Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Şeytanlar uzun, Melekler kısa yaşar..
Bir kitap, üç karakter, bir aile, üç farklı yaşantı, bir yazar, birden çok kişilik... Dazai diyip uzunca bir iç çekiş yaşadım. Bu kitap bana bazı düşüncelerimin doğru olduğunu ya da benim bakış açımdan dazai'nin kişiliğini; evet tam da düşündüğüm gibiymiş, dedirtti. İlk okuduğum eseri Günün İlk Işıkları idi ve orda bir düşünceye varmıştım kendisi hakkında; “dazai düşünceleri, fikirleri ile güzel bir çiçek ancak sulamayı unutmuşlar.” bu cümleyi kitabı okurken çokça geçirdim aklımdan. Aynı şekilde Pandora'nın Kutusu' nda “bir umut var hala yüreğimizde sadece keşfedilmeyi bekliyor.” demiştim. Her ne kadar ölmeyi arzulayan biri olsada, dazai benim gözümde ölmeye mecbur bırakılan birisi. Batan Güneş' de birer birer batan üç hayat ve aslında yeni bir doğuşun da hikayesi. Kitabın ilk ilgi çekici yanı bir kadın tarafından dile getiriliyor olmasıydı. Bu yüzden dazai'nin kazuko'ya kendinden bir şeyler vermeyeceğini düşünmüştüm ki aslında okudukça fark ettim ki kitaptaki üç karakterde dazai. Çok garip belki de bir tek ben böyle hissettim bilmiyorum ama o anne de ki umut ve sevgi, kazuko'da ki kararsızlık ve yorgunluk, kardeşi naoci'de ki ölüm arzusu gibi duygular dazai'nin içinde yatan o hisler gibi geldi. Umudunu öldürdü en başta ve daha sonra ölüm arzusunu sonra kazuko kaldı geriye ve doğacak olan yeni bir hayat?... En garibi de dazai'nin son kitabından bir önceki kitabın bu olması. Bu da bana demek ki bu kitabı yazana kadar hala bir umut varmış kalbinde dememe, aynı şekilde Pandora'nın Kutusu'da ki yorumumu desteklememi sağladı. Ama umudun ölmesi üzdü, yeni bir umut doğamadan da ölmüş oldu. Bu yüzden şimdi insanlığımı yitirirken kitabını daha çok merak ediyorum. Kitapta çok şey oldu. İlk başta olan yılan yumurtası olayı, daha sonra kazuko ile annesinin atışmaları, evden taşınmaları, yangın, aşk, kardeşi naoci'nin ölüp ölmediği ve sonra geri gelip tekrar umutsuca hayata devam etmesi.... daha bir sürü şey. Ve hepsi aslında tek birinin kafasında ki duyguların insan bedenine bürümüş haliydi. Kitabın ismi kitaba çok yakışıyor. Bu duyguyu açıklamak zor geliyor ama bana verdiği hisler sözcüklere dökülecemeyecek kadar özel. Dazai benim gözümde çok farklı biri diğer okuyucuların aksine. Hatta bu kitaptan paylaştığım alıntılar bir yandan çok olumsuzken bir yandan da ne kadar umut dolu sözler olduğunu görmek çok kolay. Kitapda beni etkileyen bir diğer şey intihar mektubuydu, o mektubu okurken; dile getirmek istediğim, hayata karşı sitemli olduğum ama söylemeye çekindiğim cümleler yer alıyordu. Bunları okumak bana zevk verdi, "bir intihar mektubunu okuyup zevk aldım" demek ne kadar doğru olur ki? Dazai işte beni farklı hissettiriyor. "Hayatta kalıp isteklerimi yerine getirmem ve bunun için de dünyayla savaşmam lazım." Yaşamak zor olduğu için ondan kaçan birisiydi ve savaşmak herkese göre değil. Bunun çözümü de ölmek değil bunu kendisi de biliyordu. "Sonsuza dek kederimde boğulamazdım. Ne olursa olsun savaşmak zorundaydım." Bu cümleleri kuran, her karaktere can veren kendisiydi dazai ve bu cümleler bana bu yüzden ölümü arzumak istediğini hissettirmiyordu başlarda. Daha sonra intihar mektubunda ki ilk satırlari okudukça kitap bana daha farklı bakış açısı ve duygular yaşattırdı. "Yaşamak isteyen, ne olursa olsun kuvvetli bir şekilde hayata tutunmayı başarıyor. Onlar adına seviniyorum çünkü bu insanlığın galibiyeti denen muhteşem şeyin ta kendisi. Fakat ölmenin de suç olduğunu düşünmüyorum." Ölmek suç değildi. Bende böyle düşünüyorum. Kaçmak suç gibi gelmiyor ve o sadece yaşamın altında ezilmekten kaçan biriydi. Yaprakları teker teker döküldü kimseler fark etmedi ve etmek istemedi. Çünkü o gerçekten düşünceleri ile muhteşem biriydi. "Marksizm, emeğin yüceliğini vurgular, herkesin aynı olduğunu iddia etmez. Demokrasiyse, bireyin haysiyetini vurgular, o da herkesin aynı olduğunu iddia etmez" söylediği bu söz bana çok doğru geliyor. Ve şu zamana kadar ölmekten de kaçınan birisiydi her ne kadar çoğu kez intihar girişiminde bulunsa bile çünkü kitapta karakterin " beni hayatta tutan tek bir şey vardı o da annemin sevgisi"ydi cümlesi bana dazai'nin de bir şeylere son ana kadar tutunduğunu hissettirdi. belki annesi değildi, ailesi hiç değildi ama onunda aşık olduğu, yüreği ile çok sevdiği, çok değer verdiği, bu dünyadan kaçmak istesede ondan kaçmak istemediği bir şey olduğunu hissettim. belkide kendisinden kaçmak istemedi... bu onun sırrıydı ve belki de o sır onu bu kadar huzursuz ve yalnız hissettirdi? Kitap ve karakterler hakkında söylenecek, tartışacak çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden okumanızı öneriyorum. Okunup farklı zihinlerde neler canlanmış olduğunu da çok merak ediyorum. Teşekkürler dazai, zihninde ki üç karakter ile tanışmak benim için büyük bir zevkti. Güneşin batışını izlemişçesine bir his verdin bana ve aynı zamanda yeni bir günün de doğacağına hala inanıyorum. “dazai şimdi gözümde bir çiçek değil, kanatları yara almış bir melek.”
Batan Güneş
Batan GüneşOsamu Dazai · İthaki Yayınları · 20232,545 okunma
·
133 görüntüleme
Batuhan Burak okurunun profil resmi
İncelemeniz çok güzel. Batan Güneş'i anlamamda katkıda bulundunuz, teşekkür ederim. İnsanlığımı Yitirirken'i mutlaka okumalısınız. İnsanlığımı Yitirirken'de umut için boğuşmayı ve yaşama-ölüm mücadelesini okumanız daha anlaşılır kılacaktır. Batan Güneş'te Kazuko ve Naoji'yi ben de Dazai'inin kişiliği olduğunu sezinlemiştim. Pandora'nın Kutusu'nda da aynı oldada olduğu diğer hastalar da Dazai'nin bir başka tezahürleri olduğunu da düşünüyorum. Ancak Batan Güneş'te annelerini Japonya'ya benzettim. Annenin hasta olması ve ölmesi bana Japonya'nın savaşta yenilmesini ve Dazai'nin yazdığı ''Amerikan işgal ordularının'' ülkede bulunmasını anımsattı. Kazuko, annesinin ölümünde sayfa 94'te ''Japonya'nın son saray hanımı, güzel annem...'' olarak anmıştı. Bir de Naoji savaştan dönünce kendisini içkiye vermesinin Dazai'nin yaşantısının bir bölümü olduğunu biliyordum. Bu yaşantıyı da Japon toplumunun savaşta yenilmesinin kültürün çökmesi olarak telakki ettim. Kitabın adı olan ''Batan Güneş''ten dolayı Dazai'nin Japonya'yı alegori olarak göstermesi büyük bir ihtimaldir. Pandora'nın Kutusu'nda da Japonya'nın savaşta teslim olması ve Japonya'nın yeniden inşası çok belli seziliyor. Japonya, umutsuzluktan hiç bilinmeyen bir umuda doğru yol aldığını sayfa 42'de yaşamayı gemi yolcuğuna benzetmesi ve son sayfa 142'de ''...Bundan sonra artık hiçbir şey demeden, ne hızlı ne yavaş, tam olması gereken tempoda dosdoğru yürüyelim. Bu yol nereye gidiyor? Bunu büyüyen bir asmaya sormalısın. Asma sana cevap verecektir: 'Hiç bilmiyorum. Ama güneşe doğru büyüyorum.'' Batan Güneş'te Dazai'nin kadın karakteri olabildiğince kadın hisleriyle gerçekçi bir şekilde anlatması beni hayli etkiledi. Bu Dazai'nin kaleminin ustalığını gösteriyor. Dediğiniz gibi İntihar Mektubu sizi etkilediği gibi beni de tesiri altına aldı. Bir insan neden intihar mektubu okurken zevk alır ki? İşte Dazai'nin yorumlamasının farkı olduğuna, size katılıyorum. Yaşamak ve ölüm hakkında Dazai için çok sayıda yorum ve inceleme yapılacaktır. Anlaığım şey, yaşamak için mücadele etmek gerektiğidir.
maria okurunun profil resmi
benzer düşüncelerde olmak beni mutlu etti. aslında pek edebi dilim ve algılarım çok gelişmiş sayılmaz eksik ve yanlış, kafamda soru işaretleri olan, kendimce yorumladığım yerleri sizin yorumlarınızla daha iyi anlamış oldum. insanlığımı yitirirken kitabını okumak için sabırsızlanıyorum ancak önce diğer eserlerini okumak hedefim çünkü son eserini yazarken diğer kitaplarından bir şeyler bulacağıma ve okurken daha iyi anlayacağımi düşünüyorum. yazınız için teşekkürler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.