"Eski Yunancadan gelen karakter sözcüğü bir 𝐨𝐲𝐦𝐚 𝐲𝐚 𝐝𝐚 𝐝𝐚𝐦𝐠𝐚 anlamına gelir. Öyleyse karakter, içimize derinlemesine yerleşmiş ya da damgalanmıştır ve bizi kontrolümüz dışında belirli şekilde davranmaya iter. Bu karakteri birbiri üzerine yüklenmiş 𝒖̈𝒄̧ 𝒕𝒆𝒎𝒆𝒍 𝒖𝒏𝒔𝒖𝒓𝒖𝒚𝒍𝒂 derinlik kazanan bir olgu olarak düşünebiliriz.
✦En erken ve en derin katman genetikten, beynimizin donanımının belirli yollarından gelir ve bizi bazı ruhsal durumlara ve tercihlere meyilli hale getirir. Örneğin bu genetik unsur yüzün den bazı insanlar depresyona daha yatkındır. Bazıları içedönük, bazıları ise dışadönüktür. Hatta ilgi, ayrıcalık ya da mal varlığı sahiplenme açlığına bile yatkın olunabilir...
✦Bunun üzerindeki ikinci katman ilk yıllarımızda annemiz ve bakıcılarımızla kurduğumuz bağlılık tipleriyle gelişir. İlk üç dört yılda beynimiz kolayca şekillendirilebilir. Duyguları çok daha yoğun deneyimleriz, sonrasında yaşayacaklarımızdan çok daha derin anı izleri yaratırız. Yaşamımızın bu döneminde başkalarının etkisine çok açık oluruz ve bu yılların damgası çok derindir...
✦Üçüncü katman yaşımız ilerledikçe alışkanlıklarımız ve deneyimlerimizle oluşur. Bu katman ilk iki katmanın üzerinde yer alır ve stresle başa çıkma, keyif peşinde koşma ya da insanları ele alış biçimi gibi konularda belirli stratejileri temel alır. Bu stratejiler artık gençliğimizde yerleşen alışkanlıklarımıza dönüşür.
İlgilendiğimiz kişilere -arkadaşlar, öğretmenler, romantik eşler- ve onların bize verdiği karşılıklara bağlı olarak karakterimizin özel doğasında bazı değişimler olur. Ama genellikle bu üç katman belirgin modelleri oluştururlar. Biz belirli bir karar veririz.
Bu, beynimize nörolojik olarak kazınmıştır. Yolu daha önceden saptandığından bunu yinelemeye zorunlu oluruz. Böylece bu, bir alışkanlık biçimini alır ve karakterimiz binlerce alışkanlıktan oluşur. En erken alışkanlıklarsa biz bilinçli olarak onları fark etmeden yerleşmiş olur..."