Gönderi

Şanı yüce Allah, bâtıl ehlini helâk etmekten, onların tuğyanlarını ortadan kaldırmaktan âciz değildir. Çünkü O, bir şeye: "Ol" dediği zaman o derhal oluverir: "Bir şeyi dilediğimiz zaman sözümüz ona sadece 'Ol' de memizden ibarettir." (en-Nahl, 16/40) Fakat O'nun kanunu, bâtıl ehlinin hak ehlinin eliyle Allah'ın yardım ve desteğiyle darmadağın edilmelerini, bunun hak ehli açısından Allah'ın sünneti gereğince kendileri için takdir edilmiş sınamanın bir parçası olmasını, aynı zamanda da onlar için bir şeref ve üstünlük kaynağı olmasını dilemiştir "Emir budur. Eğer Allah dileseydi elbette onlardan intikam alırdı. Fakat kiminizi kiminizle sınamak için (cihadı emretti)." (Muhammed, 47/4): "Onları siz öldürmediniz, ama Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, ama ancak Allah attı. Mü'minleri kendi nezdinden güzel bir imtihan ile sınamak için (bunu yaptı). Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, her şeyi çok iyi bilendir." (el-Enfál, 8/17) İşte bu hal, yani bâtıla karşı cihâd etme, (yeryüzünün düzelmesi ve fesâddan korunması için bâtılı bertaraf edip geriletme) dünya hayatında insanın ulaşabileceği zirvedir. Aynı zamanda İslâm'ın da zirvesidir: "Ben sana işin başını, onu ayakta tutan direğini ve tepesinin zirve noktasını haber vereyim mi? Ben (yani Muaz b. Cebel -ra-): 'Ver ey Allah'ın Rasûlü' deyince, O: 'Bu işin başı İslâm, onu ayakta tutan direği namaz, tepesinin zirve noktası da cihâddır' diye buyurdu." (Tirmizi)
Sayfa 142Kitabı okudu
·
33 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.