Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dingonun ahırı
DİNGONUN AHIRI! Değerli okurlarım; Bugün size bir ülkenin liyakatsiz insanlar elinde nasıl yıkıma doğru sürüklendiğini anlatmaya çalışacağım. İlk olarak liyakat: ‘’Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluğu, verilen bir görevi başarıyla yapabilme yetisi’’ olarak, ‘’bir işin layık olan kişiye yaptırılması’’ veya ‘’ bir işi, en iyi yapacak kişiye vermek’’ olarak tanımlanır. Memleketimizin herhangi bir yerinde, bu tanımlara itiraz eden bir kişi dahi bulamazsınız. O halde, bu ülkede vaktiyle bekçilik yapan adamı bir kuruma genel müdür olarak atayanlar kimler? Bu nasıl mümkün olabilir? Bu konuda yasal bir boşluk mu vardır? Ki her gelen iktidar ya da güç odağı yönettikleri kurumları babasının çiftliğine çeviriyor. Yasaları incelediğimizde; Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının kanun önünde eşitlik başlıklı 10. Maddesinde, ‘’ herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (…) hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar, denilmektedir. Ve yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘’Kamu hizmetlerine girme hakkı’’ başlıklı 70. Maddesinde, ‘’ Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez.’’ denilmektedir. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz, yani herkes Anayasaya uymakla yükümlüdür. Yasal boşluk falan da yoktur. Liyakat bir Anayasal yükümlülüktür. Anayasa birkaç kez de çok açık bir şekilde’’ torpil yapamazsınız’’ demektedir. Peki bu torpil yapanlar kimlerdir? Neye dayanarak bu torpilli atamaları yapıyorlar? Mersin Üniversitesi'nde yaşanan atama skandallarını hatırlayın; Ahmet Çamsarı, yeğeni Sena Karakuş’u Eğitim Fakültesi’ne, Sena Karakuş’un eşi İsmail Karakuş’u Türkçe Öğretimi Arş. Merkezine diğer yeğeni Emre İnanç’ı Yapı İşleri Daire Başkanlığı’na atamıştır. Bitti mi? Hayır. Rektör Yardımcısı Ali Kaya, yeğeni, Erhan Kaya’yı Tarsus Meslek Yüksek Okulu'nda Rektör Yardımcısı Mehmet İsmail Yağcı, oğlu Can Yağcı’yı Araştırma Görevlisi, Genel Sekreter İsa Değirmenci, yeğenleri Filiz Değirmenci ve Süreyya Değirmenci’yi Araştırma görevlisi, Rektör Yardımcısı Erol Yaşar, yeğenleri Hanife Mevhibe Şen ve Beyza Kasap’ı Rektör Danışmanı ve Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Murat Yakar, yeğeni Aynur Yavuz’u, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığına ( Murat Solmaz şoförlükten Daire Başkanlığı'na yükseldi.) Bu listede sadece birkaç örnek verdim. Bu liste uzayıp gidiyor. Peki biz bunları nereden biliyoruz. Bir milletvekili meclis başkanına bu atamalarla ilgili soru önergesi verdi, yoksa haberimiz bile olmayacaktı. Koca koca Profesör’ler yukarıda bahsettiğim liyakat ve atamalardaki şartların yasalarla belirli olmasına rağmen bunları nasıl yapabiliyorlar? Bunlara neden müsaade ediliyor? Pamukkale Üniversite’sinde rektör, eşine özel kadro açtırıyor. Kütahya Üniversitesi’nde ön elemede sonuncu olduğu halde mülakatı geçen tek asil üye rektörün eşi çıkıyor. Harran Üniversitesi Rektör Yardımcısı kardeşini Yüksekokul Müdürlüğü'ne getiriyor. Kızını Almanca okutmanı yapıyor. Ankara Üniversitesi’nde yatay geçiş kontenjanı yükseltilip şartları kolaylaştırınca ilk yatay geçişi rektörün oğlu yapıyor. Yasalarda da, Kur’an-ı Kerimde de, liyakate dayalı bir sistem önermektedir. Nisâ suresi 58. ayet, bu konuda gayet net ve açıktır. Ayet-i kerimenin anlamı şöyledir: “Allah size kesinlikle görevleri ehil ve layık olanlara vermenizi, insanlar arasında bir yargılama yaptığınızda adaletle yargılama yapmanızı emrediyor." İşi neden ehline vermiyoruz? Cihan Peygamberi, Hz. Muhammed (s.a.v.), kendisine kıyametin ne zaman kopacağını soran bir bedeviye, “Emanet zâyi edildiği zaman” diye cevap vermiştir. Hüseyin Nihal Atsız’ın da dediği gibi: "Acizleri, layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar." Türkiyede şu an görevde olan 71 üniversite rektörünün aldığı atıf sayısı sıfır! 2020’de atanan altı yeni rektörün benden az makalesi var. Toplamda altı rektör 3 makale yazmış. Ülkemizde şu an hukuk fakültelerinin üçte birinin dekanı hukukçu değil. Milyonlarca üniversite mezunu diplomalı iş bulamıyor; çünkü türlü şekillerde içi boşaltılan üniversitelerin verdiği diplomalar hiçbir anlam ifade etmeyen birer kâğıt parçasından başka bir şey değil. Değerli okurlarım; Bir şirketin cebi dolsun diye, koca bir orman yok ediliyor ve devlet parası olandan yana saf tutuyor, eskiden devlet vatandaştan ormanını korurdu, şimdi; vatandaş devletten ormanını korumaya çalışıyor. Bunun nedeni, yukarıda bahsettiğim içi boşaltılmış, liyakat ortadan kaldırılmış kurumlara yapılan atamalardan kaynaklanıyor. Devletten aldıkları ihalelerle, indirdikleriyle doymayanlar, yani servetlerini bu ülkenin altını üstüne getirerek sağlayanlar, şimdi onlar yerli ve milli ama o ormanların kesilmesine karşı çıkan, bir HES uğruna dereleri elinden alınan vatandaşlar buna karşı çıktığı zaman vatan haini öyle mi? Irmağının akışına ölenler mecliste konforlu koltuklarında otururken yerli ve milli ama ülkesine, toprağına sahip çıkan vatan haini öylemi? Muhalefet seçimi sırça köşklerinde iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde muhalefet yaptıkları için vatandaşın dertleri çok da umurlarında olmuyor. Yakında yapılacak yerel seçimlerde bu halktan hangi yüzle oy isteyecekler merak ediyorum. Her alanda içi boşaltılan kurumlar, liyakatsiz atamalar yüzünden, ülke dingonun ahırına döndü. İstanbul Gaziosmanpaşada dört kişi bir adamı dövüyor, sonra da vuruyor hiç tereddüt etmeden. Esenyurt’ta gün ortasında herkesin gözü önünde bir kadın bayılana kadar dövülüyor, Arnavutköyde yol kavgasında silahlar çekiliyor, gırtlak gırtlağa getirilen ev sahibi kiracı birbirini öldürüyor. Ev sahibi ve kiracı kavgasında araya giren komşu on iki yerinden bıçaklanıyor. Ev sahibi ve kiracı kavgalarının ülkenin dört bir yanında sayısız örnekleri her gün yaşanıyor. Sokaklar adeta silahlı eşkıyalara bırakılmış durumda. Her gün bir işyeri basılıp haraç isteyenler, küçücük çocuklara tecavüz edenler, bir kereden bir şey olmaz diyenler, kadının saçından tutup sokakta sürükleyenler, ülke sınırları adeta yol geçen hanına dönmüş, kimin girdiği, kimin çıktığı belli değil, ülkemizin etrafı adeta savaş çemberine alınmış durumda. Sizin keyfiniz nasıl eyyy meclisteki vekillerimiz tatiliniz nasıl geçti? Keyfiniz yerinde inşallah? Aman size bir şey olmasın bir de sizi düşünmeyelim. Bizler her gün bu memleketin hali ne olacak nasıl düzelecek diye kafa yorarken, aman sırça köşklerde oturanlar, kırmızı koltuklarından kalkmayanlar, eşini, dostunu kafasına göre istediği birime atayanlar, olmadı kişiye göre birim açanlar, ülkenin her alanda içini boşaltıp, yozlaştıranlar, bak Mearic süresinde ne diyor; “Çünkü onlar, gerek Allah’ın, gerek Hz. Peygamber’in ve gerekse insanların kendilerine verdiği emânetleri en güzel şekilde koruyan verdikleri sözü en güzel biçimde yerine getiren dosdoğru müminlerdir.” Mearic:70/32 Üniversitelerimiz liyakat konusunda bu derecedeyse, sokakları tahmin etmek zor değil. Sebebi çok açık. ‘’Liyakat’ ’sizlik. Yüzde doksandokuzu Müslüman olan ülkemde, yöneticilerin elinden ve dilinden düşürmedikleri Kuran-ı Kerimde bak yüce Mevla ne diyor; “O hâlde, ey Peygamber ve ey İslâm toplumunun önderi! Rabb’inin yolunda hedefe doğru adım adım ilerlerken, sağa sola sapmadan, yalpalamadan yoluna devam et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol! Sadece sen değil, günahlarından tövbe edip senin yanında yer alan diğer Müslümanlar da böyle olsunlar! Ve sakın ilâhî yasaları ihlal ederek yâhut hak ve adâlet sınırlarını aşarak azgınlık etmeyin! Unutmayın ki Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.” Hud:11/112 Bu ayet bize işlerimizde dürüst olmayı ve işe hakkını vermeyi emreder. İşe hakkını vermek için işe ehil olmamız, yani iş becerimizin olması, iş hakkında yeterli düzeyde tecrübemizin olması, işi yapma isteğimiz ve kararlılığımızın olması gerekir. Bu sıfatların hepsinin bir araya gelmesine liyakat diyebiliriz. Üstlendiğimiz işleri düzgün yapmaktan sorumluyuz. Eğer âmir konumunda isek, işi ehil olana, yani işi bilene ve işi yapmak kararlılığında bulunana vermek zorundayız. Gerçek ehli ve liyakatli insanların haklarını yiyenler hem yasaları çiğnemiş hem de Kuran-ı Kerime savaş açmış olurlar Müddessir Suresi 6. ayette Peygambere hitaben denilir ki; ‘Çokluk beklentisi içerisinde olma” yani peygamberlikten servet bekleme. Oysa günümüze baktığımızda genellikle siyasetçiler iktidara gelmeden önce seçim meydanlarında ağızlarından bal damlıyor. Bugün 20 sene önce bir siyasetçinin söylediğini bugün başka bir siyasetçi tekrar ediyor. Adalet diyor hak, hukuk diyor, herkese eşit davranacağız diyor, ortak akıl üreteceğiz diyor, bütün renkler kendini özgürce temsil edecek diyor. Bütün bunları siyasetçiler söylüyor. Bunların hepsi güzel şeyler ama nasıl oluyorsa iktidara gelince hepsi rafa kaldırılıyor. Adaletle hareket edeceğiz, emaneti hıyanet etmeyeceğiz, halk istemezse gideceğiz, görevleri ehliyet ve liyakat sahiplerine vereceğiz, ortak akılla hareket edeceğiz, kendimizi zengin etmeyeceğiz, halktan birisi gibi yaşayacağız, ceketimizle gelip ceketimizle gideceğiz, Harun gibi gelip Karun gibi olmayacağız diyenleri çok duymuş olabilirsiniz. Bunları çeşitli partilerden çeşitli siyasetçiler söylüyor olabilirler. Bunların aslında hepsi ayettir, doğru sözlerdir. Kuran’a dayanmaktadır. Kur’an’ın istedikleri budur. O halde biz de şunu söylemek durumundayız yine Kur’an-ı Kerim der ki ;Neden,niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz. Buradan biz de diyoruz ki oy isterken nutuk atarken ağzınızdan bal damlıyor ama başkente gittiğiniz zaman siyah gözlüğü takıp, takım elbiseyi giyip, devlette devamlılık esastır, onlar geride kaldı, seçim vaatleriydi demeye başladınız an değişiyorsunuz. O zaman söylediklerinizi yapın, o vaatlerinizin yerine getirin. Bu bir siyasetçi için çok önemli konudur ve Kur’an’dan ilham alınarak geliştirilebilecek yönetim ilkeleri bunlardan ibarettir. Her kim bunlara uyuyorsa, sahiden uyuyorsa sadece seçim meydanlarında değil, seçildikten sonra da uyuyorsa, icraat halindeyken esas uyuyorsa O, bu yönetim ilkelerine uygun hareket ediyor demektir. Sizlere Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle veda etmek istiyorum; Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Eğitimci -Yazar Soner Atabek
·
316 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.