Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Geçmiş olsun!
Orhan Pamuk’un, Öteki Renkler adlı eserinde, ilk okuyuşumdan beri kafama kazınan şöyle bir cümlesi var: "Gençliğin acı verici yanı, insan ilişkilerindeki ikiyüzlülüğü görmek, buna karşı bir şeyler yapmak isteyip de yapamamak ve sonraları da bunu doğal karşılamaktır." Daha önceki yazılarımda ve kimi arkadaş sohbetlerinde dile getirmekten kendimi alıkoyamadığım bir cümle bu. Bir müsekkin tablet. Bugün de bir tane alayım, dedim. Anında etkisini gösteriyor. Acıyı tamamen yok etmiyor bu yatıştırıcı, daha tahammül edilebilir hâle getiriyor, hatta daha tatlı bir hâle. O yoğun ve bunaltıcı acıyı damıtıyor; sanki ağrıyı sızıya ve sizi de o rafine sızının gururlu bir taşıyıcısına dönüştürüyor. İlacın bu çarpıcı ilk etkisinden sonra, Pamuk’un ne demek istediği ya da o cümlesinin ne anlama geldiği önemini yitirmeye başlıyor. Giderek kendinizi, yaşam deneyiminizin ve çağrışım gücünüzün baskın biçimde devreye girmesiyle oluşan daha öznel bir anlam evreninde buluyorsunuz. Kelimeler sözlük anlamlarının ötesine geçiyor; metin bağlamından kopuyor, yazarına ait olmaktan çıkıyor. Bu noktada cümlenin neyi ifade ettiği önemli olmadığı gibi sizin ondan ne anladığınız bile önemsiz hâle geliyor. Artık alımlama süreci bilincin eşlik etmediği bir duygulanıma evriliyor. Hani daha çok şiir gibi sanatsal metinlerde söz konusu olur ya, işte öyle bir şey… Peki, nedir bu Pamuk cümlesinin bende oluşturduğu etkiler, hisler? Becerebilir de söylersem muhtemelen gülünç duruma düşeceğim. Ama bunu göze alıyorum; gülünç olmaktan değil, anlatamamaktan korkuyorum çünkü. Gerçi bunları birbirinden ayırmak da kolay değil: Özdeşleşmekten büyük keyif aldığım unutulmaz Oğuz Atay kahramanları gibi, ben de ne zaman önemsediğim bir konuyu anlatamadığımı, daha da kötüsü anlatamayacağımı fark etsem ister istemez gülünç olmaya başlıyorum. İş burada kalmıyor tabiî, gülünç düşmenin tadına geç varan acemiler gibi ipin ucunu kaçırıyor ve telaşla ironi kılıcını çekiyorum. Yarı esrik başlıyorum çalmaya... Çoğunlukla kendimi kesmem bir anlam ifade etmiyor, rezil olmaktan kurtulamıyorum. Oysa Atay’da ironi maharetle kullanılan çift işlevli bir araçtır; hem kargıdır o, hem kalkan. Yine de, madem göze aldığımı söyledim, denememek olmaz: Bu cümle bana her şeyden önce değişmez bir yazgıyı hatırlatıyor. Değiştirilmeye çalışılması trajediden başka bir şeye yol açmayacak bir yazgı bu. İnsanoğlunun tanrılara, kadere, doğaya veya alt edemeyeceği başka bir üstün güce karşı verdiği savaş ve kaçınılmaz acı son: hüsran, yıkım. Gerçi Pamuk trajediye izin vermez. Kolaylıkla fark edildiği üzere Nobelli yazar insan ilişkilerinin mahiyetini falan sorgulamıyor bu cümlesinde, kendisine savaş açılacak üstün bir güce de yer vermiyor; yenilgiyi baştan kabul edip teşhisi de baştan koyuyor: İnsan ilişkilerinde riyakârlık egemendir. İnsan gençken, gençliğin verdiği toyluk ve idealistlikle bu olguyu kabul etmekte zorlanabilir ama çok geçmeden acıyla teslim olur bu gerçeğe. Zamanla teslim olmakla da kalmaz, bunu doğal karşılar – sanki doğalmış gibi. Doğrusu, Pamuk, cümlesinin sonundaki doğal karşılamakta samimidir. İnsanın ikiyüzlü doğasına karşı bir mücadele ve itiraz söz konusu olmadığı için, yukarıda değindiğim gibi, bir trajedi de ortaya çıkmayacaktır. Fakat yazar, bu kabulü, zamanla gerçekleşen bu teslimiyeti “acı verici” bulmaktadır, cümlede bana trajediyi anımsatan da bu acılıktır. Yukarıda bahsi geçti: Bir metnin, özellikle de sanatsal metinlerin anlamı, o metni anlamaya çalışan öznenin onu anlamaya yatkınlığından bağımsız değildir. Bir şiir herkeste aynı etkiyi uyandırmıyorsa, herkes için aynı anlama da gelmemiştir, diyebiliriz. Yazıma son verirken tekrar bu konuya dönme sebebim, edebiyat eleştirisinde okur merkezli kuramlara dikkat çekmek falan değil. Aksine, söylediklerim –ele aldığımız metnin bir şiir parçası değil sıradan bir cümle olduğunu da düşünürsek– metnin anlamı konusunda okurun başat belirleyici olmadığını bile gösterir. Çünkü: Metne bakarsak: Anladıklarımın metnin anlamıyla tamamen örtüştüğünü söylemem zor. Yazarın niyetine gelirsek: Edebiyatın bir oyun olduğu bilincini aklından çıkarmayan ve bunu eserlerinde türlü hinliklerle bir güzel gösteren Pamuk bu cümlede, kafasının bir yanıyla, daha saf ve masum çalışan diğer yanına göz kırparak şöyle demiş olabilir: Sevgili okur, insanların meta karşısında köpekleşmesine, güce ve güçlüye tapınışına üzülürsen, ömrün üzülmekle geçer; geçmiş olsun! Olamaz mı?
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.