Gönderi

Dünyaca ünlü matematikçimiz Ord. Prof. Dr. Cahit Arfin biyografisinde şöyle bir cümle dikkat çeker: "Beşinci sınıftayken tanıştığı genç bir ögretmen sayesinde matematige ilgi duydu." Basit bir cümle ama üzerine bir roman yazılabilir. Yazdığı kitaplarla, konferanslarıyla ülkemize önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, iki yıl okuduğu Ankara Lisesindeyken ögretmeni Cahid Okurer'in kendisini psikoloji alanına yönlendirdiğini anlatır ve her röportajında o ögretmenini saygıyla anardı. Ahmet Rasim, Falaka isimli eserinde şöyle yazar: "Ben 60 yaşımı geçiyorum. 54 yıl önce, yani 6-7 yaşımda beni falakaya yatırarak ayak parmaklarımı morartıncaya kadar döven Hafiz Paşa Mektebi Hocası Hafız İsmail Efendi'ye bir Fatiha okumak aklıma bile gelmemiştir." Bunu günümüze uyarlayalım, alay ettigimiz, küçümsediğimiz, hakaret ettiğimiz bir öğrenci o güzel kalbinde bize bir santim bile yer ayırmayacak. Düşünsenize: bir eğitim-öğretim dönemi, belki 3-4 yıl öğrencinin dersine girmişsiniz, dakikalara vursak inanılmaz bir zaman geçirmişsiniz ama o öğrencinin kalbinde hiçbir yeriniz yok. Kalbe dokunmanın yolu sevgi dilinden, tatlı dilden geçer. Bir öğretmen hiçbir öğrencisini asla küçümsememelidir. Öğretmene böyle tavırlar yakışmaz. Yüzyıllar içinde eğitim değişse de dönüşse de gelişse de bir ilkenin modası hiçbir zaman geçmemiştir: yumuşak üslup. Dokunduğumuz her kalp bizim memleketimizdir. Ne kadar öğrencinin kalbinde yer alırsak o kadar memleketimiz var demektir. O yüzden her öğretmenin yüzlerce memleketi vardır.
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.