Kısa zamanda Kamil, Arap toplumunun yaşamı ve güç odaklarını öğrendi. Dürzi, Şii ve Alevilerin kendilerine ait lokalleri vardı. Dürziler, "El İstiklal" isminde haftalık Arapça gazete çıkarıyorlardı. San Martin caddesi üzerinde birkaç Ortadoğu restoranı ve gecelik yarım ABD dolarına konaklanabilecek bir Arap oteli vardı. Suriye ve Lübnanlıların ayrı dernekleri olmakla beraber her ikisinin zenginleri birbirlerinin kulüplerine gidip geliyorlardı. Cumartesi geceleri dansöz gösterisi ve Arap şarkıcılar sahne alıyor, yeni Arap filmler gösteriliyordu. Cezayir ayaklanmasının liderlerinden Ferhat Abbas ve Filistinli aktivistler bu tarz mekanlara gelerek kulüpteki Araplara laf atarak onları eleştiriyorlardı.
Kamil Emin Sabit, her kulübü ziyaret etmekle birlikte en çok şu dördünde vakit geçiriyordu: Mello Caddesindeki Suriyeliler Kulübü, Lübnan Kulübü, Arap Gençlik Kulübü ve Müslümanlar Kulübü. Suriyeliler Kulübü, zengin Suriyelilerin ve ülkedeki Arap diplomatların uğrak yeriydi. Sadece erkekleri üyeliğe kabul ediliyordu. Fakat Cumartesi geceleri veya özel organizasyonlarda kadınlar da kulübe girebiliyordu. Kulübe üyelik, tavsiyeye ve komitenin onayına bağlıydı. Böylesi elit bir kulüpte disiplin ve dakiklik önemliydi. Bu kulüp, Mısır'ın devlet başkanı Cemal Abdulnasır'dan etkilenerek 1960'larda "Büyük Suriye" söyleminin sahibi, Lübnan'da Suriye Ulusal Partisinin kurucusu Antun Sadi'nin takipçileri tarafından kurulmuştu. Lübnanlılar Kulübü, Lübnan toplumunun zenginlerini bir araya getiriyordu. Arap Gençlik Kulübü ise genellikle genç, eğitimli ve Arap toplumunun orta sınıfa mensuplarını ağırlıyordu. Son olarak Müslüman Kulübü ise üst-orta sınıf Arapları buluşturmakla beraber genellikle dindarların hakim olduğu bir cemiyetti. Kulüp, Müslümanların dini günlerinde ve Ramazan ayında Müslümanlar için cami olarak kullanılıyordu. 1960'ların başlarında Buenos Aires'teki Türkler bir cami inşa etmek için para toplamaya başlamışlardı. İnşaat bitene kadar zengin Araplar, Fas Büyükelçiliğinin sağladığı bir binada namazlarını kılıyorlardı. Arap toplumunun kendilerine ait matbaaları da vardı. Aylık Arapça gazete ve Ortadoğu'daki konularla ilgili Arapça kitaplar basılıyordu. Buenos Aires'te "El Alem El-Arabi" (Arap Dünyası) isminde Arapça, "La Bandera Arabe" (Arap Bayrağı) İspanyolca haftalık gazeteler çıkıyordu. Gazetelerin sahibi ve editörü 60'lı yaşlardaki Suriyeli bir göçmen olan Abdullatif El Hişan idi. El-Hişan, gazeteleri 1934 yılında kurmuştu ve 1960'larda 40 bin tiraja sahipti. Kamil, onun Arap Gençlik Kulübünün önemli destekçilerinden biri olduğunu öğrenmişti. Arap Gençlik Kulübüne gittiği bir gün Kamil onunla tanışmış, ertesi gün onu iş yerinde ziyaret ederek gazetesinin abonesi olmuştu. Kamil, gazetenin bir yıllık ücreti olan 400 Arjantin Pesosunu peşin ödemişti. Sohbet
sırasında El Hişan, Kamil'e Beyrut'taki meşhur Sabit ailesinden olup olmadığını sordu. Kamil hayır yanıtını verdi. Ancak soy ismi hususunda karşı tarafta şüpheye mahal bırakmamak için, El Hişan'a Arjantin pasaportunu ve çalıştığı şirketin adresinin kayıtlı olduğu kartvizitini verdi. Kamil sakinliğiyle El Hişan'ı etkilemişti. Az konuşan çok düşünen biri izlenimini vermişti. Bununla birlikte El Hişan, Kamil'e okuyuşundaki noksanlık olduğunu fark etmişti. Kamil, Arapça gazeteleri çok hızlı okuyor ve haberlerdeki bazı hususları atlıyordu. Kamil'e haberleri yavaşça okumasını ve nerelerde dikkat kesilmesi gerektiğini anlatacak, Kamil ise El Hişan'a okuduğu diğer gazetelerdeki haberlerde önemli olanlarını işaretleyip verecekti. Böylelikle her ikisi birbirinden yararlanacaktı. Bu sayede Kamil, yayın evine ve gazetelere sık sık gitmeye başlamış ve kısa sürede El Hişan'ın meziyetini ve arzularını öğrenmişti. El Hişan koyu bir milliyetçi, Yahudilerden nefret eden, İsrail hakkında zehir zemberek ifadeler kullanan biriydi. 1959 yılında ailesiyle beraber Kahire'ye gittiğini, Cemal Abdulnasır tarafından kabul edildiğinden de bahsetmişti. Daha sonra Şam'a geçerek eski bir Yahudi mahallesinden market işleten oğlunu ziyaret etmişti. İkinci oğlu kendisiyle beraber Arjantin'de matbaada çalışıyordu. El Hişan gelişigüzel giyinirdi. Zenginler tarafından ağırlanır ve onları över, böylece onların dostluğunu kazanırdı. Kendisinin dostluğunu kazanmak da bu yoldan geçiyordu. Kamil Emin Sabit bu özellikte insanları nasıl avantaja dönüştüreceğini biliyordu. Kamil, El Hişan'ı ve eşini zaman zaman yemeğe çıkarır ve onları gösterişli kulüplerde ağırlardı. Onun için Arap ve diğer basını okurken, Kamil bir nevi onun yoldaşı oldu ve İsrail ve Yahudiler hakkında kötü söz söylemede onunla yarışırdı.
İkili arasında arkadaşlık yoğunlaşırken El Hişan, Suriye ve Arap dünyasının iç durumu ve gelişmeleri hakkında daha açık konuşmalar yapmaya başladı. Eli Cohen, 1 Şubat 1961 tarihinde Arjantin'e geldiğinde Araplar arasındaki tansiyon biraz normale inmişti. Ayrıca İsrail ile çeşitli Arap devletleri arasındaki ateşkes hattı boyunca durum oldukça sessizdi. Fakat Arjantin'deki günleri geçerken Arap ülkeleri birbirlerinin adeta boğazlarına yapışmışlardı. Gerilim daha çok Birleşik Arap Cumhuriyeti ile Ürdün ve Irak arasındaydı. Ayrıca Arjantin günlerinden İsrail'e gittiği Eylül ayına kadar Mısır ve Suriye arasındaki gerginlik ile özellikle aralarındaki birliğin sona ermesi, Ortadoğu siyasetine damga vurmuştu. İsrail, ABD ve İngiltere'nin yardımıyla Kral Hüseyin'i birlikteliğin dağılması sonrasında Suriye'ye girmekten alıkoyduktan sonra Ürdün, Şam'da yıkıcı faaliyetlere yöneldi. 22 Şubat 1961 tarihinde iki Suriyeli, Şam'da bir basın toplantısı düzenleyerek Şam'da sabotaj eylemleri yapmak üzere Ürdünlüler tarafından gönderildiklerini itiraf etti. Eylemlerin Kral'ın amcası Şerif Nasır bin Cemil tarafından koordine edildiğini de söylediler. Daha öncesinde ise Ürdün, 29 Ağustos 1960 tarihinde öldürülen Ürdün Başbakanı Zaal El-Mecali'nin katilleri olan dört Suriyeliyi tutuklamıştı. Bu gelişmeler üzerine Kral Hüseyin, Cemal Abdülnasır' a 23 Şubat ve 2 Nisan tarihli iki mektup göndererek yıkıcı eylemleri sonlandırma niyetini iletti. Nasır teklife olumlu yaklaştı. Kral Hüseyin'e 13 Mart ve 7 Mayıs tarihli cevabi mektuplarda ise Nasır, Arap dünyasındaki iç çekişmeleri durdurmanın ve İsrail karşı mücadeleye hazırlanmasında herkesin yükümlü olduğunu işaret etti. Dimona'daki nükleer reaktörün inşaatı, İsrail'deki füze endüstrisinin gelişimi ve İsrail'in Ürdün nehrini yatağını kendi lehine çevirmesi projesinden bahisle tüm Arap ülkelerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları bir tarafa bırakmalarını ve "Şeytan İsrail'i kökünden kazımaya" davet etti. Nasır'ın Ürdün'e yönelik tutumundaki bu yumuşama, Mayıs 1961'de ABD ilişkilerinin rahatlamasından da kaynaklanıyordu.