Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İletideki düşüncelerimin daha sarih izahatı ve örnekleri:
Kur'an ve İslam'ın pratik uygulamalarını günümüzün gelişmiş bilinci ve bakış açısıyla değerlendirerek "herhangi bir uygulamanın ne- den öyle değil de böyle" olduğunu sorgulayan eleştirilerse bütünüyle anlamsızdır. Nedeni çok basittir: Ister Tanrı kelamı olarak kabul edelim ister onu bir insan elinin ürünü olarak görelim, her durumda Kur'an-ı Kerim, hem 7. yüzyılda yaşayan Arapların dini inançlarına karşılık veriyordu hem de onların toplumsal hayatlarını düzenleyen emirler içeriyordu. Bu emirleri ifade eden ayetlerin belli bazı somut olay ve olgular üzerine indiği görülmektedir. Kur'an-ı Kerim'e hem Türkiye'de hem de yurtdışında birçok konuda eleştiriler yöneltilmektedir. Bunları kısaca şöyle sınıflandırmak mümkündür: kadınların birçok açıdan dezavantajlı konumu, şiddet (kisasa kisas), fetih politikası (cihat), kölelik kurumu. Yapılan eleştiriler, doğrudan sözkonusu emir ve pratiklerin ortaya çıktıkları dönemde de haksız, yanlış ve erkekleri tek taraflı olarak gözeten cinsten olduğunu ifade etmektedir. Örneğin kadınların konumunu ele alalım. Eğer kadınlara ilişkin herhangi bir uygulama eleştirilecekse, bu eleştiri günümüz insanın gelişmiş bilinci ve bakış açısıyla değil, sözkonusu uygulamanın o gün kadınlara ne getirip ne götürdüğü çerçevesinde olmalıdır. Kur'an'ın sözkonusu emirlerini ve İslam'ın 1400 yıl önceki uygulamalarını bugüne taşımak bir toplumsal felakete neden olur ki bu türden çabalara karşı çıkılmalıdır. Ancak geçmiş dönemdeki uygulamaları o günün tarih- sel koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Bu iki sorun, yani geçmişteki uygulamaların yerindeliğiyle bunların bugün de uygulanmak istenmesi sorunu birbirine karıştırılmaktadır. Her tarihsel adım, kendi tarihsel koşulları içinde değerini bulur. Eski Arap toplumunda, bırakalım kadınların herhangi bir hakka sahip olmasını, varlıkları bile kabul edilmiyordu. Çocuk doğuran, erkeklerin cinsel arzularını yerine getiren ve ev işlerini yapan hizmetçiler olarak görülüyorlardı. Eski Arap toplumunda bazı kadınların hükümdarlık veya peygamberlik makamına erişmiş olmaları, kadınların genel konumu hakkında hiçbir gerçek bilgi vermez. Tarihte tek tük kadınların bazı toplumlarda iktidar ve söz sahibi oldukları görülmüştür ya da yüksek sınıflara mensup ailelerin kadınları belli bazı haklara sahiptir, fakat bu durum milyonlarca kadının içler acısı halini hiçbir şekilde yansıtmaz. Eskiden kadınlar ancak erkek çocuk doğurarak kısmi bir saygınlığa sahip ola- bilirlerdi. Evli olup da çocuk doğurmamış kadın, erkeğin ailesinin parçası bile sayılmazdı. Çocuksuz kadın öldüğünde taziyeleri kocası kabul bile etmezdi. Eger çocuksuz kadın diyet vermek zorunda kalırsa, bu durumda diyeti kocasının ailesi değil mensup olduğu aile karşılardı. Eski Arap ve Hint toplumunda kadınlar, regl dönemlerinde eve bile sokulmazlardı. Bu süre boyunca bırakalım evinde kalmasını, elini bir şeye bile süremezdi. Dolayısıyla kadın Islam'la birlikte kısmen bir varlık olabilmiş, nispeten miras hakkına kavuşmuş ve yasalar karşısında belli bazı haklar edinebilmiştir. Geçmişte erkekler istedikleri kadınla ve istediği kadar kadınla evlenme hakkına sahipti. Bunu engelleyecek hiçbir yasa yoktu. Örneğin eskiden aileyi yöneten baba öldüğünde bütün malvarlığıyla birlikte eşleri de (annesi hariç) en büyük oğula miras olarak kalırdı. Oğul, evli olsun olmasın, eğer üvey annelerine mehirlerini vermek istemezse onların üzerine min- tanını atar ve onlar da onun eşleri olarak kalırlardı. Oğul, gerçek anlamda onlarla herhangi bir cinsel münasebete girmek zorunda da değildi fakat bu sayede onlarin evden ayrılmalarını engellemiş olurdu. Bu pratik, bir ayetle yasaklanmıştır." Yine eskiden, her erkeğin karısını istediği anda ve herhangi bir gerekçe göster- meden boşama hakkı vardı. Fakat boşanan kadın bir yıl boyunca (iddet süresi) bir başkasıyla evlenemezdi. Bu bir yıl bitmeden eski koca, sırf karısına işkence olsun diye onu yeniden karı olarak aldığını ilan ederek onun bir başkasıyla evlenmesini engelleyebilirdi. Bunu istediği kadar sürdürebilirdi. Kur'an ise bu süreyi 4 ayla (hamile olup olmamasının bilinmesi gerekçesiyle) sınırlamıştır. Eğer koca, karısı- nı yeniden isterse onunla evlenebiliyordu. Ancak bu pratik ilelebet sürmesin diye, yani kadınlar sittin sene onu aşağılayan erkeğe mahkum edilmesin diye Kur'an sözkonusu boşama ve yeniden evlenme işlemini iki seferle sınırlandırmıştır. Eğer koca, karısıyla yeniden birleşmek istiyorsa, artık bu üçüncü kez mümkün değil- dir. Bu ancak kadının bir başka erkekle evlenmesi (cinsel münasebete girmesi) ve yeniden boşanmasıyla mümkündür. Bu tedbir, eşlerini olur olmaz gerekçelerle boşayan erkeklerin çıkarlarına çomak sokmak için getirilmiştir, yani kadın korun- muştur. Bu kurallarin o gün açısından ileri bir adım mı, yoksa geri bir adım mı olduğuna bakılmalıdır. Bugünkü gelişkin bilincimizle bu uygulamaların bugün açısından insani olmadığını düşünüyoruz ki bu doğrudur, fakat bu uygulamala- rın o gün hangi gerekçeyle ve hangi durumdan hangi duruma ilerlemek için uy- gulandığına bakılmalıdır. Kur'an diyor ki, "Ey erkek! Karını her canının istediği durumda boşayamazsın, üçüncü defa boşadığında o kadını bir daha alamazsın, ona göre iyi düşün; ikide bir karını boşayarak küçük düşüremezsin."Çoğu kez İs- lam'ın bu hükümleri erkeğin imtiyazlı konumunu gözeterek belirlediği, ahlaktan ve vicdandan nasipsiz olduğu öne sürülmektedir ki bu doğru değildir ve tarihsel bağlamı hiçe saymaktadır. Aksine, İslam'a yönelen ilk toplumsal kesimin kadınlar olmasının nedeni sözkonusu uygulamalardır. Eskiden Araplarda kadınlara miras hakkı tanınmazdı. Fakat kadın Kur'an'la birlikte miras hakkı (tabii ki bugün açısından bakınca yeterli değildir) da kazan- mıştır. Bunun gibi bir dizi tedbir ve uygulamayı olumsuz olarak değerlendirme- den evvel gelişmenin hangi yöne doğru olduğunu dikkate almak gerekir. Arap toplumuman geçmişte uyguladığı kural ve geleneklerden bağımsız düşündüğü müzde bütün bu uygulamalar bize çağdışı gelmektedir, fakat bu uygulamaları bir de o günün toplumlarının penceresinden değerlendirelim. Toplumların iradesine rağmen reform yapılamaz. İnsanı gözeten reformlar, her zaman adım adım, top- lumları aşamalı şekilde aydınlatarak ve uygulayanların bilinç ve ufkunu kademeli biçimde genişleterek uygulanır. Ayrıca İslam'la buluşan Arap toplumunun uygulamalarını bugünün toplumlarının uygulamalarıyla değil o günün, yani 7. yüzyılın İran'ıyla, Rusya'sıyla, Orta Avrupa'sıyla, Afrika'sıyla, Çin ve Hindistan'ıyla karşılaştırarak değerlendirmek gerekir. Bu yapıldığında görülecektir ki kadınların, gençlerin ve milyonlarca insanın Müslümanlığı tercih etmesi, bu uğurda savaşması sadece ganimet hırsıyla, baskı ve kılıç gücüyle açıklanacak kadar basit değildir. Aynı anlayış, Kur'an'daki şiddet içeren ayetlerin yanı sıra fetihler döneminde başvurulan şiddet için de geçerlidir. Bunların bir kısmı belli bir toplumsal düzen kurmak, devletleşmek için zorunlu tedbirlerdi. Fakat uygulanan sözkonusu ted- birleri, yine dünyanın diğer bölgelerindeki halkların uygulamalarıyla kıyaslamak en doğrusudur. İslam bu alanda da o gün açısından diğer toplumlara göre çok daha ileri uygulamaları hayata geçirmiştir. Milyonlarca Hıristiyan, sadece cizye (kafa vergisi) ödeyerek hayatlarını aynı şekilde devam ettirme imkânına kavuş muştur. Bu nedenle de Müslümanların fetih hareketlerini ya aktif bir şekilde desteklemiş ya da tarafsız davranarak kolaylaştırmaşlardır. Yukarıda bahsettiği- 143 miz gerekçeler kölelik için de geçerlidir. İslam'la birlikte Müslümanların birbirini köleleştirmesi yasaklanmış, mevcut kölelerse Müslümanlığı seçtiklerinde serbest bırakılmıştır. İslam'ın insan onuruna, vicdani davranışa, kölelerin de insan oldu- ğuna ilişkin vurguları, o gün açısından önemli hümanizm örnekleridir. Sonraki insani gelişmeler bu ayetlere yaslanarak daha ileri götürülebilmiştir. Eser: USTA, Sadık. Dünyayı değiştiren düşünürler. c.5. Epsilon yayınevi. 3. Baskı: Kasım 2020. s.66-68.
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
05 Eylül 2023 19:09
Cehalet, cüretkârdır!!!
Burada birilerinin ileti ve incelemelerini paylaşarak haklarında atıp tutmak pek huyum değil aslında ama bu sefer durum biraz farklı. Zira mezkur gönderi popüler olmuş ve benim anasayfama kadar düşmüş olduğundan bir kaç kelam etmek üzerime vacip oldu. Özellikle ileti sahibinin yorumumu okuduktan sonra beni engellemiş olması bu yorumumu ve dolayısıyla iletiyi umuma açık bir şekilde paylaşmamı gerekli kıldı. Normalde ideolojik kavrayışa sahip ve dolayısıyla hamaset ehli bu iki şahsı (ileti ve inceleme sahipleri) anasayfamı gereksiz polimiklerden korumak için peşinen engellerim. Gönderi sahibini önceden keşfetmiş olacağım ki engellemişim zaten ancak ileti sahibine tevafuk etmemiş olacağım... Velhasıl; ileti sahibinin yazdıkları malum. Ben bu iletiye bir vecibe gereği şu yorumu yaptım: ... "Tarihi bir olayı yorumlarken dönemi içerisinde yorumlamak tarih biliminin en temel ilkesidir. Yani "Ulen bu Beyazıd ankara savaşında neden tankları kullanmamış?" diye bir gafta bulunmak ne kadar saçma ise yukarıda yazılanlar da o kadar saçmadır. Zira nasıl bu gafa "çünkü o dönemde tank icad edilmemişti" diye erinerek cevap veriyorsak iletide bahsettiklerinizw de "çünkü o dönemde monist evlilik yoktu ve kadının hukuksal hakkı yoktu" gibi edinilmiş bir cevap veriyoruz. Zira bu cevabı dahi açmak zorunda oluşumuz, sizin cehil cesaretinize delalet ediyor... İslam, tek kadınla evlenen topluma "bundan sonra 4 kadına kadar evlenebilirsiniz" demiyor; sayısız kadınla evlenenilen bir topluma "bundan sonra en fazla 4 kadınla evlenebilirsiniz, ideal olansa tek kadındır" diye sınır çekiyor. (Umarım bu iki söylemi açmak zorunda da kalmam ve muhakeme kabiliyetiniz bu ayrımı yapmaya yeterldir.) Yine islam kadının birey olarak bütün hukuki haklara sahip olduğu bir topluma "hayır efenim kadın bundan sonra yarım bireydir" demiyor; tam tersi hiçbir sosyal ve hukuki hakka sahip olmayan kadına "bundan sonra kadının şahitliği yarım olarak kabuldür, mirastan pay alır ve evlilikte taraf olarak iradesine başvurulur" diyor. Yani daha önce hukukunda insan yerine konmayan kadına, insan değeri yüklyor. Vesika yorumlayacaksanız öncekiyle kıyas edeceksiniz, yani vesikayo böyle yorumlayacaksanız; tarih bilimine göre... İslam, inzal edildiği dönemde bir irtica hareketi değildir; bilakis islam, ortaya koyduğu toplumsal ve hukuksal modelle döneminin en gelişmiş hukuk modelini ortaya koydu. Söz gelimi medine vesikasının (anayasası) o döneme kadar hatta o dönemden sonra da (magna kartata kadar) tarihte başka bir örneği yoktur. Kendinden olmayan bir insana vatandaşık hakkı tanıyan, hukuk sisteminde kasıt ve teksir olmak üzere niyeti esas alan başka bir hukuk anlayışı yine o döneme kadar yoktur. Bunları bugünün dünyasına kazandıran islam dinidir. Arkadaşın değerlendirdiği kitabı okumadım, İhsan Şenocak'ı savunma gayesi de gütmüyorum; ancak sizin yukarıdaki yorumunuz tam bir fiyasko olduğunu gördüğüm içn bu yorumu yazmak zorunda hissettim kendimi. Zira söylemleriniz hem mantığa hem de tarihi gerçekliğe muhalif. Bilmediğiniz bir şeyi değerlendirme cesareti göstermişsiniz ki buna en hafif ifade ile cahil cesreti deniyor." ... Ve bana yukarıda bahsedilen ayetle cevap verdikten sonra beni engellemiş muhterem. Şaşırmadım, zira yorumumda öfkeme yenik düşerek ifade ettiğim gibi sorunun mantık olduğunu biliyordum. Yine vurguluyorum. İdeolojik kavrayışa sahip olan bir dimağ, ister dindar olsun ister dinsiz; vesikayı değerlendiremez. Zira peşinen taraf olduğundan duygusal kavrayış onu akıldan (mantıktan) alıkoyar. Bu yüzden bu tipleri peşinen engellerim. ( Engellemediğim, dolayısıyla heniz keşfedemediğim ancak bu iletiyi okuyan arkadaşlar varsa peşinen beni de engelleyebilirler.) Bu iletiyi paylaştım, çünkü bu cehaletin muhatapsız kalması gerektiğini biliyorum; ancak bilmeyen arkadaşlara bunu hatırlatmak istiyorum ...
·
1 artı 1'leme
·
726 görüntüleme
Serhat okurunun profil resmi
Hocam bu paylaşımın tamamı Sadık Usta'dan mı alıntı? Şaşırdım doğrusu. Twitter'da zaman zaman gördüğümde çok realist değerlendirme yapan biri gibi gelmemişti o yüzden bakmadım bile kitaplarına
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Evet, tamamı ondan alıntı hocam. Genellikle sosyoloji çalışmış bu yüzden realist olması doğal. Diğer yanden değerlendirmelerinde çok derin bir kavrayışla islam kaynaklarına hakim olduğunu da söylemem. Turan dursundan vs. alıntı yapması bunu doğruluyor ancak tarihsel verilerin yorumlanması ve bütün bir düşünce tarihi açısından ziyadesiyle isabetli tespitleri var. Ve yöntem-bilime dair fevkalade analizleri. İletideki pasaj tam anlamıyla bunun örneği. Dönemi doğru tasavvur etmek için bunları çok kıymetli buldum. Bu eserden sonra serinin diğer eserlerine ve dahi modern Türkiye'ye dair yazmış olduğu kitaplarını da temin etmeyi düşünüyorum. Size de tavsiye ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.