Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

520 syf.
1/10 puan verdi
·
57 günde okudu
Göbekli Tepe'ye tüm yönleriyle merak duyuyorsanız, konu ile ilgili çer çöp dahil her şeyi içeren bir arşiv oluşturuyorsanız kütüphanenizde bulunabilir; fakat bilimsel bir kaynak arıyorsanız, bu kitap size hitap etmeyecektir. Kitap tam anlamıyla bilimsellikten uzak, masal kitabı. Aceleci okur için kısa bir alıntıyla yeterince fikir verebileceğimi düşünüyorum: "...Tek bildiğim, Yeghrdut'un Kızılağaç adında yarı Kürt yarı Türk bir köy yakınlarında olduğuydu. Bu ismin "kızıl haç" anlamına gelmesi, yakınlarında bir Hıristiyan binasının yer aldığına işaret ediyordu." (s.411) Kitabın orjinal dilinden aynı bölümüne bakalım: "All I knew was that Yeghrdut lay somewhere in the vicinity of a village called Kızılağaç (or Kızılhaç, pronounced kiz-a-large), a part Turkish, part Kurdish name meaning “red cross,” a sure sign that a Christian edifice lay nearby." Yazarın burada eklediği parantezi, çevirmeni sn. Basmacı'nın atlaması apayrı bir konu, bu yer adının Kızılhaç ile hiçbir alakası yok. Zaten kelimenin de manası Kızılhaç değil. Sözkonusu, Muş'ta bulunan yerin isminin Kürtçesi de Kızıl Ağaç anlamına geldiği gibi, yerin 1890'a kadar kullanılan adı olan Xandris/Xandiris da (anlamını bulamasam da) en azından Ermenice Kızıl Haç anlamına gelmiyor. Index Anatolicus'da, Kürtçe isminin Türkçe'den çevrildiği yazsa da, Kızıl Haç söylentisine yer verilmiş ama kaynağı bulunamadığı yönünde de not düşülmüş. Köyün ismi gerçekte de Kızılhaç olsaydı dahi, Kızılağaç'ın Kızıl Haç anlamına gelmemesi bir yana; bir köyün isminin bu olmasının yakınında bir kilise olduğu çıkarımına varmak bambaşka bir kafa yapısı. Yazar "a sure sign" demiş. Bir yerin ismi Kızıl Ağaç mı? O halde yakınında bir kilise vardır. Kesin. (!) Kitapta ciddi ciddi kaynak olarak başvurulmuş tonlarca masal, söylenti, hikaye; kitabı 20. bölümden itibaren bilimsellikten tamamen uzaklaştırmış. Bu bölüme kadar ilgi çekici bazı bilgiler yok değil ama sonradan karşımıza çıkan Kurt adamlar, gezginler, gözlemciler ve daha onlarca masal karakterini ciddi manada Göbekli Tepe ile ilişkilendirmeye çalışmak için gerçekten bilimin sınırlarını zorlamak gerekir. Etnografik kaynaklar, sözlü veya yazılı söylenceler, şiirler, masallar, ninniler bazı konularda araştırmalarda kaynak olarak kullanılabilir. Bunların kaynak olarak sıralaması elbette ana değil, talidir. Yani bunlar ciddi, somut kanıtları desteklemek amacıyla ikincil olarak başvurulabilecek kaynaklardır. Örneğin Nuh Tufanı söylencesinin Gılgamış Destanı'nın somut yazılı metinleriyle karşılaştırıldığı bir çalışmada esas hedef bölgede gerçekten bir tufan olup olmadığını araştırmaksa; söylencelerdeki bir güvercinin uçma menzili yahut bir geminin taşıma kapasitesi üzerinde değil toprağın jeolojik yapısı, toprak katmanları arasındaki sel yahut da baskın izleri üzerinde öncelikle durulması beklenir. Zira sonunda kendinizi bir geminin kaç farklı tür taşıyabileceğine, bir güvercinin ağzında bir dal ile kaç km yol alabileceğine yönelik hesaplamalar içinde yitip gidersiniz. Oysa toprak katmanları arasında bulacağınız bir su baskını izi daha somut, kesin, elle tutulur bir kanıt olacaktır. Bu bağlamda kitapta başvurulan Tevrat başta olmak üzere bütün dini metinler, Vatikan'ın, Çeşitli kiliselerin yazdıkları yazılar, kitaplar veya bunlar gibi yerel halkın anlattıkları söylenceler de çeşitli mühim olayların toplumsal bellekte uzun zamandır devam eden yankıları olabileceği gibi; hayal gücü yeteneği ciddi manada gelişmiş çeşitli toplumsal kanaat önderlerinin uydurdukları masallar da olabilir. Özet olarak, bilim insanından beklediğim şey; öncelikle somut (tabletler, çanak, çömlekler, höyüklerden çıkan daha onca şey) üzerinde incelemelerini yaptıktan sonra bunları ana kaynak olarak ele alıp; höyüğün inşa edilmesinden tam 11.000 yıl sonra anlatılan bir halk hikayesini tali kaynaklar arasında en sona atmaktır. Samimi bir şekilde söylüyorum, kitap forumlardaki tartışmaları, facebook sayfalarındaki mesajlaşmaları, wikipedia'yı kaynak olarak almış. Örneğin; "Aynı gün, yani 12 Nisan 2012, Perşembe günü AniOnline forumunun bir üyesi Yeghrdut'un coğrafi koordinatlarını gönderdi ve Dera Sor'un yani Kızıl Kilise'nin" [Yukarıdaki manipülasyonu hatırlayın m.b.] "koordinatlarıyla aynı olduklarını gördüm. Söz konusu kişi Muş'tan oraya kadar olan tepeleri yürüyerek geçtiğini söyledi" [Sözkonusu mesafe 21 km. M.B. ]"ve buranın topoğrafik tasvirinin Yeghrdut'un aynısı olduğunu teyit etti. Forumun medyatörü Raffi de Armeniapedia'daki Yeghrdut maddesine Google Earth linkini ekledi ve madde artık Dera Sor maddesine doğrudan bağlandı." (s.. 417) Google Earth, Forumlar, sözlükler... Yüzyıllardır aranan efsanevi bir yer, bir anda bir üyenin (Kim?) yazdığı mesajla bulunmuş oluyor. Sözkonusu yerin topoğrafik tasvirinin aynısı olduğu söylense de kitapta bu topoğrafik tasvirlerin karşılaştırılması yapılmamış. Devam edelim, yorumun uzunluğu neticesinde sıkılmanız riskine karşın gülmeniz açısından eski Batılı hastalıklarından biri olan "Fesli Türk" tasvirinden bir örnek vereyim: "...başında siyah, Türklere özgü, yıpranmış bir fes olan, gür bıyıklı, uzun boylu, zayıf yaşlı bir adam çıkıp geldi...."..."Rehberimiz fesli adamı ve ailesini selamladı..." (s.453) Türklere özgü olmayan, (muh. kuzey Afrika kökenli) ve siyah da olmayan Fes karşımızda! Giyen adam, muhtemelen takke diye tabir ettiğimiz başlığı takan birisi olmalı. Tarife uyan, Fes ile karıştırılması muhtemel Kalpak da olabilir zira Kasım ayında takılmış olması muhtemel. Kitabın orjinal metninde "and traditional Turkish fez" denmesi ne yazık ki hala Fesli Türk imajının akıllardan silinmediğinin bir göstergesi. Kitabın kanıt mantığına tekrar dönelim; Bakın. 34. bölümde Periler ve Cinler başlıklı bir kısım var. Bu kısımda, orjinal metinde "by my Kurdish contact, Hakan Dalkus dense de Türkçe'ye çeviren çevirmen bu ismi birkaç defa atlamış. "Dağların eteklerindeki küçük bir köyde yetişmiş bir Kürt bana şöyle dedi: "Belki de Göbekli Tepe'yi inşa edenler onlardır. Veya belki o zamanlar, ya da daha sonra böyle olduğuna inanılırdı. Orası ondan da kutsal olabilir..." (s.393) diyor. Yani bir facebook üyesi, buranın periler tarafından yapıldığına inanıyormuş. Sözkonusu Hakan Dalkuş adındaki kişi ilerideki bölümlerde yeniden karşımıza çıkıyor, çevirmen yine ismini atlamış: " when I learned from my Kurdish contact, Hakan Dalkus, who had managed to contact the person running the Kızılağaç Facebook page, Kitabımızda bölüm şöyle; "Mart 2012'nin sonlarında, Kızılağaç Facebook sayfasını yöneten biriyle görüşmeyi başaran Kürt bir tanıdığımdan Kızılağaç yakınlarındaki dağlarda, Kürtçede "Kızıl Kilise" anlamına gelen Dera Sor adında bir Ermeni harabesi olduğunu öğrendim." (s.411) Burada ana kaynağımızın ise facebook'ta yer alan, ismi dahi bilinmeyen birisi olduğunu anlıyoruz. Facebook yazışmaları da kitaba konsaydı iyiydi diye düşünürken; yaar koymuş bile; "Ben cevap beklerken yazıştığım bir Kürt olan Hakan" [çevirmenimiz Hakan Dalkuş'tan bu defa bahsetmek zorunda kalmış olsa gerek M.B.] "Facebook'taki Kızılağaçlı bir tanıdığından Dera Sor konusunda bir bilgi elde etti: Suluca ve Kızılağaç'tan Kızı Kilise'ye" [Yazım hatası kitapta var M.B.] "Duvarlarıyla iki kemeri ayakta... Kızıl Kilise'nin bir manastır olduğu söylenir. Burada keşişler, rahipler ve rahibeler vs. eğitim alırmış. Burası çok zengin bir manastırmış. Civarda toprağı olan çiftçiler ürünlerinin yüzde 50'sini manastıra verirmiş. Başka bilgi yok." (s.415) Yazar buraya bir kaynakça dipnotu düşmüş. 4 nolu dipnotta diyor ki: "4. Yazarla Hakan Dalkuş arasında 8 Nisan 2012 tarihli kişisel iletişim." (s.415) Ne kadar da açıklayıcı bir dipnotlama. Bravo. Metne devam edelim: "Birkaç gün sonra AniOnline forum'un medyatörü Raffi Kojian, Ermeni mimarisi konusundaki Rusça-Ermenice bir sözlükte bulduğu, Yeghrdut Manastırı konusundaki birkaç satırı bana gönderdi..." (s.415) Yazar burada esas metnin taranmış yahut da çeviri halini edinmek yerine, bir forum üyesinden aldığı mesajı kaynak alıyor. Daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu yaptığım alıntılardan daha da fazlası kitapta bolca bulunuyor. Cinler, periler, gizemli kukuletalılar, gözlemciler, gezginler, büyü, gizem ve benzeri daha onca fantastik öge birbirine girmiş vaziyette. Yazarın ulaşmaya çalıştığı şey, vermek istediği mesaj bugün orada yaşayan veya daha önceden orada yaşamış bazı milletlerin geçmişte Göbekli Tepe ile bağlarının olduğunu ispatlamaya çalışmak. Kullandığı yöntem, Cennet Bahçesi'nin eski Ermenistan Krallığı topraklarında olduğunu ispatlamaya çalışmak, daha sonra buranın sınırlarını bir şekilde Göbekli Tepe'ye ulaştırmaya çalışıp, bölgede yaşayan/yaşamış çeşitli etnik değerleri paylaşan toplulukların Göbekli Tepe'deki kişilerin torunları olduğunu anlatmaya çalışmak. Sözkonusu sürenin 12.000 yıl olduğu ve bu sürenin en az 5-6.000 yılının tamamen karanlık ve kayıp olduğu göz önünde bulundurulduğunda yazarın masalları kaynak edinmesi son derece doğal. Böyle bir "günümüzden geriye doğru" tarih veya mit yazma anlayışını Geleneğin İcadı kitabında Eric Hobsbawm yeterince anlattığından ben bu konuya değinmiyorum. Yazarın maksadının da iyi olduğunu düşünmüyorum. Hobsbawm'ın kitabını okumuş olanlar neyi kast ettiğimi anlayacaklardır. Teori, fikir önceden belirlenip; buna dair kanıtlar arayan bilimi ve mantığı tamamen ters çeviren bu yazarın bu kitabını satın aldığıma da pişman oldum. Eskiden Halk Kütüphanesinde önce okur, beğenirsem satın alırdım. Ne kadar güzel bir alışkanlıkmış. Sizlere de aynısını öneririm. 18.04.2018
Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu
Göbekli Tepe ve Tanrıların DoğuşuAndrew Collins · Alfa Yayıncılık · 2016148 okunma
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.