Gönderi

Yürüdük. Olan biteni anlattılar, bu arada, ölümünden yarım saat önceki, onu kaçınılmaz bir ölümden kurtaran garip alınyazısıyla ilgili çeşitli düşüncelerini de katıyorlardı araya. Karanlık sokakta yalnız başına yürüyormuş Vuliç, sarhoş bir Kazakla karşılaşmış. Biraz önce bir domuzu doğramış Kazak, Vuliç durup "Kimi arıyorsun, dostum?" diye sormasaymış Kazak geçip gidecekmiş yanından. Ama "Seni arıyorum!" diye karşılık vermiş Kazak ve kılıcını Vuliç'in omzuna indirip neredeyse kalbine kadar yarmış. Karşılaştığım, katili arayan iki Kazak yetişip yaralıyı kaldırmışlar yerden, ama o sırada son nefesini vermiş, yalnızca iki sözcük söyleyebilmiş. "O, haklıydı!" Bu iki sözcüğün gizli anlamını yalnızca ben anlayabilmiştim: Benim için söylemişti bunu; farkında olmadan açıklamıştım zavallının kaderini. Sezgim yanıltmamıştı beni: Değişen yüzünde yakın bir ölümün izini görmüştüm. Bütün bunlardan sonra kaderci olmaz da ne yapardı insan? Ama bir şeye tam inanıp inanmadığını kim bilebilir? Ayrıca, duygularımızın yanılmasını veya mantığımızın yanlışını çoğu zaman gerçek inançlarımız sanan da bizler değil miyiz?
Sayfa 223 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.