Gönderi

“Siz de bana bir şeyler öğretiyorsunuz Nezihe Hanım. Fakat acıtmadan öğretiyorsunuz. ‘Ağdalı nezaketinizin ardında ürkek, çekingen biri mi var?’ sorunuz kıymetli bir dokunuş. Sorunuza cevap veremedim. Kaçtığımı düşündünüz. Böyle bir sorudan ne kadar kaçabilir insan? Ürkek, çekingen ve belki de korkak üçlemeniz bende kaldı. Yaşıyor kozasında tırtıl gibi. Vakti gelince çıkar diye düşünüyorum. Belki de vakit hiç gelmez. Vakit bir türlü gelmediği için kozasından çıkamayan tırtıl! Korkunç değil mi? Ama çıkmaktan vazgeçen tırtıl der isem, bir düşüncesi, iradesi olduğu anlamına gelir. Tercih yani. Tercih dediğimizde akan sular duruyor. Kim tercih eder ki böyle bir koza hâlini, arafta kalmışlığı? Ürkek, çekingen, korkak. Olabilir, olabilirim. İtiraz etmektense üzerine düşünmeyi tercih ederim. Sizin ürkek, çekingen dediğiniz duruma mağara hassasiyeti diyebilir miyim? Bir çeşit yabanıllık anlamında. Kendin ile fazlaca kalmaktan ötürü dilsizleşme gibi bir durum. O kadar çok kendi sesinle kalıyorsun ki birileri ile konuşurken zorlanıyorsun. Ağzından çıkan kelimeleri duymaya başlıyorsun ve sanki konuşan başka biri imiş gibi cümleyi nasıl tamamlayacağını merak ederek kendini dinliyorsun. Böyle bir cümleyi en yakınınıza bile söyleseniz, sizi dinlerken gözbebekleri büyür. Sizinkiler kıpırdamadı, ilginç. Bu nedenle hazır kalıp bir cevaba sığınıp ‘delilik bu’ demeyeceğinize inanıyorum. Size inanıyorum.” 📖: Hisli Kirpi, İlhami Algör
·
1.296 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.