Hayatının ve şiirinin her aşamasında birbirinden farklı, birbirinden cesur hamlelerle çıkar karşımıza. Annesi, ablası, erkek kardeşi ona dair anılarında Furuğ'un kendi isteği dışında bir şeye zorlandığında gösterdiği tepkilerin hırçınlığına dikkat çekerler, otorite karşısında isyankâr ruhunun nasıl da azap çektiğini anlatırlar. Özgürlüğünün ihlali, kendi varlığının görmezden gelinmesi çıldırtır onu ve asker bir babanın otoriter tavırları karşısında bir mektubunda kendisinin ifadesiyle söylersek "Ne gülebilen, ne de konuşabilen, hiçbir varlık gösteremeden bir köşeye oturup büzülen biri"ne dönüşür. Belki de bu varoluşunu bir türlü gerçekleştirememe, gidip gelip babanın mesafeli duruşuna çarpma ve dağılma haline daha fazla tahammül gösteremeyeceğini anlamaya başladığında henüz 16-17 yaşındadır Furuğ. İçinde yaşadığı evi ve o evdeki yaşamı sonraları "İçim Acıyor Bahçeye" şiirinde anlatır:
çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalan bahçenin
ölmekte olduğuna
inanmak istemiyor
ve bahçenin duygusu sanki soyut bir şeydir çürümüştür kendi yalnızlığında