Kendimi yığınlardan farklı biri olarak görmekle pek çok insan gibi ben de hata yaptım. Layık olmadığım sevgi ve saygıya erişemediğim için toplumu suçladım. Sıradan biri olarak, sıradan insanlardan sıra dışı davranışlar bekledim. Çok ayıp ettim. Kendime on şınav, yirmi mekik cezası veriyorum. Gidip çekeyim şunları, sonra devam ederiz.
Bazı halklar çocuk gibi; bugün bir çikolata mı istersin, yarın aynısından on tane mi, diyorsun, hiç düşünmeden hemen bir tane için hoplayıp zıplamaya başlıyorlar. Bunun açlıkla, çikolataya hasret kalmakla, ekonomik durumla ilgisi yok. Düpedüz yozluk bu!
Dünya epey zamandır kalitesizlerin "elen(e)mediği" bir süreç yaşıyor. Kavrayış hızı ve duyarlık düzeyi yüksek erdemli bireyleri zor günler bekliyor sanki. Oysa bu (mümtaz) kitle "ortalamaya" mecbur edilme zilletine düşmemeliydi. Hâlâ bir şeyler yapılabilir mi bilmiyorum. Üzgünüm.
Bazı meselelerle ilgili çok net ve çok net olduğu için de büyük ihtimalle yanlış çözümlere ve/ya fikirlere sahibim. Hem net olan hem de yanlış olmayan düşünsel tutamaklarım olsun ister miydim? Zor. Yaşamın trajedi bağlamında okunuşuna, genel olarak trajik olana bir meylim var.
Othello'yu bir kıskançlık tragedyası olarak kabul etmek yanlış olur. Bu oyun, her çağda geçerli olan bir trajik olguyu dile getirir: Saf dürüstlüğün, yalan ve düzen dünyasına yenilişidir bu. Bir de olumsuzluğa karşı sevginin yerini korumasının tragedyasıdır Othello.
Hamlet, hırslı, coşkulu, ama huzursuz ve düzeni bozulmuş dünyanın göstergesi olan manyerist üslupta yerini bulur. Othello ise, hırsı ve coşkuyu dinamik ve görkemli bir biçimde aktaran barok üslubun özelliklerini taşır.
Sanırım hayat çoktan değil, hiçten seçmeli bir "test"...
Seçenek bolluğundan dem vuran şapşallarla aram çok erken açıldı. Bir yol yordam öneren "reçete"lerin rengine tav olmadım. Hayatımı mahvetmem için de bu yetti.
Bu satırları mağaramda gölgemle konuşarak yazıyorum. Hepinize selam eder, mutluluklar dilerim.
Seviyorum yürümeyi. Arzın enginliğine kıyasla cirmimin minikliğini daha iyi fark ediyorum. Saatlerce yürüdüğüm hâlde yürümediğim yollara oranla ne kadar az mesafe kat ettiğimi görmek bilgece bir bakışa yaklaştırıyor beni sanki. İnsanoğlunun tutamak bellediği hemen her şeyin eğretiliğini içten içe seziyorum yürürken.
Kimseye hep kalbinin sesini dinle, diyemeyiz belki; fakat kalbiniz, onun sesini dinlemediğiniz hâlde konuşmaya devam edip duruyorsa bence artık onun sesine kulak verme zamanınız gelmiş demektir.