Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

311 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
İşgal yıllarında İstanbul...
Sodom ve Gomore, işgal yıllarındaki İstanbul'un panoromasını bir şekilde sunar. Yalnızca İstanbul işgal edilmemiştir, aynı zamanda toplumun ahlak yapısı da işgal edilmiştir. Kısa sürede işgalciler, işbirlikçiler ve direnişçiler şehri doldurmuştur. Bu muhitte hiç kimsenin ahlak anlayışı yoktur. Çevrelerdeki farklı karakterler bir araya getirilerek ne tarz bir yozlaşmanın sergilenmesi gösterilmek istenmiştir. Türk erkekleri de Türk kadınları da bu yozlaşmadan nasibini almıştır. İstanbul'daki Türk kızları İngiliz zabitlerinin, Fransız deniz zabitlerinin koynuna girmekte ve bundan keyif almaktadır. Düşman, romanda geçen bir Kesitte anlatıldığı gibi ''sadece İstanbul'a değil aynı zamanda yatak odalarımıza kadar girmiş''tir. Yazar, işgal yıllarında İstanbul'a karşı karamsar bakış açısını; Lut Peygamber döneminde Melekler tarafından yerin dibine batırılan bu iki kente benzetmiştir. Bu roman Tevfik Fikret'in Sis şiirinin nesir versiyonu olarak düşünülebilir. Fikret, İstanbul'u fahişeye benzetmiş ama sonrasında Rücuu şiiriyle pişmanlık dilemiştir. Burada da yazar, Sodom ve Gomore'un kıssasından feyzalmıştır. Hatta Pompei gibi lanetlenmiş bir şehre benzetmiştir. Romanda herkesin farklı tensel, cinsel sapkın ve saplantıları vardır. Amerikalı Miss Fanny Moore ve Nermin lezbiyendir. İkisi sevişirler. Major Will adlı casus tam bir saptırıcıdır. Hem fetişist hem mazoşist hem de sadisttir. Onun eşi ancak Sodom ve Gomorre'de görülebilecek huyların sahibidir. Bu çift Yeniköy'de bir yalı kiralar ve bu yalıyı ömrülerinin sonlarına kadar tutmuş gibi gizli saklı zevkleri için dayayıp döşerler. Öyle ki yalının mescidine pornografik resimler, müstehcen heykeller ve eserler koymayı da ihmal etmezler. Yalının bu mescidhanesi nitekim; bir fuhuşhaneye çevrilmiş. Tüm sapkın şeyler burada gerçekleşmektedir. Major Will yeri gelir burada sevişen kadınların kırbaçlı fantezilerini gözetler. Captan Marlow, İstanbul'a farklı zevkleri tatmak için gelir. Parayla ağına düşürdüğü Türk erkekleriyle hamamlarda ve yalılarda sevişir. Son olarak da Azize Hanım'ın kocası Atıf Bey'le sevişip kaybolurlar. Necdet bu ahlaksız dünyada bozulmamaya çabalayan tek karakterdir ancak o da Leyla'ya olan aşk ve bağlılığı nedeniyle bir türlü kendini bu bataklıktan kurtaramaz. Onun bu bataklıktan kurtulması ancak Türk halkının zaferiyle olmuştur. Necdet romanda yazarın muhabiri durumundadır. Necdet'i Kiralık Konak'taki Hakkı Celis'e veya Fatih Harbiye'deki Şinasi'ye benzetebiliriz. Ancak bu iki karakter kendisini boğan muhitten kurtulmalarını bilmişlerdir. Fakat Necdet alafranga bir tiptir. Çünkü o da bu ortamlara girip bir nebze onlar gibi davranmış ve yaşamıştır. Öte yandan İstanbul'un bu lanetli şuh ve sapkın kısmı çeşitli ve zevk ve eğlencelerle coşarken şehrin bir başka tarafı da kendini düşman işgalinden bir nebze korumasını(ahlaki açıdan) bilmiştir. Roman sonları Necdet'in şu sözleri bunun özetler niteliğindedir: ''Siz bilmiyorsunuz asıl işgal, asıl istila diğer tarafta oldu. Düşman çamurlu çizmeleriyle evlerimize kadar girdi, ne diyorum; yataklarımıza kadar! Kızlarımızı, karılarımızı, duvak yüzü görmemiş nazlı sevgililerimizi ellerimizden aldılar ve onların gözlerinin önünde talep ettiler ve kızı kızla, erkeği erkekle kızdırdılar ve bütün tabiî zevklere tabiî solmayan zevklerin zehrini, ıstırabını, azabını kattılar. Herbirimizi bir ayrı çırpınışla oynatmağa toplandık. Oysa sizin yalnız sokaklarınızda dolaşabiliyorlar. Sizin evleriniz sarılmış kalelerdir. Fakat henüz zapt edilmemiştir. Öbür işletmelerinse hepsi birer birer düştü''. Bir diğer dikkat çekici noktaysa Leyla ile Necdet'in mektuplaşırken Fransızca yazışmalarıdır. Aslında; Leyla Amerikan Koleji'nde yetişmiş, Necdet ise aldığı eğitimle Fransızca bilmektedir. Yazar burada da bir yardım ve mensubiyet problemini dile getirmekte bunu iyi anlamak gerekir. Aslında; İşgal kuvvetleri şehirdeki en yaygın zabitleriyle türlü namussuzlukları zorla yapmamaktadırlar, bundan hoşlananlar da yine bizim kızlarımız ve erkeklerimizdir. Yazar bunun vicdanı muhasabesini yine kendini kurtarmaya çalışan Necdet ile şu kesitte yapmıştır: “İki parça kesilmiş bir Türk askeri sürüne sürüne tramvaya biner. Tam o sırada şuh ve fıkırdak bir kız ile bir İngiliz zabiti tramvaya binmiş İngiliz zabiti oturan iki kişinin yerini kaldırmış yanındaki kız da yerde büyüyen kötürüm askerinin eline iskarpinlerine sivri topuklarıyla basmıştır. Gazinin feryat etmesi Necdet'e çok ağır gelir. O malulle beraber., güzel topuklar Necdet'in ciğerine saplanır Leyla'dan, kendisinin de o kötürümden farklı biri olmadığını anlar ve yine kızı boğamadığından Leyla'nın karşısında zaafa uğrar." Roman hakkında birçok şey. Ahd-i Atik'ten ayetler bölümün başlarında yer alır. Epigraf şeklindedir. Romanda arı ve akıcı bir dil kullanılmasına rağmen, zaman zaman İngilizce ve Fransızca serpiştirilmiş kelimeler bu tabloyu bozabiliyor. düzenli bir olay örgüsü ama birden fazla olayların zincirinin olması okuyucunun merakını ve ilgisini sürekli canlı tutuyor. Ayrıca yazarın Necdet ile kendini de eleştirmesi realiteyi üst düzeyde ortaya çıkarıyor. Bu yazarın bilinen özelliğidir. O hep aydın-yarı aydın tiplemesinin eleştirisini yapar. Yaban romanında da bunu Ahmet Celal ile yapmıştır. Bu roman yazarının Türk insanının zihnindeki ''Türk esir olamaz, Türk esir olursa yok olur'' düşüncesini pekiştirmektedir. En uzun süre işgal altında kalan ilimiz olan İstanbul'umuzun bu denli olaylara sahne olması adeta namusa halel gelmiş gibi hissettiriyor. Romandaki Türk kızlarının veya erkeklerinin görünümünü okuyabildiğinizde empati yapıyor oluyorsunuz. Bu romanın kapsamı aslında Milli edebiyat döneminin bir şuur romanıdır da diyebiliriz.
Sodom ve Gomore
Sodom ve GomoreYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20154,831 okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.