Gönderi

Amerika'nin Yüksek mahkemesine bağlılık derecesi.
Başkan Lincoln, Amerikan anayasasının “Tanrı’nın Amerikan halkına lutfunun bir işareti olduğunu” söylüyordu ve toplumda oluşan samimi kanaat oydu ki, bu anayasa Amerikan halkının “seçilmiş bir halk" olduğunun da bir göstergesini teşkil ediyordu. Amerikan anayasası toplumun anlam dünyasına boyut kazandıran, varoluşlarını anlamlandıran ve bu itibarla da manevi bir değer taşıyan ve manevi değerler içeren bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Ve bu metnin, tabii ki, muhafızları var, garantörleri var: Yüksek Mahkeme'nin yargıçları. Yüksek Mahkeme’nin üyeleri, Amerikan toplumunda bir amentü teşkil eden hukukun üstünlüğü ilkesine, hukuk devletine inancın bir çeşit koruyucu melekleri. Amerikan toplumunu bir oydaşma etrafında birleştiren ve bütünleşmesinin harcım teşkil eden hukuk devletinin devamlılığının gözeticileri ve kollayıcıları. Aldıkları kararlar karşısında akan sular duruyor. Bunu, kasım 2000’de yapılan başkanlık seçimlerinden sonra patlak veren oy sayımı kargaşası ve sonuçların haftalar boyunca kesinlik kazanamamasıyla meydana gelen kaos ve belirsizlikte, at başı yanşan rakipler, Göre ve Bush arasındaki inatlaşmalarda da gördük. İşler sarpa sanrınca ve çıkmazdan kurtulmak için son söz anayasanın güvenliğinin teminatı olan Yüksek Mahkeme’nin üyelerine ait oldu. Hukukun üstünlüğü ilkesine sadakati meşruluğun temeli olarak görenler, hukuk devletinin bir toplumu mümkün olan en iyi şekilde yönetebilir kılmanın yolu olduğuna inanlar şunun ya da bunun gönlü olsun diye anayasanın vaz ettiği bu ilkeyi bir kereye, ya da birkaç kereye mahsus göz ardı etmeye ya da delmeye kalkışmadılar. Meşruluğu sarsacak böyle bir teklifte ya da telkinde bulunmadılar. Demokratik meşruluğun hukukun üstünlüğü ilkesinden güç aldığının bilincindeydiler.
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.