Aniden bir şey onu olduğu yerde durdurdu; daha sonra bunu bir ses olarak tanımlayacaktı, yakından ya da belki de içinden geliyordu. Şöyle diyordu: "Bundan sonra, düşüncenizin geçici olarak onaylanmasını asla beklemenize gerek yok. Gerçeği düşünüyorsun. Kendinizi ortadan kaldırma hakkınız yok. Sen sana ait değilsin. Sen Evrene aitsin. Öneminiz sizin için sonsuza dek belirsiz kalacaktır, ancak deneyimlerinizi başkalarının en yüksek avantajına dönüştürmeye kendinizi adayırsanız, rolünüzü yerine getirdiğinizi varsayabilirsiniz. Daha önce hiç ses duymamış olan Fuller, bunun yalnızca gerçek bir şey olduğunu hayal edebiliyordu.
*___
Suddenly, something stopped him in his tracks—what he would describe later as a voice, coming from nearby or perhaps from within him. It said, “From now on, you need never await temporal attestation to your thought. You think the truth. You do not have the right to eliminate yourself. You do not belong to you. You belong to the Universe. Your significance will remain forever obscure to you, but you may assume that you are fulfilling your role if you apply yourself to converting your experiences to the highest advantage of others.” Never having heard voices before, Fuller could only imagine it as something real.