Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

352 syf.
1/10 puan verdi
Büyük bir beklenti içerisinde başlamamış olmama rağmen beni tamamıyla hayal kırıklığından çok, beğenerek okuyan kişinin aksine benim bu kitabı okuyup onların gördüğü neyi görmediğimi düşünüyorum. Romanın türünün dark romantizm olduğunu biliyorum fakat böylesine bir şeyi normalleştirebileceğini düşünmemiştim ya da bu tarz şeyler bana pek hitap etmediği için garip gelmiş olabileceğini düşünüyorum. Camille işine aşık bir biyoloji öğretmenidir. Erkek arkadaşı Link özel bir şirkette çalışmaktadır, şirkette verilen bir davete sevgilisi Camille ile birlikte katılır. Şirketin sahibinin oğlu Sebastian, Camille’yi şirketin davetinde görür görmez ondan etkilenir ve Camille’nin sadece ona ait olmasını ister. Sebastian olabildiğince Camille ile konuşmaya çalışsa da ortada Link gibi bir sorun vardı fakat Sebastian’ın hastalıklı duyguları çoktan Camille’nin ona ait olduğunu kanısındaydı. Artıkça gerekli olan tek şey yanında olmadıydı ve bu gerekliliği Camille’yi kaçırarak elde etmeye çalışacaktır. Tanıtım kısmını okuduğumda dizilerde veya kitaplarda tasvir edilen kötü karakterin gözünden okuyacağımızı düşündüm fakat ortada ne iyi karakterler vardı ne de tamamıyla kötü. Sadece hastalıklı iki erkek karakter vardı. Link karakteri beyaz atlı prens gibi göstermeye çalışılmış olsa da -en azından ilk başlarda- öyle biri olmadığı başından beri belli bir şeydi. Camille’nin fikirlerini sadece kendi istediğinin sonunda gerçekleşeceği düşüncesiyle kabul edermiş gibi yapıyordu yoksa karşısındaki kişinin düşünceleri umurunda değildi ve bence kitabın içindeki çoğu karakterin düşündüğü tek şey cinsel arzularıydı. İşin kötü yanı benim fikrimce artık genç kurguların çoğu sadece bundan ibaretmiş gibi gösterilmeye başlandığını düşünüyorum. Yalan yok, bu kitapta en azından birbirlerini tanıma uğruna yapılan bir şeyler vardı fakat benim fikrimce yeterli değildi. Daha net, derin şeyler olmalıydı. Bir genç kurguya bakış açım biraz fazla sanırım. Bu yüzden genç kurgular beni genel itibariyle hayal kırıklığına uğraşıyorlardı. Kaçırılma konusuna gelirsek Sebastian’ın psikolojik bir rahatsızlığı olduğu bariz belliydi. Babası bu kadar çocuğuyla iletişim içinde olacağına —bu güzel bir durum, buna lafım yok fakat yeterli değil— bir psikolojik yardım almasını neden sağlamıyordu? Öyle bir ayrıntı varsa ben denk gelmedim, öyle bir şeyden bahsedildiğini hatırlamıyorum. Çoğunlukla babasıyla iletişim içinde olduğu anlar vardı. Elbette babasının destek olabilme kabiliyetimde olması güzeldi fakat dediğim gibi yeterli değildi. Psikolojik destek alması gerekirdi. Camille kaçırıldıktan sonra çoğu yapılan şeyin rıza dahilinde olduğu yazan bir incelemeye denk geldim, ki okurken de farkındaydım. Çelişki bir iç dünyası olsa da rıza olayı bana doğru gelmedi. Anlaşma dahilinde olan durumlar vardı. Camille bazı şeylerden memnun olmasa da bazı şeyler hoşuna gidiyordu fakat her ne olmuş olursa olsun özgürlüğü elinden alınmıştı ve bu neyi rızası dahilinde oluyorsa olsun aslında rızası olduğu anlamına gelmiyordu benim açından. Çünkü normal olmayan bir durumun içerisinde bunun söz konusu olması saçma gelse de mantık aramayacağım. Benim bu durumdan mantık aramam çok yanlış olacağını düşünüyorum. Mantık ararsam her şey elimde kalacağının farkındayım. Camille sonuna kadar en azından olduğu duruma boyun eğmemesi güzel olsa da eninde sonunda hikayenin böyle biteceğinin farkındaydım fakat yazılan incelemeler beni biraz ikileme soktu. İncelemeler yüzünden ben daha farklı bir sonu olacak düşüncesiyle devam etmeye çalıştım fakat sıradan bir sondu. İşin bu noktaya geleceği başından belliydi. Link’i başından beri kötü karaktere dönüşüleceği, Sebastian’ın ise sonunda mucizevi bir şekilde iyileşerek tamamen kötü olmasa da Camille’yi körkütük aşık bir karaktere dönüşeceğinin farkındaydım. Sebastian’ın davranışları hastalığının sorumlusu ise bu tam manasıyla aktarılma yapılabildiğini düşünmüyorum, daha net bir şekilde sunulabilirdi ve ayrıca yıllardır süren bir psikolojik hastalık sırf Camille ile sona mı erdi? Klişenin en alası sanırım buydu. Sebastian’ın ayrıca Camille’yi mal gibi görmesi sinirimi bozdu. Kısacası katil olma potansiyeli yüksek bir psikopatın takıntı yaptığı kadını kaçırıp sonra sözde aşık olmasını okudum. Yazarların kötü karakteri sonradan tatlı aşığa dönüştürme çabası her zaman bana komik geliyor, bir insanın değişim göstermesi bu kadar kolay bir şey değildir. Özellikle psikolojik rahatsızlığa sahip bir birey destek almadan bu kadar kolay kitaptaki gibi bir şeye dönüşemez. Üstelik aşkın bu şekilde tasvir edilmesinden gerçekten gına geldi. Aşk, cinsellikten ibaret değildir. Elbette cinsellik diye bir gerçek var, yok demiyorum ama sadece ondan ibaret değil. Farkındayım ki bu sadece bir kurgu, gerçekle bağdaştırmak manasız olabilir ama kurgu diye diye çoğu normal karşılanması mümkün olmayan durumları normalleştirme çabaları beni deli ediyor. Dark romantizm beni sanırım pek sarmadı, dark romantizmin ne olduğu elbette biliyorum. Anlam veremediğin durum birinin kendi rızası dışında kaçırılıp alı koyulma olayının pek dark romantizmin içeriğine girdiği düşünmüyorum, en azından düşünmüyordum. Bana göre bu durumun romantizm edilmesi çok ama çok anlamsız ve günümüzde —bu konuya girmek istemesem de bir şekilde bundan bahsedeceğim— kadın hakları göz önüne çıkarılamaya çalışırken birinin böyle bir şeyi romantizme ediyor olması bence hoş bir durum değil. Bu tarz romanları genelde yaşı küçük, daha çok ergenlik çağındaki genç kızlar okuyor. Elbette amacım kimseye akıl verip duyar kasmak değil, durum oraya gidiyorsa da söylemeliyim ki kimsenin ne okuyup okumadığı beni ilgilendirmez. İsteyen istediğini okuyabilir fakat bunları söylemeden geçmek istemiyorum. Bu elbette bir kurgu, aklı başında çoğu kişi kitabın içinde yaşanan olayın ve karakterlerin gerçek olmayacağı bilir fakat dediğim gibi bunu kavrayamayacak kişilerde var olma ihtimalı yüksek olduğunu tahmin ediyorum. Bunların çoğu kişi dediğim gibi ergenlik çağındaki genç kızlar oluyor. O yüzden ben bu duruma biraz üzülüyorum. Umarım bu tarz kitapların okuyan herkesin gerçeklikle herhangi bir alakası olmayan bu karakterleri ciddi alıp tasvir edilen aşkın o tarz bir şey olmadığının ve gerçekte hiçbir erkeğin Sebastian gibi psikopat olup karşısındaki kişinin rızasını bekleme gibi bir düşünceye sahip olmayacağının farkındadır. Kitabın yalın dili sayesinde hızlı okunan bir kitap olsa konu pek beni sarmadı. Kapağı orijinal kitaptan daha iyi olduğunu düşünsem de pek bir manası yok, iki türlü de konuyu yansıtmıyor. Onun dışında önermiyorum
Duygusuz
DuygusuzCelia Aaron · Pukka Yayınları · 2023490 okunma
·
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.