Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

294 syf.
·
Puan vermedi
YÖNETİLEN KALBİ YÖNETMEK
“İşiniz hayatınızın büyük bir bölümünü dolduracak. Dolayısıyla gerçekten tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmaktır. Harika işler yapmanın tek yolu da yaptıklarınızı sevmekten geçer.” Steve Jobs Her yeni kitabı okumaya başladığımda -kendi kendime- ne kadar az şey biliyorum, diye düşünürdüm. Bu kitap da aynı şeyleri fazlaca hissettirdi. Yönetilen Kalbi Yönetmek, basın çalışanlarının başucu kitabı olarak gösteriliyormuş. Araştırmalar basın çalışanları üzerinden yapıldığından olacak böyle tarif ediliyor. Bana sorarsanız bütün çalışanları ilgilendiriyor öğretmenler dahil. “Duygusal emek” denilen bir kavramı konu ediniyor. Hizmet sektörü, çalışanlarından yoğun bir fiziksel emek ve zihinsel emekle birlikte “duygusal emek” de talep etmeye başlamış. Çünkü “duygular, organizmayı eyleme yönelten bir tür ateşleyici” olarak görülüyormuş. O ateşleyici doğru yönetilirse çalışandan daha çok verim almak mümkün olacakmış. Bu yeni mevzu yani duygusal emek, “daha okunacak çok cümle, araştırılacak çok bilgi, altı çizilerek notlar alınacak çok öğreti ve yürünecek uzun bir yol var.” şeklinde düşünen akademisyen yazarımızın radarına girmiş ve böylece bu kitabın konusu olmuş. Yönetilen Kalbi Yönetmek, kurgu değil. Duygusal Emek ve Örgütsel Bağlılık İlişkisi: Medya Çalışanları Üzerine Bir Çalışma başlıklı doktora tezinin güncellenip, yeniden düzenlenerek kitaplaştırılmış hali. Kurmaca bir evrende sürükleyip götürmüyor yani. Yeni şeyler öğretiyor, burayı bir daha oku, not almazsan bu bilgiyi kesin unutursun, dedirtiyor, ayrıca yoruyor. Ama kitabı kenara bıraktığınız zaman beyniniz çalışmaya devam ediyor çünkü yeni bilgileri hazmetmeye çabalıyor. Cümleler bir daha bir daha geçiyor zihninizden. Önceki bilgilerle kavgaya girişiyor. Sonunda yeni şeyler öğrenmiş olmanın keyfini yaşatıyor. Mesela “2013 yılında, Gallup tarafından 140 ülkede gerçekleştirilen ankette, tüm dünyada çalışanların sadece yüzde 13’ünün istekli çalıştıkları ve işlerinden heyecan duydukları ifade edilmekte”ymiş. Ya geri kalanlar? Ya yüzde 87? Mesela “duygusal emek; sanayi işçisinin fiziki (kas) gücünün, bilişim teknolojisi işçisinin zihinsel gücünün, duygu işçisinin ise gülümsemesinin satıldığı ambalajlanabilen bir meta olarak” ifade ediliyormuş. Aslında duygusal emek -Konrad ve Hendl’e göre- bize çocukken öğretiliyormuş. Çocukların beğenmedikleri bir hediyeyi beğenmiş gibi yapmaları buna örnekmiş. Yani restoranda karşılaştığımız bir garson, uçakta bize yardımcı olan bir hostes, telefonla aradığımız bir müşteri temsilcisi… gerçek duyguları ile değil patronlarının onlardan istediği duygularla bize davranıyorlarmış. Bu da onların “giderek gerçek duygularından uzaklaşmalarına” neden oluyormuş. “Günün sonunda çoğu insan bir maske takmak zorunda kalır. İnsanlar bunu yalnızca oyunculukta gerçek anlamıyla çıkarırlar.” demiş mesela Viola Davis. “İnsanların maskelerini yalnızca oyunculukta çıkardıklarını söylerken aslında duyguların en gerçek halinin yapar gibi görünme sırasında bulunduğunu” ifade ediyormuş. “Çalışanlardan hizmet sunarken örgüt politikaları ve örgütün amacına uygun bir biçimde duygularını yönetmeleri bekleniyormuş.” cümlesinin de altını çizmişim kitabı okurken. Ben de bir çalışanım sonuçta. Bir öğretmen olarak sınıfta hissettiğim duyguları mı yansıtıyorum yoksa benden beklenen duyguları mı? Viola Davis’in dediği doğru muydu yoksa? Sürekli maske takmak zorunda mı kalıyoruz? Örgütlerin hedeflerine ulaşabilmesi, amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için çalışanların duygularının doğru yönetilmesi gerekiyor yani. Duyguları doğru yönetmek de bir bakıma maske takmak, miş gibi davranmak. Nurgül Soydaş tam da bu sebepten olacak Örgütsel Bağlılık Kavramı ve Önemi konusunu işlediği bir bölüme Howard Thurman’ın bir sözünü alıntılayarak başlamış: “Dünyanın neye ihtiyaç duyduğunu sorma. Seni neyin canlandırdığını sor ve git onu yap. Çünkü dünyanın ihtiyaç duyduğu şey, canlı ve bağlılığı olan insanlardır.” Bu cümleleri okuyunca önümüzde onlarca seçeneğin değil sadece iki seçeneğin olduğunu -üzülerek- fark ediyor insan. Ya bizi canlandıran, yapmaktan hoşlandığımız işleri yapacağız ya da bir ömür duygularımızı yönetmek zorunda kalacağız. Nurgül Soydaş -bir röportajda kurduğu şu cümlelerden anlıyorum ki- ilk seçeneği tercih etmiş: “Bir gün bir hocam yaptığı işi anlatırken düşünsene ben kitap okuyorum ve karşılığında maaş alıyorum. Ne kadar kıymetli bir şey insanın sevdiği şeyi yaparken karşılığında kazanması, demişti. Büyülenmiştim. Tam olarak bu. Ben hem çok sevdiğim kitap okumayı ilerletip, hem bilim insanı statüsü kazanıp hem de karşılığında maaş alacağım. Allah’ım ben akademisyen olmalıyım, yazmalıyım, yazdıklarımla bilime, insana bir şeyler katacak konumda olmalıyım diyerek yol haritamı belirledim.” Belirlediği o yol haritasında maske takma ihtiyacı duymadan yani en çok sevdiği, kendini en iyi ifade edebileceği işi yaparak henüz bu genç yaşında ne çok şey başarmış. “Çalışmak iyileştirir. İyi çalışan, emek harcayan, çabalayan her kimse, hem nefsini, hem iradesini hem de kalbini terbiye eder.” diyen, “Daha okunacak çok cümle, araştırılacak çok bilgi, altı çizilecek notlar alınacak çok öğreti ve yürünecek uzun bir yol var.” şeklinde düşünen biri için bu çalışmalar az bile. Ömrü yettiği müddetçe çok çalışacağından, sürekli üreteceğinden; araştırmacı olarak ülkemize, akademisyen olarak öğrencilerine sonsuz katkılar sunacağından hiç şüphemiz yok. İnsanlığın en büyük icadı bence de kitaptır cümlesini tekrar ederek keyifle bitirdiğim imzalı kitabımı kitaplığıma yerleştirirken Yönetilen Kalbi Yönetmek kitabını ilgililerine şiddetle öneriyor, kitaptan aldığım mesajı sizinle de paylaşmak istiyorum: *Duygular, hayatın can suyu ise, *İnsan duyguları ile eyleme geçebilen bir canlı ise, *Duygular, insanın arkeolojik hazinesiyse *Duygular, organizmayı eyleme yönelten bir tür ateşleyici ise *Duygular sayesinde hissedip, algılayıp, karar verip davranış geliştiriyorsak *Duygular, davranışlarımızı şekillendirip çabalamamıza, hayatta kalmamıza ve dünya ile başa çıkmamıza yardımcı oluyorsa *Duygular, hükümetler tarafından ölçülen, doktorların reçete ettiği ilaçlarla iyileştirilmeye çalışılan, okullarda öğretilen, iş verenler tarafından takip edilen merkezî bir rol üstlenmişse *Duygular, gelecekteki davranışlarımızı biçimlendirip, etkili iletişim kurmamıza yardımcı olup ayrıca dengede kalmamızı sağlıyorsa *Duygular, insan olmanın çeşitli yollarını aydınlatmaya yarayan bir sistemler bütünüyse *Temel duygular, organizmanın termometresi olarak görülüyorsa, *İnsan hayatından duyguları çıkardığımız zaman insanın karar verme ve eylemlerinin önemli bir belirleyicisi eksik kalıyorsa… yani duygular hayatımızda bu kadar önemli bir yere sahipse onların kıymetini bilmeli, kendimiz olmaya devam ederek onları yönetmeli, Steve Jobs’un önerdiği gibi bizim için en harika olan işi yapmalıyız.
Yönetilen Kalbi Yönetmek
Yönetilen Kalbi YönetmekNurgül Soydaş · Nobel Bilimsel Eserler Yayınevi · 20231 okunma
·
121 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.