Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1248 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Rus ve dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Dostoyevski’nin günlüklerini ilk kez Türkçe olarak yayımladı. Dostoyevski’nin döneminin toplumsal ve siyasal olaylarını ele aldığı yazılarının içeriğini, kimisi bugün hâlâ güncelliğini koruyan; batılılaşma sorunu, Avrupa özenticiliği, kültür yozlaşması; anadil sorunu; adalet sistemi; kadın sorunu gibi konular oluşturuyor. Bir romancı olarak tanıdığımız Dostoyevski’yi bu kitap sayesinde toplumsal-siyasal bir kişilik olarak tanıma olanağı buluyoruz… Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :) Durun!! Durun!! Kalkmış olamaz tren… Anlatacağım neden geç kaldığımı.. Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi.. ... Trene bindim, Ülkeme giden.. Türkiye'ye. Rus topraklarından, Tolstoy'un davet ettiği Dostoyevski etkinliği aracılığıyla, yazarın yanından.. Üstümde saman kağıtlarının zamanla ve ışıkla dans eden tozlarının hatırası.. Anlatacağım neler olduğunu… … Takvimler 1873 yıllarını gösterirken yani bundan 175 yıl kadar öncesine gittim. Kendimi bulduğumda Dostoyevski'nin Yazı İşleri Genel Müdürlüğünü yaptığı odanın kapısının hemen önündeydim. Elimi kavrayabileceğim yuvarlaklıkta bir kapı kolunu çevirmem, içeriye girmemle eşdeğerdi. Bu dalgın kararsızlığım, yazarın sezgilerine ulaşmış olacak ki kapının ardında birinin olduğunu farketti. Kapı açıldı, Karşımda bir tablonun canlanmış hali gibi duran Dostoyevski.. Rusça, içeri girmemi söyledi ve gayet centilmen bir şekilde yol açtı. Yazarın masasının hemen karşısında bulunan Ahşap oymalı koltuğa yavaşça oturdum. Çantamı dizlerime koyup yazarın koltuğuna oturmasını bekledim heyecanımı gizleyerek. Dostoyevski heyecanımı farketmiş olacak ki: Su içer misiniz? teklifinde bulundu. Lütfen, diye karşılık verdim. Kristal bardaktaki suyu içerken, biliyordum neden geldiğimi büyük bir merakla ve bir yazar merakıyla da sorguladığını.. ki kimbilir yüz hatlarımdan ırkımı dahi çıkarabilir. Bunu şimdilik istemem.. Bardağı masaya bırakırken küçük ama derince bir nefes alıp, yazarın gözlerinin içine bakıp kim olduğumu, neden buraya geldiğimi imkan dahilinde anlatacaktım ve çantamda bulunan Tolstoy'un davetini kendisine bizzat gösterecektim. Tolstoy hakkındaki fikirlerini az çok bilsemde.. Tam cümleye başlayacakken, ismimi söylemişken üstelik.. Kapı büyük bir telaşla çalınıp, izin verilmeden içeri girildi. Dostoyevski kızgın ama meraklı gözlerle, varlığımı dahi unutup - ben de bir o kadar onun gibiydim - gelen kişiyi dinledik. Konuşulanları anlıyordum ama bu henüz tamamlanmamış bir hikaye olduğu için ben de olay ilerledikçe tabloya dahil olan bir karakter gibiydim. Aceleyle masasındaki aynı tarihli günlüğünüde alıp çıkması gerektiğini söyledi. Onu bırakamazdım. 1 dakikadan az bir sürenin dahil olduğu kararsızlık, kararlılık ve şaşkınlık evresinde; Durun! dedim.. Ben de gelmek istiyorum. Lütfen.. Ama sizi tanımıyorum Sayın Özlem. Hem nereye gideceğimi dahi bilmiyorsunuz, belki çok çok önemli olduğu kadar özelde olabilir. Özel olsaydı Sayın Dostoyevski tepkileriniz daha farklı olurdu, eminim iş dahilinde birşeydir ve bırakın bir öğrenci gibi belki, yanınızda olayım. Kadın olmam size engel teşkil etmez, kendimi korumasını pekala bilirim hem kimbilir sizin kendinizi korumanızada yardımcı olabilirim. Gözlerindeki pırıltıyı elinden geldiği kadar gizlemeye çalışarak, Peki dedi.. Gelebilirsiniz. ... Telaşlı adımlarla yürürken ve Dostoyevski'yle aramızdaki mesafeyi elimden geldiğince açmamaya çalışırken, cebimdeki varlığını hatırladığım siyah tel tokamı alıp, dudaklarıma götürüp, saçlarımı o koşturmacada örmeye başladım. Engel olmasını istemem, en küçük ayrıntının dahi. Tarihinden de eski ama gayet temiz ve bakımlı olan bir arabaya bindik. Dostoyevski, ben ve adını henüz bilmediğim, aynı zamanda arabacılık görevini yapan kişi. İsmi nedir? diye sordum.. Tebessümle, malum kişiye bakıp, O mu? Bay A demeniz kafi. Bay A oldukça ilginç bir isim.. ki sizin gibi bir yazar için A kavramı ayrıca bir anlam teşkil etmiş olmalı, dedim. İsminin başharfi A dahi olsa.. Kocaman bir kahkaha attı Dostoyevski! Sizi sevdim! Siz.. Siz kesin İngiliz falan olmalısınız.. Ya da bir Alman. Duruşunuza bakarsak ve kelimeleri yumuşak, tane tane kullanışınıza.. Fransız da olabilirsiniz. Kimsiniz Sayın Özlem? Dostoyevskiye dönük olan çehremi yola çevirip, Kimbilir Dostoyevski? Belkide hiçbiri.. Bir İnsan ve belki hiç hiç sevmediğiniz bir ırkın insanı. Boynunu hafifçe kırıp, derin bir halde bakıp.. Yoo buna inanmam. Sizin gibi genç bir bayan kesinlikle sevmediğimi düşündüğünüz Irk kategorisine giremez. Hem ben Irkçı falan da değilim, nereden duydunuz bunları? Lütfen yanlış anlaşılmak istemem ve bu yayın hayatımda da epey başıma gelmiştir.. Kararlı duruşuyla yola bakıp, Herneyse Küçük Hanım, izninizle bu konu dahil tanışma faslımızı yolculuğumuzun diğer kalan kısmına bırakabiliriz. Günlüğümü yazmaya devam etmeliyim. Bilginiz var mı günlüğüme dair? Eğer abone olmak isterseniz yardımcı olabilirim. Bilgim var Sayın Dostoyevski. Haberler ulaştı ve daha birçok şey… Daha birçok şey?.. ... O esnada aracın kapısı açıldı ve gitmemizi söylediler, telaş son hızda devam etti. Hızlı adımlarla yürürken bir yandan konuşuyorduk. Ve şöyle dedi: Biliyor musunuz Sayın Özlem.. Geçenlerde elime ulaşan Moskova Haberleri dergisinde bir olay gözüme çarptı.. Çin İmparatorunun evlenme töreninden bir kare.. Öyle ayrıntılı, binbir emekle işlenmiş bir davetti ki gözlerimi alamadım ve derin düşüncelere daldım. Çinde mi yazmalı dedim, bu en küçük ayrıntıları böylesine titizlikle işleyen halkın arasında ve eminim o zaman yazar olarak nitelendirilebilirdim. Öyle olmadığını mı düşünüyorsunuz Sayın Dostoyevski? Oysa aksi. Benim burada oluşum dahi bunun bir kanıtı değil mi.. Düne kadar beni tanımıyordunuz, oysa ben uzun zamandır sizi tanıyorum. Uzun zaman? Karşımda bir hayranım mı var yoksa? Şu isimsiz mektupların sahibi? Tebessümle.. Hayır Sayın Dostoyevski. Evet mektupları severim ama buralara, yanınıza kadar gelişim çok başka bir sebep. Ama siz varlığımı bir mektup olarak niteleyebilirsiniz.. Ki İnsan, yaşadıkça tamamlanan kelimeler değil mi birazda?.. Kimsiniz Sayın Özlem? … Gitmeliyiz Efendim!! Bir kilit, bir sessizlik.. Bir kalabalık.. Herşey sustu. Duyduğum ve gördüğüm: Haksızlık. Dostoyevski'nin elleri kelepçelendi ve tek kelime edemeden işte gözlerimin önünde götürülüyordu. Durun!! Yazarın yanındaydım, benide alın! Hangi gerekçeyle, kimsiniz siz? Yazarın yanındaydım, bir dost diyebilirsiniz ama herşeyden öte İnsan. Sürgüne, kürek cezasına çevrilen bir yol bu Hanımefendi ve siz suçsuzsunuz, bu bir gerekçe değil! Öyleyse size karşı gelmekle ve yazarın yanında olmakla beni yazarın yanına götürebilirsiniz. Aksi durumda emin olabilirsiniz ki sizi varacağınız yere kadar takip edeceğim. Ayaklarım yorulmayacak, Ruhumdan tek bir yorgun nefes görmeyeceksiniz.
Bir Yazarın Günlüğü
Bir Yazarın GünlüğüFyodor Dostoyevski · Yapı Kredi Yayınları · 2005475 okunma
·
3 artı 1'leme
·
484 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.