Gönderi

248 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Doris Lessing’in 1950’de yayınlanan The Grass is Singing (Türkü Söylüyor Otlar) adlı romanı temelde ırkçılık ve sömürgecilik sorunlarını ele alır. Roman, siyah-beyaz ayırımının egemen olduğu Güney Afrika’da, Rodezya’da geçer.Zimbabwe’ye (o tarihteki adı ile Güney Rodezya) yerleşen yazarın bu kitabı yayımlanan ilk eseri ve Lessing’in yirmi dört yıl boyunca yaşadığı Afrika’daki gözlemlerini başarı ile yansıttığı çarpıcı bir eser. *Kitabın ismi T. S Eliot'un bir şiirinde geçen cümleyi yazar kitaba ismini vermiş. Kitabın başında sonu anlatılıyor, geri dönüş tekniğiyle olayın buraya nasıl geldiğini anlatıyor. Kitap yoğun olarak bir kadının üzerinde duruyor. Adı Mary. Mary beyaz bir kadın siyahilerin(yerlilerin) olduğu bir ülkede yaşıyor. İngiliz kolonisinin yerli halka uyguladığı ırkçılık, Beyaz'ın üstünlüğü üzerine geçiyor,ataerkilliğin kadının toplumdaki yerinin nerde olduğu anlatılıyor. Ülkeye gelen yabancıların yerli halka nasıl davranmaları gerektiği ve bu şekilde kafalarını doldurmaları nefretle ve kinle onlara aktarılıyor. Başkarakterin çocukluğundan yetişkinliğe doğru hangi aşamalardan geçtiği, nasıl bir ailede büyüdüğü, ve ne şekilde büyütüldüğü özellikle yerlilere karşı çok İyi aktarılmış. Ve kişinin yetiştiği ortam ve aile ileriki hayatında kişi üzerinde ne tür sonuçlara yol açacağı anlatılıyor. Yazar bir kadının yalnız başına kendi ayakları üzerinde nasıl durduğunu bağımsız, özgür, yaşayabildiğini ve bir erkek olmadan da nasıl başarabildiğini okuyoruz. Toplumun özellikle çevrenin bireyin üzerindeki baskısını,düşüncelerimiz üzerinde, kararlarımız üzerinde etkisini, ve kadına olan evde kalmış kız etiketini nasıl yapıştırdığını aktarmış. İki insanın evlilik konusunda gönül bağı, aşk, duygusal çekim olmadan evliliğe doğru sürüklenişini ve bunun sonuçları. Yabancı sömürgecilerin yerli halk üzerinde uyguladıkları ırkçılık, üstünlük göstermeleri ve bu şekilde yetiştirilmeleri. Evlilik düzenine giren kadının bir müddet sonra nasıl adapte olduğunu, bambaşka bir insana dönüştüğünü aktarıyor. Her beyaz insanın da yerlilere karşı aynı tutumu sergilemediğini bunu Mary kocasından görüyoruz. Mary yerlilere olan nefreti hat safhada fiziksel şiddet uygulayacak kadar gidiyor. Onları aşağlıyor, suçluyor, insan saymıyor, küçümsüyor ve onlara karşı kullandığı kelimeler vahşi, hayvan, leş, domuz . Ataerkiliğe de vurgu var.Mary'nin kocasında görüyoruz. Klasik erkek tipi. Kitabın kapitalist yönü de var bunu da Dick te görebiliriz. İkisinin hem kapitalizm hem de ataerkiliğin kadın üzerinde etkisi kitapta mevcut. Bir kadının dört duvar arasında yalnız başına yaşayışını,ve ne tür zorluklarla zaman geçirdiğini okuyoruz. Evli iki insanın birbirleriyle olan iletişimsizliğinin bazı iş girişimlerinde nasıl çıkmazlara ve zarara yol açtığını, duygusal ve aşk anlamında evlilikte ne tür yabancılaşma olduğunu ve annesine benzer kaderin yaşayan Mary'nin nasıl fiziki anlamda çöküp yaşlandığını görüyoruz. Kocasının karısına olan baskısı,evliliğin tek düzelliği,yerlilere olan nefret, kocasının maddiyatta düşkünlüğü, kadın üzerinde bir çıkmaza sokuyor. Kadın tek seçeneği kalıyor hayalleri gerçekleştirmek fakat Hayat istediğini vermiyor, çünkü eskiden olan kişi Artık o kişi değil seçeneksizlik ve eski yaşama dönüş.kadını içsel Anlamda çökertiyor. Kitabın sonlarına doğru, Kadının psikolojisi üzerinde durulmuş, Hatta kadını hasta olarak görmeye başlıyorlar, ve beyaz kadının yavaş yavaş çözülüşü kaybedişini görüyoruz, ve ölüme gidişi ve bunun farkında oluşu psikolojik açıdan yaşadıkları ve bu süreci bekliyor oluşu ve artık iş işten geçtiğini her şeyin bitişi çok iyi aktarılmış. Tavsiye ederim güzel kitap özellikle kadınlar okusun.
Türkü Söylüyor Otlar
Türkü Söylüyor OtlarDoris Lessing · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023403 okunma
·
103 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.