Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

80 syf.
·
Puan vermedi
·
49 günde okudu
Sayın Ezgi Şakar'ın ilk kitabı olan "Es'kiler"'e bana uzun gelen bir bekleme sürecinden sonra sonunda elime geçti ve bu sabah okuma fırsatına sahip oldum. Kitap ilk başta önsözüyle dikkatimi çekti. Kelimelerin olgunlaşmaları amacıyla kilere kaldırılması... Şair ne güzel bir metafor yaratmış. Evet, her şeyde olduğu gibi kelimelerde de olgunlaşma vardır. Zamanla, yerli yerine otururlar. "Kubbenin tam ortasına Asılmış dolunay Etrafında görülmemiş bir hale. Tam altında Başı dönen adem. Kesilmiş nefesi sessiz kelam karşısında." (s.9) Daha ilk şiirinden karşıma çıkan bu dizeler benim düş gücümü tetiklediler. Büyük şairlerimizden Ahmet Hâşim'in canan dediği dolunayın sessiz kelamı karşısında çaresizliğe düşen, nefesi kesilen insançocuğu... Şair burada konuşmadan da konuşulabileceği gerçeğini şiirselleştirmiş. Bir zaman önce bana ananem kuşburnu marmeladı yolladı. Marmeladın yanında hiçbir not yahut da mektup yoktu. Buna gerek de yoktu zira, her ne kadar toplumumuz "seni seviyorum" denmeden sevildiğini, "özlüyorum" denmeden özlendiğini anlayamayacak kadar şekilci hale geldiyse de; bir eski zaman insanı olarak ananem; kelimelere ihtiyaç duymamıştı. Zira gönderdiği kuşburnu, kelimelerin bizzat kendisiydi. O içerisinde "seni seviyorum, seni özlüyorum, seni düşünüyorum" gibi onlarca "kelamı" taşıyordu; ama sessizdi. İşte bu noktada "duymak" önemli. Zira şiirde bahsedilen adem, yani insançocuğu; dolunayı "duymuş"tur. Bu noktada, onun artık; "...kesilmiş nefesi... 11. sayfadaki şiirde şairin; "Bir bütünlük teşkil ediyordu; 'hepiniz!'" dizesinde; "ediyordunuz" daha çok uyardı gibi geldiyse de bana; sanırım şair 'hepiniz'i anlamından sökerek nesneleştirdiği için bir manada tekil (dize başında bir diyor zaten) hale geldiğinden çoğul ekine ihtiyaç duymamış olabilir. Aynı şiirde geçen "Fazla ışığı kapattım" dizesi ile 47. sayfada geçen "Bu kadar ışığa gerek yok / Bir kısmını kapatabilir miyiz?" dizeleri ise bana yerel Türkçenin güzelliklerini hatırlattı. Halk ağzında "ışık" söndürülmez, pek tabii ki; kapatılabilir. Bunun neden böyle olduğunu bir zamanlar araştırmıştım. Sebebinin "ışık" değil de, ışığı açma kapama düğmesine doğrudan bir hitap olduğunu anladım. Aslında "ışık" kapatılmıyor; ışığın açma kapama düğmesinin kapatma konumuna getirilmesi sözkonusu. Zira "ışığı kapatmak" her ne kadar kulağa gizemli gelen bir havaya sahip olsa da. 12. sayfada karanlığı dinlemek; aklıma Sayın A. Tolga Suyolcuoğlu'nu getirdi. TRT'ye verdiği bir röportajda, felç olduğu zamanlarda uzunca bir süre hiç konuşamadığını, yalnızca düşündüğünü; yıllarca düşündüğünü dile getirmişti. "Karanlığı kavra..."mıştı belki o da. Dememiş miydi William Blake; "Algı kapıları kapandığında; Her şey insana olduğu gibi görünür. Yani: sonsuz" İnsan bir süre sonra kendi içine çevirir gözlerini ve kendi içini dinler. Belki bu noktada şair; "Bildim çömezliğimi" derken bir kendini keşfi kast ediyor. En büyük bilgelik, kendini bilmektir derler. Delphi'deki Apollon Tapınağı'nın girişinde yazmıyor muydu: "Gnothi seauto" Yani "Kendini Bil" Bu demektir ki, bilmediğini bilmek, "çömezliğini bilmek". Öğrenmeden önce, çömezliği kabullenmek gerek. Duyuyordum... Ağacı, nehri ve sisi." (s.13) Duyu aktarımı yaptığı bu dizelerinde doğayı kavramanın farklı boyutlarından bahsetmiş şair. Zira yine ilk şiirindeki ifadesini tekrarlamış; sessiz kelam! "Ağaçlar konuşur yine hışır hışır" (s.14) Şair, "Lacivertten renk çalarsanız, Nereye sığınır yıldızlar?" (s.15) diye sorduğunda, geceyi büyük lacivert bir bahçeye benzeten Gazali'yi hatırladım. "Gece : büyük lâciverdî bahçe. Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin. Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler." Bu rubai'yi de Nâzım Hikmet'ten öğrenmiştim Çankırı Hapishanesinden Mektuplar şiirinden. Nereden nereye değil mi? Belki de büyük bir bahçe olan edebiyatın kendisidir. 18. sayfada kullandığı "kıstırır" kelimesi şiirin akustiğine pek uymamış gibi. Daha estetik bir kelime olabilirdi, okunması da zor kelimeler. Şiirlerde okunması güç kelimelerin şiirin akustiğini bozduğuna inanıyorum. "bir seferinde bir insan arabasına binmiştim Nepal'de" (s.20) Emeğin farklı istismar şekillerinden olan bu "insan arabaları" "Rickshaw cycle" olarak biliniyor olsa gerek. Yerel ismini bilmiyorum fakat şiirde "insan arabası" deyince pek mekanik bir tabir olmuş. Yerel ismiyle yazılsaydı italik olarak, sanki daha güzel dururdu. Yine aynı soğuk, mekanik üslup; "Kendine yönelme nesneni öldürürsün" (s.23) Burda da var. "Ben ateş içineyim ama Hala karışmak istiyorum rüzgara" (s.23) Bu güzel dizeler aklıma Annemarie Schimmel'i getirdi; "Ben rüzgarım sen ateş" dememiş miydi? Şair de diyor ya; "Ya söndür beni Ya öldür beni" (s.23) Şair bir şiirinde demiş ki; "Tek haklı ve adil olan zamandır. Haricindekiler bir yerlerde hep haksız olmuşlardır." (s.45) Zaman kadar olur mu bilmem ama, tek adil olan şey ölümdür diye düşünürdüm bu zamana kadar. En zengininden en fakirine herkes için tek ortak yan. Lakin, "haklı" diyemem ölümden içre. Şairin hem kitabın başında, hem de 55. sayfadaki şiirinde zikrettiği; "Bir son yoktur asla Sonun tasarlanmış zenginliği vardır" dizelerinin beni aştığını söyleyebilirim. Zira anlamak için üzerinde epeyce düşünmek gerek, şimdi, zihnimde bu dizeleri demlenmeye bıraktım. Yine aynı şekilde; 58. sayfada geçen; "Doğacak her yeni azmak için" ifadesini de anlayabildiğimi söyleyemem. Yazar ile görüşmemde kelimenin bilmediğim bir kelime olduğunu öğrendim. Bu da kelime dağarcığıma bir kelime daha katmış oldu. 59. sayfada geçen; "Ölmeni emrederim benle" dizesindeki "benle" yerine "benimle" kullanılması daha şık dururdu diye düşünüyorum. Şairin ilk kitabı olmasına rağmen; oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Soruları var şairin. Cevapları olan insanlardan çok, soruları olan insanları seviyorum. Zira, insançocuğu kendi varlığının bilincine varamadan daha; yıldızları saymak ister. Kainata kıyafet dikmek ister. En büyük bilgeliğin kişinin kendini bilmesi olduğu; uzun zaman önce söylenmiştir. Zira önce kendini bilip, sonra bedeninden çıkmak ve kainatı seyre dalmak gerek. Şairin tevazusu da hissediliyor dizelerinde. Süslü, abartılı ifadelerden kaçınmış; bunun yerine akustiği, ritmi ön plan çıkarmış. Kesinlikle bu şiirlerde bir ritm var. Bu şiirlerin içeriğinden bağımsız gibi; hatta öyle ki tüm şiirler sanki aynı şiirin farklı kesitleri gibi. Aynı ritmi paylaşıyorlar zira. Kelime tercihinde yukarıda saydığım birkaç istisna dışında doğal, köşeleri yumuşak kelimeleri tercih etmesi de ritmi kuvvetlendirmiş. Şair "fazla" diyebileceğimiz bir kelime dağarcığı kullanmamış. Bunun yerine kulağa hoş gelen kelimeleri daha sık kullanmaya çalışmış. Bu tercih de şiirleri kulağa hoş gelen bir biçime sokmuş. Diğer şiir kitabını merakla beklediğimi, çıkar çıkmaz okumayı düşündüğümü şimdiden söyleyebilirim. Güzel şiirlerini okuyacağımız bir şair var karşımızda zira! "Bir kere Çıkacaksın kendi bedeninden! Aynalardaki kendine yabancıyı seyre dalmaktan medet ummayacaksın. Ağır ağır yürüyüp gideceksin kendi üstünden Kemiklerini ezerek..." (s.77) 17.12.2016
Es’kiler
Es’kilerEzgi Şakar · Delisarmaşık Yayınları · 20151 okunma
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.