Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Yusuf Atılgan'ın C'si...
Edebiyatımızda bilinç akımı, iç monolog, leitmotif, diyalog, mektup yazma ve günlük tutma gibi anlatım tekniklerini kullanan başarılı yazarlarımızdandır Yusuf Atılgan. Aylak Adam romanında da bu ögeleri sık sık görürüz. Baş kahramanımız C., çocukluğundan beri bilinçli olarak yerleşmiş bazı beceriler yerleşmiş olan bazı korkuları, arzuları ve tedirginlikleri ile anılarını devam ettirir. C. bağlantı kopuk, takımlarla arası pek sağlıklı olmayan deyimi yerindeyse insanlardan ayrışmış set çekmiş, kendini soyutlayan bir tiptir. Roma boyunca kafasındaki kadın tipini aramaktadır. Zihninde oluşan koyu mavi gözlü, nezaketli ve içten kadın tipi, bir bakıma Zehra teyzesine benzemektedir. Annesini bir yaşında kaybetmiştir C. babasını da biraz daha ilerki yaşlarında kaybetmiştir. C., yazarlardan, müzisyenlerden, ressamlardan oluşan bilgi birikimine sahiptir. C., kendisinde bir vakit geçirmekten önce, şehirdeki ilginç bulduğu sokak adlarının bulunduğu yerde bir kitap hazırlamayı düşünür. Birkaç günlük bir araştırmadan sonra bu işten sıkılır ve hikâye yazmaya karar verir. Bu işten de haz almayan C., kendisi için en uygun konunun aylaklığına karar verir. C., komisyoncu olan üyelerinin üyeleri sayesinde hiçbir iş yapmayan, tüm günün İstanbul'un sokaklarında hayalindeki kadının peşinde koşan bir Aylak'tır. Babasının kaybı sayesinde, kendisi bu hastayı rahatsız edecek kadar da mütevazı bir adamdır. Aylak Adamımız C. bir ara Ayşe adına bir kız ile tanışmış, ama sürekli olarak yaşadığı kaybetme korkusu nedeniyle Ayşe'yi biri ile birlikte ondan uzak durmaya başladı. Daha sonra Güler diye bir kadına alınır, kendi kafa yapısının tamamıyla uzak bir kızdır. Klasik aile değerleri yedi, çekirdek aile tipini isteyen, standart ve dar kalıp düşünen bir kızdır. Git gide Güler'den soğuyan C. bir gün onunla adada bir yerde sevişirlerken daha önceden kendisini döven iki serseriye rastlar. Bu iki serseriyi döver bu sırada da Güler'e kaçıp gitmesini söylüyor. Güler gider daha sonra geri dönmez. Yaz gelince yazlığına giden C., burada eski sevgilisi Ayşe'ye rastlar. Ayşe'yi resim çizerken görür ve çizdiklerinden hoşlanır. İçinde tekrar bir hoşlantı duygusu ortaya çıkınca birlikte vakit geçirirler, hatta sevişirler de. Ayşe sürekli olarak C.'nin uzak oluşumunu ve asosyalliğinden bıkıp onu terkeder. Sonbahar geldiğinde evde dönen C., kendini içkiye verir. Bunu farkeden eski arkadaşları bilhassa da ressam olan Sadık ile arkadaşlık kurmaya devam eder. Bir ara C., teyzesinin görünümüne benzeyen bir fahişeyi evine getirir ve ona teyzesi gibi davranmasını ister, onunla vakit geçirir. Bir çeşit tekliften vazgeçen C., eski arkadaşı Güler'in yanında görüldüğünde, mavi yağmurluklu bir kızı görür ve onun peşine düşer. Fakat bu kız bir buse binip gider. C. otobüsün devam etmesi için bir taksinin önüne atlar ama taksici ile kavgaya karıştığından o kızın da gittiği. Roman burada ısırıyor. Roman postmodernist çizgide başarılı bir şekilde gösterildi. Oldukça akıcı ve sade bir dille yazılan romanda postmodernizme ait hemen hemen tüm teknikler kullanıldı. Hatta yazar herhangi bir çok anlatım teknolojisini kullanmıştır. Mektup, günlük ve ana motif. Romanda C. Hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum. :) C.'nin aylak olmasının nedeni: Babasından kalan miras nedeniyle ekonomik olarak çalışmayı duymaması, toplumun tekdüze yaşam tarzına karşı durması, farklı olmak isteyişi ve babasına olan nefreti nedeniyle ondan, kendisinden beklediğinden uzak bir yaşam sürmek istemesi. C. babasından neden nefret ediyor? Henüz bir ömür annesini kaybetmiş C., en yakın akrabası olarak babasıyla kalmış, sevgisinden uzak tutumundan uzun süre etkilenmiştir. Komisyoncu babası aynı zamanda tam bir uçkur düşkünlüğü, kadın düşkünlüğü sapık herifin tekidir. Öyle ki çoğu zaman çocukken evdeki hizmetçilerle düşüp kalktığını söyleyerek C.'den nefret etmektedir. Annesi öldükten sonra teyzesine anne gibi bakan C. bir gün kardeşi teyzesiyle seviştiğini görüyor ve ona olan nefreti daha da büyüyor. Onun gibi kalmadığı için kendisine resmen yemin eder. Babasının kadın düşkünlüğü öyle ki kendisi kadınlardan bile ayrılır. Büyüyünce bıyık bırakmasından kardeşlerinin bıyıklı olduğu anlaşılır çünkü o, ebeveynlerinin tam tersini yapmak için kendini şart koşmuştur. Bilinçaltına harcama, hemen her şeyi anında gösteren bir nefret sözü verildiğine karşıdır. Öyle ki ıyık bile bırakmaz C. daima traş olur. C'nin kulak kaşıması ne anlıyor? Aklından bir an çıkaramadığı babasını hatırladığında sol kulağı kaşınır. Kadınlara ona yaklaştığında, geçmişe ait herhangi bir şeyi hatırladığında böyle bir refleks çözümü. Bu istemsiz gerçekleşir. Aslında bu olay da çocukken bilinçli olarak ayrılan bir olaydan ibarettir. C.'nin henüz ilkokulu yeni bittiği dönemde bir gün babasını Zehra teyzesinin üzerinde görüyor. Büyük bir şoku yönetir ve üyelerinin, teyzesine saldırdığını düşünerek girerler: babasına saldırır. Ancak olay hiç öyle değil. Bu sırada babası C.'ye tartaklar ve sol kulağına darbe alan C. yere yığılır. Bundan sonra onun kötü anısı ve onun bu durumunun hatırlanabilirliğinde kulağının kaşınır. Böyle bir durum romanın son anına kadar sürer. C.'nin şüphe korkusunun nedeni ve Nereden geliyor? Aslında bu duruma dikkat ederek okumak için öncelikle bacak fetişti gibi yapılabilir. Ancak durum hiç de sanıldığı gibi değil. C kadınların parçalarına dokunmaktan korkar. Bu korkuyu yenmek için kendini zorlar ve bazen bunda başarılı olur. Fakat burada bir ayrıntıyı göze çarpar. C. ne zaman bir kadının dönüşüne bakacak veya dokunacak olsa kulağı kaşınmaya başlar. Bu kulak kaşınma olayı da bizi aslında babasını Zehra teyzesinin üzerinde yakalaması ortaya çıkarılmaya götürülmelidir. O olayın tekrar anlatılması gerekirse C. yine bir gün yine teyzesinin odasının anasının babasıyla anlattıklarını duyarlar. Babasının o sırada teyzesine ''Zehra o yaptığın yok mu'' diye bir cümle kurar. C. bunu duyduğundan sonra tüm kadın bacaklarından nefret etmiştir. Zira yaşı büyüdüğü zaman teyzesi öldüğünden sonra evde babası da olmayınca evde bazı hizmetçiler kendisine sarkıntılık yapmak için bacaklarını kullanmıştır ancak C. bu güçten çok korkmuş kalmış, çıkamadığı zamanlar olmuştur. Ancak istemese de bir gece ışıklarının kapalı kalmasına rağmen hizmetçiyle beraberlik olmuştur. Bu da romanda kendi adıma eleştirdiğim noktadır. C.'nin mavi göz sevgisi neden ? C.'nin, hayalindeki kadın mavi gözlüdür. Bu nedenle anlaştıkları, iletişimde bulundukları, yakın kadınların gözlerinin mavi renkli olmasını arzulayanlar. Hayatına giren kadınlardan Güler'in ve sürekli olarak bir şekilde tanışma fırsatı bulamadığı B.'nin gözleri de mavidir. Bunun tek bir nedeni vardır, teyzesinin de gösterdiğine göre hiç hatırlamadığı annesinin de gözlü mavi bir kadın olmasıdır. Aylak Adam romanı, mutlaka kanımca okunması gereken bir romandır. Burada aslında birçok mesajı paylaşan yazar. ortada okuru sıkılmayan bir romandır. Okurken C.'nin maceraperestliğiyle asla sıkılmayacağınız hatta üzüldüğünüz bir postmodernist romandır. Yazar burada toplumdan kendini soyutlayan kişinin de yaşadığına farklı boyutlarda ele geçmiştir. C. sanıldığının aksine fakir, fukara veya dilençi birisi değil zengin varlıklı bir babasının oğludur ancak mirasyedi değildir. Romanın ana teması C.'nin arayışı üzerine kurgulanmıştır. Modern insanın yalnızlığı başarılı bir şekilde romana yansıtılmıştır. Aynı zamanda bu roman bana Nabizade Nazım'ın Zehra romanını da hatırlattı. Burada da soyaçekim kanunu var o romanda da soyaçekim kanunu var. Okuyanlar dediklerimi anlayacaklar. :))
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Yapı Kredi Yayınları · 201759,7bin okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.