Gönderi

Küçük bir oda düşünün, güneşin altında kavrulan, hele öğle sıcağında yanıp tutuşan bir oda… küçük bir oda, bir masa, sandalye ve yatak… ve masanın üzerinde bir saat ve bir tabanca… başka hiçbir şey yok ve bir de masanın önünde duran bir insan… gözlerini masadan, saatin saniye ibresinden bir an bile ayırmayan bir insan… yemeyen, içmeyen, sigara tüttürmeyen ve hiç kıpırdamayan bir insan… sürekli sadece… dinleyin, sürekli sadece, üç saat boyunca… saatin beyaz kadranına ve tik tak ederek bu kadranı dolaşan o saniye göstergesine… böyle… böyle… günü geçirdim, sadece bekledim, bekledim, bekledim… ama şöyle bekledim… bir Amok koşucusu nasıl beklerse öyle, anlamsız, hayvansı, çılgınca, düz çizgide ilerleyen bir inatla.
Sayfa 41
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.