Harflere Ne Oldu? Bir kehanet gerçekleşse ve bir sabah, güneşin doğuşuyla birlikte harfler yavaş yavaş silinse ne hissederdiniz? Şu an size en yakın kitabı elinize alın ve kapağını açın lütfen. Bu kitap belki merakla okuduğunuz bir roman, belki araştırmanıza kaynak olacak bir eser... Peki, ümitle heyecanla merakla açtığınız kitabın bomboş sayfalarıyla ve üstelik bundan sonra hep böyle olacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalsanız ne yapardınız?
Cevap vermesi zor, olağanüstü bir soru olduğunun farkındayım ama bugünkü konuğumuzun kıymetli yazarı Sezer ÜN, hayal gücünün kapılarını aralamış ve "Harfler olmasa ne olurdu?" diye düşünmüş olacak ki bu eseri yazmış ve bizlere sunmuş.
Öncelikle kitabın içeriği hakkında çok kısa bir bilgi vermek istiyorum. Aslına bakarsanız her şey Radlof Thomsen isimli birinden gelen, içeriği ilginç mail ile başlar. Bu olayı, ünlü harflerle başlayıp ünsüzlerle devam eden yok olma süreci takip eder. Aynı zamanda Radlof'tan mailler gelmeye devam eder ve böylece Zeynep'le Can'ın da ekibe dahil olmasıyla harfleri kurtarma operasyonu başlar. Devamına ise kitabı okumayı düşünenler için yer vermeyeceğim.
Eserde ele alınması gereken birçok konu olduğunu söyleyebilirim. En başta da kitabın okura düşündürdüğü soru... Doğduğumuz günden beri harflerle yaşıyoruz ama ya beklenmedik bir şekilde kaybolsalar ve bu çağın içinde yazı öncesi dönemi yaşamak zorunda kalsak ne yapardık? Bu noktada aklıma sosyal medya dilinin geldiğini söyleyebilirim. "Slm, nbr, tmm vb." ifadelerle bu mecralarda karşılaşıyor ve iletişim kurabiliyoruz. O hâlde farkında olmadan ama kendi elimizle harfleri yok ediyor olabilir miyiz? "Sosyal medya dili" kavramının bir zenginlik mi yoksa dilde yozlaşmanın kaynağı mı olduğuna burada değinmeyeceğim elbette.
Ele almak istediğim bir diğer konu ise kitaptaki kültürel ögeler. Çocuklarımızın, öğrencilerimizin okudukları eserlerde bize ait olanı görmelerinin, tanımalarının çok önemli olduğu kanısındayım. Yalnız çocuk edebiyatında da özellikle vurgulanan bir noktadır öğretici olmamak. Bu noktada eserde yer alan ögelerin, öğretici sıfatından uzak, olaylar içine serpiştirilerek verilmiş olması önemli bir husustur. Özellikle İstanbul'daki kıymetli kütüphanelerin ve Moğolistan'ın mekân olarak kullanılması buna bir örnektir.
Olaylar ve mekânlar arasındaki ilişkide okur, çok eski bir yazıtı nerede bulabileceğini keşfedebilmektedir. Moğolistan'ın ise burada çok daha özel bir yere sahip olduğunu söyleyebilirim çünkü toprakları içinde bize ait olan, milattan sonra sekizinci yüz yıllarda üç önemli kişinin öğütlerini, uyarılarını içeren ve aslında harfleri geri getirmenin de tek çözümü olan hazinelerimiz vardır.
Öz Türkçe ile kaleme alınan bu hazinelere kitapta yer verilmesinin ve tek çözümün onları anlayabilmekten geçmesinin belki de bir kurgusal ilişkinin içinde bulunmaktan, çok daha farklı bir amacı vardır. Bu nokta da kitabı okuyanların fikrini merak ediyorum doğrusu.
Kitapta ele alınması gereken diğer noktaları toparlamak gerekirse eserin bünyesinde barındırdığı macera duygusu, fantastik ögeler, birlik ve dayanışma ruhu, merak unsurları, onu çok daha eğlenceli ve anlamlı kılmaktadır.
Ayrıca Vilhelm Thomsen ve Vasili Radlof'un isimlerinin geçmesi, mail gönderen kişinin adının kimden geldiğinin hikâyesi de hoş bir detay olarak yer almış diye düşünüyorum.
Tüm unsurlarıyla keyifli ve gönül rahatlığıyla öğrencilere tavsiye edebileceğinizi düşündüğüm bir eser olmuş. Yazarımızın emeğine sağlık. Sizlere kitabı tavsiye ederken ben de yazarın diğer eserlerini okumak için sabırsızlanıyorum.
