettiğimiz gibi o doğru tanımın, dünyadaki orada olan herhangi bir şeyi keşfetme olduğunu düşünmüştür. Gerçekte o yalnız bizim fiilen seçtiğimiz sözcükleri nasıl kullandığımıza ilişkin ayrıntılı araştırma yaptığını düşünmekteydi: O sözcüğü X durumunda kullanır mıydınız? Hayır, o zaman diğer duruma bakalım: Y hakkında ne dersiniz, bu ona benzer mi? Bu, dünyanın doğası hakkında derin bir araştırma değil, dilsel kullanımın detaylı bir araştırması anlamına gelir. Yakın zamanda bulunan hayvan türlerinin hangi hayvan türlerine "gerçekten benzer" olduklarını keşfettiğimizde o türü bir süre yakından inceleriz; ancak "doğru tanımları keşfettiğimizde" bir dilde bizzat kendimizin kullandığı sözcükler dışında yakından incelenecek olan ne vardır? A Ama Platon'un yaptığı şey, sözcükleri tanımlamak değildi, o şeyleri tanımlamakla ilgilenirdi. B Bu durumda bir şeyi tam anlamıyla tanımlayan şey nedir? Hangi tanımın sözcükler ya da tanımladığımız deyimler olup olmadığını biliyorum; belli bir sözcüğü gerçekte belli bir duruma uyarlamak (veya uyarlamamak) için kullanılan ölçütü tasvir ediyoruz. "Bir şeyi tanımlama" deyiminin hangi anlamı vermek üzere düşünüldüğünü anlamıyorum. A Onun ne anlama geldiği, bir şeyin, şeyin esas olarak ne olduğunu, temelini keşfetmeye çalışmaktır. Keşfettiğimizi tam olarak şart koşamayız. Bunun nedeni, eğer bir kimse, mücadeleye atılmanın cesaret örneği olduğunu söylerse Sokrates'in, "hayır, o doğru cesaret değildir, başka bir şeydir, yani umursamazlıktır" cevabını vermesidir B Tüm bu araçlar, farklı bir niteliği, yani umursamazlığı tasvir etmek için "cesaret" sözcüğünü kullanmıyor olmamızdır. A "Cesaret" sözcüğünü bundan dolayı kullanmayız, çünkü o cesaret değildir. Savaşa atılmanın cesaret olduğunu söylesek de cesaretin esas (özsel) doğasını keşfetmiş olmayız. B "Mahiyet" (essence, öz) dediğin şeyin yalnız özellikleri tanımlamak olduğunu düşünüyorum. Bir üçgenin (veya üçgen olmanın) mahiyeti (özü) nedir? Üç açılı kapalı bir düzlem yapı olmaktır. Ve bu, "üçgen" sözcüğünü nasıl tanımladığımızı gösterir. Tanım, "üçgen" sözcüğünü nasıl kullandığımıza ilişkin doğru bir rapordur, hepsi bu. Dünyada, orada bir yerde hiçbir esas yoktur; sadece sözcüğe ilişkin kullanımlarımızla tanımlama yaptığımız özellikler vardır. Bir şeyin özellikleri dünyada orada bir yerdedir, fakat bazılarını tanımlayıcı yapan (bir sözcüğü kullanımımızda) ve diğerlerini tanımlayıcı-olmayan yapan insandır, yani bizleriz. Bekar birinin, hiç evlenmemiş bir adam olduğunu veya onun şu an evli olmayan bir adam olduğunu söyleyebiliriz. Bu, "bekar" sözcüğünü tanımlama yöntemimize bağlıdır. Gerçekliğin neye benzediğini biz keşfederiz, sözcükleri hangi anlamda kullandığımız ise bize bağlıdır. A Mahiyetleri de kolayca bir yana bırakırız. Şeylerin doğru doğasını keşfederiz ve bu doğru doğalar o zaman doğru tanımlarda şekil alırlar. Bir örnek vereyim: İnsanlar çok eski zamanlarda da şimşek görüyorlardı, ama modern bilim elektronların dalgalanmaları hakkında konuşmaya başlayıncaya kadar şimşeğin gerçekten ne olduğunu bilmiyorlardı. İnsanlar binlerce yıldır suyun etrafında bulunuyorlardı, ancak sadece modern kimyanın keşiflerinden sonra suyun doğru tanımının H20 olduğunu kimyagerler keşfettiler. B Orada biraz dur. İnsanlar, onun nasıl tanındığını, belirlendiğini, diğer şeylerden nasıl ayırt edildiğini bildikleri kadar şimşeğin ne olduğunu da önceden biliyorlardı. Yalnız modern bilimle bu fenomenin, yani şimşeğin çakmasının bilimsel açıklamasını bilmeye başlamışlardır. İnsanlar baştan beri suyun ne olduğunu biliyorlardı: içtiler, temizlik yaptılar, banyo yaptılar, onu göllerde ve ırmaklarda gördüler. İşte keşfedilen şey, suyun kimyasal formülüdür. A Evet, o kimyasal formül, suyun doğru tanımını sağladı. B İstersen bunun doğru tanım olduğunu söyleyebilirsin ancak bunu söylemen gerçekleri belirginsizleştirir. Olgular şunlardır: Yüzyıllarca, insanlar suyu diğer şeylerden nasıl ayırt edeceklerini biliyorlardı; onu belirleyebiliyorlardı, tanıyabiliyorlardı, kullanabiliyorlardı. Daha sonra kimyada bir keşif yapıldı ve sonuçta insanlar su hakkında başka şeyler öğrendiler, yani onun kimyasal formülünü öğrendiler. Bu, su hakkında yeni bilgi olarak gelen ek bir olgu idi. A Evet. Yeni bilgi, doğru tanımlamayı sağladı. B İstersen insanların, "su" sözcüğünü öncekinden farklı bir şekilde kullanmaya başladıklarını söyleyebilirsin. Eskiden "su" sadece göllerde ve ırmaklarda bulduğumuz sıvı anlamında kullanılırdı. Suyun hala aynı anlamı taşıdığını düşünüyorum, ama eğer isterseniz insanların şimdi H2 O demek için farklı bir şekilde "su" sözcüğünü kullandıklarını söyleyebilirsiniz. Türkçe kullanımın şimdi değiştiğini, böylece "su" sözcüğünün şimdi öncekinden farklı bir şey demek olduğunu mu söylüyorsun? A Evet. Göllerdeki ve ırmaklardaki varlığın özelliği, insanların suyu nasıl belirledikleri şeklindeydi, ancak onlar suyun gerçekten ne olduğunu bilmiyorlardı. Şimdi biliyorlar veya en azından bilim insanları biliyor. B Ve insanlığın geri kalan kısmı, yani kimyayı bilmeyenler suyun ne olduğunu bilmezler ve asla bilmiyorlardı, öyle mi? A Bu doğru. B Ama bir şeyi belli özellikler vasıtasıyla belirleyebilirseniz ve dolayısıyla onu bütün diğer şeylerden ayırabilirseniz, o kesinlikle tanım yoluyla kastettiğiniz şeydir. Bu, insanların baştan beri sözcüğü nasıl kullanmakta oldukları meselesidir. Gerçekten su içtikleri zaman ne içtiklerini bilmediklerini mi söylemek istiyorsun? A Onlar suyun doğru tanımını bilmiyorlardı. Şimdi onun ne olduğunu biliyoruz. B Hayır, bir sözcüğü kullanma şeklinin doğrusu veya yanlışı yoktur. Doğru olan, insanların bir sözcüğü bazen bu şekilde ve başka bir zaman o şekilde kullanabildikleridir, yani bu sadece bir dili kullananlar hakkındaki bir durumdur. İnsanlar bir zamanlar "ağırlaşma" sözcüğünü, halihazırda var olan bir şeyin yoğunlaşması veya fazlalaşması anlamında kullanıyorlardı; şimdi genellikle bu sözcüğü sadece "yavaşlama" veya "yorgunluk" anlamında kullanıyorlar. Ancak bütün bunlarda "doğru tanım" yoktur. İnsanlar sözcükleri sadece belirli şekillerde kullanıyorlar, hepsi bu. Meseleyi bundan daha karmaşık hale getirme. A Bu bir keşfetme meselesidir, icat değil. Yüzyıllardır gemicilerin, balinaları A, B ve C gibi ayırıcı belli başlı özellikler ve nitelikler yoluyla belirlediğini düşün. Ama o zaman A, B ve C'ye sahip olan ne varsa onun başka özelliğe sahip olduğu da keşfedilmiştir: Onlar balıklar değil, memelilerdi. Buna D özelliği adını verelim. Bu şekilde bir balinanın doğru tanımı keşfedilmişti: A, B, C ve D. B Keşif A, B ve C'ye sahip olan yaratıkların aynı zamanda D'ye sahip olmaları idi. D'yi tanımın içine dahil etmek zorunda değildik, ama dahil ettik, çünkü hayvanların memeliler, sürüngenler, kuşlar vb. diye sınıflandırılması zaten aynı şekilde kurulmuştur. Bir memeli olmak, oldukça önemli bir özelliktir. Ve böylece memeli olmak, tanımlayıcı olmuştur. "Balina" tanımı A, B ve C'den A, B, C ve D'ye kaymıştır. A Yani doğruluğun gidişatında değişiklik olmuştur, demez miydiniz? Sonuçta balinalar memelilerdir. Bu özelliği tanıma dahil etmek, doğruluğu elde etmede esastır. B Balinalar hakkındaki doğru olan şey, onların memeli olmalarıdır. Bu özelliği tanımımıza ekleyebiliriz de, eklemeyebiliriz de. Sınıflama ile ilgili daha önceden belirlediğimiz farklı nedenlerden dolayı onu sınıflamaya dahil etmeyi tercih ettik. A Bilimin ilerlemesi, doğru tanımlara ulaşmamıza yardımcı olur. Bilim bazen eski tanımları daha iyi (daha doğru) olanla değiştirir. Bir zamanlar frengi, yinelenen belli başlı semptomların nüksetmesiyle belirleniyor ve tanımlanıyordu. Daha sonra nedeni, yani spirochete (frengi bakterisi) mikroskop vasıtasıyla keşfedilmiştir. Spirochete'ler ortaya çıkınca diğer semptomlar da öğrenildi. Bu şekilde "frengi" tanımlanmaya başlamış, şimdi olduğu gibi yalnızca frengi hakkında önceden sahip olmadığımız doğrular da elde edilmiş oldu. B Hastalıkla ilgili gerçeklikte haklısın. A olduğunda hemen arkasından aynı zamanda B, C ve D'nin de sıralandığını keşfettik. Ama tanımı keşfetmedik. Tanım hakkında bir karar verdik. Semptomlara gönderme yapmak üzere "frengi" sözcüğünü kullanmaya ve spirochete'i frenginin nedeni olarak adlandırmaya devam edebilirdik. Veya "frengi" sözcüğünü yalnız illete, spirochete'nin varlığına gönderme yapmak üzere kullanabilirdik. İkinci alternatifte o zaman şöyle diyebilirdik: "spirochete'nin varlığı frengidir:' A Evet, bu frenginin ne olduğudur. Diğer doğru tanımı keşfettik. B Hayır, doğaya ilişkin başka bir olguyu keşfettik. Böyle olguları eklemeyi seçip seçmememiz bize bağlıdır.
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.