Gönderi

96 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Akıl ve Kalp Paradoksu
Bilgiyi ve gerçekliği dışlayan bir anlayış biçimi Bâtınîliktir. Birçok Türk devletini etkilemiş ancak hükümdarlar tarafından ortadan kaldırılması için uğraşılmıştır. Akıl olmadığı zaman insan olmaz -ki İslâm insanlar için oluşturulmuş bir dindir-. İmânın iki boyutu vardır: Bilgi ve tasdik. Nitekim akıl olmadan inanmak İslâm'ın duruşuna aykırıdır. Gazzâlî'nin de birçok kısımda belirttiği üzere; bir kişinin, şeriatı ve namazı desteklediğini ve hatta hayatına uydurduğunu görebiliriz fakat bu, onu doğru uyguladığını yansıtmaz. Aklî delegelere uymadıkça kalbini kandırmanın bir mânası yoktur. Gazzâlî'nin "hakikat arayışı" içindeki bu durumu, onu bir dönem "hastalık" olarak tabir ettiği "sorgulama" hâline yöneltmiştir. Bir alıntısında şöyle der, "Eğer mesela bir kimse taşı altına, asayı yılana döndürmek suretiyle bu ilmin bâtıl olduğuna dair meydan okusa bile bu durum şüphe veya olabilirliğe yol açmamalıdır. Nitekim on sayısının üçten büyük olduğunu bildiğim hâlde biri çıkıp bana 'Hayır aksine üç ondan büyüktür' dese ve bunun kanıtlamak için 'Ben asayı yılana çevirebilirim' iddiasında bulunsa ve asayı yılana çevirse, ben de bunu gözümle görsem, yine de bu sebepten bilgimden şüphe etmem. Sadece yaptığı işten dolayı buna nasıl güç getirebildiğine şaşırırım. Yoksa bildiğim şeyler de asla şüpheye düşmem." Böyle demesinde bir yanlışlık söz konusu olmayabilir fakat sürekli kendiyle çelişki içinde olması onu, imânına laf söyleyen insanlara benzetir. Şöyle ki, inandığı "On sayısı üçten büyüktür" söylemi matematiksel açıdan kesinlikle doğrudur ve kanıtlanabilirlik açısından da ispat edilebilir durumdadır. Kendilerini aşağılayan filozofların bu matematik, doğa bilimlerindeki araştırmaları ile dinî söylemlerinin ayrı tutulması gerektiğini söyler. Hatta Sokrates, Aristoteles, Eflâtun hakkında "rezilliklerini ortaya çıkardılar" söylemi bulunmakta ve (onlar dahil) onlardan önceki bütün metafizikçileri reddetmektedir. Burada kendisini bağlayan bir durum olduğundan şüpheliyim. Çünkü önemli filozofları reddetmesi, bilgilerini de çöpe atması anlamına gelir. Kendisinin de İslâm "filozofu" diye geçmesi ayrı bir ironi yaratmaktadır. Filozof olan herkesin, bilginin zamanla değişime uğradığı gerçeğini göz ardı etmemesi gerekir. Ki din boyutu söz konusu olduğunda, din; sorgulama ile tasdik edilir. Kendisinin de zamanında bulunduğu durumda olduğu gibi, doğru bildiğimiz şeyler bizi yanılgıya düşürebilir. Bu nedenle evrensel olgular ayrıdır, kişiye özel olgular ayrıdır. Kendisinin reddettiği felsefe, kişiyi sorgulamaya iter. Gazzâlî ise bunu, "dinden uzaklaştırma" olarak görür. Bu söylemiyle kendisi büyük bir yanılgı içerisine düşmüştür. Gelelim Gazzâlî hakkında daha da açık konuşmaya: Kitabında şöyle bir yer bulunmaktadır, "Peygamberliğin mümkün olduğunun delili var olmasıdır. Var olmasının delili ise, tıp ve astronomi ilimleri gibi yeryüzünde akıl yoluyla ulaşılması düşünülmeyen bilgilerin varlığıdır. Bu bilgileri inceleyen kişi, bunların ancak ilâhî bir ilhamla veya Allah'ın yardımı ile idrak edilebileceğini yoksa tecrübeyle bunlara ulaşılamayacağını zorunlu olarak bilir. Nitekim bazı astronomik olaylar ancak her bin yılda bir gerçekleşir. Dolayısıyla bunların tecrübeyle elde edilmesi nasıl mümkün olabilir? İlaçların özellikleri hakkında da aynı şeyleri söylemek mümkündür." Burası şöyle bir dursun. Gazzâlî hakkında tamamen vazgeçtiğim kısma gelelim: "Hatta İbn Sînâ yazdığı bir vasiyette Yüce Allah'a çeşitli konularda söz vermiş; şer'î hükümlere saygı göstereceğini, dinin emrettiği ibadetleri yerine getirirken ihmâlkâr davranmayacağını, tedavi ve şifa amacının dışında zevk için içki içmeyeceğini taahhüt etmiştir. Görüldüğü üzere İbn Sînâ'nın, imanın saf hâlinde ve ibadetleri yerine getirmede ulaştığı nihai nokta, şifa maksadıyla içki içmeyi yasağın dışında tutmasıdır. İşte filozoflardan iman sahibi olduklarını iddia edenlerin imanı böyledir. Bunların yüzünden bazı kimseler aldanmış ve filozoflara itiraz edenlerin yetersizliği de halkın daha fazla aldanmasına sebep olmuştur. Çünkü itiraz edenler, önceden de söylediğimiz üzere filozoflar için geçerli olan geometri, mantık ve benzeri ilimleri de inkar etmişlerdir." İçki, tedrîcilik örneğidir. İçkinin haram kılınması (hamr) aşama aşama olmuştur. İlk başta, zararı faydasından fazla olduğu için içilmemesi gerektiği belirtilmiş, daha sonrasında sarhoşken namaza durulmaması gerektiği ve en sonunda da tamamen haram kılınması yönünde gelişmiştir. Bu bağlamda Hz. Muhammed (s.a.v.)'in içki içen bir Müslüman için lânet okunduğunda "Ona lânet etmeyin! Vallahi o Allah ve Rasulünü seviyor." dediği aktarılmıştır. İslâm filozofu niteliğinde kabul edilen bir insanın akla yatkın olmayan hataları ile karşılaşmama rağmen, kendisinin "hastalık" tasvirinin aksine, böyle insanlar beni İslâm'dan soğutmuyor, İslâm'ı daha da irdelememe neden oluyor. Nitekim kendisi, günümüzde olan "Orayı karıştırma. Allah'ın bileceği iş." kısayolunun insanlar arasında yaygınlaşması ve hatta sorun çıkartmasının başını çeken insanlardan biridir. Böyle konularda birçok şeyi akla yatırmak insanı zorlasa da Mâtürîdilik mezhebinde şöyle bir söz vardır: "Düşünmemeyi telkin eden her türlü his, şeytan işidir." Bu nedenle kalıplaşmış ögeleri dâhi olmak üzere, birçok şeyi sorgulayınız. Buradan illa bilimle sonuç çıkarılması gerektiği anlaşılmamalıdır, konusu ne ise onunla yapın. Yeter ki aklınıza uydurun ve öyle tasdik edin.
Hakikat Arayışı
Hakikat Arayışıİmam Gazali · Ketebe Yayınları · 20204,358 okunma
·
45 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.