Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oğuz Atay, tutunamamışlığın, anlaşılmamanın ve Tutunamayanlar arasında bile kendine bir yer bulamamış olmanın insana ne kadar acı verdiğini Tutunmayanlar kitabında anlatır. Bu dünyanın tutunamamışlarıyla kendi dışlanmış kahramanları arasında bir özdeşlik değil, ama bir benzerlik olduğunu anlatmak ister Atay. Selim'in dediği gibi: "Küçümseyici gülümsemelerinin beni gece yarısı uykumdan uyandırdığını, sabaha kadar yatakta kıvrandırdığını bilseler..." Yusuf Atılgan arayışın kendisinden değil, bunu başkalarına anlatma çabasından vazgeçmeyi Aylak Adam romanında konu eder. Aylak Adam'ın temel problemi başkalarıdır: "Yoksa kişi, dışarıdakilerden hiç mi kurtulamayacaktı?" Yalnızca Aylak Adam'ın değil, Anayurt Oteli'nde Zebercedin otelin kapısına KAPALI kartonunu asmadan hemen önce aklından geçirdiği de budur: "İlle gerekli miydi başkaları?" Dostoyevski Suç ve Ceza ‘da: “Alçaksan sonuna kadar gideceksin” diye serzenişte bulundurur Raskolnikov’u. Adeta herkesin kendisini fark etmesini ister Raskolnikov. Madem kahraman olarak görmüyorsun, o halde bir alçak olarak gör, yeter ki gör diye sitem eder. Franz Kafka Gregor Samsa da, mecazi olanı kâbusvari bir gerçeğe dönüştürür. Dostoyevski’nin kahramanları böcekleşmekten korkarken Kafka, kahramanında gerçeğe dönüştürür bunu. Hiçbir gelişme sağlamayan herhangi bir öyküyü eksik saymaya kendimi alıştırdım. Ve fark ettim ki düşünebilen herkesin insan olması, insan olan herkesin düşünebildiği manasına gelmiyor ne yazık ki. Belki de roman karakterleri daha hassas ve daha kırılgan bir yapıya sahip bize kıyasla. Ya da bir ihtimal, her şey çağının ruhunu yaşatıyor kendinde. O halde Dostoyevski’nin sorusunu bir kez daha soralım şimdi: Çocukluğumuzdan bu yana bize göz kırptığı halde, bir türlü parçası olamadığımız bu görsel şölen de ne?
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.